Kara harekâtı ve İsrail'in önündeki zor sorular
"Bu savaş Filistinlileri cezalandırarak kazanılmayacaktır."
Çevirmenin notu: Utanmasalar kamuoyundan İsrail’e acımasını talep edecek yazar ve basın mensupları geçen haftadan bu yana soldan sağa tüm yayınları ağlama duvarına çevirdi. Aşağıda tercümesi verilen makale, Tablet Mag yazarı Jacob Siegel’in imzasıyla Unherd’de yayımlandı. Siegel, İsrail’in içinde bulunduğu durumu, Biden yönetiminin “Hamas’a sunduğu tavizlere” bağlıyor.
İsrail’e tuzak kuruldu
Jacob Siegel
13 Ekim 2023
Amerika’nın yeni dünya düzeni düşmanlarına güç verdi
İsrail kuvvetleri sınırda yığınak yapmış durumda ve Gazze’ye karşı “topyekûn bir saldırı” başlatmak için emir bekliyorlar. Hava saldırıları ve topçu birlikleri günlerdir Hamas’ın savaş makinelerini binaların arasına yerleştirdiği Gazze devletçiğini bombalıyor. Savunma Bakanı Yoav Gallant, salı günü beklemede olan İsrail askerlerine “Buradaki gerçekliği değiştirme imkânına sahip olacaksınız. Gazze asla eski haline dönmeyecek,” diye hitap etti.
Gazze’nin ne olduğunun feci şekilde yanlış değerlendirildiği artık bariz. Birkaç istisna dışında, İsrail liderleri Hamas’ın kontrol altına alındığına inanırken, Washington’un akıllı takımı artan yardım ve normalleşmenin Hamas’ı tutumlarını yumuşatmaya ve “diyalog” dahilinde yapıcı bir rol oynamaya teşvik edeceğini düşünüyordu. 2008 yılında hem Obama hem de Biden’ın İran’la baş müzakerecisi olan Robert Malley, Amerika’nın dış politika mandarinleri arasında hâkim kavramsal çerçeve haline gelecek olan şeyi ortaya koydu. Malley, bir mülakatında Hamas ve Hizbullah için “Hiçbiri deli değil. Bizim farklı bir rasyonalite alanına ait olduğunu düşündüğümüz şeyler yapabilirler am kendi sistemleri içinde bu genelde epey mantıklıdır,” demişti.
Fırsat verildiğinde Hamas, cumartesi günü siyasi vizyonunun temel ilkelerini rasyonel bir şekilde ortaya koyarak elinden geldiği kadar çok Yahudi’yi katletti; askerler ve siviller, erkekler, kadınlar ve çocuklar, Yahudi olmayanlarla birlikte bunlar kasıtlı imha pratiğinin teminatıydı. Bu saldırı onlar için olağanüstü bir zafer, İsrail için ise korkunç bir darbe oldu. Susturulduğu ve aciz olduğu düşünülen bir örgüt, kendisinden çok daha güçlü bir düşmana karşı stratejik inisiyatifi ele geçirmeyi nasıl başardı?
Hamas’ın başarısında üç faktör rol oynadı: İsrail içindeki bölünmüşlükle daha da kötüleşen rehavet ve hazırlıksızlık, büyük destekçisi İran’ın güçlenmesi ve İsrail’e düşmanlarını kucaklaması için baskı yaparken pervasız provokasyonlar ve İran’ı entegre etmeye yönelik hayali girişimler arasında bocalayan Amerika’nın küresel liderliğinin hızla çözülmesi.
İran’ın cumartesi günkü saldırıdaki rolüne ilişkin detaylar hala bir araya getirilmeye çalışılsa da Tahran’ın, örgütün askeri gücünün en önemli destekçisi olduğuna kuşku yok. Sergilenen taktikler —müşterek silahlı saldırı öncesinde İsrail’in erken tespit kabiliyetlerini etkisiz hale getirmek— İran’ın Lübnan’daki vekili Hizbullah’tan ödünç alındı. İran tarafından daha doğrudan kontrol edilen Gazze merkezli bir başka örgüt olan Filistin İslami Cihadı da saldırıya katılarak İran’ın geniş bölgesel askeri kompleksi içindeki koordinasyonu sergiledi.
İran’ın gücü, yirmi yıldır ABD’nin Irak işgaliyle başlayan ve Tahran’a milyarlarca doların sunulmasıyla birlikte iki ülke arasındaki ittifakın yeni dönemiyle sonuçlanan politikaları tarafından desteklenerek yükselişte. Bu arada Biden yönetimi İsrail’i yeni güvenlik düzenlemelerini kabul etmeye zorladı. Parasal yardımın, savaşan tarafları ortak koruyuculara dönüştürmek için kullanılabileceği ve böylece bölgenin, ABD yetkililerinin kullandığı terimle, Washington tarafından denetlenen yeni bir “baskısızlaştırılmış” bölgesel düzene “entegre edilebileceği” düşünülüyordu.
İsrail kısa bir süre önce Lübnan ile böyle bir anlaşmaya girdi ve bunun sonucunda Lübnan devletiyle tamamen bütünleşmiş olan Hizbullah’ın saldırılar düzenleme konusunda daha fazla dokunulmazlığı oldu. Bu yılın başlarında Hizbullah’ın İsrail sınırına dönük bir dizi roket saldırısı ve manevrasının ardından Orta Doğu analisti Tony Badran, yeni dinamiği şöyle izah etmişti: “İsrail’in rolü, hamisi Amerikalıları memnun etmeme riskini göze alarak ABD’nin arabuluculuğunda varılan bir anlaşma çerçevesinde taviz vermektir. Hizbullah ise bu Kabuki oyununun yapısının İsrail’in misilleme yapmasını yasakladığını ve provokasyonlarını az çok risksiz hale getirdiğini biliyor.”
Tüm bunlar Washington’dan gelen mesajlarla açıkça çelişiyor. Başkan Biden’ın bu hafta başında yaptığı coşkulu konuşma son derece güçlüydü ve pek çok İsrailli tarafından takdirle karşılandı ama bu konuşma, ABD’nin İsrail’i düşmanları karşısında savunmasız bırakan uzun siyasi döneminin ardından geldi.
Hamas’ın Filistin davasının yaklaşan Suudi-İsrail normalleşmesinin gölgesinde kaldığını görmenin çaresizliğiyle hareket ettiği iddiaları, Trump’ın göreve gelmesiyle büyük ölçüde marjinalleşen Filistin davasının Biden yönetimi tarafından daha fazla ilgi gördüğünü göz ardı ediyor gibi görünüyor. Tablet’in bu hafta başında açıkladığı gibi, ABD’li yetkililer Filistinlileri kovmak yerine, onların taleplerini önerilen Suudi-İsrail anlaşmasının diline açıkça işlemişlerdi: “Biden yönetimi, 1967 sınırları ve Kudüs’le ilgili gündemini Suudi-İsrail sürecine eklemiş ve bunu Suudilerin, İsrail’le yapılacak herhangi bir anlaşmaya Filistinlilerin katılımı yoluyla ‘meşruiyet’ sağlamak için gerekli olan bir talebini olarak sunmuştu.” Paranın İsrail’e dönük terör saldırılarını finanse etmek için kullanılacağı yönündeki uyarılara rağmen Hamas’a yardımı yeniden başlatan Biden yönetimiydi.
ABD neden bir çatışmada her iki tarafı da finanse etsin ki? Biden’ın İsrail’e olan kişisel bağlılığında samimi olduğu söylenebilir. Bunu yapmalarının nedeni gerçekten işe yarayacağını düşünmeleriydi. Daha geçen hafta Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan övünerek şunları söylemişti: “Orta Doğu bölgesi bugün son yirmi yılda olduğundan daha sakin.”
İsrail’in şu anda karşı karşıya olduğu tuzak da bu: Ülke, hızla varoluşsal bir çatışmaya dönüşebilecek bir savaşın içindeyken, en büyük müttefiki ABD, İsrail’i kısıtlamayı ve düşmanlarını güçlendirmeyi amaçlayan yeni bir bölgesel düzen inşa etti.
Hamas’ı yenilgiye uğratacak herhangi bir operasyonun Gazze’ye ciddi bir kara harekâtı içermesi gerekecektir. Bu da İsraillileri, bu senaryoyu planlamak için bolca zamanı olan ve aralarında çocukların da bulunduğu yüzden fazla rehineyi fidye için elinde tutan bir düşmana karşı uzun süreli bir kent savaşına sürükleyecektir.
Fakat İsrail, iki cephede birden savaşma konusunda hem iradeye hem de kaynaklara sahip olsa da düşmanlarını püskürtmek ya da geçici olarak susturmaktan daha fazlasını yapmalı. Halkına karşı girişilen katliam ezici bir karşılık gerektiriyor. İsrailliler daha azını talep etmiyor ve ulusun güvenliği, İsrail’e saldırmanın bedelinin komşularının katlanmak isteyeceğinden daha yüksek olduğunu yeniden tesis etmeye bağlı.
Modern savaş devletler tarafından yönetilir. Bu kuralı ihlal ediyor gibi görünen asimetrik savaş, devlet altı grupların savaşma kapasitesinin sponsorlarının koruma ve himayesine dayanması nedeniyle bu kuralı teyit ediyor. İsrail sadece Hamas’ı etkisiz hale getirmekle kalmamalı, bunu yaparken İran ile olan caydırıcılığını da yeniden tesis etmeli. Dahası, bunu İran’ın bölgedeki rolünü yükselten ve mümkünse komşu Arap ülkeleriyle düşmanlıkları yeniden alevlendirmeden, ABD arabuluculuğundaki bir stratejik çerçeve bağlamında yapmalı.
Bu savaş Filistinlileri cezalandırarak kazanılmayacaktır. Zaferin tek ölçüsü İsrailliler için anavatanlarında sağlanan barışın derecesi olacaktır. Bu, uzun vadeli ve maliyetli bir savaşın sonucu olabileceği gibi, İsrail’e barışı tesis etmek için yeterli stratejik avantajı sağlayacak şartların oluşturulmasına yönelik fırsatlardan yararlanılarak da elde edilebilir.
Çatışmalar ne kadar uzun sürerse, İsrail uluslararası toplumun her zaman kararsız olan desteğini o kadar kaybedecektir ama bu kabul edilebilir bir değiş tokuş olabilir. Çatışmalar uzadıkça, çatışmanın İran eksenini de aşacak şekilde genişleme olasılığını hesaplamak daha zor.
Haziran ayında İsrailli askeri tarihçi Martin Van Creveld şu uyarıda bulunmuştu: “Orta Doğu’da alarm zilleri çalıyor.” Van Creveld, bölgedeki çeşitli bir dizi faktörün bir araya gelmesiyle, bunların “birbirleriyle birleşerek bölgenin on yıllardır tanık olduğu en büyük yangını doğurabileceğini” yazmıştı.
Hamas liderliğinin teslim olması ve hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin daha fazla kan dökmesini engellemesi için hala zaman var ama kimse umutlu olmamalı.