İsrail savaşa hazır mı?
"Statüko hiç bu kadar kırılgan görünmemişti ve bundan sonra yaşanacaklar kanlı olacak."
Çevirmenin notu: Yine notlardan biriyle takdimi yapayım (yeni bir şey yok). Aşağıda tercümesi verilen makale The Economist’in Orta Doğu muhabiri Gregg Calstrom’un imzasıyla Unherd’de yayımlandı.
Hamas’ın silahlı kolu El Kassam Tugayları, bu sabah itibariyle İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” adını verdiği bir operasyon başlattığını ve ilk aşamada işgal altındaki topraklara 5 bin roket ve havan fırlattıklarını açıkladı. Devamında Gazze sınır hattındaki yerleşimlere sızmaların olduğu yönünde haberler gelmeye başladı; İsrail, “savaş durumu alarmı” verdi.
Yakın zamandaki gelişmelere değinmek faydalı olabilir; geçen haftalarda Suriye’nin Arap Birliği’ne resmen dönüşü sağlandı. Yıllar sonra Suudiler ve İran, Çin’in arabuluculuğuyla aralarındaki minyatür Soğuk Savaş’a son verdiler. Bunun tarihi bir hadise olduğuna şüphe yok. Nitekim bu gelişmenin başta Suriye ve Yemen olmak üzere vekalet savaşlarının yaşandığı coğrafyalarda uzun vadeli etkileri olacak. Söz konusu gelişmelerin, belki de Biden’ın deyimiyle “ABD’nin en büyük yatırımı” olan İsrail’in tarih sahnesinden çekilmesiyle sona ereceğini düşünmek hüsnükuruntu mudur bilemiyorum ama koşullar olgunlaşmaya başlıyor gibi görünüyor.
İsrail savaşa hazır mı?
Gregg Calstrom
7 Ekim 2023
Netanyahu’nun rahatı fena şekilde bozuldu
Görüntüler inanılır gibi değildi. Filistinli silahlı adamlar bir İsrail kentinden geçerken, bir kamyonetin kasasından yoldan geçenlere ateş ediyorlardı. Yeşil üniforması kırmızıya boyanmış ölü bir İsrail askerinin cesedi Gazze’de bir arabadan sürüklenip çiğneniyordu. Görünüşe göre şokta olan yaşlı bir kadın rehin alındı ve bir golf arabasıyla sokaklarda dolaştırıldı.
Günün hadiselerini anlamlandırmak zor, zira eşi benzeri görülmemiş hadiseler. Sakin bir hafta sonu tatili olması gereken Şabat, Hamas’ın İsrail’e 2 bin 200’den fazla roket atmasıyla başladı. Bu büyük yaylım ateşi daha da büyük bir harekatın, onlarca militanın İsrail’e sızmasının öncülü gibi görünüyordu. Bazıları Gazze civarındaki en büyük kent olan Siderot’a gitti, diğerleri ise sınır boyunca uzanan küçük kibutzlara dağıldı.
Akşam saatlerinde ölü sayısı 150’ye yükselirken en az 1100 İsrailli de yaralandı. Her iki sayının da artacağına kesin gözüyle bakılıyor ve İsrail ordusu halen 22 noktada çatışmaların sürdüğünü söylüyor. Hamas ayrıca 35 İsrailliyi kaçırdığını ve Gazze’ye getirdiğini iddia ediyor. Net sayı teyit edilmemiş olsa da sosyal medyada paylaşılan görüntüler hem sivil hem de asker esirleri olduğunu gösteriyor.
En bariz soru neyin yanlış gittiği: Bu, 1973’te Yom Kippur’daki sürpriz Arap işgalinden bu yana İsrail’in yarım yüzyıldaki en büyük istihbarat zafiyeti. Güvenlik teşkilatlarının Gazze’de bir muhbir ağı var. Bölgedeki bir cep telefonundan yapılan her arama bir İsrail şebekesi üzerinden yönlendiriliyor.
Hamas’ın böylesine karmaşık bir harekâtı planlaması için aylar gerekmiş olmalı ve İsrail, örgütün böyle bir harekât düzenleme niyetinde olduğunu biliyordu. Hamas, 2014’te İsrail’le yaptığı savaş sırasında bir tünelden komandoları kaçırmış ve bir grup amfibi kuvveti İsrail sahiline indirmişti. İsrail ordusu, yıllardır örgütün bu tür sızma girişimlerinde bulunacağı konusunda uyarılarda bulunuyordu. Fakat nihayetinde bu gerçekleştiğinde, ordu tamamen gafil avlanmış gibi görünüyor.
Bu yalnızca istihbarat zafiyeti de değildi. İsrail Gazze’yi on buçuk yıldır sıkı bir abluka altında tutuyor. Mal ve insan akışına getirilen ağır kısıtlamalar ekonomiyi çökertti: Gazzelilerin üçte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve her beş kişiden üçü işsiz. Fakat abluka Hamas’ı yerinden edemedi ya da görünüşe göre sofistike saldırılar planlamasını engelleyemedi.
İsrail hükümeti Gazze sınırına, yüksek teknoloji ürünü sensörlerle donatılmış beton plakalar ve metal çitlerden oluşan bir bariyer inşa etmek için milyarlarca şekel harcadı. Ancak militanlar bariyeri kolayca aşıp motosikletlerle ya da yamaç paraşütleriyle üzerinden uçarak geçtiler.
Karşıya geçtikten sonra saatlerce hareket özgürlüğünün tadını çıkardılar. Bütün sabah boyunca sınır kasabalarının sakinleri İsrailli gazetecileri arayarak ordunun nerede olduğunu sordu. Son aylarda İsrail ordusu çoğunlukla başka cephelerde görev yapıyordu; gerilimin tırmandığı işgal altındaki Batı Şeria’da ve Hizbullah’tan endişe ettiği kuzeyde. Güney sessiz görünüyordu, ta ki aksine şahit olana kadar.
Tam bir muhasebe muhtemelen kaçınılmaz soruşturma komisyonu çalışmalarını tamamlayana kadar beklemek zorunda kalacaktır. Şimdilik odak noktası yanıt üzerinde olacak. Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail’in “savaşta” olduğunu söyledi, Savunma Bakanlığı ordudaki yedek askerlerin geniş çaplı çağrılmasını onayladı, Hava Kuvvetleri Gazze’ye hava saldırılarına başladı ve bu saldırılar günlerce devam edecek.
2014’te 50 gün süren savaş sırasında Netanyahu’nun sağcı koalisyon ortaklarından bazıları Gazze’nin tamamen karadan işgal edilmesi konusunda baskı yapmıştı. Dönemin Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail’in bölgeyi yeniden işgal etmesini istiyordu (İsrail 2005 yılında askerlerini ve yerleşimcilerini Gazze’den çekmişti). Ancak ordu, kara harekatının haftalarca sürecek kanlı bir kent savaşına yol açacağından korkuyordu. Netanyahu generalleri dinledi ve politikacıları görmezden geldi.
Fakat bu tür talepleri görmezden gelmek bu kez daha zor olacaktır. Savaş nedeni çok daha büyük. Netanyahu’nun koalisyonu da farklı: 2014’te merkez soldan sağa kadar geniş bir yelpazede yer alan koalisyon, bugün sadece sağdan aşırı sağa uzanıyor.
Gazze’deki İsrailli rehinelerin varlığı —muhtemelen çok uzak saklanma yerlerine dağılmış durumdalar— infaz edilmeleri ihtimaline karşı bazı yetkililerin kara harekâtına yeşil ışık yakmakta isteksiz davranmasına neden olabilir. Ancak Hamas için canlı olmaları ölü olmalarından daha değerli. Örgüt, 2011’de 1027 Filistinliye karşılık takas ettiği Gilad Şalit’te olduğu gibi onları İsrail’in elindeki esirlerle takas etmeyi tercih edecektir.
Peki, İsrail buna nasıl karşılık verecek? Bu yıl, Netanyahu’nun yargıyı elden geçirme çabaları nedeniyle ülke açısından çalkantılı bir yıl oldu. Fakat Hamas’ın son saldırısının ardından siyasi ayrışmalar geçici olarak bir kenara bırakıldı. Aktivistler hükümete karşı her hafta düzenledikleri gösterileri askıya aldı. Ayrıca bazıları Netanyahu’nun reformlarını protesto etmek için zorunlu hizmetlerini boykot etme sözü veren yedek askerlere çağrıldıkları takdirde göreve gitmeleri çağrısında bulundular. İsraillilerin böyle zamanlarda söylediği bir söz vardır: “Koalisyon yok, muhalefet de yok.”
Çatışmalar sona erdiğinde e suçlamalar başlayacaktır. Muhalefetin ikna edici bir argümanı olacak: Netanyahu’nun meşgul olduğunu ve etrafını, polisin başına atanan aşırı sağcı ideolog İtamar Ben-Gvir gibi tecrübesiz bakanlardan müteşekkil bir zümreyle çevirdiğini söyleyecekler. Haklı oldukları noktalar da var. Netanyahu’nun seçmenlere yönelik söylemi her zaman İsrail’in güvenliğini ele alışına dayanmıştır. Ancak “Bay Güvenlik”in güvenlik şefleriyle ters düşmek gibi bir alışkanlığı var. Kendisine savunma bakanı olarak hizmet eden Ehud Barak, daha sonra eski patronunu “pervasız” olarak tanımlamış, Mossad’ın meşhur direktörü Meyr Dagan ise onu “yıkıcı” olarak nitelendirmişti. Her zamanki gibi bu hafta sonu yaşanan felaketin sorumluluğunu orduya ve güvenlik birimlerine yüklemeye çalışacak.
İstihbarat zafiyeti 1973’ü andırsa da diğer açılardan o gün yaşananların en yakın benzeri İsrail’in 1948’deki bağımsızlık savaşı. Ne de olsa 1973 savaşı sırasında Mısır ve Suriye sadece işgal altındaki Sina Yarımadası ve Golan Tepelerine kadar ilerleyebilmişti. Bu kez Filistinli militanlar İsrail’in uluslararası tanınmış sınırları içindeki kentlere saldırdı.
Ortaya çıkan görüntüler —sokaklardaki silahlı adamlar ve otobüs duraklarına yığılmış cesetler— kısa sürede unutulmayacak. Filistinlilerin 2000-2005 yılları arasında 1000’den fazla İsraillinin ölümüne neden olan intihar saldırısı kampanyası olan ikinci intifada, 1993’teki Oslo Anlaşmasını takip eden barış müzakereleri için ölüm çanı olmuştu. Bir nesil İsrailli, Filistinlilerle çözüm olasılığından vazgeçti. İsrail tarihinin belki de en kötü saldırısı olan bugünkü saldırı da kamuoyunu benzer şekilde sertleştirecektir.
Ancak İsrail vereceği yanıtın sonuçlarını tartmak zorunda kalacak. Lübnan’daki Şii militan grup-siyasi parti Hizbullah, en azından şimdilik kenarda oturmayı planladığını söylemenin açık bir yolu olan “olayları sürekli olarak değerlendirdiğini” söyledi. Dört yıldır ekonomik krizle boğuşan Lübnan bir savaşı kaldırabilecek durumda değil. Fakat İsrail’in Gazze’ye yönelik sert bir karşı taarruzu, liderlerinin Filistin davasını görmezden geldiği izlenimine kapılmaması için Hizbullah’ı yine de savaşa çekebilir.
Hamas bu saldırıyı, kendi kendini yöneten Filistin Yönetimi’nin büyük ölçüde nefret edildiği Batı Şeria’daki popülaritesini artırmak için de kullanacaktır. Devlet Başkanı Mahmud Abbas 87 yaşında; Hamas’ın gözü hiç kuşkusuz olası bir veliahtlık mücadelesinde.
Daha da ötede, bu sabaha kadar Orta Doğu’daki diplomatik muhabbetler Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkilerini normalleştirebileceği ihtimaline takılmış durumdaydı. Biden yönetimi bu yılı üç yönlü bir anlaşma konusunda baskı yaparak geçirdi: Amerika, krallığa bir savunma anlaşması önerecek, krallık da İsrail’i tam olarak tanıyacaktı.
İsrail’in ne vereceği her daim belirsizdi. Amerikalılar ve Suudiler işgali Filistinliler için biraz daha az acı verici hale getirecek bazı tavizler koparmayı umuyordu. Netanyahu’nun sert sağ koalisyonu göz önüne alındığında bu fikir hiçbir zaman gerçekçi olmadı, şimdi ise imkânsız. Suudiler de Gazze’de savaş varken İsrail’i tanımaya hevesli olmayacaktır.
15 yıllık neredeyse kesintisiz Netanyahu iktidarının ardından İsrail içinde ve dışında pek çok kişi onun çatışmaya bakışını —statükonun sonsuza kadar sürdürülebilir olduğu yönündeki— içselleştirdi. Bugün yaşananlar bu görüşü sarsmalı. Hamas, İsrail’in düşündüğünden daha yetenekli ve daha az sakin; Batı Şeria’da ise Filistin Yönetimi hızla kontrolü kaybediyor. Yine de keder ve öfke haliyle birleşmiş bir İsrail’in müzakere ya da taviz vermeye niyeti olmayacaktır. Statüko hiç bu kadar kırılgan görünmemişti ve bundan sonra yaşanacaklar kanlı olacak.