ABD'nin öngörü becerisi üzerine
"Kaynakların yokluğunda bu gruplar, kafesteki fareler gibi birbirini yiyip bitirecektir. Zira deve kervanları ve Osmanlı İmparatorluğu zamanı artık geride kaldı."
Ukraynalı siyasetçi Oleg Tsaryov, şurada ve şurada dikkate değer iki izah sunmuş. ABD, 2015-2017 yılları arasında Fırat Nehri’nin doğusundaki petrol sahalarını kontrol altına alarak Kürtlerle iş birliği yaptı. Bölgede 15 askeri üs kurarak hem petrol çıkarımı hem de tarım üretimini denetim altına aldı. Bu üsler, Şam yönetiminin kaynaklarını zayıflatarak ABD'nin bölgedeki etkinliğini artırdı. ABD, enerji ve tarım kaynaklarını kontrol ederek bölgedeki rakiplerini zayıflatma stratejisi izliyor. Suriye’deki kaynakları kontrol eden ABD, bölgesel rakiplerini zayıflatıyor. Türkiye’nin enerji ve gıda kaynaklarına bağımlılığı yüzünden bölgedeki durum, Türkiye üzerinde de baskı yaratacak. Yanı sıra Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerinin akıbeti konusu var. Rusya, 2017 yılında Suriye ile yaptığı anlaşmalarla Tartus ve Hmeymim’deki üslerini 49 yıllığına güvence altına aldı. Bu anlaşmalar, otomatik uzatma maddeleri ile Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını süresiz hale getiriyor. Tsaryov, üslerin devamlılığının sadece anlaşmalara değil, üssü elinde tutan devletin bölgesel ve lojistik gücüne bağlı olduğunu vurguluyor.
ABD’nin öngörü ve hesaplama becerisinden bahsetmişken…
2015-2017 yılları arasında ABD, Fırat Nehri’nin doğu yakasındaki petrol sahalarını ele geçirip Kürtlerle iş birliğine gitti. Bu süreçte, Fırat’ın verimli topraklarını, pamuk üretim alanlarını da kontrol altına aldı. Evet, sahil kesimleri ve yoğun nüfuslu bölgeler ellerinden uzak kaldı, etraflarında ise az nüfuslu bölgeler ve IŞİD tehdidi vardı. İlk bakışta bu bir yenilgi gibi görünebilirdi; merkeze uzaklaşmış, tehlikeli bir düşmanla yüz yüze kalmışlardı, üstelik düşman tam anlamıyla inisiyatifi elinde tutuyordu.
Ancak ABD’nin bölgede kurduğu 15 askeri üs ve operasyon merkezi, tabloyu tamamen değiştirdi. Bu üsler, Haseke, Rakka, Menbic ve Deyrezzor bölgelerinde, özellikle de Deyrezzor’daki büyük petrol sahası el-Ömer ve Hacin bölgesinde konumlandırıldı.
Fakat şeytan ayrıntıda gizlidir. Az nüfus mu var? Bu, şehirleri besleme ya da ele geçirme zorunluluğunu ortadan kaldırıyor. Strateji basit: Petrol çıkarılsın, buğday ve pamuk yetiştirilsin; tüm bu faaliyetler Amerikan üslerinin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışsın. Etraf IŞİD’lilerle mi dolu? Bekle-gör stratejisi devreye giriyor. IŞİD kendi kendine güçsüz düşüp sahayı terk edene kadar sabrediyorlar. Üslerin etrafına yaklaşmayı deneyecek olurlarsa, hava desteği hazır bekliyor.
Sonuç olarak, ABD himayesi altına, Esad yönetimi döneminde bile, petrol sahaları ve tarım arazilerinin büyük bir kısmı girdi. IŞİD güç kaybedip sahneden çekildi. Beş yıl içinde ise Esad yönetimi de aynı kaderi paylaştı. Zira halkın temel ihtiyacı olan elektrik, benzin ve gıda ABD kontrolündeki kaynaklardan sağlanıyordu.
ABD’nin bu bölgedeki hakimiyet planı basit ama etkili: Kürdistan’dan Palmira’ya kadar, rahat zırhlı araçlarla, otomatik vitesli, klimalı bir yolculukla gidilebilen geniş bir alanı kontrol etmek. Bu alan, Suriye’nin tüm petrol sahalarının yüzde 100’ünü ve tarım arazilerinin yüzde 50’sini kapsıyor.
Bu durum, sadece Esad yönetimi için değil, şu anki silahlı gruplar için de bir ölüm fermanı anlamına geliyor. Kaynakların yokluğunda bu gruplar, kafesteki fareler gibi birbirini yiyip bitirecektir. Zira deve kervanları ve Osmanlı İmparatorluğu zamanı artık geride kaldı. Bu durum, enerji açığı olan Türkiye’nin sorunlarını da büyütecek. Türkiye, milyonlarca üretim yapmayan, sadece şiddet ve ideoloji ihraç eden halka kaynak yaratmak zorunda kalacak. Bugünün dünyasında, güç artık enerji kaynakları ve ucuz gıda üzerinden belirleniyor.
Peki ya Katar’dan uzanan doğalgaz boru hattı ne olacak? ABD bu projeye ihtiyaç duymuyor; Avrupa’ya kendi gazını satmak istiyor. Bu da Katar boru hattı için bir ölüm fermanı anlamına geliyor. ABD’nin stratejisi bariz: Rakiplerinin önünü kesmek için her türlü yöntemi kullanacaklar. Denizaltı boru hatlarımızı nasıl havaya uçurduklarını hatırlayın.
Dün yazmıştım, “Suriye’deki askeri üslerden bizim çıkmamız gerekecek. Ama Amerikalılar yıllardır Küba’daki askeri üssünden çıkmıyor. Kübalılar da onları yerinden oynatmaya cesaret edemiyor.”
Bu konuda hukuki açıdan birkaç şey eklemek istiyorum. 18 Ocak 2017’de Rusya, Tartus limanı yakınlarındaki Rus Deniz Kuvvetleri lojistik destek noktası ve Hmeymim havaalanında Rusya’nın hava gruplarının konuşlandırılması hakkında Suriye ile anlaşmalar yaptı.
Her iki anlaşma da 49 yıllığına yapıldı ve taraflardan biri sürenin dolmasına bir yıl veya daha uzun bir süre kala anlaşmanın sona erdirilmesi niyetini bildirmezse, 25 yıllık sınırsız otomatik uzatma hakkı bulunuyor. Yani, Rusya’nın Suriye’deki varlığına dair bu anlaşmalar 2066 yılına kadar geçerli ve eğer 2065 yılına kadar bir itiraz olmazsa, bu süre 2091’e kadar uzatılacak. Dolayısıyla bu üslerin kullanımı teorik olarak süresiz hale gelebilir.
Bu noktada bir örnek olarak, ABD’nin Guantanamo üssü Küba tarafından süresiz olarak Amerikalılara tahsis edilmiş durumda. Bu yüzden Küba bunu talep etse de Amerikalılar ayrılmıyor. Ancak pratikte, üslerin elde tutulma durumu yalnızca anlaşma maddelerine değil, aynı zamanda askeri-politik gerçeklere, özellikle üssü elinde tutan devletin üs ile bağlantısını sürdürebilme kabiliyetine bağlı. Örneğin, Guantanamo ABD’nin yanı başında; gemilerin oraya ulaşması kolay. Fakat Fransa, Nijer’deki üslerine bu ülke makamlarının izni olmadan ulaşamadığı için, 2023’te Nijer’in yeni yönetimi üs anlaşmalarını feshettiğinde, Paris direnç göstermedi ve askerlerini geri çekti.
Bizim tecrübemizden de pek iç açıcı olmayan bir örnek var. 1995’te Rusya-Gürcistan arasında askeri üslerin kullanımı için 25 yıllık bir anlaşma yapılmıştı. Ancak Saakaşvili’nin iktidara gelmesinin ardından yeni bir anlaşma imzalandı ve Kasım 2007’ye kadar Rus askerleri Gürcistan topraklarını terk etti. Benzer bir senaryonun Suriye’de tekrarlanmasını istemem.