İsrail-Suudi ilişkilerinin gizli tarihi
"Suudi krallığının kurucu babası, özellikle Siyonizm ve İsrail konusunda dış politikanın temellerini attı. Bu, katı bir ideolojik doktrine dayanmayan pragmatik bir siyasi yaklaşımı içeriyordu."
Çevirmenin notu: İsrail’in dış istihbarat servisi Mossad, 2000’li yıllarda Körfez rejimleri ve İsrail arasındaki gizli ilişkileri yürütmüştü. Bu ilişkilerde dikkat çekici bir detay olarak Suudi Arabistan’ın 2006 savaşında İsrail’e desteği yer alıyor.
İlişkiler inişli çıkışlı olsa da önce Mısır ve sonra İran gibi “ortak düşmanlar” günü kurtarmayı başarmıştı. Suudi-İsrail ilişkilerin yeniden rayına oturması Kral Abdullah’ın ölümünden sonra Muhammed bin Selman’ın, savunma bakanlığından veliaht prensliğe terfi etmesiyle mümkün oldu. İsrail’in Arap ülkeleri tarafından resmi olarak muhatap alınması, bölgedeki İran karşıtı cephenin güçlendirilmesi yönünde bir adım olarak beliriyor.
Aşağıda tercümesi verilen makalede, Suudi-İsrail ilişkilerinin başından sonuna kadar özet bir anlatımı yer alıyor.
İsrail-Suudi ilişkilerinin gizli tarihi
Ofer Aderet
1 Ekim 2023
Geçmişte Mısır, şimdi ise İran ve Hizbullah gibi ortak düşmanlar on yıllar boyunca gizli temasları teşvik etti, ancak İsrail’in barış fırsatını kaçırdığı bildiriliyor.
Başbakan Binyamin Netanyahu, Suudilerle bir barış anlaşması imzalarsa, ülkenin diplomatik becerilerinin yanı sıra istihbarat paylaşımından gizli barış girişimlerine kadar uzanan bir asırlık gizli ilişkilerine de müteşekkir olmalı.
Her şey 1928 yılında başladı. Eliahu Epstein —daha sonra Kudüs merkezli İbrani Üniversitesi Rektörü Eliahu Eilat— üniversitede Orta Doğu çalışmaları öğrencisiydi. Okuldan arkeologların Arap Yarımadası’nda, İslam’ın şafağında yedinci yüzyıla kadar Yahudilerin yaşadığı Hayber vahasına gönderilmesini önerdi.
Üniversitenin rektörü Judah Magnes elini taşın altına koydu ve dört yıl sonra Suudi Arabistan Krallığını kuracak olan İbn Suud ile İngilizler aracılığıyla temas kurmayı umdu. Ancak İngilizler bunu reddetti.
İbrani Üniversitesi’nde İslam ve Orta Doğu çalışmaları profesörü olan Elie Podeh, 2022 yılında İbranice olarak kaleme aldığı Metreslikten Nikah Kıymaya adlı kitabında İsrail’in Orta Doğu ülkeleri ve azınlıklarla olan gizli bağları hakkında “Bununla birlikte, gizli de olsa ilk Yahudi-Suudi karşılaşması ihtimali rafa kalktı,” diye yazdı.
Suudilerle olan temaslar belki de çok şaşırtıcı olmamalı. İsraillilerle ortak düşmanları vardı; örneğin daha önce Mısır ve şu anda İran. Suudi kraliyet sarayı Yahudiliğe ve Siyonizme karşı düşmanca bir tutum içindeydi.
Podeh, “Suudi Arabistan liderleri Filistin’deki Yahudilere ve daha sonra bir Yahudi devletinin varlığına karşı gerçekçi ve pragmatik bir yaklaşım benimsedi,” diye yazdı. Bazen Suudiler, bazen de İsrailliler engeller çıkarmıştı.
Podeh, İsrail’in yaklaşımları görmezden gelerek ya da “anlaşılmayan gerekçelerle” reddederek ilişkileri geliştirme fırsatını kaçırdığına inanıyor. Podeh, bu durumu “şaşırtıcı ve hayal kırıklığı” olarak nitelendiriyor.
“Kayalık zemin”
Ama İbrani Üniversitesi öğrencisi Eliahu Epstein’a geri dönelim. Vahada bir arkeolojik misyon planının başarısızlığa uğraması onun cesaretini kırmamıştı. Yahudi Ajansı’nda görevli olduğu 1937 yılında Beyrut’ta Suudi Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Fuad Hamza ile bir araya geldi. Bu görüşme, Hamza ile İsrail’in ilk başbakanı olacak olan Yahudi Ajansı Başkanı David Ben-Gurion arasında baş başa görüşmenin yolunu açtı.
İbrani Üniversitesi’nden profesör Yehoşua Porath’ın bir keresinde ifade ettiği üzere, “Ben-Gurion toplantıda İsrail toprakları sorununu… İsrail topraklarının Arap ülkeleriyle çevrili olması bağlamında analiz ederken, Hamza’ya göre sorun, buradaki Arapların bakış açısından tartışılmalıydı.”
Podeh kitabında “iki tarafın tutumları birbirinden çok uzak olsa da görüşmeler her ikisin de diğerinin bakış açısını ve çıkarlarını tanımasına yardımcı oldu,” diyor.
Yine 1937 yılında Epstein, Kral 6. George’un taç giyme töreninde İngiliz Filistin Yahudi toplumunu temsil eden heyetle Londra’ya gitti. Epstein, orada Suudi Veliaht Prensi Emir Suud ve Kral İbn Suud’un sekreteri Yusuf Yasin ile temas kurmayı başaramadı.
Porath, “Hamza, Ben-Gurion ile yaptığı görüşmeyi Emir Suud’a anlattığında Suud öfkeden küplere bindi ve Hamza’yı görevden aldı,” diye yazıyor. İsrail’in ikinci başbakanı olan ve o dönemde Yahudi Ajansı’nın diplomatik departmanının başında bulunan Moşe Şarett de Londra’daki bir Suudi diplomata kralla doğrudan temas kurup kuramayacağını sorduğunda reddedilmişti. Ben-Gurion ve İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olacak Haim Weizmann da başarısız oldu.
Suudi kralına doğrudan erişimi olan ve Ben-Gurion adına İbn Suud’a yaklaşan tarihçi Harold Armstrong, Ben-Gurion’a bu tohumun meyve verebileceğini yazdı. Fakat Armstrong, zeminin kayalık ve çorak olduğunu söyledi.
O yıllarda, İsrail topraklarını Yahudi bir bileşen olarak içerecek bir Arap federasyonu kurma çabaları da vardı. Bir öneriye göre, İbn Suud federasyonun başına geçecekti; bu fikir, kraliyet sarayı ile bağları olan İngiliz Arap işleri uzmanı Aziz John Philby tarafından desteklendi.
Bol miktarda pragmatizm
Suudi Arabistan, İsrail’e karşı savaşlarda hiçbir zaman yer almadı. Bağımsızlık Savaşı için gönderdiği son derece ufak kuvvet de neredeyse hiç harekete geçmedi. İbn Suud, Yahudi devletinin kurulmasına yardımcı olan BM Bölünme Planına karşı çıktı ama bunun başlıca nedeni hükümdarın, Ürdün’ün İngiliz Filistin’inin Arapların olduğu kısmını kontrol etmesi halinde Arap dünyasındaki etkisini artıracağı yönündeki endişeleriydi. İbn Suud, daha sonra taksim planını kabul etti.
Podeh, İbn Suud için “Suudi krallığının kurucu babası, özellikle Siyonizm ve İsrail konusunda dış politikanın temellerini attı. Bu, katı bir ideolojik doktrine dayanmayan pragmatik bir siyasi yaklaşımı içeriyordu,” dedi.
İbn Suud’un halefi Kral Suud, İsrail’in 1956 Sina Harekâtında Mısır’a yardım için kuvvet göndermedi. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’ın pan-Arap hedefleri nedeniyle Kahire ve Riyad arasındaki ilişkiler kötüleşmişti.
Düşmanlık, 60’lı yıllarda Mısır’ın Yemen’deki iç savaşta yer almasıyla zirveye ulaştı. İsrail ve Suudi Arabistan, Mısır tehdidini azaltmak için ilk kez kendilerini aynı safta buldular. Bir rapora göre, Suudi istihbarat şefi Kemal Azam, İsrail uçaklarının Yemen’deki kral yanlısı güçlere mühimmat bırakmaya giderken Suudi hava sahasından geçtiğinin farkındaydı.
1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında Suudi Kralı Faysal da Mısır’a asker göndermedi. Kamuoyu önünde antisemitik açıklamalar yapmış olsa da dış politikası pragmatik kaldı. Podeh, o savaştan bu yana Suudi Arabistan’ın İsrail’i 1967 sınırları dahilinde dolaylı olarak tanıdığını iddia ediyor. O dönemde İsrail ile Suudi Arabistan arasında başarısız diyalog girişimleri olduğuna dair haberler de mevcuttu.
Savaştan sonra Baron Edmond de Rothschild, Kral Faysal ile bir görüşme ayarlamaya çalışmak için kraliyet sarayına yakın olan Suudi iş insanı Adnan Kaşıkçı ile Paris’te bir araya geldi. Kaşıkçı, İsrail Başbakanı Golda Meir’den müzakereleri yürütme yetkisine ilişkin yasal belge talep etti ama bu belge hiçbir zaman verilmedi.
Mossad’dan Nahik Navot, 1969 yılında Kral Faysal’ın diplomatik bir anlaşmayla sonuçlanacağını umduğu görüşmeler önerdiğini anlattı. Üst düzey bir Mossad yetkilisi ve daha sonra dışişleri bakanlığı müsteşarı olan David Kimche, Navot’a “belki de Yahudilerden ve Yahudilikten nefret eden İslam’ın köşelerindeki karanlıktan bir diyalog vizyonu doğar,” diye yazdı. Fakat Navot’a göre “Suudilerin bu temennisi yerine gelmedi.”
Suudi kuvvetleri, 1973 Yom Kippur Savaşına neredeyse hiç katılmadı ve Kaşıkçı, o on yıl boyunca gizli temaslarda bulunmaya devam etti. İsrailli Yaakov Nimrodi ve Kimche ile olan iş ilişkileri onu olası bir kanal haline getirdi. Kimche, ona Suudi rejiminin altını oymaya dönük bir plan hakkında bilgi verdi ve Kaşıkçı da bu bilgiyi daha sonra tahtın varisi olacak olan Prens Fahd’a iletme sözü verdi. Ardından İsrail, bir Arap istihbarat teşkilatı aracılığıyla Suudilere Fahd’a yönelik bir suikast planı hakkında bilgi verdi.
Kimche, daha sonra “Arka kapılar ardında, kayda değer bir süre boyunca sınırlı istihbarat alışverişi yapıldı,” dedi. Ve 70’lerin başında Suudi istihbarat şefi Azam ile İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban arasında Londra’da gizli toplantı ayarlama çabaları görüldü. Eski Mossad şeflerinden olan Efraim Halevy, “Her şey hazırdı ama sabahın erken saatleriydi ve meslektaşım Abba Eban’ı zamanında uyandıramadığı için görüşmeye gelemedi,” diyor.
Halevy’nin dediği üzere, “Belki bugün her şey farklı olurdu. Bazen böyle olur. İnsanlar yanlış zamanda uyumamalı.”
Dönüm noktası
Likud’dan Menahem Begin’in başbakan olduğu tarihi 1977 seçimlerinden sonra Fahd, İsrail ile temas kurma çabalarını artırdı. Begin’in barış sürecine liderlik edebilecek güçlü bir figür olarak tanınması da buna katkıda bulundu. Suudi Arabistan ayrıca Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail’e birbirlerini tanımaları için baskı yapılmasında da önemli bir rol oynadı.
O yıl Fahd, artık kimsenin İsrail’i haritadan silmeyi düşünmediğini belirtti. İsrail Orta Doğu’da var olan bir ülkeydi. Podeh’e göre Suudi istihbarat şefi Azam, “İsrail ile Suudi Arabistan arasında doğrudan iktisadi ve teknolojik işbirliğinden bahsetti,” ama İsrail Dışişleri Bakanlığı buna yanaşmadı.
Ağustos 1977’de Fahd ile yakın ilişkileri olan bir Amerikalı, Begin’in özel kalemi Yehiel Kadişay’ın ortağı olan İsrailli avukat Ze’ev Şer’e bir mektup gönderdi. Söz konusu olan olası Suudi-İsrail anlaşmasının uygulanabilirliğiydi.
O aralık ayında Suudilerden bir mesaj daha geldi. Suudi kraliyet sarayıyla bağlantısı olan Filistinli bir gazeteciden Fahd’dan Dışişleri Bakanı Moşe Dayan’a gizli bir mesaj iletmesi istendi. Filistinli bunu Mossad ve Şin Bet güvenlik teşkilatlarında çalışan Rafi Sitton aracılığıyla yapmaya çalıştı.
Podeh, “Ertesi gün, [dışişleri] bakanın ofisinden, içeriğini önceden bildirmediği takdirde toplantıyı düzenlemenin imkânsız olduğu yanıtı geldi,” diye anlatıyor. Sitton, kendi kitabında “müesses nizamın görevine karşı gösterdiği ilgisizlik karşısında tamamen şaşkına döndüğünü” yazmıştı. Daha sonra Fahd’ın İsrail’den Suudilere F-15 jetlerinin satışı üzerindeki vetosunu kaldırmasını talep ettiği ortaya çıktı.
1981 yılı bir sürprize sahne oldu. Prens Fahd, İsrail’in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere 1967’de ele geçirdiği tüm topraklardan çekilmesini ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını öngören bir barış girişimi sundu. Plana göre bölgedeki tüm ülkeler barış içinde yaşamayı kabul edecekti ki bu da İsrail’in tanınması anlamına geliyordu.
Fakat İsrail bu planı elinin tersiyle itti. Begin, bu planı “İsrail’in tamamen yok edilmesine yönelik sofistike ve rasyonel bir sistem” olarak tanımladı ve Suudi Arabistan’ı “Orta Çağ’dan kalma ayrımcılığın, el ve kafa kesmenin, göklere haykıran yolsuzluğun hala devam ettiği bir bedevi ülkesi,” olarak nitelendirdi.
Tesadüfe bakın ki, barış girişiminin kamuoyuna açıklanmasından kısa bir süre sonra İsrail ile Suudi Arabistan kendilerini üçüncü bir taraf aracılığıyla resmi temaslar içinde buldular. Bu hadise, Eylül 1981’de bir İsrail füze gemisinin Suudi kıyılarında karaya oturmasıyla gerçekleşti. Savunma Bakanı Ariel Şaron, Suudilerle bir kurtarma misyonu koordine etmek üzere Amerikalılarla temasa geçti ve mesele barışçıl bir şekilde çözüldü.
80’lerde de Mossad’ın Suudilerle gündelik temasları vardı. Mossad’ın uluslararası ilişkilerden sorumlu departmanının bir üyesi olan Aharon Scherf, “oldukça gizli tutulan ayrı bir temas vardı,” dedi. Departmanın direktörü Nahum Admoni, Suudi istihbarat şefi Turki bin Faysal ile temas halindeydi.
1983 yılında, şimdiki Kral Fahd özel olarak İsrail’in sahadaki bir hakikat olduğunu, Suudi Arabistan’ın ise İsrail de dahil olmak üzere tüm Orta Doğu ülkeleri arasında birbirlerine yardım edebilecekleri ve paralarını silah üretmeye değil, yol asfaltlamaya ve hastane inşa etmeye harcayabilecekleri ilişkiler görmek istediğini belirtti.
1991 Körfez Savaşı sırasında İsrail ile Suudi Arabistan, her ikisi de Irak’ın füze saldırısına uğradığında yine ortak bir düşmanla karşı karşıya kaldı. İsrailliler ve Suudiler, ilk kez aynı yıl Madrid’de düzenlenen Orta Doğu barış konferansında bir araya geldi. Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Prens Bender bin Sultan Körfez İşbirliği Konseyi’ni temsil ediyordu. Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Eitan Bentzur, Podeh’e yaptığı açıklamada “Bender ile rahat rahat konuştuk,” dedi.
1995 yılına gelindiğinde Scherf Mossad’dan ayrılmış ve Yaakov Nimrodi’nin şirketi Israel Land Development’ta çalışmaya başlamıştı. Görevinden yeni ayrılmış olan eski Suudi Maliye Bakanı ile ekonomik projeleri görüşmek üzere bir toplantı ayarladı.
Netanyahu 1996’da başbakan olduğunda gizli temaslar devam etti. Bu temaslar arasında Suudi Arabistan’dan Filistin Yönetimi’nin kontrolündeki Batı Şeria topraklarına bir doğal gaz boru hattı inşa etme planı da vardı.
2002 yılında dönemin Suudi Veliaht Prensi Abdullah, İsrail ile Arap dünyası arasında tam bir normalleşme karşılığında İsrail’in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki tüm topraklardan çekilmesini içeren barış girişimini sundu.
Abdullah, “İsrail halkına şunu da söylemek isterim ki, eğer hükümetleri güç ve baskı politikasını terk eder ve gerçek barışı benimserse, İsrail halkının bölge halklarıyla birlikte güvenlik içinde yaşama hakkını kabul etmekte tereddüt etmeyeceğiz,” diye konuştu.
2006 yılında, İkinci Lübnan Savaşının ardından, bu kez İsrail ve Suudi Arabistan’ın diğer iki ortak düşmanı —İran ve Hizbullah— nedeniyle doğrudan gizli görüşmeler yapıldı. Bu görüşmeler o dönemde Suudi Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı olan Prens Bender ile Mossad şefi Meir Dagan’ın eşlik ettiği Başbakan Ehud Olmert ile görüşmeleri içeriyordu.
Podeh, “Toplantı iki ülke arasındaki ilişkilerde bir sıçramaya işaret ediyordu. Bu, İran karşıtı, Şii karşıtı bir kampın birleşmesinin başlangıcıydı,” dedi.
Dagan 2010 yılında Suudi Arabistan’ı ziyaret etti ve bu ziyaret, İsrailli bir yetkilinin krallığa ilk ayak basışı oldu. Netanyahu, 2014 yılında da Bender ile bir araya geldi. 2020 yılında Netanyahu ve dönemin Mossad Başkanı Yossi Cohen Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.
Ancak son birkaç ay ilişkilerin ilerletilmesi açısından en yoğun dönem oldu. Bu ziyaretler arasında bir İsrail kabine üyesi olan Turizm Bakanı Haim Katz’ın BM konferansı için de olsa Suudi Arabistan’a yaptığı ilk resmi ziyaret de vardı. Ardından Veliaht Prens Muhammed’in yorumu geldi: “Her geçen gün İsrail ile bir anlaşmaya daha da yaklaşıyoruz.”