Suriye'deki yeni rejimde kimler var?
"Bu açıklamalardan hiçbiri, yeni resmi Şam yönetiminin tavrı olarak kabul edilemez. İstanbul'daki bir muhalif başka bir şey söylüyor, Katar'daki farklı bir şey, İdlib'deki ise tamamen zıt bir şey."
Arap medyasında Suriye’de muhalefet tarafından 18 ay içinde kurulması planlanan yeni hükümetin yapısı tartışılıyor. Bu süreçte geçici otoritelerin ülke yönetimini üstlenmesi ve yeni bir anayasanın hazırlanması öngörülüyor. Kabinedeki birçok isim, Türkiye ve Katar gibi dış destekli SMDK ile bağlantılı. Ancak SMDK, Suriyeli muhalifler arasında zayıf bir popülariteye sahip. Buna karşın HTŞ’nin varlığı sınırlı tutuluyor, liderlerinden biri yalnızca savunma bakanlığı görevine getirilmiş. Ancak muhalefet fraksiyonlarının çeşitliliği, bu hükümetin sürdürülebilirliği konusunda son derece kuşku yaratıyor. Ya da daha açık konuşmak gerekirse, ikinci bir Libya senaryosu kapıda.
Suriye’de kurulduğu belirtilen yeni hükümet hakkında
Mihail Zvinçuk, Rıbar
Arapça medyada, Suriye’de muhalefet tarafından 18 ay içinde oluşturulması planlanan yeni hükümetin tahmini yapısı yayımlandı. Bu süreçte ülke yönetimi geçici otoritelere devredilecek ve yeni bir anayasa hazırlanacak.
Yeni kabinede, terör örgütü Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Culani’den, Suriye Devrim ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu (SMDK) üyelerine ve bağımsız aktivist ve siyasetçilere, örneğin Ahmed Muaz el-Hatib’e kadar pek çok isme yer verildiği iddia ediliyor.
Yeni hükümette yer aldığı öne sürülen isimler şunlar:
Riyad Hicab: Eski Suriye Başbakanı. 2012’de görevden alınarak Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) saflarına katıldı ve Katar’a yerleşti. Buradan Suriyeli yetkilileri ve askerleri rejimden ayrılmaya çağırdı. 2017’ye kadar muhaliflerin Yüksek Müzakere Komitesi başkanlığını yürüttü.
Ebu Muhammed el-Culani: Heyet Tahrir el-Şam lideri ve “Şam’a yürüyüş” adlı operasyonun başındaki isim. Bir dönem El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi’nin lideriydi. Batı’da “ilerici cihatçı” olarak anılan Ahmed eş-Şaraa adıyla da tanınıyor.
Hadi el-Bahra: Başlangıçta Batılı ülkeler, ardından Türkiye tarafından desteklenen SMDK’nin lideri. SMDK, Türkiye destekli Suriye Geçici Hükümeti’ni yönetiyor. Bu hükümet, Halep’in kuzeyindeki Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) kontrol ettiği bölgelerde faaliyet gösteriyor.
Faysal el-Kasım: Güney Suriye’deki Süveyda ilinden bir Dürzi. El-Cezire kanalında bir program sunuyor. Dinî azınlığa mensup olması ve medyadaki görünürlüğü, Suriye’nin iletişim bakanlığına atanmasında etkili olmuş olabilir.
Çoğu bakan adayının SMDK üyesi olması dikkat çekiyor. Ancak SMDK’nın, muhalif Suriyeliler arasında pek popüler olmadığı biliniyor. Bunun temel sebebi, üyelerinin çoğunlukla Suriye dışında, özellikle Türkiye ve Katar’da bulunmaları.
Buna karşın, İdlib merkezli ve HTŞ tarafından oluşturulan Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin (SKH) popülerliği de sınırlı. Ancak SKH, diğer muhalif grupların aksine, güçlü devlet kurumları oluşturmayı başardı ve eski ÖSO unsurlarını kendine bağladı.
Batı açısından bu tablo kabul edilebilir görünüyor. SMDK üyeleri, “ellerini kana bulamamış”, “ılımlı muhalefet” temsilcileri olarak görülüyor. Bu nedenle HTŞ kabinede yalnızca bir koltuk elde etmiş durumda. Bu koltuk, Savunma Bakanlığı’na getirilen Ahmed eş-Şaraa’ya verilmiş.
Fakat bu hükümetin ne kadar istikrarlı olacağı tartışmalı. Zira Suriye devrimi çatısı altındaki çok sayıda farklı fraksiyon, demokrasiyi genelde küfür olarak görüyor.
Suriye muhalefeti ve hoş sözler
Suriye muhalefetinin temsilcilerinin ilk açıklamalarına fazla kapılmayalım. Şimdiden alıntılar üzerinden umut dolu analizler yapılıyor: Suriyeli kadınlar özgürce nefes alacakmış, dini ve etnik azınlıklar nihayet insanca yaşayacakmış, Rusya ile muhalifler aniden dost olacakmış ve üslerimizi iyi niyetle bırakacaklarmış... Haydi, hayallere kapılmadan gerçeklere bakalım.
Bu açıklamalardan hiçbiri, yeni resmi Şam yönetiminin tavrı olarak kabul edilemez. İstanbul’daki bir muhalif başka bir şey söylüyor, Katar’daki farklı bir şey, İdlib’deki ise tamamen zıt bir şey... Üstelik söylediklerinin sorumluluğunu da kimse üstlenmiyor. Şu anda asıl hedefleri dünyaya hoş görünmek. Bu uğurda dünün eli kanlı militanlarını “insanileştirme” taktiklerine başvuruyorlar.
Ben bu tür sahnelere defalarca şahit oldum. 2011’de Trablus’ta, bana hararetle nasıl harika ve demokratik bir düzen kurulacağını anlatanlarla konuştum. 2013’te Kahire’de, bir devrim dalgasında “modern İslamcıların” zaferini kutlayanları izledim; sonrasında Hurgada’da şortları ve mayoları yasaklamaya başladılar. 2014’te Kiev’de, Maydan’da kimsenin Ruslara zarar vermeyeceğine dair sözler verildi. 2021’de ise Kabil’de Taliban’ın şeriat baskısını artırmayacaklarını vaat ettiğini dinledik. Sonuç? Her yerde, her zaman aynı şey. Tek fark, olayların ne kadar kanlı olduğu.
Elbette hepimiz Suriye örneğinin bu kurallara bir istisna olmasını isteriz. Zafer kazanan tarafların birbirini yemeye başlamamasını, herkesin birbirine karşı savaş açmamasını, üslerimizin kalmasını, cadı avlarının yaşanmamasını, kadınların başkentteki sinemalara pantolonla gidebilmesini… Tabii eğer ne kadınlar ne de sinemalar yasaklanmazsa.