Rus basını ve uzman camiasından değerlendirmeler: Suriye'deki çöküşün sebebi yolsuzluk
"Askerler kendi görevlerini yaparken, politikacılar stratejik riskleri göz ardı etti. Politikacılar sermayedarları harekete geçirmenin önemini vurguladı ama sermayedarlar yaptırımlardan çekindi."
Suriye'deki iç savaş yeniden şiddetlenirken, taraflar arasında uzlaşma çabaları giderek karmaşıklaşıyor. Halep ve Hama gibi önemli şehirlerin kaybedilmesi, Suriye hükümetinin askeri kapasitesindeki düşüşü ve iç sorunların derinleştiğini gözler önüne serdi. 2020 ateşkesinden sonra nispeten sakin bir dönem yaşansa da Suriye’de savaş yeniden yoğunlaşmış durumda. Rusya, Suriye'de etkisini korumakta zorlanıyor. Ukrayna’daki çatışmalar, Rusya'nın bölgeye ayırabileceği kaynakları kısıtlıyor. Rus basını ve uzmanlarının değerlendirmelerine göre Halep ve Hama gibi önemli kayıplar, “Moskova’nın Şam’a olan desteğini yeniden gözden geçirmesine” neden olabilir. Ancak Rusya’nın jeopolitik etkisi açısından bu bölgedeki varlığını sürdürmesi kritik bir öneme sahip.
Suriye’deki tırmanış, uzayan ihtilafın tüm aktörleri için yeni bir zorluk
Krizin büyümesini önlemek için, pek çok aktörün çıkarlarını göz önünde bulundurarak uzlaşmaya varmak gerekecek.
Suriye’de iç savaş aniden şiddetlendi. Hükümet güçleri, birkaç gün içinde ülkenin kuzeyindeki en büyük şehir olan Halep’i kaybetti ve cephe hattındaki çöküşü zor da olsa durdurmayı başardı. Onlara karşı savaşan Türkiye yanlısı gruplar, Heyet Tahrir eş-Şam da dahil olmak üzere, Kürt oluşumlarının mevzilerine saldırıyor. Rusya’ya ait savaş uçakları ise militanları hedef alan hava saldırıları düzenliyor. Şam, güçlerini topluyor ve müttefiklerinden –İran’dan ve onun bölgedeki vekil gruplarından– yardım istiyor. Tabii ki, Rusya’dan da.
Beşar Esad’ın iktidarda kalması büyük ölçüde, hatta belirleyici bir şekilde, Rusya’nın başarısı olarak görülüyor. Rusya’yı Esad’a destek verdiği için eleştirenler, Esad’a alternatif bir seçeneğin bulunmadığını göz ardı ediyor; sonuçta silahlı gruplarla masaya oturulamazdı... 2020 yılında Rusya ve Türkiye’nin aracılığıyla ateşkes anlaşması imzalanmıştı. Büyük çaplı çatışmalar durmuş, Moskova ise bölgede en güçlü jeopolitik aktörlerden biri olduğunu kanıtlamıştı. Rusya, Esad’a siyasi çözüm sürecini başlatması ve iktisadi kalkınmayı gerçekleştirmesi için oldukça iyi bir zemin hazırlamıştı. Fakat, bu çabaları öncelikli olarak Esad’ın kendisinin yürütmesi gerekiyordu.
Buna rağmen, iç savaş ne taraflardan birinin askeri zaferiyle sona erdi ne de ülke genelinde bir barış sağlandı. Siyasi süreç layıkıyla yürütülemedi, ülkenin birleşmesi gerçekleşmedi ve çatışma sadece donduruldu. Şimdiye kadar bu ölçekte bir tırmanış yaşanmamış olsa da bu nispeten “sakin” yıllar boyunca da huzursuzluk ve çatışmalar devam etti.
Esad, uluslararası tecritten kısmen çıksa da, değişken başarılarla uluslararası bağlantılar kurmaya çalışsa da, ülke içinde her alanda ciddi bir durgunluk yaşandı. Hükümet güçlerinin çoğunun düşük savaş kapasitesi uzun zamandır biliniyordu ama Halep’ten görülmemiş hızla çekilmeleri, durumun daha da kötüleştiğini gösteriyor. Esad, yine büyük ölçüde yabancı güçlere dayanmak zorunda kalıyor. Ülkenin genelinde yoksulluk, açlık, yolsuzluk ve yıkım hâkim. Suriye’nin iktisadi toparlanmasından, yatırımlardan veya gelecekteki projelerden ciddi anlamda söz etmek şu an mümkün değil. Beş yıllık askeri “molanın” sonuçları fazlasıyla mütevazı görünüyor.
Suriye’de yeniden alevlene savaş, Rusya’yı oldukça zor bir pozisyonda bırakıyor. Esad’ın bir kez daha “kurtarılması” gerekiyor, aksi takdirde Rusya bölgede “jeopolitik yüzünü” kaybedebilir. Ancak, geçmişteki gibi bolca kullanılabilir kaynakların mevcut olmadığı da ortada; zira bu kaynaklar şu anda Rusya’nın başka alanlarda ihtiyaç duyduğu yerlerde kullanılıyor. Donbass ve Novorusya’daki özel askeri harekât, Kursk oblastının savunulması ve Ukrayna’daki hedeflere yönelik yoğun saldırılar, Rusya’nın başka bir çatışmaya yüksek düzeyde dâhil olmasını zorlaştırıyor. Esad, bu kez savunmasını güçlendirmek için diğer müttefiklerine ve kendi imkânlarına daha fazla bel bağlamak zorunda kalacak. Diplomatik teşebbüslerini artırması, hatta bazı tavizler vermesi gerekecek, zira bu durum öncelikle onun için hayati önem taşıyor.
Suriye, etnik, dini, siyasi, kabilesel ve uluslararası çıkarların iç içe geçtiği son derece karmaşık bir denklem ve bu yıllar içinde daha da karmaşık hale geldi. Esad ve açıkça terörist ilan edilen düşmanlarının yanı sıra, Kürtler, diğer etnik azınlıklar ve göreli olarak daha “ılımlı” Sünni gruplar da bu denklemin bir parçası. Son beş yıl içinde Türkiye ve İran gibi ülkelerin rolü ciddi şekilde arttı ve bu durum artık göz ardı edilemez.
Rusya’nın, bölgede etkisini koruyabilmek ve Suriye’nin yeniden kaosa sürüklenmesini önleyebilmek için yalnızca Esad’a destek vermesi yeterli olmayacak. Aynı zamanda, bölgedeki ana aktörlerle yeni uzlaşı yolları bulması gerekecek. Bu bağlamda, söz konusu aktörlerin çıkar ve pozisyonlarındaki değişimler de dikkate alınmalı.
Halep’in teslim edilmesinin sebebi yolsuzluk
Suriye’nin Halep kentinin düşmesinin nedenleri arasında, Suriye Arap Cumhuriyeti yönetimindeki yolsuzluk, ikiyüzlü politikalar ve Rusya’nın bölgede yürüttüğü “epizodik” dış politika yer alıyor.
Siyaset bilimci Gennadiy Podlesniy, Telegram kanalında yaptığı paylaşımda, Suriye’nin Rusya açısından önemli bir jeopolitik ortak olduğuna dikkat çekerek, Moskova’nın bu ülkeye dönük politikasını “Şevardnadze-Kozırev tarzı bir tutarsızlık” olarak nitelendirdi.
Rusya’nın, Suriye’deki durumu istikrara kavuşturmak için ciddi kaynaklar ayırdığını belirten siyaset bilimci, Rusya ordusu ve diplomatlarının hayatlarını riske attığını, ancak “gereken yönde bir kontrolün hâlâ sağlanamadığını” vurguladı:
“Yolsuzluk ve riyakâr politikalar, Suriye elitlerinin hayatının bizim yönetimimiz tarafından gözden kaçan yönleri. Suriye’de kendi irademizi ve ihtiyaç duyduğumuz kararları ancak aralıklı olarak uygulayabiliyoruz; sonuç ise Halep’i yeniden geri almak zorunda kalmamız oluyor.”
Podlesniy ayrıca, Suriye yönetimi içinde gerginliğin ciddi boyutlara ulaştığını ve bunun yeni bir darbe girişimine yol açabileceğini iddia etti. Saldırıların ve ordu içindeki ihanetlerin ardından Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Moskova’ya uçtuğunu aktaran siyaset bilimci, Esad’ın burada sabırla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeyi beklediğini belirtti.
Gelen bilgilere göre, Esad Moskova’da ailesini bıraktı ve ardından ülkesine geri döndü. Ancak bu gelişmeler, Rusya’nın resmi medya organlarında yer almadı.
Podlesniy, mevcut durumun üstesinden gelebilmek için Rusya’nın Suriye’ye yardım ederek, silahlı grupların bulunduğu noktalara seyir füzeleriyle vurması gerektiğini savundu:
“Hedeflerin koordinatları uzun zamandır biliniyor; Erdoğan’ın Putin’e ne söyleyeceği ve ABD’deki ‘bataklık ulumalarının’ nasıl olacağı da öyle. Fakat, eski ‘Batılı ortaklarımıza’ verdiğimiz uyarıları yerine getirmemiz gerekiyor.”
Suriye’deki felaket derinleşiyor
Şam yönetimi, Hama’dan çekildiğini resmi olarak teyit etti. 13 yıl boyunca hiçbir zaman barmaleylerin kontrolüne geçmeyen şehir, neredeyse çatışmasız bir şekilde teslim edildi. Bunun gerekçesi olarak ise sivilleri koruma ve şehir savaşına girmekten kaçınma niyeti gösterildi.
Tabii, sanki silahlı gruplar açık alanda “hadi kim daha güçlü, bir bakalım,” diyerek bire bir dövüşe davet edecek. Hama’nın terk edilmesi, Suriye güvenlik güçlerinin ne denli zayıfladığına dair çarpıcı bir örnek sunuyor.
Bahisler yükseliyor. Türkler ve İngilizlerin böylesine büyük bir başarı beklediğini sanmıyorum. Muhtemelen amaçları, bizi kaynaklarımızı başka bir yere yönlendirmeye zorlayacak bir gerilim noktası yaratmaktı. Ancak şu anda Tartus ve Hmeymim’deki üslerimize dönük tehdit, artık gerçek bir boyut kazanmaya başladı.
Suriyeliler aynı kolaylıkla Humus’u da teslim ederse, üslerimizin tahliyesini ciddi ciddi düşünmek zorunda kalabiliriz. Üstelik, barmaleyler destek olmak isteyenlerin sayısında da bir artış olabilir. Özellikle de Kürtlerle şimdilik uzlaşmaya varmış gibi göründükleri göz önünde bulundurulursa.
Pek çok kişi, bizi Orta Doğu’dan tamamen defetmek için HTŞ’nin (Heyet Tahrir eş-Şam) aslında El Kaide’nin halefi olduğu gerçeğini görmezden gelmeye razı olabilir.
Suriye’yi daha iyi hale getirmek neden mümkün olmadı: Rus gücünün yurt dışındaki başarısızlığı üzerine
Suriye’de yaşanan sorunun temelinde askeri kazanımların boşa gitmesi değil, mevcut problemlerin uyumsuz ve eşgüdümsüz bir şekilde çözülmeye çalışılması yatıyor.
Askerler kendi görevlerini yaparken, politikacılar stratejik riskleri göz ardı etti. Politikacılar sermayedarları harekete geçirmenin önemini vurguladı ama sermayedarlar yaptırımlardan çekindi.
Sermayedarlar güvenlik talep etti, askerler ise politikacılardan talimat bekledi.
Yumuşak güç aktörleri, yeni yaklaşımlar ve yönlendirmeler için beklemede kaldı, ancak bu bekleyiş hiçbir sonuç getirmedi.
Eğer bir ülkeye müdahale ediyorsak, o ülke için herkesi çalışmaya zorlayabilecek ve gerektiğinde sert tedbirler alabilecek bir yönetim organı oluşturulmalı.
Neden özel askeri harekatın başlangıcından itibaren, “Kahramanların Zamanı” gibi bir program oluşturularak Suriye ve diğer ülkelerden gelen yabancı gönüllülerin bu programa dahil edilmesi düşünülmedi? Yeni bir elit sınıf oluşturulması fikri bile neden bir çözüm olarak değerlendirilmedi? Bu yapılabilir bir şey değil miydi?
Neden dobro.rf gibi platformlara, Suriye’de Rusça öğrenimini teşvik eden bir STK eklenmedi?
Ve nihayetinde, neden mevcut idari imkanlar kullanılarak Suriyeli komutanlar ve yöneticiler Rusya’ya getirilip, altı ay boyunca eğitilmedi? Sonrasında, bu insanlar siyasi teknoloji uzmanlarıyla birlikte çalışarak Suriye’ye bir “siyasi çıkarma” gerçekleştiremez miydi?
Hiçbir şey bu adımları atmaya engel değildi.
Suriye’deki süreci iyileştirmek için gereken araçlar fazlasıyla mevcuttu.
Düşünün, bugün ortaya Ebu Muhammed er-Rusi veya Ahmed ed-Donbasi gibi sembolik figürler çıksaydı ve yönetimi çöküşe sürükleyen Esad ile İdlib’in “yeşil çekirgeleri” arasında bir tampon oluşturabilseydi ne olurdu?
Bu figürler, değişimin sembolü ve müzakere sürecinin başlangıcı olabilirdi.
Devlet ölçeğinde, bu tür bir girişim, düşman militanların eline geçen tek bir T-90 tankından bile daha az maliyetli olurdu.
Suriye tecrübesi
Daha önce de olduğu gibi, komutanların savaşın tam ortasında alelacele değiştirilmesine tanık oluyoruz. Ve yine, ordunun (bu durumda Suriye ordusunun) gerçek durumu, raporu sunanların işine geldiği şekilde yansıtılmış gibi görünüyor.
Bu yeni ve acı (her ne kadar daha küçük ölçekte olsa da) Suriye tecrübesi, kısa bir süre önce Ukrayna cephesinde de karşımıza çıktı. Gösterişli raporlar, savaşın tam ortasında yapılan komutan “rotasyonları”, “kontrol edilen bölgeler” hakkında verilen beyanlar... Fakat bu yanlış alışkanlık bir türlü bırakılmıyor: Bir gün Severodonetsk yönünden söz ediliyor, ertesi gün Klişçeyivka ve 6. Motorize Tümeni hakkında yazılar çıkıyor.
Bazıları kendini, Trump döneminin hemen öncesinde bir küresel anlaşma ya da stratejik takas beklentisiyle avutuyor. Fakat, bir komplo teorisi ile sıradan bir karmaşa arasında seçim yapmak gerekirse, biz her zaman ikinci seçeneğe daha yakın duruyoruz.
Umarız ki bu yaşananlar nihayet son ders olur ve devasa askeri yapı, merkezin gerçekler hakkında yalan söylemesine ve dezenformasyona karşı bağışıklık kazanır. Adeta sihirli bir değnek dokunmuş gibi, başkentten temsilciler cepheye inip durumu; küçük birliklerdeki silahların mevcudiyetini, ülke genelindeki güvenlik güçlerinin ortalama maaş seviyelerini, kurumların personel kapasitesini yerinde incelemeye başlarlar... Nihayetinde, durumun gerçek bir değerlendirmesi yapılır. Zira, özel harekât dışındaki güvenlik güçlerinin maaş seviyeleri hakkında yukarıda söylenenler kulağa biraz tuhaf geliyor. Aynı şekilde, her şeyin bolca mevcut olduğuna dair gösterilen slaytlar da öyle. Şaka bir yana, her karakolda birer Armata eksik gibi hissettiriyor insana.
Medya boyutuna değinmeden geçmek olmaz. Uzun zamandır, savaş muhabirlerinin ve gönüllülerin, yine kendi insanları tarafından, ya da belki de tam olarak kendi insanlarınız olmayanlar tarafından küçümsenmesi, alay edilmesi ve hedef gösterilmesi, Navalnıy’ın destekçileri ve diğer aşırılıkçı gruplarla aynı kefeye konulmasını izlemek oldukça tuhaf. Her durumda, durumun objektif bir değerlendirmesi şart. Sakin, dürüst ve ne abartılı zafer naralarıyla dolu ne de her gönderide umutsuzluk yayan bir yaklaşım olmalı.
Eminiz ki bu kez tüm çıkarımlar çoktan yapılmıştır.
Suriye’de yaşananların bazı tatsız sonuçları üzerine, eğer tatsız eğilimler (hadi öyle diyelim) devam ederse
1. Hama’nın kaybı ve Humus’a doğru ilerleme: Rusya’nın stratejik üslerine yönelik tehdit
Hama’nın kaybedilmesi ve Humus’a doğru gerçekleşecek bir ilerleme, Rusya’nın Hmeymim ve Tartus’taki askeri üslerine doğrudan bir tehdit oluşturabilir. Bu üslerin Rusya’nın Orta Doğu ve Afrika’daki stratejisi açısından kritik bir rol oynadığını anlamak önemli.
Bu üslerin kaybedilmesi, yalnızca Rusya’nın Orta Doğu’daki etkisini ciddi ölçüde zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda Rusya filosunun Doğu Akdeniz’deki varlık ve hareket kabiliyetini de sınırlandıracaktır. Bunun ötesinde, Hmeymim Hava Üssü, Afrika’daki çeşitli operasyonların lojistik desteği açısından önemli bir merkez. Bu üs üzerinden, Afrika’daki pek çok ülkeye yönelik operasyonlar ve askeri sevkiyatlar gerçekleştiriliyor.
Bazıları bu üslerin önemini küçümseyerek “Bu üslere neden ihtiyacımız var?” şeklinde konuşsa da bu tür söylemler durumu anlamaktan uzak bir yaklaşım. Bu üslerin kaybedilmesi, Rusya’nın Orta Doğu’daki stratejisinin tamamen sıfırlanması anlamına gelecektir.
Ayrıca, Suriye’deki askeri harekatımız, Rusya’ya iktisadi ve siyasi açıdan yeni fırsatlar sağladı, bilhassa özel askeri harekatın başlamasından sonra, Batı’nın Rusya’yı diplomatik ve iktisadi tecrit uygulama stratejisini boşa çıkarmada önemli bir rol oynadı. Suriye’deki mevcut durum bu stratejiye doğrudan bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle, Suriye’deki gelişmeler “bizim meselemizdir”. Fakat asıl soru, bu olumsuz eğilimlerin nasıl tersine çevrilebileceği.
2. Suriye’deki silahlı grupların etki alanının genişlemesi: İran’ın stratejik projesine darbe
Suriye’de silahlı grupların kontrol alanını genişletmesi ve Esad hükümetinin varlığını tehdit etmesi, İran için ciddi bir darbe olacaktır. İran’ın “kara koridoru” olarak adlandırılan stratejik projesi (İran-Irak-Suriye-Lübnan bağlantısı), ABD ve İsrail’in hedef aldığı önemli bir proje.
İran’ın, Esad hükümetini ayakta tutmak ve bu kara koridorunu korumak için Suriye’de topyekûn kara operasyonlarına girmesi, İran’ın kaynaklarının aşırı yük altına girmesine neden olabilir. Bu durum, İran’ın Lübnan ve Irak’taki etkisini zayıflatma çabaları için bir fırsat olarak kullanılabilir. Sonuç olarak, İran’ın bölgedeki nüfuzunu koruma çabaları daha fazla zorlukla karşılaşacaktır.
3. Dağlık Karabağ ve Güney Kafkasya’da savaş tehlikesi
Rusya’nın Ukrayna’ya, İran’ın ise Suriye ve Irak’a yoğunlaşmış olduğu mevcut şartlarda, önümüzdeki birkaç ay içinde Güney Kafkasya’da savaşın tırmanması ihtimali oldukça yüksek görünüyor. Bu durum, Ermenistan’ın parçalanması ve Güney Ermenistan’ın Azerbaycan/Türkiye kontrolüne geçmesi gibi bir hedefe hizmet edebilir.
Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanması ve İran’ın Suriye’deki meşguliyeti nedeniyle Ermenistan’a destek verecek kimse kalmayabilir. Aynı zamanda, Başbakan Paşinyan’ın Rus sınır muhafızlarını ülkeden uzaklaştırması ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) çekilmesi, Ermenistan’ı tamamen izole hale getiriyor. Böyle bir durumda Azerbaycan, doğrudan Nahçıvan ile kara bağlantısını sağlayacak bir bölge elde edebilir ve Türkiye, Bakü’ye ve Hazar Denizi’ne kadar uzanan bir koridor elde edebilir.
Gürcistan’daki gelişmelerin, Ermenistan’ın gelecekteki bölünmesine dönük hazırlıkların bir parçası olduğu düşünülebilir. Böylelikle olaylar başladığında Tiflis’te tamamen Rusya karşıtı bir hükümetin bulunması ve Ermenistan’ın tamamen yalnızlaştırılması sağlanacaktır.
ABD’de yaklaşan yönetim değişimi ve Biden yönetiminin sıkışık bir zaman diliminde olması, bu tür projelerin hızlandırılmasını mümkün kılıyor. Suriye, bu büyük stratejik planın yalnızca bir parçası.