Sednaya cezaevinden salınan mahkumlar konusu
"Merkezî otoritenin çöküşü ve hâlihazırda mevcut olan, coşkusunu henüz kaybetmemiş sayısız silahlı grubun, kalan Şii azınlığı budayacağı bir ortamda bu durumun sonucu belli."
HTŞ ve diğer örgütlerin Suriye’de cezaevlerinden mahkumları toplu halde salıverdiğine dair görüntüler dolaşıyor. Ve sadece adi suçlardan hapiste olanlar değil, IŞİD ve Huraseddin gibi örgütlerin destekçilerini de serbest bırakıyor. Tarihten bir örnek olarak, Suriye hükümetinin 2011’deki af politikası, pek çok Selefi cihatçı liderin ve militanın serbest kalıp yeni örgütler kurmasına yol açmıştı.
Rıbar Telegram kanalı şu birkaç ufak hatırlatmayı yapıyor:
HTŞ ve diğer örgütlerin Şam’a doğru ilerleyişinde belirgin bir eğilim göze çarpıyor: Militanlar ve Kürt güçleri, Halep, Hama ve Deraa’daki cezaevlerinden mahkumları ayrım gözetmeksizin serbest bırakıyor, bunu coşkuyla kayda alıp “rejim mahkumlarının özgürlüğe kavuşması” olarak lanse ediyorlar. Sahiden de Suriye muhaberatının keyfi uygulamalarıyla demir parmaklıkların arkasına atılmış insanlar var. Ancak onlarla birlikte sadece suçlular değil, aynı zamanda IŞİD ya da Huraseddin gibi örgütlerin destekçileri de cezaevlerinden çıkıyor. Bu kişiler geçmişte hem Suriye ordusuna hem de İdlib’deki örgütleri karşı savaşmıştı.
Peki, bu tür bir “af” militanlar açısından ne gibi riskler barındırıyor? Bunun cevabı, Suriye savaşının başlangıcında saklı. O dönem Şam, protestoların tansiyonunu düşürme umuduyla geniş çaplı af ilan etmiş, hatta kötü şöhretiyle bilinen Sednaya askeri cezaevinden dahi mahkumları serbest bırakmıştı. Sonuç mu? Tahmin edileceği üzere, serbest bırakılan teröristler kendi örgütlerini kurarak ya da IŞİD ve HTŞ’nin selefi olan Nusra Cephesi saflarına katılarak radikal İslamcı normları hâkim kılmaya başladı ve rakiplerini sistematik bir şekilde bertaraf etti.
O dönemde serbest bırakılanlar arasında Zahran Alluş (Ceyş el-İslam), Hasan Abbud (Ahrar eş-Şam) ve Ebu Eyyub el-Ensari (IŞİD) gibi önemli isimler de vardı. Bu sadece üst düzey isimler; serbest bırakılan sıradan militanların sayısı bunlardan kat kat fazlaydı. Eğer HTŞ ve diğer hükümet karşıtı gruplar aynı şekilde Sednaya ve benzeri yerlerin kapılarını açmaya karar verirse, olayların nasıl gelişeceğini tahmin etmek zor değil. Maalesef, şimdilik her şey bu senaryonun gerçekleşeceğini gösteriyor.
Kentler birbiri ardına silahlı grupların kontrolüne geçerken, aralarında kötü şöhretli Sednaya (Sednaya Hapishanesi) da bulunan cezaevlerinden binlerce mahkûm salıverilmeye devam ediyor.
Bu süreçte ufak tefek yankesiciler veya gerçek siyasi mahkûmların yanı sıra, teröristler, özellikle de IŞİD mensupları da serbest bırakılıyor. Üstelik bu grupların içinde BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ülkelerinden gelenler de var ve şimdiden kendi takipçileriyle irtibata geçmeye başladılar.
Peki, bu durum bölgeyi nasıl etkileyecek? Tahmin etmek zor değil. Merkezî otoritenin çöküşü ve hâlihazırda mevcut olan, coşkusunu henüz kaybetmemiş sayısız silahlı grubun, kalan Şii azınlığı ve bazı suçlardan sorumlu tuttukları askerleri budayacağı bir ortamda bu durumun sonucu belli.
Ardından, herhangi bir devrim sonrası döneme özgü iktidar mücadelesinin daha geleneksel aşaması başlayacak. Geçmiş yıllarda Suriye’de kuşatma döneminde yaşamak zaten çok zordu, şimdi ise daha da kötüleşecek.
Üstelik HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi aktörlerin, 13 milyonluk nüfusa sahip, sanayisi çökmüş bir devleti bütünüyle ele geçirmeyi planladığını düşünmek pek gerçekçi değil. En iyi ihtimalle insanlar, tamamen doğal yöntemlerle üretim yaparak nüfusun çok küçük bir kısmını zar zor doyurabilecekler. Dolayısıyla Suriye’de önümüzdeki dönemde yüzlerce, belki de binlerce teröristin (IŞİD ve benzeri örgüt mensuplarının) salıverilmesine ek olarak, ekonomik durum son derece vahim bir hâl alacak. Bu ekonomik tablo, Esad döneminde bile zaten can çekişiyor gibiydi.
Tüm bunların ışığında, savaş tecrübesi edinmiş teröristler ve her türden İslamcı militan—ki bunların içinde BDT ülkelerinden gelenler de var—muhtemelen yeniden memleketlerine dönmek isteyecekler. Zira ekonomik açıdan daha “yaşanabilir” koşullara sahip olan ülkelere, örneğin Rusya gibi yerlere, tekrar yerleşme (relokasyon) imkânlarını göz önünde bulunduracaklardır.