Silahlanma yarışında avantaj neden Çin'de? — Sam Dunning
"Tüm 'Çin, ABD'den teknoloji çalıyor' söylemlerine rağmen, parlak Çin asıllı Amerikalı bilim insanlarının ÇKP'nin kollarına itilme riski giderek artıyor."
1949 yılında Çinli bilim insanı Qian Xuesen (1911-2009), Kaliforniya Teknoloji Enstitüsünde (Caltech) bir tahtaya çizdiği şema ile askeri tarihin seyrini değiştirecekti. Şema, bir merminin önce eliptik bir yörüngeyle atmosfere yükselmesini, ardından alçalarak kürenin çevresinde seyretmesini gösteriyordu.
Vizyonu gerçeğe dönüşecekti. 70 yılı aşkın bir süre sonra 2021’nin kim ayında, Batı medya kuruluşları Çin ordusunun yeni bir tür hipersonik silah üzerinde iki gizli test yaptığını bildirdi. Silahın hareketi Qian’ın taslağına son derece benziyordu: Dünya’ya yakın yörüngeye bir nesne ateşlenmiş ve daha sonra ses hızının beş katından fazla hızla hareket eden bir hipersonik süzülme aracı (HGV) serbest bırakılmadan önce daha da alçalmıştı.
Çin, bu hadisenin orduyla hiçbir ilişkisinin olmadığını iddia ediyor. Fakat Batılı uzmanlar, bunun başarılı bir HGV özelliklerine —yani, nükleer veya konvansiyonel balistik yükleri hızlı ve gizli bir şekilde iletme yöntemi— sahip bir fraksiyonel yörünge bombardıman sistemi (FOBS) silahı testi olduğuna inanıyorlar. Bu tür bir silah, Amerika’nın nükleer stratejilerini değiştirebilir ve ABD’nin tepki verme şansı olmadan nükleer bir saldırıya maruz kalma riskini artırabilir.
Ekim 2021’de ABD, benzer bir silahı test etmeye çalışmış ve başarısız olmuştu. Ve o zamandan beri, Çin’in en az bir başarılı denemesi daha gerçekleşti. Bu durum, Çin ordusunun hipersonik silah sevkiyat teknolojisinde muhtemelen önde olduğu fikrini Washington’daki savunma çevrelerinde tartışmalara yol açtı.
Qian, Amerika’nın Boxer Ayaklanması sırasında Çin’i işgal edip yağmalamasını telafi etmek için Çinli öğrencilere verilen bir bursla “Boxer Scholar” olarak Amerika’ya gelmişti. Kariyerine, üst düzey bir savunma bilimcisi olarak ABD’nin hizmetinde başladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunun önde gelen havacılık uzmanlarından biri olarak görev aldı ve daha sonra Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde profesör ve NASA’nın Jet İtiş Gücü Laboratuvarı’nın kurucularından biri oldu. Dostu ve amiri Macar asıllı Amerikalı havacılık ve uzay mühendisi Theodore von Kármán tarafından “kuşkusuz bir dahi” olarak tanımlandı.
Ancak 1950’de, Qian’a kucak açan ülke ona sırt çevirdi ve Amerika, paranoyak bir hava içine girdi ve bir zamanlar faşist Japon işgaline karşı savaşında desteklenen Mao Zedong’un komünistlerini ideolojik düşman olarak görmeye başladı. 1950 yazında Qian, FBI tarafından ziyaret edildi. Tanınmış bir Çin milliyetçisinin kızıyla evli olmasına rağmen, Amerikalı komünistlerle oturup kalkmakla suçlandı. Gizli güvenlik izni iptal edildi ve bu da en iddialı projelerinden bazılarında çalışmasının yasaklanmasına neden oldu.
Qian, kendisini “şüphe bulutlarıyla boğulmuş” hissetti. Kıdemli meslektaşlarına ve FBI’a, “centilmenlikle yapılacak tek şeyin görevden ayrılmak olduğunu” belirtti. Ordudaki ve Caltech’teki dostları, kalması için ona yalvardı ve izninin yeniden verilmesi için mücadele etti. Ancak Çin’e gidişi geçici olarak erteledikten sonra gözaltına alındı ve bagajındaki “gizli” etiketli kutulara el konuldu. Yine de dostları onun yeteneklerini ve sadakatini övmeye devam etti; J. Robert Oppenheimer onu Princeton’a, meşhur “Gelecekten Gelen Adam” John von Neumann ile birlikte bilgi işlem üzerinde çalışmaya bile ikna etmeye çalıştı.
O yılın ilerleyen zamanlarında Amerikan göçmenlik servisi, Qian’ı sınır dışı etme niyetini açıkladı, ancak plan Çinli komünistlere askeri uzman göndermek istemeyen Dışişleri Bakanlığı tarafından engellendi. Sonunda Qian, Amerika’da yarım bir yaşama mahkûm edildi: Eşiyle birlikte sürekli gözetim altında yaşıyorlardı ve Qian çalışmaya devam edebilse de faaliyetleri sıkı bir şekilde kısıtlanmıştı.
Böylesine yetenekli, Amerika’ya bağlı ve ayrılmak konusunda kararsız olan bir adam için, bu entelektüel dışlanma dayanılmaz hale geldi. 1955’te Qian, Çin Komünist Partisi’ne gizlice bir dilekçe göndererek Amerika’dan çıkmasına yardımcı olmalarını rica etti. Aynı yılın ilerleyen zamanlarında Başkan Eisenhower, Cenevre’de Çin ile yüksek riskli bir mahkûm takası kapsamında Qian’ın serbest bırakılmasına izin verdi. Karşılığında Amerika, Kore Savaşı sırasında yakalanan on kadar pilotu ülkesine geri getirdi. 20. yüzyıl Çin siyasetinin önde gelen isimlerinden Zhou Enlai, “Qian Xuesen’i geri aldık. Sadece bu bile görüşmeleri değerli kılıyordu,” diye belirtti.
Amerika, onu kovmanın pişmanlığını yaşayacaktı. 1955 yılının eylül ayında geri döndüğünde Qian, anında Çin’in en etkili askeri bilim insanlarından biri oldu. Bir yıl içinde Ulusal Savunma Bakanlığı’nın 5. Enstitüsü’nün kurulmasına yardımcı oldu ve kurucu direktör olarak görev yaptı. Çin hükümetinin şu anda ifade ettiği gibi, bu “Çin’in havacılık sanayisi ve füze geliştirme sürecinin başlangıcını işaret ediyordu”. 5. Enstitü, o zamandan beri Çin’in uzay programının ana yüklenicisi olan Çin Havacılık Bilimi ve Teknoloji Kurumu’na dönüştü.
Qian enstitüyü kurduğunda Çin, uydu ve kıtalararası balistik füzeler şöyle dursun, doğru dürüst bir araba üretecek teknolojiye bile sahip değildi. Kauçuk, alüminyum ve paslanmaz çelik gibi temel malzemelerin tedarik zinciri yeterince gelişmemişti ve bu malzemelerden ileri parçalar üretme teknikleri bilinmiyordu.
Qian’ın yaptığı ilk şeylerden biri, askeri yardım talep etmek için Sovyetler Birliği’ne giden bir heyete katılmak oldu. Joseph Stalin, Çinlilerin kopyalaması için yaklaşık 10 bin cilt teknik rehber, 100 danışman ve on kadar füze verdi. Fakat Çin’in araştırma programlarının koşulları hala ilkeldi. Enstitünün ilk birkaç yılında, Qian’ın altında binlerce bilim insanı en temel aletlerle ve zorlu koşullarda çalıştı. Pek çoğu penceresiz ve klimasız geniş bir hangarda üstsüz bir şekilde mekanik hesap makinelerini elle çalıştırarak çalıştı. Qian’ın çalışmaları hakkında 1995 yılında mükemmel bir kitap olan The Thread of the Silkworm’un yazarı Iris Chang’e göre, 5. Enstitü tarafından test edilen ilk roketinin yakıtı bisiklet pompası kullanılarak doldurulmuştu.
1960’da Sovyetler desteğini geri çekti. Ancak Qian’ın önderliğinde Çin, cephaneliğini geliştirmede olağanüstü bir ilerleme kaydetti. 1966’da Çin, “yerleşim yerlerinin üzerinden uçan balistik bir füzeye monte edilmiş bir nükleer savaş başlığını” test eden ilk ülke oldu. Bu inanılmaz derecede riskliydi ama işe yaradı. Qian’ın 5. Enstitüsü tarafından geliştirilen bir Dongfeng-2 füzesinin tepesinde, Gansu’daki Jiuquan’dan Xinjiang çölündeki hedefine atom bombası atıldı.
Bir öğrencisinin de belirttiği gibi, Qian her zaman “zamanının 10 yıl ilerisindeydi”. Fakat Amerika onun değerini anladığında artık çok geçti. Dongfeng-2 füzesi denemesinden bir yıl sonra, iki Amerikalı yazar The China Cloud: America’s Tragic Blunder and China’s Rise to Nuclear Power (Çin Bulutu: Amerika’nın Trajik Hatası ve Çin’in Nükleer Güce Yükselişi) adlı kitabı çıkardı ve Çin’in ilerlemelerinden McCarthyciliğin histerisini sorumlu tuttular ve “ABD yetkililerinin kasıtlı yardımı olmasaydı, Çin’in nükleer silahlarının ve bunları taşıyacak roketlerin yetmişlerin sonlarına kadar inşa edilemeyeceğini” savundular. Ayrıca, Qian’a iyi davranılsaydı, kalıp Amerikan uzay programında önde gelen bir isim olabileceğini de öne sürdüler.
Bu ders, günümüzün soğuk savaşçılarının gözünden kaçmamalı. Parlak ve sadık bir bilim insanı olan Qian’ın Amerika’dan kovulma hikayesi benzersiz değil. Tüm “Çin, ABD’den teknoloji çalıyor” söylemlerine rağmen, parlak Çin asıllı Amerikalı bilim insanlarının ÇKP’nin kollarına itilme riski giderek artıyor. Büyük güçler arasındaki rekabette bilim ve teknolojinin her zamankinden daha önemli olduğu bir dönemde ABD, eski hataları tekrarlama riskini alıyor.
Trump yönetimi tarafından Kasım 2018’de başlatılan Çin Girişimi’ni ele alalım. Belirtilen amacı, Çinlilerin Amerikan teknolojisini ve fikri mülkiyetini çalmasını durdurmaktı. Fakat başlangıçtan itibaren kötü tanımlanmıştı: Hem önde gelen şirketlere yönelik Çinli hacklemelerine hem de “kampüslerimizde yayılan Çin propagandası” ile ilgili dolaylı suçlamalara atıfta bulunuyordu. 2022’de kapatıldığında yetkililer, bunun “Çin Girişimi başlığı altında” birkaç davadan başka bir şey olmadığını belirtti: “[Bu], departmanın bu ülkeyle ilgili suç faaliyetlerini araştırmak ve kovuşturmak adına daha düşük bir standart uyguladığı veya Çin ile ırksal, etnik veya ailevi bağları olan insanlara bir şekilde farklı davrandığımız yönünde zararlı bir algının ortaya çıkmasına yardımcı oldu”.
Girişimin yetkin, hassas ve dürüst bir yaklaşımdan yoksun görünmesi de durumu kurtarmaya yetmedi. Bir vakada, FBI delilleri tahrif ettiğini itiraf etti. Bir diğerinde ise savcılar, Çin kökenli bir bilim insanının ihlal ettiği iddia edilen fon açıklama kurallarını yanlış anladıklarını kabul etti ve davayı düşürdü. Davaların çoğu, Amerikalı beyazları da içeren bilim insanlarının, Amerikan fonlarına başvururken Çin ile olan ilişkilerini açıklamamasından kaynaklanıyordu.
Girişim, Amerika’daki Çinli yetenekler üzerinde derin bir etki bıraktı ve Qian’a tanıdık gelebilecek bir düşmanlık atmosferi yaratılmasına neden oldu. Bir araştırma, Çin kökenli Amerikalı bilim insanlarının kayda değer bir bölümünün kendilerini istenmeyen, güvensiz hissettiğini ve araştırma yapmaktan veya hibe başvurusunda bulunmaktan korktuğunu gösteriyor. Amerikan bilim camiası da bundan memnun değil; bilim dergilerindeki makaleler ve artan sayıda kanıt, bunun Amerika’nın değerli Çinli bilimsel yeteneklerini çekme ve elde tutma becerisine verdiği zarara işaret ediyor.
Akademisyenleri korkutanlar sadece Cumhuriyetçiler değil. Liberal çevrelerin siyahi ve Hispanik öğrenciler için pozitif ayrımcılık konusunda ısrarcı olması, uzun zamandır diğer etnik gruplardan akademik olarak daha başarılı olma eğiliminde olan Asyalı Amerikalılara karşı ayrımcılığa yol açtı. Harvard’da yapılan bir iç soruşturma, üniversiteye kabulün yalnızca akademik başarıya dayandırılmasıydı, Asyalı Amerikalıların oranının yüzde 43’e çıkarak ikiye katlanmış olacağını tahmin ediyor. Diğer Ivy League üniversitelerinde de hikâye benzer. Amerika’da aile kurmayı düşünen bazı Çinli bilim insanları bu ayrımcılığa ve umutsuzluğa bakıyor.
Amerika’nın Çinli yetenekleri kaybetmesi şaşırtıcı mı? Şimdi, ABD’de eğitim görmüş parlak genç Çinli bilim insanları her zamankinden daha fazla evlerine geri dönüyor gibi görünüyor. Pek çok hesaba göre Çin’in en iyisi olan Tsinghua Üniversitesi hakkında hazırlanan bir rapora göre, çalışmalarına devam etmek için ABD’ye giden mezun sayısı büyük ölçüde azaldı, Singapur ve İngiltere’ye gidenlerin sayısı ise sırasıyla arttı ve istikrarlı kaldı. Yapay zekâ alanındaki önde gelen araştırmacılara odaklanan bir araştırma, Amerika’nın Çin beyin göçünden hala net bir fayda sağladığı ama bunun birkaç yıl öncesine göre çok daha az olduğu sonucuna varıyor.
Bu arada Çin, üst düzey bilim insanı havuzunu büyütme konusunda büyük çaba sarf etti. Eğitime yatırıma odaklanmak, yurt dışında eğitimi desteklemek, yoğun okul eğitimini teşvik eden Çin geleneklerini desteklemek ve “Bin Yetenek” programı ve benzerleri aracılığıyla olgun bilim insanlarına hibe, malzeme, sponsorluk ve prestij sağlamak meyvesini verdi. Son beş yılda 44 önemli teknoloji alanında en çok alıntı yapılan ilk yüzde 10’luk araştırma yayınlarını analiz eden bir rapora göre, Çin’in kurumları ve bilim insanları, piller, sentetik biyoloji, 6G, kuantum algılama ve drone sürüleri gibi 44 önemli teknoloji alanından 37’sinde dünyaya öncülük ediyor. Bir tahmine göre, 2050 yılına kadar Çin’deki yüksek kabiliyetli STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) iş gücü, ABD’dekinin 10 katı büyüklüğünde ve dünyanın geri kalanının toplamına eşit veya daha büyük olabilir.
Bu bağlamda, Amerika’nın Çinli şirketlerin yüksek teknolojili çiplere erişimini sınırlama çabaları sonuçsuz kaldı. Geçtiğimiz ekimde yeni bir Huawei telefonunun piyasaya sürülmesi Washington’ı şok etti, çünkü Amerikan yaptırımlarının ulaşılamaz hale getirmesi gereken kalitede bir çip içeriyordu. Amerikalı çiplerden mahrum kalan Huawei ya yenilik yapmak ya da yok olmak zorundaydı. Yeniliği tercih etti.
Washington’un fark etmediği şey, artık tek sorunun Çin’in teknoloji hırsızlığı olmadığı. Fikri mülkiyet hırsızlıkları, Çin’in yükselişinde oldukça önemli bir rol oynadı. Ancak şimdi en büyük “tehdit” taklitçilerden değil, yenilikçilerden geliyor. Bununla birlikte Washington, 20 yıl önce etkili olabilecek bir şekilde yanıt vermeye devam ediyor ama bugün istenmeyen sonuçlar doğurabilir. “Çin teknolojimizi çalıyor” paradigması gerçeği tam olarak yansıtmıyor; Çin’de ve başka yerlerde çalışan Çinli bilim insanları şimdiden dünyanın en iyileri arasında yer alıyor.
Her şey bitmiş değil. Pek çok Çinli bilim insanı, hâlâ Xi Jinping’in baskıcı rejiminden ve giderek artan milliyetçiliğinden kaçmak istiyor. Qian Xuesen’in öyküsünde de görüldüğü gibi, büyük beyinler için verilen savaşta tehlikede olan çok şey var. Bir kere, hepimiz bir tiranın elinde büyük bir teknolojik gücün olmasından korkmalıyız. Nikita Hruşçov bile, 1957’de Moskova’da düzenlenen Komünist liderler toplantısında Mao Zedong’un nükleer bir kıyameti hafife almasından duyduğu dehşeti şöyle yazmıştı: “300 milyondan fazla insan kaybedebiliriz. Ne olmuş yani? Savaş savaştır. Yıllar geçecek ve her zamankinden daha fazla bebek üretmek için çalışacağız”.
Mao’nun deliliği Qian'ın hayatına da dokundu. O günler Çin’in füze programının geliştiği, aynı zamanda Komünist-dinci coşkunun ve Büyük İleri Atılım’ın yaşandığı günlerdi. Bazı anlatılara göre Qian, Mao’nun sineklere, sıçanlara, serçelere ve sivrisineklere karşı yürüttüğü kampanyaya katıldı ve Pekin’deki Mekanik Enstitüsü yakınlarındaki bir sokakta diz çökmüş halde, bir kürekle sinek larvalarını ezerken veya serçeleri korkutup kaçırmak için çığlık atıp elinde bir bambu kamış sallarken görüldü. 1958’de Halkın Günlüğü’nde Maoist temaları öven bir dizi vaaz benzeri makale yayımladı: “Bilim adamlarımızın —bilim saflarının liderlerinin— sorumlulukları büyüktür. Kitleleri harekete geçirebilmeli ve onlara güvenebilmelidirler. Fakat bunu yapabilmeleri için sadece kızıl olmaya kararlı olmaları yetmez, gerçekten kızıl olmaları, baştan sona kızıl olmaları gerekir”.
Ve Qian’ın yazıları daha da rahatsız edici hale gelecekti: Bir makalede, bir tarlanın tarımsal verimliliği üzerindeki tek sınırlamanın güneş ışığı yoluyla enerji mevcudiyeti olduğu için, Çin’in gıda üretimini en az yirmi kat artırabileceği iddia ediliyordu. Bazı meslektaşlarının gözünde bu, Mao’nun köylü kolektiflerini devasa bürokratik çiftçilik birimlerinde birleştirme planı için ilham kaynağı ve gerekçe olarak hizmet etti. Bu program —Qian ve meslektaşları da dahil olmak üzere herkesi çelik fırınlarını çalıştırmaya zorlamak için çılgınca bir girişimle birleştiğinde— on milyonlarca insanın ölümüne neden olan bir kıtlığa yol açtı.
Parlak bir adamın böylesine saçmalıklara karışması şaşırtıcı. Kitle imha silahları programına liderlik eden bir adamın böylesine saçmalıklara karışması ise dehşet verici. Qian’ın meslektaşı olması muhtemel John von Neumann’ın da söylediği üzere: “Fizik ve politikanın birleşimi, yeryüzünü yaşanmaz hale getirebilir”. Başkan Xi, Donald Trump ve Tayvan döneminde, bunlar hatırlamaya değer sözler.
Kaynak: https://unherd.com/2024/05/why-china-is-winning-the-weapons-war/