Sergey Glazyev ile söyleşi: Dramatik bir an yaklaşıyor
"Rusya Merkez Bankası IMF'nin zihniyetine göre yaşıyor. IMF metodolojisi bir Amerikan ürünü. Batılı şirketlerin çıkarlarına sadık bir gözetim ve polislik kurumu."
Çevirmenin notu: Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın ya da Rus sermayesinin Batı’dan büyük ölçüde kopuşunu beraberinde getirdiği doğru. Fakat bu kopuşun niteliklerine dair tartışılacak çok fazla noktanın olduğu da doğru. Bu kopuş henüz nihai aşamasına ulaşabilmiş değil, aşağıda tercümesi verilen mülakatta Avrasya Ekonomi Birliği’nin (AEB) makroekonomik politikalardan sorumlu yetkilisi Sergey Glazyev’in iddia ettiği ölçüde olmadığını söylemek doğru olacaktır. Ve Rusya’nın sermayedarları ve politikacıları, 90’lardan kalma köhnemiş fikir ve anlayış biçimlerini terk etmiş değiller, Glazyev bu konuda haklı.
Sergey Glazyev: Rusya zirveye yakın, dramatik bir an geliyor
Yuriy Pronko, Tsargrad
3 Temmuz 2023
Batı kendi ayağına sıktı: Rusya’ya uygulanan yaptırımlar bizim lehimize oldu. Ülke, kendi mal üretimini kurmakla büyük bir ihracatçı olarak dünyadaki konumunu güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda diğer müttefik ülkelerle ticari ve iktisadi ilişkilerini de geliştirdi. Ancak, nüanslar her konuda mevcut.
Avrupa Birliği, Rusya’ya yönelik 11. yaptırım paketini onayladı. Eski ortaklar şimdi de Rusya’ya lüks otomobil ihracatını yasakladı. Sadece yeni araçlar değil, kullanılmış modeller ile elektrikli ve hibrid arabalar da.
Rusya Dışişleri Bakanlığı, buna karşılık olarak sadece gülümsedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’ya göre, “Batılılar bu eylemlerin “Rusya’nın stratejik yenilgisini ve Çin’in kuşatılmasını” amaçladığını iddia etseler de, bu Çin parçalarını kullanan yerli otomobil endüstrisinin büyümesinden başka bir şeye yol açamaz.” Zaharova, “Peynir deneyini beğendik, şimdi iyi bir araba endüstrisine ihtiyacımız var,” şakasını yaptı.
Yaptırımlar sayesinde Rusya dünyanın en büyük peynir ihracatçılarından biri haline geldi. Moskova, 2014 yılından bu yana peynir üretimini bir buçuk kat artırdı ve yerli üreticilerin iç pazardaki payı geçen yıl 2022 sonu itibariyle yüzde 75’e yükseldi. Ve her yıl ihraç edilen gıda ürünlerinin sayısı artıyor. Bunlara şaraplar, peynirler, et, sebze ve tahıllar dahil.
Uçak ve makine endüstrisine gelince, orada da işler henüz o kadar pürüzsüz değil. Tsargrad’daki pek çok uzman, havacılık sektöründeki durumun, üreticilerin orijinal parça eksikliği nedeniyle zorlaştığından bahsetti. Bu da Batı yapımı uçakların kullanımını sorgulanır hale getiriyor. Fakat henüz alternatif de bulunabilmiş değil.
Yaptırımları atlatmanın bir yolu var mı? Rusya sanayi ve üretim kapasitesini artırabilir mi? Bunu engelleyen kim ya da ne? Bu sorular İlk Rus programının sunucusu Yuryi Pronko tarafından Rusya Bilimler Akademisi üyesi Sergey Glazyev'e “Tsargrad, Asıl mesele” programında soruldu.
Batı Rusya’yı tecrit etmeye çalışıyor
Yuriy Pronko: Batı’nın ana hedeflerinden biri, askeri unsurun yanı sıra, Rusya’nın tamamen tecrit edilmesi. Örneğin St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun (SPIEF) katılımcılarına baktığımızda, 130 ülkeden gelenlerin, işve siy insanlarının ve siyasetçilerin orada olduğu hakikatini göz önünde bulundurduğumuzda, Batı’nın başarısız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sergey Glazyev: Elbette. Batı her şeyden önce coğrafi anlamda başarısız oldu. Devlet Başkanımız Vladimir Putin’in söylemekten hoşlandığı şekliyle “kendi ayağına sıktı”. Zira yaptırımlar Rusya’yı yeniden Doğu ve Güney’e yönelmeye sevk etti.
Avrasya Ekonomi Birliğimizi ele alacak olursak, Batılı ülkelerin ticaretteki payı bir yıl içinde yüzde 13 azaldı. Asya ülkelerinin payı ise yüzde 13 oranında artış kaydetti. Ayrıca dış ticaretin simetrik bir şekilde Güney ve Doğu’ya doğru yeniden biçimlendiğine şahit oluyoruz; burada eski, unutulmuş ve halihazırdaki yeni fırsatları keşfediyoruz.
Sovyet döneminde Hindistan ile ticaretimiz şimdikinden 10 kat daha büyüktü. Dolayısıyla Batı’ya olan bağımlılığımız, sanayimizin gerilemesinin bir sonucu. Bize fazla miktarda ucuz ithal mal aktı. Ve emtia fiyatlarındaki büyük düşüş hammadde sanayilerinin ihracata yönelmesini teşvik etti.
O dönemde ekonomimiz etkin bir şekilde iki devreye ayrılmıştı. Hammadde devresi Batı pazarlarını hedefleyerek fahiş kârlar elde ederken, yerli üretim devresi Batı’dan ucuz ithalatla rekabet ederek korunabilecek nişleri hedefleyerek düşük kârlar elde ediyordu.
Buna ek olarak, Sovyetler Birliği Hindistan ile ticaret yaptı. Çoğunlukla makine ve ekipman. Bu arada Çin’le de. Orada fabrikalar inşa ediyorduk. Ama şimdi dönüşümüz farklı. Teknolojik durum da farklı. Ticaret ise ne yazık ki hala hammadde üzerine. Ama bence bu büyük bir geri dönüşün başlangıcı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan iş dünyamız Hindistan’ı pek tanımıyor ve Çin’i de çok az biliyor. Ancak şu anda karşılıklı bilgi alışverişi ve temaslar artmış halde. Ve eminim ki bu büyüme oranı artmaya devam edecek. Sadece bir yıl içinde Hindistan’la büyümemizi üç katına çıkardık. Bu inanılmaz bir sonuç. Fakat bunun başlıca müsebbibi Rus hammaddelerinin ihracatı. Hindistan’dan ithalatımız yüzde on gibi küçük bir oranda arttı. Çin ile ticaret hacmimizi her yıl yaklaşık yüzde 30 oranında istikrarlı bir şekilde artırdık. Ve bu eğilim devam edecek.
Bizim açımızdan ASEAN’ın potansiyeli henüz açığa çıkmadı. Burada ticaret durgun. Bunun nedeni bu ülkelerin ödeme ve finansal teknoloji açısından daha az bağımsız olmaları. Dolar üzerinden çalışmaya alışkınlar. Bizim de yerel para birimlerine geçişimiz zaman alıyor. Ama bunun çok yakında gerçekleşeceğini düşünüyorum. Özellikle de Merkez Bankası dijital ruble projesini sadece mevduatlar için değil, dış ticaret ve yatırıma da yöneltirse.
Ama nedense Merkez Bankası bunu pek teşvik etmiyor.
Merkez Bankası, bankacılık sistemini atlayarak blok zinciri aracılığıyla uluslararası sözleşmeler için uygun olacak dijital bir ruble sunmazsa, sorunlar olacaktır. Bankalar yaptırımlardan korkuyor.
Yani SWIFT’e olan bağımlılık ortadan kalkacak mı?
Elbette ki öyle. Ne de olsa asıl sorunumuz bankaların yaptırımlara maruz kalması.
Tüm bankalar yaptırımlardan korkuyor. Ödemeler ve hesaplaşmalar bankalar aracılığıyla yapılır. ASEAN ülkeleri bunun en iyi örneği. Para birimimizi kabul edip bankalarımızla çalışır ve sigorta şirketlerimizi kullanırlarsa ticareti on kat artırabiliriz. Ve tüm bunlar onlar için de yenilik. Bunun farkına varmaları zaman alacaktır. Fakat geleneksel ödeme teknolojilerini (bankalar aracılığıyla) kullanırsak, bir yerde bir dolar ya da avro belirdiği anda işlem durur.
Tüm bankalar denetleniyor. Yerel para birimleriyle çalışsak bile, uluslararası kara para aklama karşıtı raporlama yapıyorlar ve Amerikalılar her şeyi görüyor. Blok zincirine geçiş ve dijital para birimlerinin kullanımı bizi ödeme ve uzlaştırma olanaklarına karşı neredeyse savunmasız hale getiriyor. Dolayısıyla Batılı siyasi seçkinlere olan bu bağımlılığın, Avrasya Ekonomi Birliğimizin yüksek adaptasyonu sayesinde neredeyse tamamen etkisiz hale geldiğini söyleyebilirim. Bu da ilk olarak, artan işbirliği ve karşılıklı ticaret yoluyla ithalattaki düşüşü telafi etmeyi mümkün kılıyor.
Avrasya Birliği’ndeki ortaklarımızın Rusya ile aktif bir şekilde işbirliği geliştirdiklerini görüyoruz. Ermenistan çift haneli büyüme oranlarına sahip, yüzde 10’un üzerinde, Kırgızistan bu büyüme oranlarına yaklaşıyor ve Kazakistan istikrarlı bir yüzde 5’e sahip. Bu arada, eğer Merkez Bankası gerçeğe uygun olmayan kendi modelleriyle aşırı hararetlenmeyip ekonomimizin aşırı hararetlendiğinde karar kılmasaydı, bizim de yüzde 8’imiz olurdu. Zira Washington’un istediği gibi olmadı.
Evet, bunu giderek daha sık söylüyorlar.
Ama büyümedi de. Dış ticaretten bahsedecek olursak, ithalattaki düşüşü yaklaşık olarak telafi ettik. Bu yıl halihazırda komple toparlanma yolundayız. Ticaret dengemiz coğrafya değiştirerek yeniden tesis edildi. Hem de tam teşekküllü bir şekilde. Gerçi ihracatçılarımızın yeni pazarlara girebilmek için yapmak zorunda oldukları her türlü indirimden ileri gelen belli bir yükümüz var. Ancak bunlar geçici işlem maliyetleri. Bunların da hızla aşılacağı kanaatindeyim.
İthal ikamesi imkânından şimdiye dek yeterince faydalanılmadı. Yaptırımları ekonomik büyümeye dönüştürmek için krediye ihtiyacımız var. Ve Merkez Bankası’nın ekonomimizin aşırı hararetlendiği yönündeki yanlış kanaati artık bizi güldürmüyor, ağlatıyor. Zira yaşananlar, para dolaşım mekanizmalarını anlamaya dayalı tutumumuzun geçerliliğini tümüyle kanıtlıyor.
Ekonomide kaynakları bağlayacak yeterli para olmadığında, paranın artırılması daha düşük enflasyona yol açar. Bugün şahit olduğumuz da budur. Para arzı artarsa enflasyon düşer zira yedek üretim kapasitesi kullanılır. Makine mühendisliğinde kapasite kullanımı yüzde 30 ila 40’tı. Dolayısıyla makine imalatının güçlü olduğu bölgelerde şiddetli bir büyüme görüyoruz.
Rusya’nın büyümesinin sınırı yok
Mevcut kapasiteden mi bahsediyoruz?
Mevcut kapasite, evet. Ortalama olarak kapasite kullanımı yüzde 65 civarında. Yani üretimi üçte bir oranında artırabiliriz. Merkez Bankası, Para Fonu tarafından kendilerine öğretilen modellere dayanarak kendi kendine hararetleniyor. Bunlar gerçeğe pek uygun olmayan modeller. Bunlar 50 yıl önce öğrenciler tarafından kullanılıyordu ve şimdi kimse ciddiye almıyor. Çıktı potansiyelini işsizlikle alakalandırıyorlar.
Para politikası resmi işsizlik rakamlarına göre şekillendirildiğinde, bu modeller çıktı potansiyelinin küçük olduğunu gösteriyor. Zira işsizlik düşük. Fakat tek faktör istihdam değil. Sermaye de var. Sermaye açısından istihdam oranı, dediğim gibi, yüzde 65. Evet, fabrikalarda gizli işsizlik söz konusu. Ayrıca, onların hesaba katmadığı ortak bir işgücü piyasamız var. Ve Ukrayna’dan büyük bir kalifiye insan akını var. Aslında pek çoğu Avrupa’dan bize geri dönüyor. Yani çift yönlü bir akış var.
Sermaye, üretim bütçeleri ya da istihdam açısından büyüme sınırımız yok. Bazı vasıflı işgücü nişlerinde sınırlamalarımız var. Ancak iki ya da üç yıl içinde gençleri eğiterek bunların üstesinden geleceğiz. Kaynaklar açısından ise hiçbir sınırlamamız yok. Kaynak tabanımızla üretimi kat kat artırabiliriz. Kaynaklarımızın yaklaşık yüzde 70’i işlenmeden yurt dışına sızıyor. Üretim kapasitesi açısından büyüme potansiyeli çok büyük. Fakat talep açısından Avrupalılar gitti. Bu da mamul mal pazarının dörtte biri demek.
Bunlar eşsiz fırsatlar.
Ne arz tarafında ne de talep tarafında şiddetli ekonomik büyüme konusunda bir sınırımız yok. Sanayiye daha fazla kredi verdiğinizde üretim artmaya devam edecek ve enflasyon düşecektir. Tıpkı Çin’de hızlı ekonomik büyüme döneminde para arzının yılda yüzde 40 büyüdüğü dönemde olduğu gibi. Bu durum enflasyona yol açmadı. Zira giderek daha fazla kaynak yükleniyordu: bedava işgücü, devasa inşaat sahaları vb. Ve bu hızlanan, büyüyen mal arzı, para arzı artışının enflasyonist etkilerini tamamen nötralize etti.
Pekin ile işbirliği
Sergey Yuriyeviç, Çin’den bahsettiniz. St. Petersburg Forumu sırasında Çin temsilcileri, Rusya karşıtı Rusofobik yaptırımların sıkılaştırılması ihtimaline rağmen Çin’in geri adım atmaya niyeti olmadığını, sadece karşılıklı fayda sağlayan ticaret ve işbirliğini artırmayı amaçladığını söyledi. Fakat Türkiye, BAE ve Kazakistan gibi partner ülkelerin artan bir baskı altında kalacağına dair ciddi kaygılar söz konusu. Ve bir karar vermek zorunda kalacaklar. Sizce bu riskler ne kadar büyük?
Bu sorunu farklılaştırmalıyız. Siyasi olarak düşman bir Batılı seçkin var. Ve Batı’da bu durumdan mustarip olan işletmeler var.
Batılı iş dünyası mı?
Evet. Dayak yiyorlar. İşletmeler yaptırımları atlatmak için üçüncü ülkeleri kullanarak kayıplarını bir şekilde telafi etmeye çalışıyorlar. Üçüncü ülkeler de bundan büyük menfaat sağlıyor. Mesela Türkiye ile ticaret hacmi iki katına çıktı, İran ile de öyle. İran tamam, yaptırımlara karşı hassas değiller. Ama bildiğiniz gibi Türkiye bir NATO üyesi. Ve Türkiye liderliği genel olarak bize dostane bir şekilde davranıyor. Ancak mikro düzeyde sorunlar var. Batılı düzenleyiciler tarafından temsil edilen yaptırım uygulayıcılar, bankaları denetlemeye başlayan elçilerini gönderiyorlar.
İşler zorlaştığında ise Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bizzat devreye giriyor.
Evet ve kolektif Batı’nın bir parçası olan bu ülkelerin siyasi liderleri bu elçilere yasak koyamaz. Zira aynı siyasi-iktisadi sistem içerisindeler.
Bu nedenle ABD Hazinesi, Menkul Kıymetler Komisyonu, FinMonitoring kontrolleri devreye giriyor ve erişebildikleri tüm ödeme mutabakat belgelerini incelemeye başlıyor. Ve yaptırımların ihlal edildiğini düşündükleri yerleri görüyorlar. Bankaları da cezalandırıyorlar.
Dost ülkelerimizin siyasi liderleri elbette herhangi bir yaptırım uygulamayacaktır. Ama bu hiçbir engel olmayacağı anlamına gelmez. Zira belirli bir ticari banka üzerinde baskı olunca, banka hükümete gelip “Ne yapmam lazım? Ya Rusya ile anlaşmaları durdurun ya da cezalar için bana tazminat ödeyin,” diyor. Böyle olursa [dijital rubleye istinaden, ç.n.] cezalar otomatik olarak ortadan kalkacak. İran’da bunu çözdüler. Ve küresel alanda faaliyet gösteren, dolar ve avro kullanan hiçbir yapı saklanmayacak.
Çin için de durum aynı. Çin’in ABD ile oldukça derin bağları var. Çinli şirketlerin çoğu Batı pazarıyla çalışıyor. Bu nedenle, objektif olarak, Çin liderliğini ve Çin hükümetini atlayarak yaptırımlara maruz kalıyorlar. Çin’deki büyük bir şirket yöneticisi para cezasına çarptırılırsa, kayıplarını kim telafi edecek? Ve eğer bu bir kamu iktisadi teşebbüsü ise, sorumlu tutulması gerekecektir. İşte elimizdeki mesele de bu. Durum oldukça karmaşık. Bu yaptırımları atlatmak için ağlar oluşturmamız gerekiyor.
Yani sorunlar mı söz konusu?
Elbette sorunlar var. Ve en savunmasız alan bankalar. Zira çok açıklar ve tüm bilgileri İsviçre’ye sızdırıyorlar. Orada Uluslararası Ödemeler Bankası [Bank for International Settlements (BIS), ç.n.] her şeyi topluyor ve izliyor. Ve kara para aklamayla mücadele bahanesiyle yaptırımların ihlal edildiğini görüyorlar. Dolayısıyla kendimizi korumak adına elbette yerli para birimlerine geçmemiz gerekiyor.
Bu süreç çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Avrasya Birliği içinde pratikte rubleye geçtik. Fakat Merkez Bankası blok zincirinde kullanılabilecek dijital rubleyi getirmezse, otomatik olarak diğer yabancı para birimlerine geçeceğiz. Örneğin yuan doların alacaktır. Ki bu zaten oluyor. Ve rupi, onunla nasıl çalışacağımızı öğrendiğimizde bir dereceye kadar daha açık hale gelecektir.
Şimdiye dek pek işe yaramamıştı.
Ticari ve iktisadi ilişkilerimizin bulunduğu bölgelerde rubleyi gerçek anlamda küresel bir rezerv para birimi haline getirme fırsatına sahibiz.
Rubleyi istikrarlı bir para birimi haline getirmek
Yani bunlar sadece tamamlayıcı ifadeler değil, ulaşabileceğimiz bir gerçeklik mi?
Evet, öyle. Ancak bunu bankalar üzerinden yapamayız. Uluslararası anlaşmalarda yer alacak dijital bir rubleye ihtiyacımız var. Talep görecek bir rubleye.
Devlet Başkanımızın mantığını izlemeye devam edersek, hammadde ihracatında rubleye geçersek, elbette tüm ortaklarımız hammadde tedariklerimiz için ödeme yapmak üzere ruble biriktirecektir. Ruble otomatik olarak Avrasya Birliği içinde ve Asya genelinde ticaret için bir rezerv para birimi haline gelecektir. Fakat bunu başarmak için dijitalleşme gerek. Ve ticari kuruluşlara dijital ruble borçlanma fırsatı verilmeli. Yani bunlarla borçlanabilmeli, bunlarla ödeme yapabilmeli ve bunlarla yatırım yapabilmeliler.
Bu arada hükümet bu konuyla oldukça ilgileniyor. Zira bunların tamamı yatırım destek programları ve tercihli araçlar. Sonunda tahsisli kredi kullanmaya hazır olursak ve dijital rublemiz olursa, kontrol makamları paranın nereye gittiğini görebilecek. Ve rublenin izinsiz kullanımını ve sızıntısını engelleyebilecek.
Bence bu, paranın kullanım amacını izlemek için son derece doğru bir araç. Böylece para, bir ihtiyaç için hedefe yönelik bir şekilde yaratılabilir.
Ancak Merkez Bankası temsilcileriyle görüştüğümde bunu onlardan duymadım. Dijital ruble cinsinden mevduatları var. Açıkçası benim bile kafam karıştı.
Akıllarıyla hareket etmiyorlar. IMF’nin zihniyetine göre yaşıyorlar. Ve IMF, ABD Hazinesinden para alıyor. IMF metodolojisi bir Amerikan ürünü. Amerikan çıkarlarına hizmet eder. IMF ekonomik büyümenin ortağı değildir. Batılı şirketlerin çıkarlarına sadık bir gözetim ve polislik kurumudur.
Öyle.
Ama buna neden ihtiyacımız olsun ki? Şu anda onlara hiçbir şekilde bağımlı değiliz. Onlara tek bir borcumuz bile yok. Artık onlar bize borçlu. Dolayısıyla para otoritelerinin dijital araçlar yönünde daha cesur hareket etmeleri gerekiyor.
İlk olarak, yeni bir uluslararası ödeme para birimi yaratılması söz konusu. Ve bunun da dijital olması gerekiyor. İkinci olarak, dijital teknolojiye ihtiyaç var. Güney Afrika’daki BRICS liderler toplantısında bu konunun gündeme geleceğini düşünüyorum. Belki gelecek yıl Rusya dönem başkanlığını üstlendiğinde BRICS ülkeleriyle yeni bir küresel para birimi oluşturmak üzere uluslararası ölçekli konferans düzenleyebiliriz. Ve dolayısıyla ŞİÖ ülkeleri için de.
Dünya, küresel ekonomik yapılarının değişimiyle ilgili olarak muazzam bir dönüşüm geçiriyor. Merkezde olmak ve çevrede kalmamak için inisiyatif almamız gerekiyor.
Batı baskıyı sürdürecek
Peki Batı yine de baskı yapmaya devam edecek mi? Bu konuda hiç şüphe yok.
Dünya ekonomik yapılarının değişimine ilişkin 10-15 yıl önce yaptığımız uzun vadeli tahminlerimize göre, işler tam da öngördüğümüz gibi gelişiyor.
Artık geçiş sürecinin zirvesine yaklaşmış bulunuyoruz. Hesaplamalarımız en dramatik yüzleşme anının 2024-2025 yıllarında olacağını gösteriyor. Ve hatta 2023. Aslında hibrit dünya savaşının tırmanmakta olduğunu görebilirsiniz. Fakat bu tırmanış sonsuza kadar süremez. Bir iki yıl içinde Güneydoğu Asya’nın Batı karşısındaki üstünlüğü o boyutlara ulaşacak ve hegemonya dayatmaya çalışmanın daha pahalıya mal olduğunu anlayacaklar. Bu işe yaramaz!
Not: Bize karşı kullandıkları tüm araçlar özünde onların aleyhine işliyor. Biz de Doğu ve Güney’e dönüyor ve dünya ekonomisinin yeni merkezini güçlendiriyoruz. Yani Güneydoğu Asya’nın Batı’dan kopuşu büyüyor. Yaptırımlar bu yönde işliyor. Ve onlara karşı işliyor.
Ve bu daha da artacak mı?
Elbette! Yeni siyasi döngü tamamlanacak, daha mantıklı insanlar iktidara gelecek ve yeniden düşünecekler. Sadece bize değil, genel olarak dünyaya karşı hiçbir şey yapamayacaklarını anlayacaklar. Sizin de haklı olarak söylediğiniz gibi açık açık postalanıyorlar. BAE bayrağımızı merkez gökdelende dalgalandırırken onlar yaptırım talep ediyorlar. Bu da Amerikalılara ulusal egemenliğe ve yeni dünya ekonomisine saygı duymaları gerektiğinin cevabıdır. Bu da aslında ulusal egemenliğin önemini yeniden ortaya koyuyor.
Dünya giderek daha çeşitli bir hal alıyor. Pax Americana’nın çöküşü yeni bir hegemonun ortaya çıkacağı anlamına gelmeyecektir.
Bu demek değil ki…
Evet, öngörülerimize göre ulusal egemenlik yeniden tesis edilecek. Bu, uluslararası hukukun yeniden tesis edileceği anlamına geliyor. Farklı kuruluşlardan oluşan geniş ve çeşitli ağlar olacak. Bu kadar liberal bir küreselleşme olmayacak. Her devlet para birimi düzenlemesinin niteliklerini kendi belirleyecek.
İşlem maliyetlerini azaltmak için de yeni bir dünya para birimi ile yeni bir parasal ve finansal mimari oluşturmamız gerekiyor. Üye ülkelerin yerel para birimlerinden oluşan bir sepete ve borsada işlem gören emtialardan oluşan bir sepete sabitlenmiş uygun bir modelimiz var. Bu hem fiyatlarımızı istikrara kavuşturacak hem de ortak bir döviz piyasası için fırsatlar yaratacaktır.
Genel anlamda ne yapılacağı belli. Ancak her zaman olduğu gibi Merkez Bankamız yavaşlıyor.
Kuzu kurda emanet: Rus maliyesi kimlerin elinde?
Donbass’ta savaşın başladığı ve Kırım’ın Rusya’ya bağlandığı 2014’ten ve özellikle 24 Şubat’ta Ukrayna’ya dönük askeri harekatın başladığı 24 Şubat’tan bu yana Rusya’yı hedef alan yaptırımları hazır eden Wall Street bankerleri ve ABD Hazinesinin, epey zaman evvel kılık değiştiren Rus oligarklar ve soyguncu bankerleri he…