NATO-Rusya Kurucu Senedi'ne ne oldu?
1997’de NATO ile Rusya arasında imzalanan NATO-Rusya Kurucu Senedi öldü. Yakın tarihin gösterdikleri New York ve Londra basınının iddialarının kısa vadede ne ölçüde değiştiğini de anlatıyor.
Bu, aynı zamanda propaganda makinesinin ne kadar ürkütücü biçimde çalıştığını da göstermekte.
“Kremlin propagandası” hakikate işaret ederse
Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Almanya’nın yeniden birleşmesi sürecinde ABD, Almanya ve diğer ülkeler, Gorbaçov’a NATO’nun doğuya daha fazla genişlemeyeceği konusunda taahhüt verdiler. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’in ittifakın doğuya “bir karış dahi ilerlemeyeceği” yönünde meşhur bir açıklaması daha vardı. Fakat ortada Rus yönetimine sunulmuş herhangi bir yazılı teminat yoktu.
Moskova, aralık ayındaki güvenlik garantisi müzakerelerinde bu açıklamaya ve Gorbaçov’un kulağına fısıldanan teminata atıf yapmaya başladı. Ocak ayında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Der Spiegel’e verdiği mülakatta söylediği şey şuydu:
“[…] Bu doğru değil, böyle bir söz verilmedi, kapalı kapılar ardında böyle bir anlaşma yapılmadı. Bu tamamıyla gerçek dışı”.
Stoltenberg açık açık yalan söyledi, Gorbaçov’un kulağına fısıldanan şeyin herhangi bir bağlayıcılığı olmadığı doğruydu ama NATO-Rusya Kurucu Senedi hiç yokmuş gibi konuştu.
Bu hakikat kabul edilseydi, doğal olarak Moskova’nın öfkesi ve kendi güvenliğine ilişkin haklı kaygıları kamuoyu nezdinde de kabul görmüş olacaktı. Bununla beraber Ukrayna’ya dönük askeri harekattan sonra da bu bahis kapanmadı.
Alman Federal Dışişleri Bakanlığı arşivinden çıkanlar
Ayrıca son 3 aydır yoğun savaş propagandası devam ederken bazı hakikatler de tekrar dile getirilmeye başladı. 29 Nisan’da Spiegel, “NATO’nun doğuya doğru genişlemesi üzerine yeni belgeler — Almanya, Rusya’ya karşı neden yıllardır ihtiyatlı davranıyor” başlıklı bir makale yayımladı.
Bu makalede Moskova’nın aldatıldığı ya da daha doğrusu Gorbaçov’un ihaneti açık seçik ortaya konuldu. Ancak makale, Rusya’ya yalan söylendiğinden bahsetmiyor, bunun yerine geçmişte yapılan her şeyin kusurlu ve haddinden fazla dostane olduğunu iddia ediyor.
Nasıl bir dille yazılmış olursa olsun, aralık ya da ocak ayında böyle bir makalenin yayımlanması beklenemezdi. Aynı zamanda Spiegel’deki makale nadide bir örnek; şu süreçte hiç kimse, Batı’nın Rusya’ya verdiği sözlerden bahis açmadı.
Bu 180 derecelik dönüşü kimse de fark etmedi. Propagandanın hakikatleri bu kadar kolay eğip bükebilmesi ve yerkürenin en kallavi beşeri bilim akademilerinin olduğu ülkelerden birinde hiç reaksiyon almaması bir miktar ürkütücü.
NATO-Rusya Kurucu Senedi
1990’larda Rusya’nın zayıf olduğu ve tümüyle Washington ve Londra’dan gelen casuslarca idare edildiği bilinen bir şey.
Bu ortamda NATO, sorunsuz ve başarılı bir şekilde doğuya doğru genişlemeyi başardı. Moskova’nın buna verdiği reaksiyon haliyle çok sönüktü, nihayetinde NATO-Rusya Kurucu Senedi adı verilen bir belgeye imza atılarak karşılıklı güven tazelendi. Anlaşmayla Rusya’ya verilen güvence, NATO’nun Almanya’nın doğusuna asker konuşlandırmayacağı ve doğu Avrupa ülkelerinde Rus düşmanlığının kontrolde tutulacağı şeklindeydi. Ve Gorbaçov’un kulağına fısıldanan boş sözün aksine NATO-Rusya Kurucu Senedi, yasal olarak bağlayıcıydı.
Anlaşmanın ilk ihlali 2014’te Ukrayna’da Batı desteğiyle gerçekleştirilen Maydan darbesiyle başladı. Sonrasında Kırım, referandum sonucu Rusya’ya bağlandı ve Brüksel’deki karargâh; Baltık, Polonya ve güneydoğu Avrupa’ya asker yığmaya başladı.
NATO, anlaşmayı bozduğu suçlamasını kabul etmedi, anlaşmaya hâlâ sadık kaldığını ve giden askerlerin “eğitim misyonu” üstlendiklerini iddia etti. Yecüc mecücler eğitilmeyecekse bu kadar askerin seferber edilmesine ihtiyaç yoktu ve geçtiğimiz 8 yıl boyunca “eğitim” maksatlı gönderilen askerlerin sayısı artış kaydetmeyi sürdürdü.
ABD’nin Romanya ve Polonya’ya füze sistemleri konuşlandırmış olmasından galiba bahsetmeye lüzum yok. Tamamı kalıcı olarak konuşlandırılmış askerlerdi. Yani Ukrayna’daki savaş bir günde kopmadı, Moskova açısından 8 yıllık bir birikmişlik var.
Washington, Londra ve AB bürokrasisi bu anlaşmayı ayaklar altına almaktan hiç imtina etmedi. Nihayetinde Britanya Dışişleri Bakanı Liz Truss, 6 Nisan’daki NATO savunma bakanları toplantısında, NATO-Rusya Kurucu Senedi’nin “öldüğünü” tebliğ etti:
“Rusya ile işbirliği dönemi sona erdi. Avrupa’da güvenlik konusunda direnç, savunma ve caydırıcılık temelinde yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Artık sahte kısıtlamaların devri geçti”.
Batı’daki hiçbir bürokrat şimdiye bu kadar açık sözlü olmadı.
Ardından Hollandalı NATO Askeri Komitesi Başkanı Rob Bauer de şunları söyledi:
“[…] NATO-Rusya dosyası olduğu yerde duruyor. Ancak bu dosyanın muhtevası planlarımızı uygulamamıza engel değil. Şu an siyasi düzeydeki genel fikir birliğini [anlaşmayı] öldürmeye niyetimiz yok ancak bu tarafımızdan gerekli adımların atılmasına engel olmayacak”.
Bitiş düdüğünün çalındığı ve kimsenin top çevirmediği artık net. Batı, Rusya’ya verdiği bütün sözlerden döndü ve eldeki anlaşmayı ilk ihlal eden taraf oldu. İlave olarak ABD, Rusya ile yapılan tüm silahsızlanma anlaşmalarını fiilen bozdu veya tek taraflı olarak feshetti. Bu konuya ayrı bir yazıda daha etraflı değinilebilir.
Verdiği bütün taahhütleri bozan ve yer kürenin en gelişmiş silahlarıyla donanmış bir askeri blokun yayılışı karşısında Rusya’nın kendisini tehdit altında hissetmesi gayet normal.
Ukrayna harekatının arifesindeki bir yazıda bahsettiğim “kara kutu savunması” terimi, Moskova’nın “askeri-teknik tedbirlerine” karşılık geliyordu. Şimdi İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği gündeminde Rusya Dışişleri Bakanlığı, aynı açıklamayı yineledi:
“Finlandiya’nın NATO’ya üye olması Rusya-Finlandiya ilişkilerine ve kuzey Avrupa’da istikrar ile güvenliğin korunmasına ciddi anlamda zarar verir. […] Rusya, bu üyelik yüzünden ulusal güvenliğine yönelik oluşan tehditleri ortadan kaldırmak adına hem askeri-teknik nitelikle hem de başka nitelikte karşı adımlar atmak zorunda kalacak”.
Brüksel’deki karargâh artık Rusya’yla görüşmek dahi istemiyor. Ve Batı bu hızda devam ederse Ukrayna’daki savaş Arktik coğrafyasına yayılacak. Bu Rusya Dışişleri’nin verdiği ya da vereceği son ihtar, sonunda tıpkı Ukrayna’daki gibi, Lavrov’u kâle almayanlar Şoygu’yla muhattap olacak.