Sahibinden satılık ülke: Ukrayna'da yeniden inşa mı yağma mı?
"Ukrayna'yı bekleyen geleceğin egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı değil, büyük olasılıkla Batı'nın ekonomik vesayeti olacağı da acı bir gerçek."
Çevirmenin notu: 2014’teki Maydan darbesinden sonra adım adım ulusötesi şirketler tarafından parsellenen Ukrayna’da savaş, yeni bir yağma dalgasına kapı araladı. Adlı adınca söylenebilir ki ülke BlackRock ve JP Morgan’a satılmış bulunuyor. Halihazırda ülkenin verimli tarım arazileri Batılı ulusötesi şirketlere peşkeş çekilmişken şimdi de —artık ne kadar kaldıysa— çalışan kesimin haklarının toplu halde budanması söz konusu. Ülke zaten başta Polonya olmak üzere Avrupa’nın ucuz iş gücü depolarının başında geliyordu. Aşağıda tercümesi verilen makalede yazar Thomas Fazi, geçen haftalarda Londra’da düzenlenen Ukrayna İyileştirme Konferansı’nı ve çıktılarını ele alıyor.
Kapitalistler Ukrayna’ya akbabalar gibi üşüşüyor
Thomas Fazi, Unherd
5 Temmuz 2023
Savaş büyük kâr fırsatları yaratıyor
İki hafta önce dünyanın dört bir yanından binlerce iş dünyası ve hükümet temsilcisi “Ukrayna’nın toparlanmasına destek olmak” amacıyla Londra’da bir araya geldi. Ancak tüm bu Batılı şirket elitlerinin Ukrayna İyileşme Konferansı’nda bir araya gelmesi tümüyle diğerkâm bir eylem miydi? Ne de olsa savaşın yarattığı muazzam kâr fırsatları var.
Geçtiğimiz yıl Ukrayna hükümeti, savaş sonrası “yeniden inşa” sürecinin tamamını dünyanın en büyük varlık yönetimi şirketi olan BlackRock’a ihale etti. “Hem kamu hem de özel yatırımcıların Ukrayna ekonomisinin gelecekteki yeniden inşası ve toparlanmasına katılmaları için fırsatlar yaratmak amacıyla bir yatırım çerçevesi tasarlamak adına danışmanlık desteği sağlamak” üzere bir anlaşma imzaladılar. Şubat ayında anlaşmaya JP Morgan da dahil edildi.
İki banka; teknoloji, tabii kaynaklar, tarım ve sağlık gibi sektörlerde potansiyel olarak yüz milyarlarca dolar değerinde projelere özel yatırım sağlamayı amaçlayan Ukrayna Kalkınma Fonu’nu yönetecek. BlackRock ve JP Morgan hizmetlerini bağışlıyorlar, ancak Financial Times’ın da belirttiği gibi, “bu faaliyet onlara ülkedeki olası yatırımlara erken bir bakış sağlayacak.” Özellikle tarım sektöründe önemli fırsatlar söz konusu: Ukrayna, olağanüstü verimli bir toprak olan çernozemin (“humuslu toprak”) dörtte birine ev sahipliği yapıyor ve savaştan önce dünyanın en büyük ayçiçeği küspesi, yağı ve tohumu üreticisi ve en büyük mısır ve buğday ihracatçılarından biriydi.
Bazı açılardan bakıldığında savaşın iş dünyası için faydalı olduğu bariz: hakikaten de yıkım ne kadar büyükse yeniden inşa için fırsatlar da o kadar büyük. Bu yıl Davos’ta BlackRock CEO’su Larry Fink, girişimin ülkeyi bir “kapitalizm fenerine” dönüştürmesini umduğunu söyledi. Goldman Sachs’ın CEO’su David Solomon da Ukrayna’nın savaş sonrası geleceğinden neşeyle söz etti. “Yeniden inşa edilirken, gerçek getiri ve gerçek yatırım konusunda iyi ekonomik teşvikler olacağına şüphe yok,” dedi.
Trajedinin ortasında fırsat gören 42 ülkeden 500 küresel şirket, “Ukrayna’nın büyük potansiyelini gerçeğe dönüştürmeye yardımcı olmak” ya da Ukrayna pastasındaki paylarını garanti altına almak için Ukrayna İş Dünyası Sözleşmesi’ni imzaladı bile. FT’nin haberine göre, “Güvenlik tehdidi nedeniyle çoğu şimdilik kenarda duruyor. Fakat özellikle inşaat ve malzeme, tarımsal işleme ve lojistik gibi düşük gelirli sektörlerde faaliyet göstermeye hazır şirketler de var.”
Yıllar boyunca, bir dizi benzer hadisede, Batılı hükümetler ve şirket liderleri, Maydan sonrası rejimi —ve şimdi de savaşı— Ukrayna’nın siyasi ekonomisini kökten değiştirmek amacıyla kullanma heveslerini gizlemediler. Gündem: ülkeyi açmak ve özel bir ekonomik bölgeye dönüştürerek Batı sermayesi için güvenli hale getirmek. Onlara göre bu neoliberal şok terapisi, “piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi”, “ademi merkeziyetçilik, özelleştirme, kamu iktisadi teşebbüsleri reformu, toprak reformu, devlet idaresi reformu” ve “Avrupa-Atlantik entegrasyonunun” yanı sıra yaygın “deregülasyon” ve “karmaşık işe alma ve işten çıkarma süreçlerine yol açan modası geçmiş çalışma mevzuatının, fazla mesai düzenlemelerinin vb.” ortadan kaldırılmasını içermeli. Ezcümle, steroidli bir Washington Konsensüsü.
Bu program, Batı’nın tıpkı Rusya’ya yaptığı gibi Ukrayna’ya da ekonomiyi felce uğratan bir dizi radikal serbest piyasa zihniyetli reformu dayatmak için IMF kredilerini ve şartlarını kullandığı doksanlı yılların ortalarından beri devam ediyor. Hindu iktisatçı Prabhat Patnaik’in de belirttiği üzere IMF, 2014 krizinin patlak vermesinde kilit bir rol oynadı: Ukrayna’nın o dönemki Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, IMF’nin AB ile bütünleşmek için ücretleri düşürmesi, sosyal harcamaları kısması ve doğalgaz sübvansiyonlarına son vermesi yönündeki taleplerini kabul etmemiş ve alternatif bir ekonomik anlaşma için Rusya’ya yönelmişti. Bu durum Batı destekli Yevromaydan protestolarının ve nihayetinde 2014 rejim değişikliğinin arka planını oluşturdu.
2014’ten sonra Batı’nın ekonomik gündemi bir kez daha hızlandı. Batılı çokuluslu şirketler Ukrayna’nın devasa tarımsal zenginliğine uzun zaman evvel göz dikmişlerdi, ancak yabancılara toprak satışına ilişkin 2001 tarihli moratoryum sınırsız özelleştirmenin önünde her zaman engel teşkil etmişti. Maydan sonrası hükümetler, finansman için yeniden IMF’ye müracaat ederken yardım, yabancı şirketlerin ülkedeki tarım arazilerinin büyük bölümünü satın almasına nihayet izin verecek bir dizi toprak reformu şartına bağlandı. Zelenskiy’in kurgusal başkan Goloborodko’yu canlandırdığı 2015 yapımı Halkın Hizmetkarı adlı televizyon dizisinde, IMF’nin yeni bir kredi için talep ettiği koşullar reddedilir ve Batılı heyet sınır dışı edilir. Fakat gerçek hayatta işler oldukça farklı gelişti. Zelenskiy 2020 yılında IMF’nin taleplerine boyun eğdi ve nihayetinde moratoryumu yürürlükten kaldırdı.
Ukrayna Kırsal Kalkınma Ağı’ndan Olena Borodina, “Tarım ticareti çıkarları ve oligarklar bu reformda başlıca istifade edenler olacak. Bu durum küçük çiftçileri daha da kenara iterek, onları en değerli kaynaklarından koparma riski taşıyacaktır,” dedi. Dünya Bankası ise heyecanını zorlukla bastırabildi: “Bu, abartısız, tarihi bir hadisedir.” Yeni yasa önümüzdeki yıla kadar yürürlüğe girmeyecek olsa da ABD ve Batı Avrupalı tarım şirketleri Ukrayna’nın milyonlarca hektarlık tarım arazisini şimdiden satın almış durumda. Bunların büyük kısmını 10 özel şirketin kontrol ettiği bildiriliyor.
Savaş devam ederken, Batı’nın Ukrayna’da “yapısal reformlar” yapılması yönündeki çağrıları daha da yoğunlaştı. Etkili bir Avrupalı düşünce kuruluşu olan Ekonomi Politikaları Araştırma Merkezi (CEPR), 2022 yılının ortalarında, Ukrayna’nın amacının “ekonomik faaliyetlerde kapsamlı ve radikal bir deregülasyona gitmek” olması gerektiğini savunan Savaş Zamanı Ukraynası için Makroekonomik Politikalar başlıklı bir rapor yayımladı. Oakland Enstitüsü ekonomik gözlemevine göre daha da kaygı verici olanı, Batı’nın mali yardımının “savaş sonrası yeniden yapılanmayı daha fazla özelleştirme ve liberalleşme reformlarına yönlendirmek için finans kuruluşları tarafından bir kaldıraç olarak kullanılması.” Mesela Avrupa Birliği, birliğin Ukrayna’nın kredilerine ilişkin faiz ödemelerini askıya alma kararının ancak iş reformları ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi gibi “siyasi ön koşullara uyulması” halinde devreye gireceğini açıkça belirtmişti.
O halde Ukrayna hükümetinin geçen yıl sendikaların üyelerini temsil etme imkanlarını ciddi biçimde kısıtlayan savaş dönemi yasasını kabul etmesi sürpriz olmadı. İşverenlere toplu sözleşmeleri tek taraflı olarak askıya alma hakkı veren ve çalışanların büyük çoğunluğunu Ukrayna iş hukukundan etkin bir şekilde alıkoyan bu yasa, işçiler adına dramatik bir gerileme ama küresel sermaye için bir nimetti. Batılı hükümetler reformlara sessizce onayladı ve aslında 2021’de sızdırılan belgeler, Britanya’nın kalkınma yardımı kolu UK Aid ve Kiev’deki büyükelçiliği aracılığıyla, Ukrayna hükümetine işgücü piyasası reformlarını halka satmasında yardımcı olacak danışmanlara fon sağladığını gösteriyor.
Ukrayna hükümeti, kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesini basitleştirip hızlandırırken, Zelenskiy de benzer şekilde ülkenin Batı sermayesine “açıklığını” ifade etmek için elinden geleni yapmış görünüyor. Geçtiğimiz eylül ayında New York Menkul Kıymetler Borsası’nın açılışını video yayını aracılığıyla sembolik olarak yaptı. Bu vesileyle hükümetinin yeni yatırım girişimi olan “Advantage Ukraine”i (pazarlama tarafında bir başka İngiliz firması olan WPP’den yararlanıyor) tanıttı. Zelenskiy, ülkesinin “iş dünyasına açık” olduğunu, yani yabancı şirketlerin gelip kaynaklarını ve ucuz işgücünü kullanabileceğini ifade etti. Wall Street Journal’da "Yönetimimi, Ukrayna’yı İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Avrupa’daki en büyük büyüme fırsatı haline getirecek uygun bir yatırım ortamı yaratmaya adadım,” diye yazdı. Tahmin edilebileceği gibi NYSE Group Başkanı Lynn Martin, Ukrayna’nın “sermayeye sınırsız erişim” sunma kararını canı gönülden memnuniyetle karşıladı.
Bu yılın ocak ayında Ulusal Eyalet Odaları Birliği toplantısında katılımcılara hitap eden Zelenskiy, Amerikan iş dünyasını “küresel ekonomik büyümeyi bir kez daha ileriye taşıyacak lokomotif” olarak tanımladı. Burada kötünün iyisini —Rus tankları yerine Batılı bankalar— seçtiği için Zelenskiy’i kimse suçlayamaz. Ancak, ülkesi Rus işgalini geri püskürtmeyi başarsa bile, Ukrayna’yı bekleyen geleceğin egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı değil, büyük olasılıkla Batı’nın ekonomik vesayeti olacağı da acı bir gerçek.