Venezuela sosyalizmden caydı mı?
"İlerlemenin tek yolu hataları kabul etmek ve hükümetin yarattığı bu Frankenstein canavarıyla yüzleşmektir."
Çevirmenin notu: Latin Amerika’nın Küba ile birlikte en şiddetli ambargo rejimine maruz kalan ülkesi Venezuela’nın süreci yönetme biçimde birtakım boşluklar ve ciddi hatalar mevcut gibi görünüyor. Devlet, yaptırımlara karşı tedbir alırken sermayeyle ilişkilerini derinleştiriyor ve işçi haklarının iyiden iyiye budandığı bir yöntem benimsiyor. Gidişatı değerlendiren Andreína Chávez Alava, Bolivarcı Venezuela’nın sosyalizmden cayıp caymadığını inceliyor.
Venezuela’nın ufkunda hala sosyalizm var mı?
Andreína Chávez Alava
19 Temmuz 2023
VA’den Andreína Chávez, varsayımsal terapi seansında Venezuela hükümetinin travmatik hadiselerle nasıl başa çıkabileceğini ve geleceğe nasıl odaklanabileceğini inceliyor.
Terapide ilk duyduğunuz şeylerden biri, iyileşmek için, sizi bu hedefe ulaşmaktan alıkoyan kendine kasten zarar verme veya sınırların olmaması gibi iç sorunların yanı sıra, en başta size zarar veren ve sizi artık tanımadığınız birine dönüştüren dışsal travmatik hadiseleri de tanımanız gerektiğidir. Bunlardan ilki kontrol edebileceğimiz faktörlerdir, bu da onları daha da önemli hale getirir.
Bir terapi seansı bütün bir hükümete uygulanabilir mi? Bu bir şaka gibi gelebilir, ama dinleyin beni. Bu egzersizin ülkemizi ve seçilmiş liderlerimizi rahatsız eden iç ve dış sorunlardan etkilenen herkes için faydalı olabileceğine gönülden inanıyorum.
Venezuela hükümeti terapiye gidecek olsaydı, ülkenin durumuyla ilgili sorumlulukları belirleme konusunda belirecek sorular şu şekilde olurdu: Ekonomik krizin sorumlusu büyük ölçüde ABD yaptırımları ama petrol rantının olabildiğince eşitsiz dağılımından kim sorumlu? Seçim öncesi bir yılda halkın ilgisizliğinin ne kadarı yolsuzluğun ve işçilerin taleplerini görmezden gelen liderlerin suçu? Yaptırımların maksadı sosyalist projeyi uygulanamaz hale getirmek ve rejim değişikliğini tesis etmek iken, neden özel sektöre bel bağlamak yerine halkın gücünü ve devletin rolünü güçlendirmeyelim?
Bu soruları yanıtlamak için, sanki hükümetle terapi yapıyormuşuz gibi, dışsal travmatik hadiselerle —ABD yaptırımları— başlamamız gerekiyor.
Devlet Başkanı Maduro, Washington liderliğindeki acımasız abluka devam ederken yürütmenin kaynakları nasıl sıkıştırdığını defalarca söyledi ki bu doğru. ABD yaptırımları ekonomimizi savaş dönemi dışında dünyanın en büyük ekonomik çöküşlerinden birini tetikleyecek kadar boğdu. Bu çöküş, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın kışkırtıcı konuşmalarından birinde açıkça ortaya koyduğu üzere Venezuela’nın petrolünü “ele geçirmek” amaçlı tasarım yoluyla gerçekleşti.
Kayıplar sadece iktisadi rakamlarla değil, sağlık, eğitim ve kamu hizmetlerinin bozulmasıyla insan yaşamı ve yaşam standartları açısından da yıkıcı oldu. Bu canice emperyalist kuşatmanın tüm sonuçları bugün hala hayal dahi edilemiyor.
Venezuela'ya karşı yaptırımlar: ABD'nin umdukları ve buldukları
"Şirketlerin lehine olan anlaşmaları dayatarak ve gelirlerini geleceğe ipotek ederek Washington, Venezuela'nın egemenliğinin altını oyuyor."
Venezuela halkı ABD yaptırımlarının etkisini çok iyi anladı. Kısa bir süre önce, “Mango” olarak bilinen popüler bir iletişimci, Caracas’taki birkaç açık gıda pazarını ziyaret etti ve yoldan geçenlere ülkenin ekonomik mücadelesi ve bunun nedenleri hakkında ne düşündüklerini sordu. Karşılaştığı ilk kişi derhal bundan büyük ölçüde ABD’nin aldığı tedbirlerin sorumlu olduğunu söyleyerek, çoğu insanın bizi hayatta kalmaya zorlayan bu travmatik hadisenin farkında olduğunu ispatladı.
Her işçi sınıfı mensubu, Venezuela’ya karşı yürütülen ekonomik savaşın tarihte çok az örneği olduğunu, dolayısıyla hükümetin ülkeyi nasıl koruyacağına dair herhangi bir kılavuza sahip olmadığını da bilir. Sosyalizme giden yolda aksaklıklar kadar hatalar da beklenmekteydi.
Sıklıkla sorgulanan şey, hükümetin toplumun büyük bir bölümünü geride bırakan ve sosyalist değerleri bir kenara atan iktisadi stratejiyle ilgili hataları düzeltme konusundaki isteksizliği. Bu varsayımsal terapi seansında inceleyeceğimiz iç meseleler bunlar.
1. Sağlıklı sınırlar belirleyin
Özel sektör tarihin herhangi bir döneminde ne zaman kâr yerine çalışanları tercih etmiştir? Cevap, hiçbir zaman. Yine de son yıllarda Venezuela hükümeti “stratejik ittifak” adı verilen yeni bir iş modeli kapsamında arazileri ve kamu işletmelerini özel aktörlere devretti.
ABD yaptırımları nedeniyle sermaye açlığı çeken bir ülke için bu gerekli bir çözüm gibi görünebilir ama söz konusu düzenlemeler şaşırtıcı olmayan bir şekilde yolsuzluk ve işçi haklarının ihlal edilmesiyle neticelendi. Cesur bir işçinin 2021 yılında Maduro ile canlı yayında konuşarak usulsüz uygulamaları ve işçilerin ülkenin devlet teşvikli CLAP gıda programı için üretimi artırma önerilerinin nasıl görmezden gelindiğini ifşa edebildiği Lácteos Los Andes örneğinde olduğu gibi. Bu hikâye, başka pek çok yerde de tekrarlandı, ancak bu ittifaklar sessizce genişlemeyi sürdürdü.
Neden üretim araçlarını gerçekten üreten ve insanları önemseyen işçilere emanet etmeyelim? Ülkede bu zamanlarda bile başarılı hikayeler var, dolayısıyla bunun mümkün olduğunu biliyoruz. Bu şekilde insanlar yalnızca ABD ablukasına karşı hayatta kalmak adına değil, sahici bir hedefle de mücadele edebilirler.
Ayrıca özel sektör, ithalatta vergi indirimleri, fiyat ya da döviz kontrolü olmaması ve devlet teşvikiyle dolara erişim gibi elverişli koşullara sahip. Bu sektör aynı zamanda çoğunlukla son derece genç yüzlere sahip ucuz işgücü sayesinde büyüyor.
Kısa bir süre önce yapılan bir mülakatta, PSUV’li1 valilerden biri, bu yeni iktisadi mantığı izah etme teşebbüsünde bulunmuştu. Bunun Çin modeline benzediğini, devletin sadece bir denetleyici gibi hareket ettiğini ve istihdam yarattığı sürece özel sektörün servet biriktirmesine izin verdiğini söyledi. Bu Venezuela’da sosyalizmin artık hedef olmadığı anlamına mı geliyor? Hugo Chávez’in mirasını takip eden sosyalizme yönelik siyasi ve iktisadi yol haritası olan “Plan de la Patria 2019-2025”e ne oldu? Bu program sadece halkın refahını her şeyin üstünde tutmakla kalmıyor, kamu, sosyal, kooperatif ve komünal mülkiyete öncelik vererek sosyalist üretim modelini sağlamlaştırmaya çalışıyordu.
İş dünyasının elitleriyle dost olmak ülkeyi istikrara kavuşturmak için yapılacak bir kötülük olabilir, zira bu sayede onların darbe planları ve gıda istifçiliği alışkanlıkları engellenmiş olur, fakat ülkeyi elden çıkarmamak için bazı sağlıklı sınırlar koymanın da zamanı geldi. Ne de olsa başkanları ve siyasi projeleri onaylamak ya da değiştirmek için oy verenler halktır, zengin girişimciler değil.
2. Dinlemeyi öğrenin
Mayıs ayında Devlet Başkanı Maduro, asgari ücretin 130 bolivarda (yaklaşık 5 Amerikan doları) kalacağını ve kamu sektörü çalışanlarının gelirlerinin ücret dışı ikramiyelerle 70 dolara çıkarılacağını açıkladı. Ancak kalabalığa bu tedbiri kabul edip etmediklerini sorduğunda pek çok kişi kameralara “Hayır!” diye bağırırken yakalandılar. Bu hadise sosyal medyada yayıldı ve işçiler yıllardır kendilerinden esirgenen geçim ücreti ve toplu sözleşme haklarını talep ederek hoşnutsuzluklarını sokaklarda göstermeye devam ettiler. Ancak hiçbir otorite onları dinlemiyor gibi görünüyor.
Meclis Başkanı, bir keresinde ücretleri artıramayacaklarını, zira bunun enflasyonu (aylık) tek haneli rakamlara indirdikten sonra tekrar yükselteceğini söylemişti ama iktisatçılar, 2022 sonunda enflasyonda görülen zirvenin, özel sektörün fiyatları Amerikan doları cinsinden artırarak kârlarını artırmasının karşılığı olduğunu açıkladılar. Her iki durumda da 5 ya da 75 dolar insani ücretler değil.
Başta öğretmenler ve sağlık çalışanları olmak üzere kamu sektörü çalışanları her ülkenin bel kemiğidir ve hükümetin onların refahına öncelik verme sorumluluğu vardır. Solcu kolektiflerin, ikramiyelerin maaşın bir parçası haline getirilmesi yönünde bir önerisi mevcut olup, bu öneri tatil ücreti gibi pek çok emek avantajını olumlu yönde etkileyecektir. Yetkililerin bu öneriyi dinlemek ve kabul etmek gibi ahlaki bir yükümlülüğü bulunuyor.
Bu mantık çerçevesinde, eğer hükümet, yaptırımları ve dış müdahaleleri destekleyen sağcı politikacıları dinleyebiliyorsa, işçi haklarını durmaksızın savunan solcu örgütler ve sendikalarla da diyalog kurabilir. Buna elbette Venezuela Komünist Partisi de dahil. Fakat Marksist örgütlerin de kendi ruh sağlıkları için intikam odaklı kampanyalarını bir kenara bırakmaları gerekiyor.
3. Kendi kırmızı bayraklarınızı tanıyın
Ülkeniz kuşatma altındayken erzakları korur ve karneye bağlarsınız, her zaman en savunmasız olanların ilk önce gözetildiğinden emin olursunuz. Fakat ne kadar gelir elde ettiğimizi gizleyen yasalar varken petrol rantını nasıl koruyabilir ve adil bir şekilde dağıtabiliriz?
Yaptırımları atlatmak için 2020 yılında geçirilen abluka karşıtı yasa, petrol sözleşmelerinde mutlak bir şeffaflık eksikliğine yol açtı ve bu da devlet petrol şirketi PDVSA’da pek çok üst düzey yöneticinin tutuklandığı milyarlarca dolarlık yolsuzluk skandalıyla neticelendi. Bu bilgi hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı zira kusurları fark etmek her zaman zordur. Milletvekillerinin bu mevzuatın başından beri dev bir kırmızı bayrak olduğunu kabul etmelerinin zamanı geldi.
Yolsuzluk, işçi haklarının ayaklar altına alınmasıyla da iç içe geçmiş durumda. Petrol işçilerinin yıllardır yeni toplu sözleşmeler ve geçinebilecekleri ücretler talep etmelerine yanıt verilmemesi tesadüf mü? Şimdi hapiste olan yolsuz patronları bu şirketin başındayken 2020 yılında çok sayıda çelik işçisinin işten atılması ya da maaşlarının düşürülmesi de mi tesadüf? Protestolar sırasında gerçek olduğu ortaya çıkan yolsuzluk vakalarını ihbar ettikleri için tutuklanan çok sayıda işçinin serbest bırakılması adil olacaktır.
Yargı sisteminin seçiciliğini de incelemenin zamanı geldi, zira bariz yolsuzluklar ve sürekli kaçan muhalif politikacılarla Prison Break’e yeni bir sezon yazabiliriz. 2017 yılında eski Petrol Bakanı Rafael Ramírez, yolsuzluk soruşturmasının ortasında “kaçtı”. Mart ayında ise halefi Tareck El Aissami yeni bir skandalın patlak vermesinin ardından ortadan kayboldu. Birkaç ay içinde onun da mı “kaçtığını” öğreneceğiz? Eğer suçlu değilse, yetkililerin çıkıp bunu söylemesi gerekir. Tüm bunlar olurken en azından siyasi sorumluluk üstlenilmeli. Aksi takdirde krizin sorumlusunun yaptırımlar değil üstü örtülen yolsuzluklar olduğu iddiası güçlenecektir.
4. İçinizdeki canavarla yüzleşin
Hükümetin aldığı bazı tedbirlerin olumlu sonuçlar verdiğini kimse inkâr edemez. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir kabustan sonra ekonomi büyüdü, hiperenflasyon sona erdi ve gıda kıtlığı geçmişte kaldı. Fakat şımartılmış özel sektör, “meşru” yolsuzluk ve görmezden gelinen işçi sınıfı arasında bu, hızla azınlığın lehine bir iktisadi iyileşme ve tanınması giderek zorlaşan bir siyasi proje haline geldi.
İlerlemenin tek yolu hataları kabul etmek ve hükümetin yarattığı bu Frankenstein canavarıyla yüzleşmektir. Tıpkı Mary Shelly’nin romanındaki gibi, Venezuela’nın sosyalist dünyasına bariz nedenlerden dolayı asla ayak uyduramayacak bir canavar. O da bize karşı dönecek mi yoksa çoktan döndü mü?
Partido Socialista Unido de Venezuela, PSUV. 2010 yılından bu yana Venezuela’nın iktidar partisi. (ç.n.)