Yeşil gündem ve Avrupa merkez sağı
"Batı'nın küresel politika koordinasyonu yöntemi uzun vadeli hedefler için pek uygun değil. Bir hükümeti kendi gündeminize çekebilirsiniz ama haleflerini çekemezsiniz. Seçmenleri de yönetemezsiniz."
Çevirmenin notu: Nota tercümesi verilen makaleyle pek alakası olmayan bir yerden başlıyorum ama bahsetmek fena olmayabilir. New York’taki Columbia Üniversitesi, daha doğrusu Columbia Gazetecilik Okulu, 21 ve 22 Eylül tarihlerinde “İklim Her Şeyi Değiştirir: Medya Dönüşümünde Plan Oluşturmak” başlıklı bir konferans düzenlemiş ve genç gazetecileri mümkün olduğunca çok sayıda haber malzemesini iklim değişikliğiyle ilişkilendirmeye ve bu hikayeleri mümkün olduğunca duygusal bir şekilde anlatarak insanların insan kaynaklı iklim değişikliğine daha güçlü bir şekilde inanmalarını ve bundan korkmalarını sağlamaya teşvik etmişti.
Gazetecilerin haberlerini iklim değişikliği ile nasıl ilişkilendirmeleri gerektiğine dair bir örnek şöyle: Gelişmekte olan bir ülkede küçük bir çocuk kuyuya düşmüştür. Bölgede normalde üstü kapalı olan pek çok kuyu vardır. Çocuk oyun oynarken üstü açık bir kuyuya düşer ve ölür.
Gazetecilerin hikâyeyi çocuğun iklim değişikliği yüzünden öldüğü şeklinde anlatması gerekiyor: kuyu kaynağı kuruduğu için açıktı ve bunun nedeni —ki başka türlü nasıl olabilirdi— iklim değişikliği. Okura, iklim değişikliği olmasaydı çocuğun ölmeyeceği söylenmeli.
Bu tür hilelerle, neredeyse her mesele birer “iklim hikayesi” olarak anlatılabilir.
Şimdi bu sahtekarlık soldan da destek bulduğu için sağ güçleniyor. FT Deutschland’ın eski eş yayın yönetmeni Wolfgang Münchau, Avrupa merkez sağının yeşil gündeme verdiği destekle birlikte nasıl zayıflamaya başladığına işaret etmiş.
Çaresizlik merkez sağı yeşil siyasete düşman ediyor
Wolfgang Münchau
27 Eylül 2023
Popülist partilerin nüfuzu arttıkça, Avrupa’nın iklim değişikliği gündemi etrafındaki uzlaşı da parçalanıyor.
Rishi Sunak’ın iklim değişikliği politikaları konusundaki U dönüşü kaba ve dramatikti. Fakat bu aynı zamanda tüm Avrupa’daki merkez sağ partilerde yaşananların da bir göstergesi. Paris iklim değişikliği anlaşması üzerindeki uzlaşı parçalanmaya başlıyor.
Alman Hıristiyan Demokratlarını (CDU) bu konuda dinledikten sonra, iklim değişikliği politikalarına verdikleri destek bir Yeni Yıl kararı gibi geliyor. CDU’nun 2021 federal seçimlerindeki adayı Armin Laschet, iklim değişikliğinden “evet, ama...” sözleriyle bahsetmişti: “Evet, bu korkunç bir şey ama herkesi gözetmeliyiz. Paris anlaşması konusundaki fikir birliği hiçbir zaman göründüğü gibi olmadı. Bazıları buna inandı. Diğerleri ise lafta kaldı. Avrupa’nın merkez sağı tam olarak ikinci kategoriye giriyordu.”
Tepkiler Sunak’ın U dönüşünden çok önce başladı. Avrupa Parlamentosunda merkez sağ partileri temsil eden Avrupa Halk Partisi (EPP), Avrupa Komisyonu’nun Yeşil Mutabakat’ına destek veren evvelki tavrını değiştirdi. Bavyera CSU’sundan hırslı bir politikacı olan Manfred Weber’in liderliğindeki EPP, Komisyon’un Yeşil Mutabakat’ın en önemli bileşenlerinden biri olan Doğayı Koruma Yasası önerisini engellemeye çalıştı. Bunda ana fikir, 2030 yılına kadar kara ve deniz alanlarının yüzde 20’sinin korunması ve çevre sağlığının kötü olduğu düşünülen alanların 2050 yılına kadar restore edilmesiydi.
Çiftçiler bu yasa nedeniyle öfkeli. Siyasi temsilcileri de öyle; CDU/CSU desteğinin büyük bir kısmını kırsal yerleşimlerden alıyor. EPP’nin Doğayı Koruma Yasası’na karşı isyanı temmuz ayında Avrupa Parlamentosunda yapılan oylamada başarısız oldu ama çok az bir farkla. Bu yenilgi hikâyenin sonu değil, yeni bir siyasi çatışmanın başlangıcı. Merkez sağ kendisi için yeni bir tema buldu: iklim değişikliği politikalarına muhalefet. İklim değişikliği aniden partizan bir hal aldı.
Bu son derece önemli bir politika değişikliği. EPP onlarca yıldır Avrupa siyasetinin büyük canavarı oldu. Liderleri arasında Fransa’dan Jacques Chirac ve Nicolas Sarkozy, İtalya’dan Silvio Berlusconi, İspanya’dan José María Aznar ve Mariano Rajoy, Almanya’dan Helmut Kohl ve Angela Merkel vardı. Bugün merkez sağ çok daha zayıflamış durumda. CDU/CSU, 2021’deki seçimleri şimdiye kadarki en kötü sonucuyla kaybetti. Forza Italia, 2000’li yıllarda Berlusconi tarafından yönetilen partinin gölgesi ve şimdi Giorgia Meloni’nin hükümetinde küçük koalisyon ortağı. Merkez sağın Fransız partisi Cumhuriyetçiler son üç cumhurbaşkanlığı yarışını kaybetti. Halk Partisi, temmuz ayında İspanya’daki seçimleri kazanabilecekler arasında favoriydi, ancak başarısız oldu. Hepsi çaresiz durumda. Muhafazakârlar da öyle.
Kıta Avrupa’sında merkez sağ için asıl sorun aşırı sağ. Şu anda muhalefette olan CDU/CSU, Olaf Scholz hükümetinin popülaritesinin azalmasından istifade edemedi. Anketler 2021’deki tüm zamanların en düşük seviyesinin biraz üzerinde. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif partisi seçimlerden bu yana desteğini iki katından fazla artırdı ve şu anda yüzde 21 ila 22’lerde seyrediyor. Brexit’te olduğu gibi tehdit popülistlerin seçimleri kazanması değil, gündemi belirlemesi.
Bunun iklim değişikliği gündemi açısından derin sonuçları olacaktır. Bir mesele partiler üstü olmaktan çıkıp partizanlığa dönüştüğünde, artık uzun vadeli takvimlere uyulacağına güvenemezsiniz. Eğer hedef 2050 yılına kadar net sıfır hedefiyse, bu yolda ilerlediğimizi düşünmek kayıtsızlık olur. Muhalefet partileri eninde sonunda seçimleri kazanır. Yirmi beş yılı aşkın bir süre boyunca, kesinlikle kazanacaklardır.
İklim uzlaşısındaki kırılmanın toplumlar genelinde dalgalanma etkileri olacaktır; partiler üstü kurumlar, politik açıdan tartışmalı oldukları takdirde iklim değişikliği politikalarını desteklemeyi daha zor bulacaktır. Örneğin Avrupa Merkez Bankası, aktif iklim gündemiyle —varlık alım kararlarında yeşil tahvillere öncelik vererek— kendisini merkez bankaları arasında öncü konuma getirdi. Gelecekte bu o kadar kolay olmayacaktır.
Şimdilik Sunak’ın kararının dünyanın geri kalanı üzerinde pek bir etkisi olmayacak, zira Sunak’ın tek yaptığı Britanya’yı otomobiller konusunda AB’ye yaklaştırmak oldu; AB ve Britanya, şu anda yakıtla çalışan otomobillerin yeni tescili için son tarih olarak 2035 hedefine sahip.
Bu 2035 tarihine yaklaştıkça AB ve Britanya içindeki siyasi gerilimin artmasını bekliyorum. Her ikisi de elektrikli otomobiller için tedarik zincirini güvence altına almadan hedef tarihlerini belirlediler. Çin’e dönükyaptırımlar ve gümrük vergileri otomobillerin maliyetini artıracak ve bu tedarik zincirinde sıkıntılara yol açabilir.
Net sıfır hedefini aktif politikalarla destekleyen partiler şimdiden popülist bir tepkiyle karşı karşıya. CDU/CSU henüz kendilerini bu tartışmada Sunak’ın yaptığı kadar net bir şekilde konumlandırmış değil. Fakat Almanya’da bu türden bir siyasi U dönüşünden yalnızca bir kötü seçim performansı uzaktayız. Bavyera’da 8 Ekim’de seçimler yapılacak. Şu anda anketler onlar için pek de iyi görünmüyor.
Daha büyük ders ise şu: Batı’nın küresel politika koordinasyonu yöntemi uzun vadeli hedefler için pek uygun değil. Bir hükümeti kendi gündeminize çekebilirsiniz ama haleflerini çekemezsiniz. Seçmenleri de yönetemezsiniz.
Küresel politika koordinasyonu sınırlarına ulaştı. G20, 1990’ların mali krizlerinden doğdu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, Emmanuel Macron’un bir zamanlar “beyin ölümü gerçekleşmiş” olarak tanımladığı NATO’ya yeniden hayat verdi. Politika koordinasyonu kısa vadeli tehditler için az ya da çok hala işe yarıyor. Ancak uzun vadeli tehditlerde, hatta iklim değişikliği gibi varoluşsal tehditlerde bile pek işe yaramıyor. Menfaatler araya girecektir. Britanya’da ve EPP grubunda çoktan girdiler bile.