"ABD ve NATO’nun Rusya stratejisi, oligark sisteminin hayatta kalmasına bağlı"
"Rus oligarkların savaş sonrası dönemde işlerine devam edebilmeleri için Ukrayna’daki savaş alanında muharebelerin kısa sürmesi ve ateşkes şartlarının belirsiz ve önemsiz olması gerekiyor."
Çevirmenin notu: Savaş birinci yılını doldurdu ve Rusya ile Ukrayna arasındaki müzakerelerin ne zaman başlayacağı hala muamma. Ukrayna ihtilafının çözüme kavuşamaması, kuşkusuz NATO’nun doğuya genişleme gündemini askıya almaması ve ABD’nin Avrupa’yı taş devrine döndürmeye yönelik hırsıyla ilgili. Nitekim AB’nin lokomotifleri Almanya ve Fransa’dan müzakere çağrıları gelirken ABD, “henüz münasip zamanın gelmediği” konusunda ısrar ediyor. Bu işin görünen kısmı. Bir dönem eski ABD Başkanı Jimmy Carter’ın danışmanı olan ve Moskova’da en uzun süredir görev yapan yabancı gazeteci John Helmer değerlendiriyor.
Hoşça kal ortak: Ukrayna savaş alanındaki askeri strateji NATO ittifakı içindeki siyasi stratejide devrim yaratırken
John Helmer — Dances with Bears
5 Mart 2023
Dünyanın savaş tarihinde savaşan bir devletin askeri stratejisinin siyasi stratejiye yön verdiği ve devrim yarattığı neredeyse hiç görülmedi; saygıdeğer Sun Tzu ve Carl von Clausewitz’in hevesli siyasetçilere, subaylara ve polislere inandırmaya çalıştığı gibi bunun tam tersi mümkün değildi.
Fakat bu şimdi Avrupa’da, Ukrayna savaş alanında ve ABD ile NATO ittifakının Rusya’ya karşı savaşında yaşanıyor.
Hoşça kal Sun, hoşça kal Carl, hoşça kal ortak!
Eğer Devlet Başkanı Boris Yeltsin üçüncü dönem için aday olma kararı alsaydı, tıpkı Başkan Joseph Biden gibi sağlık açısından yetersiz olduğuna hükmedip Mihail Hodorkovskiy’in Yukos petrol şirketini ABD’ye satana ve Yeltsin’in yarattığı öbür Rus oligarklar da onu takip edene kadar görevi devretmeyi erteleseydi, Rusya için durum asla bu hale gelmezdi. Kalp, beyin ve karaciğer hastalıkları bunun Yeltsin kısmına engel oldu. Vladimir Putin’in halef olması planı da isteneni veremedi.
O günden bugüne Rusya’yı yok etme planından geriye ne kaldıysa bugün de hala var.
Oligarklar yaşamaya devam ediyor ama ABD ve NATO’nun yürüttüğü yaptırım savaşının şartlarına göre Putin’i devirmedikçe, Kremlin’de rejim değişikliği yapmadıkça ve Rus ordusunun ülkeyi savunma kabiliyetini yok etmedikçe varlıklarını ve hareket özgürlüklerini geri kazanamayacaklar.
Buna karşılık savunma stratejisi açık. Ukrayna kuvvetlerinin kapasitesi ve NATO silahları cephede imha edilmekle kalmamalı, geri kalanları da Dinyeper Nehri’nin batısına, Kiev ile Lvov arasına, Rusya’ya bağlı Kırım’ı, Zaporojye, Herson, Donetsk ve Lugansk’ın menzili dışında bir toprak hattına sürülmeli. Ayrıca ABD’nin savaş alanına gönderdiği NATO silahlarının her biri yenilmeli, imha edilmeli ve bunları Rus hedeflerine yönlendiren hava ve kara sistemleri etkisiz hale getirilmeli.
Eğer Rusya’nın bu stratejisi başarılı olursa bunun Avrupa — ve dünyanın geri kalanı [Tayvan] — için sonuçları çok bariz olacak. ABD, NATO’yu koruyamaz ve NATO da yenilmiş bir askeri kabiliyetle üye ülkelerini koruyamaz. NATO Antlaşmasının beşinci maddesi geçersiz bir lafza dönüşecek. Bu olursa ve olduğunda, beşinci maddenin vaat ettiği Avrupa’da hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için güvenlik ilkesinin yerini, herkes kendi başının çaresine baksın ilkesi, sonra da karşılıklı güvenlik ve saldırmazlık ilkesi alacak; 17 Aralık 2021 tarihli Rus anlaşmalarının önerdiği şey buydu.
ABD ve NATO’nun Rusya’ya dönük siyasi stratejisi, 1991’de Yeltsin’in Mihail Gorbaçov’un yerine geçmesiyle ve ardından 2000’de Putin’in Yeltsin’in yerine geçmesiyle başarısızlığa uğradıktan sonra şimdi Rusya içindeki oligark sisteminin hayatta kalmasına bağlı. Bu da saldırı altında; bu saldırı Kremlin’den değil, ABD ve Avrupa’nın, oligarkları ve Batı’daki bağlantılarını felç eden ve sermaye ihraç planlarını durduran yaptırım savaşından geliyor.
Rus oligarkların savaş sonrası dönemde istediklerini söyleyerek işlerine devam edebilmeleri için Ukrayna’daki savaş alanında muharebelerin kısa sürmesi ve ateşkes ve çözüm şartlarının 2014-15 Minsk anlaşmalarında olduğu gibi erteleyen, belirsiz ve önemsiz olması gerekiyor. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande bunun Rusya Devlet Başkanı, Genelkurmay Başkanlığı ve Rus halkı tarafından kabul edilmesinin imkânsız olduğunu kabul etmişti.
Rusya’nın alternatif siyasi stratejisi; ticaretin, sermayenin, taşımacılığın ve finansal lojistiğin doğuya ve güneye — başta Çin ve Hindistan olmak üzere İran, Türkiye, Arap dünyası ve zaman içinde Afrika’ya — yönlendirilmesi. Bu siyasi stratejinin meyvesini vermesi için Avrupa’daki askeri stratejinin başarılı olması paralel bir gereklilik, neredeyse ön koşul. Dolayısıyla siyasetin pratik mantığına göre Rusya’nın askeri stratejisinin kendi koşullarında başarılı olması için Rus oligarşisinin dönüştürülmesi gerekiyor. Ve yaşanan da bu.
Rusya’nın askeri stratejisi savaş alanında başarı elde ettikçe Avrupa halklarının siyasi iradesinin de dönüşmesi gerekiyor. Bu da gerçekleşiyor. Yine de her cephedeki her savaş aynı şekilde açıklanabilir değil.
NATO Antlaşmasının beşinci Alexander Dumas’ın dört silahşörünün kılıç şakırtıları veya William Shakespeare’in Lucretia’ya Tecavüz’ündeki Etrüsk asilzadesinin dostunun karısına saldırmasının bahanesi gibi değil.
Antlaşmanın sözcüklerini dikkatle okuyun: NATO ülkelerinin her birinin kendi şartlarına göre meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğu açık; taraf ülkelerden birine yönelik saldırıya verilecek tepki tekil ve kolektif olarak her ülkenin savaş gücü yasalarına ve anayasalarına göre değerlendirilir, “gerekli görülürse” maddesi bu anlama geliyor.
Ayrıca NATO ülkelerini tepkisi, Birleşmiş Milletler (BM) Şartının 51. maddesine ve BM Güvenlik Konseyi’nin “uluslararası barış ve güvenliği yeniden tesis etmek ve korumak için alınacak tedbirler” konusunda anlaşmaya varması şartına tabi.

BM Şartı’nın 51. maddesi Güvenlik Konseyi harekete geçene kadar meşru müdafaaya izin veriyor, ancak Güvenlik Konseyi onayı olmadan ya da Güvenlik Konseyi’ne rağmen tek taraflı eylemlere izin vermiyor.

Almanya, Fransa ve Britanya’nın, propagandanın ardındaki beşinci maddenin arka planındaki ABD ve NATO gücü tehdidini muhafaza etmek, Ukrayna’nın NATO üyesi bir ülke olarak yeniden silahlanması karşılığında bir miktar toprak vererek Rusya’nın savaş alanındaki askeri zaferini yavaşlatmak ve durdurmaya dönük ABD güdümlü bir teşebbüsü oldu. Bu Zelenskiy ile öğle yemeği planı; Biden’ın 20 Şubat’ta Ukrayna Devlet Başkanı ile ve daha önce Paris’te Şansölye Olaf Scholz ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile 3 Şubat’ta, ardından Başbakan Rishi Sunak ve Kral III. Charles ile 9 Şubat’ta verdiği öğle yemeklerinde tartıştığı “silahlar için barış görüşmeleri” teklifi. Detayları 24 Şubat tarihli Murdoch basını sızıntısında okuyabilirsiniz.
İki gün sonra Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns televizyonda müzakere olmadığını açıklarken yalan söylüyordu.

Ukraynalıların bakış açısına göre bu şartlardan müzakere yoluyla taviz verilmesi ihanet. NATO açısından ise bu şartların kamuoyu önünde tartışılması, Avrupalı seçmenlerin savaşın faturasını ödemeye devam etme istekliliğine yönelik tehdit. Bu aynı zamanda seçmenleri daha fazla para için vergilendiren politikacıların görevden alınmasına yönelik de bir tehdit.
Avrupa’daki — Rusya dışında — hükümetlerin çoğu, oy oranlarının giderek düşmesinden muzdarip tedirgin koalisyonlar. Savaşın masraflarını karşılamak için koydukları vergi halktan kabul görmüyor. Verginin boyutu, bir Avrupa ve NATO üyesi ülkeden diğerine kıyaslandığında bunun ne kadar sevimsiz olduğunu daha net ortaya koyuyor.
Kiel Dünya Ekonomi Enstitüsü (IFW), Alman devleti tarafından finanse edilen bir düşünce kuruluşu. Bu çerçevede kendisine “Ukrayna Destek Takibi” adını verdiği düzenli bir rapor hazırlama görevi verdi. IFW, kendisini “Alman, Avrupalı ve uluslararası politika karar alıcılarının yanı sıra kurumlara, ticaret organlarına ve işletmelere tarafsız ve açık uçlu tavsiyelerde bulunan bağımsız bir vakıf” olarak tanımlıyor. Fiiliyatta IFW, bağımsız, tarafsız, açık uçlu, Avrupalı ya da uluslararası değil; Almanya’nın Rusya’ya karşı savaş politikasının sözcüsü ve ana sayfasında, organizasyon şemasında ve yayınlarında bu konuda hiçbir iddiada bulunmuyor.
IFW’nin son yayımladığı tablolardan biri, Rusya’ya karşı savaşan ülkeleri — NATO üyeleri ve öbür müttefikler — savunma bütçelerinden Ukrayna’ya askeri eğitmenler, danışmanlar, silahlar ve diğer askeri yardımlar için harcanan parayı hesaplıyor. Veri setinin tamamı ve son rapor için bu ve bu sayfaları okuyabilirsiniz.
Ülke savunma bütçesinden Ukrayna’ya askeri yardım olarak aktarılan pay [yüzde şeklinde]

Yayında yüksek ödeme yapan ülkeler ile düşük ödeme yapan ülkeler arasındaki yüzde farkları, doğalgaz, petrol ve kömür ihracatçılarının [örneğin Norveç ve Avustralya], havacılık ve silah üreticisi ülkelerin [Britanya, ABD, Almanya ve Fransa], hatta ittifakın tek elmas ticareti yapan ülkesi Belçika’nın savaş için sosyal vergi ödemesini ve vurgunculuğu sübvanse etmesini sağlayan iktisadi ve ticari faktörlerle birlikte ele alınıyor.
[NATO içinde, savaştan kârları uçan şirketlere talih kuşu kârı vergisi uygulanmıyor.]
Propaganda savaşının Avrupa halklarını, ceplerinden çıkan Ukrayna savaşı vergisinin kendi güvenlikleri açısından kıymetli bir harcama olduğuna ve ABD ve NATO koruması altında ülke içinde de daha iyi durumda olacaklarına ikna etmedeki başarısı birinci yaşını doldurdu. İspanya’da yapılan kamuoyu yoklamaları bu başarının herhangi bir İspanyol savaşmak üzere sözleşmeli ya da zorunlu silah altına alınmadığı ve kimsenin evine cenazesinin dönmediği sürece devam edeceğini ortaya koyuyor.
Bu görüş, Rusya’ya karşı savaşı kendilerini doğrudan ve kişisel olarak etkileyen bir sorun olarak tanımlayan İspanyol seçmenlerin oranının çok düşük olmasında da kendini gösteriyor. Bu oran, aylardır istatistiksel olarak değişmeden yüzde 1 ila yüzde 3 arasına seyrediyor. Fakat Madrid hükümeti tarafından teslim edileceği vaat edilen uçaksavar füze sistemleri ve Leopard tanklarına eşlik eden İspanyol askerleri, teknisyenleri ve eğitmenleri Ukrayna’da öldürülürse bu durum dramatik bir şekilde değişir.
Bu arada İspanyollar duruma kayıtsız da değil. Her dört kişiden biri savaş konusunda “çok endişeli” olduğunu belirtirken yüzde 49’u da “az çok endişeli” olduğunu ifade ediyor.
İspanyolların savaşa bakışı, Ocak-Şubat 2023

Aynı zamanda savaşın ilk yılında İspanyol seçmenler, 2019’un nisan ve kasım aylarında seçimleri yüzde 28’den fazla oyla kazanan ve muhafazakâr Halk Partisi’nin (PP) yüzde 16,7 ve yüzde 20,8 oy oranıyla önünde yer alan İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’ne (PSOE) yönelik görüşlerini önemli ölçüde değiştirdi. PP, oy oranını ikiye katlayarak yüzde 32’ye yükseltirken PSOE yüzde 26’ya geriledi; daha fazla ayrıntı için tıklayın.
Portekiz’in sosyalist hükümetinde de benzer bir güven kaybı yaşandı. Sosyalist Parti (PS), 2022’nin ocak ayındaki seçimleri yüzde 41,5 ile kazanmıştı. Şimdi 11 puan kaybetti ve muhafazakâr Sosyal Demokrat Parti (PSD) ile eşit durumda. Portekizli seçmenlerin hoşnutsuzluğu, yükselen Chega [“Artık Yeter”] grubuna desteğe dönüştü.
Portekiz’de öncelikli konulara ilişkin İspanya’dakine benzer düzenli anketler yok. Ancak geçtiğimiz haziran ayında Avrupa Birliği tarafından yapılan bir anket, Portekizli seçmenlerin savaş nedeniyle doğrudan ekonomik kayıplara uğrayacakları ve kişisel yaşam standartlarının düşeceği konusunda endişeli olduklarını ortaya koydu: “Portekiz halkının neredeyse yüzde 50’si yaşam standartlarının korunmasının demokrasi ve özgürlüğün müdafaa edilmesinden daha öncelikli olması gerektiğini düşünüyor. Bu rakamlar, Portekiz halkının savaşın yaşam standartları üzerindeki etkisini şimdiden hissettiğini açıkça gösteriyor.”
Bu gibi ülke bazlı doğrudan anketler, Avrupa ülkeleri arasındaki ayrışma ve bölünmede olan ivmelenmeyi gösteriyor. Fakat Avrupa Birliği ya da NATO tarafından finanse edilen düşünce kuruluşları, bu anketleri gizleyerek ya da yanlış aktararak tam aksini doğru gibi gösterebiliyor. Düşünce kuruluşlarının hilelerine ilişkin daha fazla kanıt için tıklayın.
Yayın, Devlet Başkanı Zelenskiy’in beşinci madde tetiklendikten sonra ABD askerlerinin Avrupa’da savaşması çağrısının tartışılmasıyla sona erdi. Zelenskiy, 2 Mart’ta “ABD, NATO üyesi ülkelere asla sırtını dönmeyecektir. Eğer Ukrayna, çeşitli görüşler ve zayıflayan — tükenen — yardımlar nedeniyle kaybederse Rusya Baltık ülkelerine, NATO üyesi ülkelere girecek ve o zaman ABD, tıpkı bizim oğullarımızı ve kızlarımızı savaşa gönderdiğimiz gibi, kendi oğullarını ve kızlarını da savaşa göndermek zorunda kalacak. Ve savaşmak zorunda kalacaklar, zira söz konusu olan NATO. Ve Tanrı muhafaza, ölecekler, zira bu korkunç bir şey. Amerika Birleşik Devletleri’ne barış ve Ukrayna’ya desteği sürdürmesini diliyorum” demişti.
Zelenskiy, Biden, Scholz, Macron ve Sunak’ın şubat ayı boyunca müzakere edilen taviz tekliflerine bu şekilde saldırıyor. Zelenskiy, Biden yönetiminin Ukrayna’da toprak tavizleri için baskı yapması halinde Amerikan askerlerinin Baltık topraklarını korumak için savaşmak zorunda kalacağını iddia ediyor. Bu çaresizlik söylemi.
Amerikan ordusuna vekalet etmek üzere görevlendirilen Bostonlu avukat Joseph Welch’in 9 Haziran 1954’te Senatör Joseph McCarthy’nin başkanlığındaki Senato komisyonu oturumunda verdiği yanıta kulak verin. Welch, “Şu ana kadar, senatör, sanırım sizin zalimliğinizi ya da pervasızlığınızı hiç tartmamışım. Bu delikanlıyı daha fazla katletmeyelim, senatör. Yeterince şey yaptınız. Artık sizde hiç terbiye duygusu kalmadı mı efendim? Ahlak anlayışınızı mı kaybettiniz?” diyor.

George Eliason ile Rusya’nın BM Daimi Temsilci Yardımcısı Dmitriy Polyanskiy arasındaki söyleşinin tamamını da dinleyebilirsiniz.