BRICS'in kırılganlıkları
Moskova'nın para politikasını Pekin'e devretmeye, Atina'nın Berlin'e olduğundan daha istekli olacağına inanmak pek mantıklı değil.
Çevirmenin notu: Bu yılın başlarında Amerikan dolarının ve dolayısıyla Amerikan hegemonyasının sonunun geldiğini ilan etmek moda haline gelmişti. ABD öncülüğündeki dünya düzeninin yerini alacak mızrağın ucunun, dolara meydan okuyacak ve çok kutuplu yeni bir dünyayı başlatacak yeni bir para birimi olması gerekiyordu.
Söylentilere göre bu para birimini çıkaranlar, altın destekli alternatif bir para sistemi aracılığıyla iktisadi güçlerini birleştirecek olan BRICS ülkeleri olacaktı. Ama geriye dönüp bakıldığında, beklentilerin abartılı olduğu bariz: bu yeni para biriminin duyurusu BRICS zirvesi sırasında üst düzey yetkililer tarafından değil, Kenya’daki Rus büyükelçiliğinin bir çalışanı tarafından yapıldı.
BRICS liderleri Amerika’nın “küresel meseleler üzerindeki etkisini” tartışmak üzere bir araya geliyor. Fakat son zamanlarda üst düzey yetkililer yeni bir para birimi fikrini yolda bırakmış görünüyorlar. Örneğin Hindistan, parasal deneyler karşılığında rupisinden vazgeçme fikrini açıkça reddetti. Bu durumda Rusya, Çin, Brezilya ve Güney Afrika’ya kendi para birimlerini bulmak kalıyor ki bu da pek olası görünmüyor: Çin’in GSYİH’si geri kalan üç ülkenin toplamının neredeyse beş katı, bu da ortak bir para birimi gibi görünen şeyin aslında para politikasını Pekin’e devretmek olacağı anlamına geliyor.
Almanya’nın iktisadi konulardaki hakimiyeti ve Berlin’in diğerlerine ne yapmaları gerektiğini dikte etme alışkanlığı nedeniyle 2008 mali krizi sırasında Avro Bölgesi neredeyse dağılıyordu. Moskova’nın para politikasını Pekin’e devretmeye, Atina’nın Berlin’e olduğundan daha istekli olacağına inanmak pek mantıklı değil.
Belki de daha “BRICS” terimini icat eden adam ortak para birimi fikrini “saçma” olarak nitelendirdiğinde bütün ortaklar her şeyin farkındaydı ama bu ülkelerin şu anda ne kadar iyi durumda olduklarına bakmaya değer: Çin ekonomisi, yabancı yatırımların azalması ve deflasyonist baskılar nedeniyle ciddi sorunlar yaşıyor. Bu arada Rusya rublenin dolar karşısındaki düşüşünü durdurmaya çalışıyor ve Güney Afrika resesyona girmenin eşiğinde. Bunların hiçbiri bu üçlünün küresel çapta rekabetçi yeni bir para birimi yaratabileceği fikri için iyiye işaret değil.
Rusya BRICS’i bölecek mi?
Brian Pottinger
17 Ağustos 2023
Güney Afrika zirvesi bir bölünme tiyatrosu olacak
Yılda bir düzenlenen BRICS zirvesinin 15. oturumu önümüzdeki hafta Johannesburg’da toplandığında, beş yatırımcı ülkenin en büyük umudu, grubun nihayet başlangıçta vaat ettiklerinin bir kısmını sergilemeye başlaması olacak. Ev sahibi Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın ise daha da sınırlı hedefleri —zirvenin, küresel olarak tecrit edilmiş Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi ve dikkatleri üç gün sürecek etkinliğin yapılacağı ülkenin bocalayan durumundan uzaklaştırması— olacak.
BRICS kısaltması, Goldman Sachs’ın eski küresel ekonomik araştırmalar başkanı Lord Jim O’Neill tarafından yirmi yılı aşkın bir süre önce ortaya atıldı ve gruba yönelik ilk beklentilerin aksine kalıcı oldu. Daha bu hafta O’Neill, gelişmekte olan ekonomiler topluluğu olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın “ilk toplanmaya başladıklarından bu yana hiçbir şey başaramadıklarını” öne sürdü.
Yine de toplam rakamlar etkileyici olmaya devam ediyor. Grup ortak olarak 4,4 trilyon dolar rezerv tutuyor. Dünya Bankası’nın muadili olan Yeni Kalkınma Bankası’nın (NDB) sermayesi 100 milyar dolar ve IMF’nin muadili olan BRICS Koşullu Rezerv Düzenlemesi (CRA) de 100 milyar dolar. BRICS ülkeleri dünya nüfusunun beşte ikisinden fazlasına ev sahipliği yapıyor.
Bu başarıya rağmen BRICS üyeleri, genel manada gelişmiş dünyaya ya da özel olarak G7’ye karşı herhangi bir rekabet ya da çatışma arzusunu reddetmiyor. Alçak sesle de olsa kendilerini ittifakın yeni çocukları olarak gördüklerini açıkça belirtiyor, ortak amaçlarını vurguluyor ve bol kaynaklarıyla övünüyor. Fakat daha derine inildiğinde, BRICS’te grubun gösterdiğinden çok daha fazla çelişkili alt gündemle karşılaşılıyor.
Birincisi, en büyük iki aktör olan Çin ve Hindistan’ın huysuz komşular olması. Yüzlerce cana mal olan 60 yıllık sınır ihtilafının yanı sıra, iki ülke gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de Hint-Pasifik bölgesinde oldukça rekabetçi ve bu yılki zirvede Çin’in grubu daha fazla “bağlantısız” üyeyi kapsayacak şekilde genişletme arzusu nedeniyle çatışacakları kesin. Aralarında İran, Arjantin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de bulunduğu yirmi iki ülke katılmak için resmi başvuruda bulundu. GSYİH açısından Fransa, İtalya ve Kanada’yı geçerek G7’de yer alacak olan Hindistan ise işleri makul ölçüde sıkı tutmak istiyor.
İkinci olarak, zor durumdaki Rusya, zirveyi kendi gündemlerini dayatmak için kullanmayı umuyor; öncelikle Doğu Avrupa’daki emperyal emelleri için gelişmekte olan dünyanın desteğini almayı ve muhtemelen bir tür BRICS para birimi aracılığıyla uluslararası finans piyasalarının dolarsızlaştırılmasını sağlamayı umuyor. Bu kısa vadede ümitsiz bir beklenti gibi görünebilir ama Çin renminbisinin zayıflayan dolar karşısında güçlenmesi yoluyla uzak gelecekte belki de dolaylı olarak elde edilebilir. Yine de Rusya’nın Afrika’daki darbeci yöntemlerinden endişe duyan ve ABD ve Orta Doğu ile derin pazar ilişkilerine kilitlenmiş olan Hindistan’ın ikna olması pek mümkün değil. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi kararı uyarınca yakalanma olasılığı nedeniyle toplantıya katılmaması (video bağlantısıyla katılması bekleniyor), bu da ülkesinin konumunun ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.
Üçüncüsü, Brezilya ve Güney Afrika hükümetleri muhtemelen dünya jeopolitiğinde, BRICS grubunun içinde ya da dışında, gerçekte Amerika karşıtı bir cephe olan ve Hindistan’ın hoşuna gitmeyecek kadar çatışmacı olabilecek, görünürde bir “bağlantısızlar” lobisi yaratmayı amaçlayan bir anlatı izleyecektir. Belki de hatalı bir şekilde, bunun kendi ülkelerindeki müşterilere iyi geleceğini umuyorlar. Yine de bu ikilinin büyük kararlar alması pek mümkün değil: Brezilya ve Güney Afrika’nın BRICS’teki toplam payı nominal GSYİH ile ölçüldüğünde yüzde 7,3’e denk geliyor; Güney Afrika’nın payı ise yüzde 1,62. Belki de bu yüzden O’Neill, her zaman bu ülkenin kulübün bir parçası olmaması gerektiğini savundu.
Son olarak, BRICS enerji politikasının temel hususlarında bölünmüş durumda. Kaynak fakiri Hindistan ve Çin alternatif enerji sistemlerini tercih ediyor. Rusya ve Güney Afrika ise kömür ve birincisinin durumunda olduğu gibi petrolün muazzam üreticileri.
Peki, Ramaphosa bu kardeş ama son derece temkinli yoldaşlar toplantısından ne kazanmayı umuyor? Ukrayna savaşıyla ilgili olarak, bunu bir yanda ABD ve Avrupa’ya körü körüne destek ile diğer yanda Rusya ve onun sessiz destekçisi Çin arasında bir orta yol olduğu yönündeki kamuoyu argümanına ağırlık katmak için kullanmayı umuyor. Yeniden dirilen Soğuk Savaş’ın ortasında, yeniden dirilen bir “bağlantısızlar” hareketi — ya da moda deyimle “Küresel Güney devletleri” — istiyor.
Gelişmekte olan dünyada çok az kişi bu hedefe katılmayacaktır; pek çok kişi ABD’nin üçüncü taraf ülkeleri taraf seçmeye yönlendirmeye çalışarak kötü davrandığını düşünüyor. Ancak Ramaphosa, aynı zamanda BRICS Zirvesi’ni Afrika’yı tanıtmak, Rusya’nın Afrika’daki çıkarlarını ilerletmek ve kendi ülkesinde karşı karşıya kaldığı çoklu krizlerden dikkatleri başka yöne çekmek için kullanmaya çalışıyor. Aralarında tüm Afrikalı devlet başkanlarının bulunduğu, ancak gelişmiş ülkelerden hiçbirinin yer almadığı altmış dokuz Küresel Güney devlet başkanı “gözlemci” olarak davet edildi.
Afrikalı liderlerin bu davete ne ölçüde icabet edecekleri bazı kilit sorular açısından yol gösterici olacaktır: BRICS alternatifinin cazibesi, ABD’nin Küresel Güney’deki etkisinin dayanıklılığı, Rusya ve Çin’in Afrika’daki artan etkinliği ve son olarak Ramaphosa’nın hem yurt içinde hem de yurt dışındaki konumu. Ramaphosa’nın kırılganlığı, ironik bir şekilde, Rusya ile olan dostluğu olabilir.
Güney Afrika’nın Rusya ile ilişkilerinin özünü —Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamayı ısrarla reddetmesi, Rus deniz kuvvetleriyle ortak deniz tatbikatları düzenlemesi, ülkeler arasında gizli silah ticareti ve sürekli nakit sıkıntısı çeken iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’ni finanse eden Rus oligarkların sağlıksız üstünlüğü— tekrar etmeye lüzum yok. Ramaphosa ayrıca haziran ayında Ukrayna ve Rusya’ya, çoğu küçük ülkelerden oluşan yedi Afrikalı devlet başkanıyla birlikte hızlı bir “barış misyonu” düzenlenmesinde de etkili oldu. St. Petersburg’da düzenlenen son Rusya-Afrika Zirvesi’nde de ön plandaydı, fakat Afrikalı devlet başkanlarının katılımı azaldı; Rusya’nın Afrika’yı yeni ve ateşli bir şekilde kucakladığını müjdeleyen 2019 Soçi Zirvesi’ndeki 43 kişiye kıyasla bu yıl 17 kişi.
Bu çabaları Afrikalı liderlerin çoğunluğu tarafından soğuk karşılanmaya devam eden Ramaphosa’nın Rusofil tutumu, kendisini ve Güney Afrika’yı, ülkenin ve devlet başkanının kurtuluşundan bu yana üstlendiği duayen konumundan uzaklaştırma riski taşıyor. Sahiden de Hindistan’ın G7’de yer alma iddiası varsa, Nijerya’nın Afrika’nın BRICS’teki koltuğu için daha büyük bir iddiası var: GSYİH’si şu anda Güney Afrika’nınkinden daha büyük.
Samuel Ramani, Russia in Africa adlı yeni kitabında Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası Afrika’daki angajmanlarını yoğun bir şekilde inceliyor. Bu diplomasinin teması, bazen düzensiz olsa da, uzun vadeli bir strateji: hırsta sabır, konuşlandırmada fırsatçılık ve pratikte açgözlü. Ramani, “Karşı ayaklanma operasyonları, silah satışları, otokrasinin desteklenmesi ve medya, eğitim diplomasisi, borç affı ve insani yardım gibi yumuşak güç araçlarını birleştirerek Rusya, Afrika ülkeleri için cazip bir ortak olmaya devam edebilir ve Fransa, ABD ve Çin arasında eşsiz bir yer edinebilir,” diye yazıyor.
Bu ilginin hedefindeki ülkeler belli başlı şekil bozucu nitelikleri —zayıf liderlik altındaki kırılgan devletler, değişken iç siyaset, çökmüş ulusal kurumlar, umutsuzluğa kapılmış yönetimler, göç eden elitler, ihale edilebilir güvenlik hizmetleri ve bir zamanlar egemen istikrarı garanti edebilen kurumların ayrılmasıyla oluşan boşluklar— paylaşıyor. Rus özel askeri şirketleri bu sallantıdaki otokratik rejimlere reddedemeyecekleri bir teklifte bulunuyor: maden işletmelerinde kontrol veya hisse ve altyapı müteahhitliğinde öncelik karşılığında iktidarı sürdürmek için özel güvenlik desteği.
2019’da Afrika’ya yeniden ilgi duymaya başlamasından bu yana, Rusya’nın parmağı kaosun olduğu her yerde görülebilir: Libya, Burundi, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine, Sudan ve son olarak Nijer’de. Bu durum özellikle Batı’nın 2010 yılında Arap Baharı’na verdiği pervasız ve naif desteğin istikrarlı otokratik rejimleri yıktığı ve geriye teokratik bağnazlar, haydutlar ve irredentist milliyetçilerden oluşan bir karmaşa bırakarak Afrika ve Orta Doğu’daki madencilik ve petrol faaliyetlerinden elde ettiği milyarlarca dolarlık gelirle Vagner Grubu gibi bağımsız ve güçlü Rus özel askeri şirketlerinin önünü açtığı Sahel ve Mağrib için geçerli. Steroid almış bir Blackwater olan Vagner, tehlikeli derecede bağımsız ve vahşi. Asimetrik savaşta müşterilerine Batı’nın yargının muhatabı olmuş ordusunun sunamayacağı bir şey sunuyorlar: acımasız, ayrım gözetmeyen etkinlik.
Vagner’in kıtadaki darbe ya da karşı darbe faaliyetlerine karışması, son olarak Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) bastırmaya yemin ettiği Nijer darbesinde olduğu gibi, Afrikalı liderler arasında büyük kaygı yarattı. Ancak ilginç ve zarar verici bir şekilde, burada “Sessiz Cyril” olarak bilinen Başkan Ramaphosa, paralı askerlik faaliyetlerinin, Afrika Birliği’nin Temmuz 1985’ten beri yürürlükte olan Paralı Askerlik Sözleşmesi kapsamında yasaklanmış olmasına rağmen Vagner konusunda net bir kamuoyu tutumu almadı. Nitekim Ramaphosa’nın seleflerinden Thabo Mbeki, bu sözleşmenin uygulanmasının arkasındaki itici güçtü ve 1994’teki demokratik geçişin ardından kıta genelindeki başarılı beyaz Güney Afrika paralı asker operasyonlarının sonlandırılmasında etkili olmuştu.
Haziran ayındaki tuhaf, iki günlük yarı kalkışmanın ardından Vagner’in Putin’in Avrupa’daki fırtına birlikleri olarak rolü sona ermiş gibi görünüyor. Artık Afrika’nın kendi geleceği olduğunu, bir imparatorluğun en uzak köşesine gönderilmiş bir başka sorunlu lejyon olduğunu ilan ediyor. BRICS zirvesindeki karmaşık güçleri izleyen, ülkelerinin kırılganlığının farkında olan ve gelecek yıl yapılacak seçimlerde kargaşa ihtimaline karşı tetikte olan Güney Afrikalılar, ulaşılamaz kalmaları için dua ediyorlar.