Net sıfır ve narsist politika
"Daha önce bir trajedi çağında yaşadığımızı söylemiştim. Artık bundan o kadar da emin değilim. Bence trajedinin ötesine geçtik. Absürtlük çağına giriyoruz."
Çevirmenin notu: Altın kural “parayı takip et” üzerinden gidelim. Bu, şimdiye dek olup bitenlerin yaklaşık yüzde seksenini açıklayabilir. Okur bunu kolaycılık olarak algılamasın. İklim konusundaki öfkenin ironik yanı, araştırmaları iklim değişikliği endüstrisinin “bilimini” sorgulamaya cüret eden her bir akademisyenin anında petrol ve doğalgaz endüstrisi ya da Koch kardeşler için yalakalık yapmakla suçlanması.
Görünüşe göre, araştırmayı finanse etmek için özel sektörden para alırsanız, çalışmanız doğası gereği önyargılıdır, ancak Sam Amca’dan milyonlarca dolarlık hibe alırsanız, sütten çıkmış ak kaşıksınız demektir.
İklim değişikliği endüstrisinin ne kadar büyük olduğunu biraz açmak fena olmayabilir. Şaşırtıcı bir şekilde, hiç kimse finansman kanallarının kaydını tam olarak tutmuyor. Birkaç yıl önce Forbes dergisi federal bütçeyi incelemiş ve Başkan Obama’nın ilk döneminde iklim değişikliği ve yeşil enerji teşviklerine yaklaşık 150 milyar dolar harcandığı tahmininde bulunmuştu.
Buna rüzgâr ve güneş enerjisi için yüzde 30 vergi kredisi sağlayan teşvikler dahil değil; yani bu rakamlara yılda yaklaşık 8 milyar ila 10 milyar dolar eklemek lazım. Ardından, kamu hizmetlerinin pahalı “yeşil” enerji satın almasını gerektiren yenilenebilir enerji zorunlulukları olan ABD’nin 29 eyaletine atfedilebilecek milyarlarca maliyet daha eklenmeli.
Dünya çapında rakamlar devasa boyutlarda. Beş yıl önce, İklim Politikası İnisiyatifi (CPI) adlı bir grup, o yıl “iklim değişikliğine yapılan küresel yatırımın” 359 milyar dolara ulaştığını ortaya koyan bir çalışma yayımlamıştı. Bu gezegen kurtarıcılarının ne kadar paraya aç olduklarını anlamanız için; CPI, bir de bu harcamaların 5 trilyon dolar olarak tahmin edilen “ihtiyacın çok altında” kaldığından yakınmıştı.
5 trilyon dolara gezegendeki herkesi besleyebilir, sıtmayı sona erdirebilir ve Afrika’daki her ücra köye temiz su ve güvenilir elektrik sağlayabilirsiniz. Ve muhtemelen kanser ve Alzheimer’a çare bulmak için yetecek para da kalırdı.
Apollo projesinin tamamı 200 milyar dolardan daha az bir maliyete mal olmuştu. İklim değişikliği için her yıl bunun iki katı harcanıyor.
Hayatını küresel ısınma çalışmalarına adamaya karar veren genç ve hevesli bir araştırmacıysanız, muhtemelen krizin safsata olduğuna dair bir araştırma yayımlayarak kariyeriniz adına hayırlı bir iş yapmayacak ya da ünlü olmayacaksınız.
Ancak krizin her geçen gün daha da kötüye gittiğini öngören sahte modeller oluşturduysanız, milyonlar sizin.
Devletlerin iklim değişikliği histerisini ve araştırmalarını finanse etmek adına kamudan çaldıkları yaklaşık trilyon dolarlar var. İklim aktivistlerinin kendi itirafına göre, iklim değişikliği ile mücadelede dünya çapında neredeyse hiçbir ilerleme kaydedilmedi.
ABD hükümeti ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan son raporlar, sorunun iyiye değil kötüye gittiğini ve “kıyameti bir gün bile geciktirmediğimizi” söylüyor. Bu dev servet transferinin nereye kadar gideceği meçhul.
Net sıfır ve narsist politika
John Gray
23 Eylül 2023
Bu hafta başında John Gray UnHerd Club'ı ziyaret etti. Aşağıda Freddie Sayers ile yaptığı mülakattan düzenlenmiş bir alıntı yer alıyor.
Ben bir iklim şüphecisi değilim. Bu konuda yakın zamanda ölen büyük bir dostun, James Lovelock’un öğrencisiyim. İklim biliminin mutlak olmadığını, ancak bir önyargısı varsa, bunun muhtemelen iklim değişikliğinin hızını hafife almak yönünde olduğunu söylerdi. İklim değişikliğinin ani sıçramalardan oluşacağını ve birkaç on yıl içinde her şeyi oldukça hızlı bir şekilde dönüştürebileceğini düşünüyordu. Biz şu an burada olabiliriz. Benim görüşüm bu, iklim şüphecisi değilim.
Net sıfır ve başlatılan geleneksel yeşil politikalar konusunda oldukça şüpheciyim. İlk olarak, bu politikalar altyapı henüz hazır olmadan, yani bu politikaları hayata geçirecek teknoloji geliştirilmeden önce başlatıldı. Prizler, piller ve benzerleri için gerekli olan hammaddelerin çoğunun Afrika’da ve başka yerlerde artık büyük ölçüde Çin tarafından kontrol edildiği hakikati dikkate alınmadı. Afrika’da 19. yüzyılın Büyük Oyunu yeniden oynanıyor.
Şimdi, bunlar başka ülkelerde de bulunuyor olabilir; İsveç ve Amerika’da çeşitli yataklar keşfedildi. Ancak bunlar kolay kolay geliştirilemez. Ve bu arada, söz konusu programlar devam edemez. Bu yeşil programların iktisadi maliyetleri de doğru dürüst değerlendirilmedi. İstihdam yaratacakları konusunda daimî bir ısrar söz konusuydu. Amerika’da bile o kadar istihdam yaratan etkide olmadılar. Unutmayın, Amerika çok büyük ve bu tür şeylere çok büyük miktarlarda para aktarabilir; Yeşil Mutabakat büyük ölçüde korumacı bir plan. Biz bunu yapamayız zira son derece küçüğüz; uluslararası sermaye akışına epey açık durumdayız. Britanya’da ya da Avrupa’da bu programların işe yarayabileceği fikri, kanser hastası olup mum terapisi kullanmaya benziyor.
Bazıları şöyle diyebilir: “Ama yapmalıyız, doğru tarafta olduğumuzu göstermeliyiz, başkaları yapmasa bile biz bunu başarmalıyız.” Bence bu narsist bir politika: “Kendimi iyi hissetmek istiyorum.” Ancak bu arada kaynakları ve zamanı boşa harcıyorsunuz. Şu anda kaçak iklim değişikliğinin ilk aşamalarında olmamız gibi ciddi bir olasılık söz konusu. Elimizdeki her şeyi küresel karbon seviyeleri üzerinde çok küçük bir etki yaratmaya değil —ki bu tüm net sıfır programı uygulansa bile geçerli olacaktır— adaptasyon politikalarına odaklamalıyız. Ve adaptasyon kolay olmayacak. Unutmayın, iklim bilimcilerin çoğu insan kaynaklı iklim değişikliğinin bir kez başladıktan sonra on yıllar hatta yüzyıllar boyunca devam edeceği konusunda hemfikir. Bunu kolay kolay durduramazsınız. Çevreciler arasında bunu bizim başlattığımıza ve böylece durdurabileceğimize dair genel bir kanı var. Yanılıyorlar. Muhtemelen biz başlattık ama durduramayız.
Daha önce bir trajedi çağında yaşadığımızı söylemiştim. Artık bundan o kadar da emin değilim. Bence trajedinin ötesine geçtik. Absürtlük çağına giriyoruz. Almanya’nın iklim politikasını düşünün. Sürekli duyduğumuz üzere Almanya, beceriksiz Britanya ile kıyaslanamayacak kadar daha yetişkin, daha ileri, daha modern ve her yönden daha üstün. Fakat Almanya’da nükleer enerjiyi kapatıp yenilenebilir enerjiye yönelmelerinin sonucu, en kirli kömür türüne olan bağımlılığın artması oldu. Bu trajik bir durum ama trajik olmaktan da öte. Bütünüyle absürt.
Ve bu argümanları ortaya koymak zor, zira insanlar size bağırmaya başlıyor, ağlamaya başlıyor ya da sabahları kalkamadıklarını söylüyorlar. Oldukça acımasızca öneriyorum: “O zaman kalkmayın. Kalkmak için daha iyi bir neden bulana kadar yatakta kalın. Eğer bulamazsanız, işte buradayız. İlerlemenin her zaman kayıpları olur.”
Geçen yüzyılda İngilizce yazılan en büyük kitaplardan biri Amerikalı akademisyen Philip Rieff’in Freud: The Mind of the Moralist (Freud: Ahlakçının Zihni) adlı kitabı. Freud’un terapideki maksadının insanların kendilerini gerçekleştirmelerini ya da mutluluğa ulaşmalarını sağlamak olmadığını, amacının histerik sefaleti normal insan yaşamının gündelik acılarına dönüştürmek olduğunu anlattığı harika bir mektubundan alıntı yapıyor. Bugün bu bir şekilde unutulmuş durumda.
Rieff daha sonra The Triumph of the Therapeutic (Terapötik Olanın Zaferi) adlı bir kitap yazdı ve bu kitapta terapötik davranış modelinin toplumun her kesimine yayıldığını ifade etti. İnsanlar ahlaki terimler ve hatta siyasi terimler kullanmak yerine psikanalitik terimler kullanmaya başladı. “Ne istiyorsun? Bitsin istiyorum.” Freud ile ilgili olan şey, hiçbir zaman bitiş olmaması. Freud için bitiş imkansızdır. Ne yaparsak yapalım, bebeklikten gelen iyi şeylerin yanı sıra yara izlerini de taşırız. Bence geleneksel iklim politikası terapötik insanların kendilerini iyi hissetmeleri için. Güçsüz hissetmek istemiyorlar, bu yüzden kendilerini kandırıyorlar.
Ancak bu politikalarla birlikte siyasi meşruiyet sorunu da ortaya çıkıyor. Ve şu anda keşfedilen şey, toplumdaki çok sayıda insanın pratik yaşamlarını ve gelirlerini ciddi şekilde bozan politikalar konusunda siyasi meşruiyetin sınırları olduğu. Yani, toplu taşımanın neredeyse hiç olmadığı bir bölgede bir Ulez planı uygularsanız, bunun işe gitmeye çalışan insanlar üzerinde ciddi bir etkisi olur. Ayrıca bu 15 dakikada gezilebilen kentlerden —birilerinin size karşı koyduğunuz bir şey yapması gibi— birinde hapsedilmiş olmak gibi son derece ciddi bir öznel duygu da var.
Londra’da insanların etrafta dolaşıp Ulez kameralarını kırdığına ya da devre dışı bıraktığına dair haberler var. Olacak olan şey, bu sayıların artacağı ve ya politikanın eninde sonunda iptal edileceği ya da bir anarşi dönemi yaşanacağı. Thatcher’ın İskoçya’da denediği ve başarısız olduğu sandık vergisini Britanya’da uygulamaya koyduğu zamanı hatırlıyorum. Liberal olsunlar ya da olmasınlar, bu tüm liderlerin başına gelir. Anti-empirik olma eğilimindedirler. Hatalarından ders almak yerine hatalarını ikiye katlarlar. Thatcher için bu durum ayaklanmalarla ve devrilmesiyle sonuçlandı. Benzer bir durum yeşil politikalar için de söz konusu olabilir; zira bu politikaları destekleyen teknokrat elitlerin dünya görüşüne büyük bir darbe vurmakla kalmıyor, onların yetkinliklerine ilişkin algımıza da büyük bir darbe vuruyor.
Peki çözüm nedir? Britanya’da küçük bir umut kırıntısı var. Feshedilmiş bir parlamento umuyorum ki bu gerçekleşmeyebilir zira İşçi Partisi İskoçya’da yeniden canlandı. Fakat çoğunluğu elde edemezse, seçim reformu konusunda gerçekçi bir şans söz konusu. Siyasete yeni fikirlerin girmesinin tek yolu yeni teşvikler yaratmaktır ki bu da mevcut parti yapısının yıkılmasını gerektirir. Ve partiler derhal bölünecektir. Belki de İşçi Partisi’nin iki ya da üç parçası bölünecektir: gerçek bir sosyalist partiniz olabilir (umarım Corbynci olmayan), yeşil bir partiniz olabilir ama geleneksel bir yeşil parti değil, liberal bir partiniz olabilir, liberteryen bir partiniz olabilir. Çeşitli partilere sahip olabilirsiniz ve bu çok daha sağlıklı bir durum olur. Bence bu hala mümkün. Bir parça umut var.