Ukrayna savaşının başlamasında IMF'nin rolü
"Mevcut kriz sona erdikten sonra, çözüm ne şekilde olursa olsun Ukrayna, Avrupa'nın ikinci Yunanistan'ı olacak."
Çevirmenin notu: Yakın tarihin en büyük yağması bu ülkede yaşandı dense abartı olmaz. Ukrayna, her anlamda Batı’ya “entegre” olurken aslında parsel parsel satılıyordu. 2014’teki Maydan darbesi bu sürecin hızlandırılmasını sağladı; sırasıyla sağlık, eğitim ve tarım parça parça talan edildi.
Ukraynalı hukukçu Peter Korotaev’in söylediği üzere “Ukrayna, radikal neo-liberal politikaların test edildiği bir laboratuvar” oldu. Tarım zengini Ukrayna, tüm dünyayı doyurabilecek kapasitedeyken şu an kendi bile açlık çekiyor. Konuya dair belki de en detaylı anlatım, Korotaev’in yakın zaman evvel Canada Files’ta yayımlanan üç parçalık yazı dizisiydi (okur, tercümesine şuradan erişebilir).
Aşağıda tercümesi verilen yazıda Marksist iktisatçı Prabhat Patnaik, IMF’nin Ukrayna’nın yağmalanmasındaki kilit rolüne değiniyor.
Uluslararası Para Fonu Ukrayna savaşının başlamasında kritik bir rol oynadı
Prabhat Patnaik, The Leaflet
Prabhat Patnaik, Uluslararası Para Fonu’nun Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmayı tetiklemedeki sinsi rolünü açıklıyor.
Rusya’nın Ukrayna’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılma niyetinden kaynaklanan güvenlik kaygıları medyada geniş çapta tartışıldı. Ancak buna paralel bir konu olan Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Ukrayna ile alakası pek dikkat çekmedi. Bilindiği üzere IMF, işçi sınıfı ve halk düşmanı bir dizi önlemin (“kemer sıkma”) benimsenmesi yoluyla ülkeleri “yatırımcı dostu” hale getirerek dünyanın dört bir yanındaki ekonomileri metropol sermayesinin nüfuzuna “açıyor” ve bu “açılım” tipik olarak ülkelerin tabii kaynaklarının ve arazilerinin metropol sermayesi tarafından ele geçirilmesini de içeriyor. IMF’nin bu amaçla tipik olarak kullandığı mekanizma, ödemeler dengesi desteğine ihtiyaç duyan ülkelere verilen kredilerin affedilmesi gibi “koşulların” dayatılması.
Bununla birlikte, IMF’nin oynadığı bu genel role ek olarak, ABD hükümetinin Soğuk Savaş hedeflerini desteklemek gibi özel bir rol oynadığı durumlar da söz konusu. Ve Ukrayna örneğinde, genel çapta Ukrayna ekonomisini metropol sermayesine açma rolünün yanı sıra, neredeyse en başından beri bu özel rolü oynadı.
IMF’nin Ukrayna’ya müdahalesi
Viktor Yanukoviç’in Ukrayna Devlet Başkanı olduğu 2014 yılından önce, bu ülke Avrupa Birliği (AB) ile ticari entegrasyonunun bir parçası olarak IMF ile müzakereler yürütüyordu. IMF, Ukrayna’dan bir dizi “reform” —ücretlerin düşürülmesi; Ukrayna’da önemli istihdam yaratan alanlar olan sağlık ve eğitim sektörlerinde “reform” ve “küçülmeye” gidilmesi ve devlet tarafından tüm Ukrayna vatandaşlarına sağlanan ve enerjiyi onlar için uygun fiyatlı hale getiren doğalgaz desteklerinin kesilmesi (Daha fazla bilgi için buraya bakınız)— yapmasını talep etmişti. Devlet Başkanı Yanukoviç, halka ağır bir yük getirecek olan bu “reformları” uygulama konusunda isteksizdi; IMF ile görüşmeyi bıraktı ve yerine Rusya ile görüşmeye başladı.
Bu onun affedilemez “suçu” oldu. IMF ile müzakereleri kesmek, yalnızca neo-liberal bir rejimi dayatmaya niyetli uluslararası sermayenin değil, başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçlerin ve dolayısıyla NATO’nun hegemonyasından kaçmakla eşdeğerdi. Başka bir deyişle NATO ve IMF, her biri kendi faaliyet alanında çalışan ve kendi hedefleri olan ayrı örgütler olarak değil, benzer ve örtüşen hedefleri olan örgütler olarak görülüyordu. Yanukoviç’in IMF yerine Rusya’ya yönelme cüretine öfkelenen ABD, zararı mümkün olduğunca azaltmaya karar verdi ve Yanukoviç, 2014 yılında ABD destekli bir darbeyle devrildi. Bu darbe, Ukrayna’da darbe öncesinde Yanukoviç aleyhtarı gösterilerde ön saflarda yer alan Nazi unsurların yardımıyla gerçekleştirildi. Bu unsurlar, daha önce Ukrayna Ulusal Muhafızlarının askeri gücünün bir parçasını oluşturan aşırı sağcı, tamamı gönüllü piyade askeri birliği Azak Taburu’nun Ukrayna ordusuna bağlanmasıyla artık resmi olarak Ukrayna ordusuna dahil oldular.
2014’teki darbenin ardından iktidara gelen hükümet, Avrupa Birliği ile müzakereleri yeniden başlattı ve vatandaşlara verilen gaz desteğini yarı yarıya azaltarak “iyi niyetini” gösterdikten sonra IMF’den 27 milyar dolarlık bir kredi taahhüdü aldı. Bu kredinin birkaç önemli niteliği vardı: Birincisi, IMF’nin benzer bir durumda normalde vereceğinden çok daha fazlaydı (yani altı kattan fazla); ikincisi, IMF’nin olağan uygulamalarına aykırı olarak iç savaşın sürdüğü bir ülkeye verildi (Ukrayna’nın o zaman olduğu gibi); ve üçüncüsü, kredinin muhtemelen geri ödenemeyeceği en başından beri biliniyordu, bu yüzden geri alınmaya çalışılacağı tek yol, metropol sermayesinin ülkenin arazilerini ve maden kaynaklarını (en önemlisi doğalgaz) kontrol altına alması olacaktı.
Dolayısıyla IMF’nin 2014 yılında Ukrayna’daki operasyonları, kurumun politikasının sadece ekonomiyi metropol sermayesine açma şeklindeki tipik yönünü değil, aynı zamanda ABD’nin Soğuk Savaş hedeflerine yardımcı olma şeklindeki bir yönünü daha ortaya koyuyor. Ukrayna’nın pazarlarını, topraklarını ve tabii kaynaklarını metropol sermayesine açma hedefi 2014 yılında IMF’den alınacak çok daha az bir krediyle bile gerçekleştirilebilirdi. Ancak kredinin olağanüstü büyüklüğü, (Ukrayna’yı kendi yörüngesinde görmek isteyen) ABD yönetimi, (servetlerini dolar ya da avro olarak ülke dışına çıkarmak isteyen) Ukraynalı oligarklar, (tüm bu transferleri ayarlamak yükümlü olan) darbe sonrası hükümet ve (faturayı ödemek zorunda olan) IMF arasındaki bağın altını çiziyor.
Şimdi, Rusya’nın işgalinin ardından, Ukrayna yardım için tekrar IMF’ye başvurdu ve mevcut IMF Başkanı, Bulgar iktisatçı Kristalina Georgieva, IMF yönetim kuruluna bu yardımı sağlamasını tavsiye etti. Yardımın kesin miktarı ve hangi amaçla istendiği hala net değil am kesin olan bir şey var: o bölgede mevcut kriz sona erdikten sonra, bu çözüm ne şekilde olursa olsun, Ukrayna Avrupa’nın ikinci Yunanistan’ı olacak. Yunanistan örneğinde de IMF kredisi, bu kurum açısından alışılagelmiş uygulamadan çok daha fazlaydı. Bu kredinin çoğu, Yunanistan’a borç veren Avrupa bankalarının paralarını geri almalarını sağlamak içindi. Ve şimdi Yunanistan bitmeyen borcun kıskacında.
IMF’nin neo-liberal bir silaha dönüşümü
Bundan da anlaşılacağı üzere IMF, kurulduğu günden bu yana büyük ölçüde değişti. IMF, 1944 yılında ABD’de Bretton Woods’ta kurulduğunda, dirijist bir iktisadi stratejinin izlenmesine dayanan uluslararası bir rejimin parçasıydı. Aslında, dirijist müdahalenin savunucusu olan İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes ve Amerikalı temsilci Harry Dexter White, bu uluslararası rejimin başlıca yazarlarıydı. Her ülke ticaret ve sermaye kontrolleri uygularken ve uygulamaya devam ederken, belirli bir ülkede ödemeler dengesi sorunu ortaya çıkarsa, o ülke kendi ekonomisini “istikrara kavuşturmak” için IMF’den borç alabilirdi. Buradan hareketle IMF, yalnızca geçici ödemeler dengesi sorunlarının üstesinden gelmek için (ödemeler dengesi açığı veren ekonomi kendini “istikrara kavuşturana” kadar) kredi vermekle kalmayıp, esasında neoliberal bir rejimi, yani tüm ticaret ve sermaye kontrollerinin ortadan kaldırılmasını, kamu sektörü varlıklarının özelleştirilmesini ve “işgücü piyasası esnekliğinin” (sendikalara saldırmak anlamına geliyor) uygulanmasını gerektiren bir dizi politikayı teşvik ettiği “yapısal uyumun” kahramanı haline geldi.
Kısacası IMF dirijist bir rejimin kolaylaştırıcısı olmaktan çıkıp, dirijist rejimin yıkıcısı ve neo-liberal rejimi başlatmanın aracı haline geldi. Uluslararası finans sermayesinin elinde, onun dünyanın her köşesine nüfuz etmesini sağlayan bir araca dönüştü. Fakat kurum sadece uluslararası finans sermayesinin bir aracı değil; aynı zamanda bu sermayenin arkasında duran Batılı metropol güçlerinin de bir aracı olarak hizmet ediyor. Uluslararası finans kapitalin çıkarlarını savunurken, Batılı metropol güçlerin tüm baskı aygıtlarına da eklemleniyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hiçbir şekilde uluslararası finans kapitalin hegemonyasına karşı mücadele yürütmüyor. Putin, uluslararası finans kapitalin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir örgütün komşu bir ülke üzerindeki tahakkümüne karşı ideolojik bir savaş yürüten bir sosyalist de değil. Onun tek kaygısı Rusya’nın güvenliği; bu da sadece Rusya’nın NATO tarafından kuşatılmamasıyla sınırlı. Yanukoviç’e IMF “yardımı” yerine kendi yardımını teklif etmesi de sadece bu nedenden ötürüydü. Başka bir deyişle, IMF’nin genel olarak neo-liberalizmin destekleyicisi rolüyle değil, yalnızca ABD’nin jeo-stratejik çıkarlarının destekleyicisi rolüyle ilgileniyor. Aslında, neo-liberal bir rejimin ortaya çıkardığı büyük eşitsizlik ve hatta mutlak yoksulluk, Putin’in kendisinin “başardığı” şeyden çok da uzak değil.