Minsk protokolünün feshi: Ukrayna'da savaş kağıt üstünde ne zaman başladı?
Kiev yönetimindeki makam sahiplerinin dürüstlüğü takdire şayan, aslında bu rahatlık, biraz da New York ve Londra basınının hangi açıklamaları haber yapıp yapmayacağını bilmesinden ileri geliyor.
Gücü makamını aşan Ukrayna Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Aleksey Danilov, geçen hafta NTA televizyonuna verdiği mülakatta, 2019’un aralık ayında yapılan Normadiya formatındaki son toplantıdan sonra Kiev’in açık şekilde Minsk Anlaşmalarını reddetmeye ve savaşı seçmeye karar verdiğini söyledi.
Danilov şunları söyledi:
“[…] Savaşa hazırlandık, hatta çok güçlü bir şekilde hazırlandık. Ve bugün 180 gün savaşmış olmamız ve vazgeçmediğimiz topraklarımızda olmamız, savaşa hazır olduğumuzu bir kez daha gösteriyor. Yani savaş hazırlıklarımız 8-9 Aralık 2019’dan sonra başladı. Devlet Başkanımız Zelenskiy, Paris’te Rusya, Fransa ve Almanya’nın bize o tarihlerde verdiği şartları kabul etmeyerek, en ılımlı tonda şunları söyledi: ‘Hayır arkadaşlar, Minsk-3 olmayacak, biz vatanımız için savaşacağız’. Ertesi gün Rusya ile büyük bir savaşın geldiğini anlamaya başladık”.
Ukrayna’da parlamento uzun bir süredir işlevsiz ve bunun başlangıç tarihi 24 Şubat değil; tüm siyasi süreçler Danilov’un hazır ettiği ve Zelenskiy’in imzaladığı kararnamelerle yürüyor.
Daha önce Kremlin propagandası olarak tanımlanan şey şimdi Kiev tarafından doğrulanıyor; Kiev yönetimi yıllardır Rusya’ya savaş açma niyetindeydi ve buna sistemli bir biçimde hazırlık yapıyordu.
8-9 Aralık 2019’da ne oldu?
Zelenskiy’in 2019’un mayıs ayında devlet başkanı seçilmesinin ardından Kiev, Berlin ve Paris, Normandiya formatında toplantı çağrısında bulundular. Ve Moskova, toplantıya teşrif etmek için Kiev’in önceki toplantılarda varılan anlaşmalardaki maddeleri uygulamasını şart koştu.
Esas mesele, Donbass temas hattından askeri birliklerin çekilmesi, yani cephenin bazı kısımlarında birbirine çok yakın olan mevzilerden karşılıklı olarak çekilmekti.
Ancak bu şartı yerine getirmeleri aylar sürdü, zira orada konuşlu olan Ulusal Muhafızlara bağlı neo-Nazi müfrezeler, Zelenskiy’in talimatını reddetti.
Kasım ayına gelindiğinde Moskova’nın talebi gecikmeli olsa da gerçekleşti ve toplantı, 8-9 Aralık tarihlerinde Paris’te gerçekleşti.
Fakat toplantıdan sonra düzenlenen ilk ortak basın toplantısında Zelenskiy’in Minsk prokolünü uygulamaya niyetinin olmadığının görülmesi bir yana, üzerinde mutabık kalınan birkaç başlık da aradan geçen bir hafta sonra Zelenskiy tarafından reddedildi.
Bu tarihten sonra Kiev yönetimi, Minsk protokolünü ilga etmeye yönelik inadını sürdürdü.
Minsk barış planı
Tarihte hem bu kadar kısa olup hem bu kadar çok çarpıtılan başka bir belge yok. 2015’in şubat ayında imzalanan Minsk süreci, Donbass’ta çözüm için çok basit bir yöntem sunmuştu.
Ana fikri, Kiev’in tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Donbass bölgelerine siyasi özerklik [ya da özel statü] vermesi ve bunu anayasasına dahil etmesiydi. Devamında Kiev, ilgili anayasa değişikliklerini yapıp genel af ilan ettikten sonra 2015’in kasım ayında bağımsız seçim düzenlenmesi konusunda Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleriyle doğrudan müzakerelere başlayacaktı.
Genel af mantıklı bir talepti, kovuşturmaya maruz kalmaktan korkan kimse silahını bırakmaz, bu cephenin her iki tarafındaki askerler için de geçerli. Ve seçimlerden sonra Kiev, Donbass’ta kontrolü geri kazanacaktı.
Ancak Kiev, anlaşmanın hiçbir maddesini uygulamadı; Donbass cumhuriyetleriyle müzakereyi reddetti, özel statü sunacak anayasa değişikliğini ve genel affı küfür saydı. Anlaşmada dönemin Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko’nun imzası vardı, şu ara ailesiyle birlikte Londra’da hayatına kaldığı yerden devam ediyor.
Palyaço Zelenskiy, Poroşenko’dan da beterini yaptı. Poroşenko, yaptığı açıklamalarda en azından anlaşmanın sürdürülmesi gerektiğini söylerken Zelenskiy, açık şekilde reddettiğini ifade etti, ki buna dair beyanları Batı basınında yer bulmadı.
Zelenskiy, anlaşmadaki maddelerin ancak Donbass’ın kontrolünün geri alınmasından sonra uygulanabileceğini öne sürdü. Bu elbette Donbasslılar açısından kabul edilebilir bir şey değil, hatta katliam demekti.
Zaten Ukrayna idaresinin Donbass’ın kendi kontrolünde kalan topraklarında neler yaptığı ve ayrılıkçılara nasıl muamele ettiğini bilmeyen kalmadı. Maydan’dan sonra sayısız tutuklama, cinayet ve gizli hapishanelerde işkence vakaları yaşandı. BMMYK, işkence vakalarını defalarca kez anlatsa da Batı basınında bahsetmeye değer görülmedi.
Savaşı kim istedi?
Zelenskiy, Donbass’ta barış istemediğini kamuoyu önünde birçok kez söyledi. Bunun dışında 2020’nin eylül ayında Zelenskiy’in Putin’i “gözünü kırpmadan kandırdığını” söyleyen, bizzat kendi danışmanı Andrey Bogdan’dı. Bunu ülkenin en ünlü gazetecilerinden Dmitriy Gordon’a verdiği mülakatta dile getirdi.
Ve Joe Biden’ın başkan seçilmesi Zelenskiy’i daha da cesaretlendirdi ki 2021’in yaz aylarında Washington’un teşvikiyle tüm muhalif medyayı ve partileri ortadan kaldırdıktan sonra açık açık Rusya ile yaklaşmakta olan “topyekun savaştan” bahsetmeye başladı.
Savaş çıkarmak için gereken her şey yapıldı; 2021’in nisan ayı gibi erken bir tarihte Ukrayna ordusu ve gönüllü taburlar Donbass’a taarruza geçti ve Moskova, daha önce pasaport verdiği Donbasslıları koruyacağı taahhüdünü verdi.
Nisan veya mayıs ayında savaşın çıkmamasının nedeni Washington’un Zelenskiy’e açtığı telefondu.
Bunun yanı sıra Donbass’a yönelik saldırılardan hemen önce, 2021’in mart ayının sonlarında Zelenskiy, Rusya’ya savaş açmak üzere tasarlanmış yeni askeri doktrini yürürlüğe koydu.
Savaş, bu sayede teknik manada kaçınılmaz hale geldi.
Askeri doktrinin muhtevası
“Küçük” Ukrayna’nın büyük Rusya’ya saldırmak istemesinin mantıksız olduğu iddiası sürekli dile getirildiği için ara verip bu kısma değinmek gerek diye düşünüyorum. Buna daha önce başka bir yazıda değinmiştim ama tekrar etmekte fayda var.
Maydan’dan Poroşenko, Rusya’yı Ukrayna’nın “baş düşmanı” olarak kodladı ve Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin 2020 yılına kadar NATO standartlarıyla uyumlu hale getirileceğini duyurdu.
Bu doktrin, 2015’te yürürlüğe girdi ve 2021’in mart ayında Zelenskiy, “Kırım’ın İşgalden Kurtarılması ve Yeniden Entegrasyonu Stratejisi”ni yürürlüğe koydu.
İçeriği şöyle:
“Bu belge, Kırım’ın işgali ve yeniden entegrasyonu yoluyla uluslararası olarak kabul görmüş sınırlar içinde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve devlet egemenliğini yeniden tesis etmeyi amaçlayan diplomatik, askeri, ekonomik, enformatif, insani ve diğer niteliklerdeki bir dizi tedbiri tanımlamaktadır”.
Burada bahsedilen “askeri nitelikteki tedbirler” yeterince açıklayıcı olmuştur.
Budapeşte Muhtırası ve güvenlik garantileri
2021’in nisan ve mayıs aylarında Ukrayna ve Rusya’nın savaşın eğişine geldiği muhakkak. Fakat o dönem ABD açısından savaş için henüz çok erkendi.
Gerilim yükseldiği sırada Biden, Zelenskiy’e telefon açtı ve haziran ayı ortasında da Putin’le zirve düzenledi. Konu geçici olarak kapandı.
Araya şunu da eklemek gerek; Kiev’in 2021’nin sonlarında Donbass’a saldırıları artırmaya başlaması ve NATO’nun da Ukrayna’daki askeri varlığını eğitim misyonu bahanesiyle artırması, Almanya ve Fransa’nın kasım ayında Minsk protokolünü resmen tarihe gömmesinin neticesiydi.
Bununla beraber aralık ayında Rusya, ABD ve NATO’dan karşılıklı güvenlik garantileri sunulması ve NATO birliklerinin Ukrayna’dan çekilmesini talep eden bir ültimatom gönderdi. Mesajda karşılıklı güvenlik garantilerinin reddedilmesi durumunda “askeri-teknik” tedbirlere başvurulacağı ihtarı yer aldı.
ABD’nin land-lease yasası
2022 ocak ayının sonunda Washington, “Ukrayna Demokrasi Savunması Ödünç Verme ve Kiralama Yasası”nı yürürlüğe koydu.
ABD, land-lease yasasını en son 1941’de, İkinci Dünya Savaşı’na girmeden evvel Birleşik Krallık başta olmak üzere müttefiklerine silah ve teçhizat desteği sunmak için kullanmıştı.
Bu yasanın tekrar yürürlüğe girmesiyle Biden idaresi, Ukrayna’ya silah gönderme sürecini kolaylaştırmış oldu.
Bu, ABD’nin de savaşa hazırlandığına işaret ediyor, zira bu Rusya’nın askeri harekatının başlamasından bir ay önce Kongre’ye sunuldu.
Yasanın sunulmasıyla aynı zaman diliminde NATO, Rusya’nın karşılıklı güvenlik garantisi sunma talebini geri çevirdi.
19 Şubat 2022’de Zelenskiy’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşma en önemli kırılma noktasıydı; burada Budapeşte Muhtırası’ndan çekilme ve nükleer silah edinme niyetini ilk defa beyan etti.
Bu da Rusya’nın müdahalesinin artık kaçınılmaz olduğu anlamına geliyordu, keza askeri doktrininde gayet açık bir şekilde savaş ilan eden Kiev’in nükleer silahla donatılması Moskova açısından kabul edilebilir değildi.
Ukrayna Güvenlik Konseyi Başkanı Danilov’un son açıklaması, yaşananlara dair Moskova’nın anlattıklarının doğru olduğunu gösteriyor.
Bu süreçte Kiev’in muhtemelen kapalı kapılar ardında verilen askeri destek vaadine bel bağladığı ve tek başına savaşmak zorunda bırakılmayacağını zannettiği düşünülebilir.
Bilindiği gibi beklenen destek sunulmadı, “yalnızca” silah ve iyi dilekler gitti. Kiev’dekilerin bu vaadin boş çıkmasından ötürü yaşadıkları kuyruk acısı nisan ayına kadar sürdü ve NATO karargahına dönük çok fazla tepki açıklaması yaptılar, medya pek bunları görmedi.
Silah tüccarlarının fonladığı Batılı think-tanker’lar savaşın uzun vadeli olacağı kehanetlerini dile getirmeye devam ediyor. Silah şirketleri açısından bu iş ne kadar uzarsa, kamu bütçesinden Ukrayna’ya silah tedariki için ne kadar fazla para akarsa o kadar iyi.