Romanya'laşan Moldova
"Yazar, Maya Sandu’nun ülkeyi kasıtlı olarak aşırı yoksullaşma ve yıkıma sürüklediğine, böylece Romanya ile birleşme ihtimalini alternatifsiz hale getirdiğine inanıyor."
Çevirmenin notu: 2020’nin sonlarına doğru Moldova’da AB yanlısı Maya Sandu, devlet başkanlığı seçimlerini kıl payı farkla kazandı. Geçen yıl boyunca, Rusya’ya sadık eski Devlet Başkanı İgor Dodon’dan kalan her şey tasfiye edildi. Sandu, ayrıca yaklaşmakta olan reformlar için ABD’nin desteğine ihtiyaç duyulduğundan söz etti ve kısa bir süre sonra Washington’u önemli bir stratejik ortak olarak nitelendirdi. Kişinev, geçen aylarda sınır anlaşmazlıkları nedeniyle AB üyelik kriterlerini karşılamamasına rağmen aday üye yapıldı. Ve “tarafsızlık” statüsü ülke anayasasında yer almasına rağmen mevcut Moldova hükümeti, Brüksel’deki karargâha askeri yığınak için göz kırpıyor. Sandu ve ekibi, neoliberal restorasyonun öncüleri olmasının yanında son 30 yıldır Moldova’yı ilhak etmeye çalışan ve bunu hiçbir zaman gizlemeyen Romanya devleti adına çalışıyor.
Moldova yavaş yavaş Romanya’laşıyor
Dmitriy Ofitserov-Belskiy — Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC)
9 Mart 2023
Ülkedeki durum hakkında
Moldova’da hükümetin istifası konusu uzun süredir tartışılıyor. Bu talep protestocular tarafından sonbaharda dile getirilmişti ve iktisadi politikalardan duydukları memnuniyetsizlik ve ülkedeki yaşam kalitesinin kötüleşmesinden duydukları hoşnutsuzlukla ilgiliydi. Moldova’da 2022 yılı sonunda enflasyon oranı yüzde 30,24 ile yüzyılın başından bu yana görülen en yüksek seviyedeydi. En çok artan elektrik, kömür ve doğalgaz fiyatları oldu. Moldova’nın GSYİH’si, esasen imalat sektöründeki zararlar nedeniyle yıl içinde yüzde 4 oranında azaldı. Yakın zamana kadar daha büyük bir azalmanın önlenip önlenemeyeceği ve ülkeye kış dönemi boyunca enerji sağlanıp sağlanamayacağı konusunda belirsizlik vardı, bu nedenle istifa, görevden ayrılan N. Gavrilica’nın başarısızlıkların tüm sorumluluğunu üstlenebileceği beklentisiyle ertelendi. Kabinenin istifası yalnızca neredeyse tüm bakanlar görevde kaldığı için değil, aslında önemli kararların şimdiye dek Devlet Başkanı Maya Sandu tarafından alınmış olması nedeniyle formalite icabı gerçekleşti. Bu nedenle iktisadi politikalarda ya da siyasi liderlik tarzında bir değişiklik beklenmemeli. Ancak güvenlik konularına yeni bir vurgu var ve M. Sandu yönetiminin hızlı bir şekilde otoriterliğe doğru evrildiği çok bariz.
Moldova’nın yeni başbakanı Dorin Recean, atanmadan evvel devlet başkanının savunma ve güvenlik danışmanı, Moldova Yüksek Güvenlik Konseyi sekreteri ve ondan evvel de içişleri bakanıydı. Tipik bir güvenlik kurumu temsilcisine benzememesine rağmen bu alandaki tecrübesi büyük talep görebilir. Ülkedeki durumun daha da kötüleşmesi halinde Sandu, muhaliflere ve protestocu halka karşı sadece güç kullanımına başvurabilir. Bu durumun, Moldova’nın her daim uzlaşıya dayalı bir çatışma opsiyonu ile bilinen siyasi kültürünün ötesine geçtiğini belirtmek gerek. Fakat geçtiğimiz ekim ayında protestoculara karşı ağır baskı uygulanmış, eski Devlet Başkanı İgor Dodon ve eski Başsavcı Aleksandru Stoyanoglo hakkında cezai kovuşturma başlatılmıştı; önde gelen pek çok sosyalist de kovuşturma tehdidi altındaydı. Otoriter kontrolün genişlemesine paralel olarak Moldova’da sansür de etkin bir şekilde uygulanmaya başladı; 2022’nin aralık ayında Rusça yayın yapan altı muhalif kanal kapatıldı.
Ülke, 2021’in ekim ayından bu yana olağanüstü halle yönetiliyor. Başta doğalgaz arzında kesinti tehdidi nedeniyle uygulanan olağanüstü hâl, enerji krizi ve Ukrayna’daki durum bağlamında düzenli olarak uzatıldı. Olağanüstü hâl sırasında mevzuatta bazı tavizlere imkân tanınıyor, toplanma hakkı kısıtlanıyor, olağanüstü hâl komisyonu doğalgaz ve diğer enerji kaynaklarının karneye bağlanmasını dayatabiliyor, bütçeden fon tahsis edebiliyor, medyayı denetleyebiliyor ve diğer acil durum önlemlerini devreye sokabiliyor. Olağanüstü hâl rejimi Moldova yönetimindeki bazı kesimlere vazgeçmek istemeyecekleri pek çok araç sundu. Hatta Şor partisi, 2022’nin aralık ayında olağanüstü hâlin sürekli uzatılmasının anayasayı ihlal ettiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesine başvurdu. Ancak asıl sonuç, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay hakimlerinin maaşlarının yakın zamanda iki katına çıkarılması oldu.
AB’ye entegrasyon konusu
M. Sandu’nun Moldova toplumunu AB’ye entegrasyon vaadi dışında cezbedecek hiçbir şeyi yok. Aynı zamanda bunun bağımsız bir entegrasyon mu yoksa Romanya ile birlik mi olacağı sorusu da yanıtsız. Moldova’daki tüm siyasi aktörler şu ya da bu şekilde AB entegrasyonu ihtimalini kullandı. Fakat ülkenin üyelik kriterlerini öngörülebilir bir gelecekte karşılaması beklenmiyordu, bu nedenle AB’ye entegrasyon, esasında her zaman Romanya’ya ilhak olma anlamına geliyordu.
Ancak birleşmeye karşı çıkanların sayısı göründüğünden daha fazla. Moldovalı seçkinler arasında Rumen seçkinlerin kendilerini varlıklarından mahrum bırakacağına dair yaygın bir kanı var, halk Rumenlerin Moldovalıları ikinci sınıf insanlar olarak gördüğüne inanıyor ki bu da aslında doğru; Gagavuzlar ve Transdinyesterliler kimlikleri adına savaşmaya hazır. Ama en ilginç olanı, Romanya’ya uzun zamandır er ya da geç birleşmenin gerçekleşeceği ve şimdilik bunun erken olduğu ve mevcut aşamanın komşu ülkenin ekonomik anlamda bir tür sömürgeleştirilmesi için kullanılabileceği görüşlerinin yaygın olması. Bu yaklaşımın faydaları açık; Rumence konuşan nüfus, düşük ücretler, Moldova’nın bir zamanlar ucuz olan elektriği ve AB düzenlemelerinin ve katı çerçeve kısıtlamaların olmaması. Gelgelelim bu durum, Rusya’nın Ukrayna’da başlayan özel harekâtı ve Rus birliklerinin Odessa’ya ulaştıktan sonra Transdinyester üzerinden Moldova sınırına ulaşacağı korkusuyla değişti. Bazı Moldovalı siyasetçilere göre bunu sadece ülkenin sol yakasının ilhakı değil, aynı zamanda Moldova’nın gerçek egemenliğini kaybetmesi de izleyebilir.
Rumenizasyona dair
Bu nedenle ülkenin Rumenizasyonu için acele ediliyor. 2 Mart’ta, anayasa da dahil tüm mevzuatta “Moldova dili” ifadesinin “Rumen dili” olarak değiştirilmesini öngöre yasa taslağı ilk okumada kabul edildi. Aynı gün enformasyon ve güvenlik görevlilerinin statüsüne ilişkin yasa, Moldova güvelik hizmetleri personelinin AB üyesi ülkelerin vatandaşlığına sahip olmalarına izin verecek şekilde değiştirildi. Bu öncelikle pek çoğunun halihazırda sahip olduğu Romanya vatandaşlığının yasallaştırılmasıyla ilgili, ancak bu tür yenilikler yabancı personelin işe alınmasının da önünü açıyor.
M. Sandu ve tutumu hakkında
Muhtemelen Romanya vatandaşı olan M. Sandu da Moldova’nın Romanya’ya ilhakını içten içe fazlaca istiyor. Bu durum onun popülaritesini, bu kez birleşik bir ülkede devlet başkanlığı için rahatça yarışmasına yetecek kadar muazzam hale getirebilir. Bu olmasa bile Romanya’nın eski başbakanı Viktor Ponta’nın kısa süre önce aday olmaya karar vermesi halinde Sandu’nun çok az rekabetle karşı karşıya kalacağına inanmak için sebepleri vardı: “Romanya’da başka kimse kalmadı. Maya Sandu Brüksel’de seviliyor, Berlin’de seviliyor, Washington’da seviliyor”.
Fakat Rumenlerin kimi sevdiği sorusu gündeme bile gelmese de M. Sandu’nun popülaritesi Moldova’daki iktisadi politikasının feci sonuçlar getirmesi nedeniyle — her ne kadar olup bitenler farklı şekillerde yorumlanabilse de — engellenebilir. Yazar, M. Sandu’nun ülkeyi kasıtlı olarak aşırı yoksullaşma ve yıkıma sürüklediğine, böylece Romanya ile birleşme ihtimalini alternatifsiz hale getirdiğine inanıyor. Sendikal hareketlerden kaynaklanan korkuların yaygın olmasına rağmen, bunların her koşulda rol oynayacağını düşünmek yanlış olur. Moldova toplumunun bir özelliği de kayda değer bir siyasi esnekliğe sahip olması. Yani aynı insanlar birkaç yıl arayla komünistlere ve sağcı sendikacılara oy verirken aynı anda ülkenin AB’ye ve Gümrük Birliği’ne katılmasını isteyebilir ve iyi olan hiçbir alternatife sırt çevrilmemesi gerektiğine inanabilirler.
Transdinyester’in rolü üzerine
Moldova ile Romanya’nın birleşmesinin Kişinev’in ülkenin sol yakasında kontrolü elinde bulundurmaması nedeniyle engellenebileceğine dair yaygın ama yanlış bir kanı var. Hakikaten de Rusça konuşulan bu bölgeyi birleşik bir Romanya’nın parçası olarak hayal etmek neredeyse imkânsız, zira bu bölge dilsel hakların korunmasını ya da asgari özerkliği bile asla sağlayamaz. Bükreş’in bu konudaki tutumunda bir değişiklik olamaz zira o zaman Transilvanyalı Macarlara da aynı hakların tanınması lazım gelir ki bu da Romanya’nın siyasi sınıfı için büyük bir kâbus olur. Fakat Transdinyester meselesi çözülmeden kalsa bile birliğin gerçekleşmesi mümkün. Neredeyse yirmi yıl evvel Kıbrıs, Türkiye’nin desteklediği ve tek taraflı bağımsızlığını ilan ettiği cumhuriyete ev sahipliği yapan adanın kuzey kesiminde hükümetin kontrolü olmamasına rağmen AB’ye katıldı. Askıya alınan ihtilaf, tanınmış ve fiili sınırlar arasındaki uyumsuzluk ve sorunun çözümüne yönelik beklentilerin eksikliği o dönemde kimsenin aklını karıştırmamıştı.
Otuz yıldır Nistru/Dinyester’in iki yakasında bir tür simbiyotik ortak yaşam biçimi gelişti. Bu birliktelik hem insani temaslara hem de çıkarları giderek değişen iş dünyasına dayanıyor. Transdinyester’in Batı taraftarı Moldova yönetimiyle iktisadi alandaki ilişkilerinin şimdiye dek olumlu yönde geliştiği sır değil. 2021 yılında Transdinyester’in ihracatı yüzde 48 oranında artarak 938,9 milyon dolara ulaştı ki bu da tanınmayan cumhuriyete dönük hakiki bir abluka olmadığını gösteriyor. Transdinyester ürünlerinin ana tüketicisi Moldova’nın sağ yakası olup [298,5 milyon dolar] onu Ukrayna [134,8 milyon dolar], Polonya [128,4 milyon dolar], Romanya [106,6 milyon dolar] ve ardından Rusya [86,8 milyon dolar] izliyor. Transdinyester’in ekonomisi sağ yakadaki Moldova ile derinlemesine entegre oldu ve AB pazarına yöneldi ama aynı zamanda Rusya’dan yapılan ithalata tümüyle bağımlı. Zamanla siyasi yeniden entegrasyon mümkün olabilir, ancak en azından mevcut Moldova liderliğinin vizyonunda kendiliğinden çözüme zaman olmadığı şimdiden belli.
Transdinyester meselesinin son günlerde daha güncel hale gelmesinin, Rus tehdidinin yinelenmesinin ve ayrılıkçı yasanın şubat ayında kabul edilmesinin nedeni muhtemelen bu. Genel anlamda Moldova toplumunun çatışmayı yeniden başlatmak ve Transdinyester’i tanklarla işgal etmek gibi bir arzusu yok. Kişinev, kendi ordusunun savaşa hazırlık durumunun yetersizliği ve sol yakadaki Transdinyester ve Rusya Silahlı Kuvvetlerinin oldukça yüksek savaş hazırlığı nedeniyle köklü bir çözüme hazır değil. Elbette çatışmanın bütçeye maliyeti, Transdinyester’den gelen elektrik kaynaklarına bağımlılık ve Rusça konuşan nüfusu tüm haklarıyla kabul etme konusundaki isteksizlik gibi farktörleri de unutmamak gerek. Transdinyester meselesinin köklü bir şekilde çözülmesine karşı olan bu argümanlar, çatışma senaryosunu uygulamaktan kaçınmak için fazlasıyla yeterli olmalı ama Moldova yönetiminin rasyonel ve ulusal çıkarlarını gözetmeye hazır olduğu varsayımından hareket edilirse. Bu ikincisi şimdilik giderek daha az belirgin hale geliyor.
Aynı zamanda Transdinyester topraklarının Ukrayna Silahlı Kuvvetlerince işgaline yol açabilecek, Ukrayna yönünden provokasyon riskleri de artıyor. Transdinyester sınırına asker yığan Ukrayna ya şantaj yaparak ya provokasyonla ya da kendi hedefleri doğrultusunda çatışma bölgesini genişletmeye hazırlanarak doğruluyor. Kolbasna köyündeki Rus cephaneliğine dönük sabotaj da göz ardı edilemez. Cephaneliğin patlamasının sonuçları felaket olur; hesaplamalara göre tuğla ve beton duvarların tamamen havaya uçması 4,5 kilometreye kadar bir yarıçap içindeki yerleşimleri tehdit edecek. Bu durumda Transdinyester’e insani ve diğer bahanelerle uluslararası bir müdahale mümkün olacak.
Bölgede çatışma ihtimalinin epeyce ciddiye alındığını belirtmek gerek. Macaristan’ın düşük maliyetli havayolu şirketi Wizz Air Kişinev uçuşlarını durdurdu, Moldovalı havayolu şirketi Air Moldova’nın mart ayındaki yüzlerce uçuşu iptal edildi ve Romanya’nın siyasi seçkinleri Kişinev’den gelen çelişkili söylemlerden duydukları endişeyi gizlemeyerek Bükreş’in kaçınılmaz olarak müdahil olacağa provokasyonlara son verilmesini talep ediyorlar.
Öyle ya da böyle, Moldova’nın bağımsızlık dönemindeki gelmiş geçmiş en kötü yönetim iç gündemde kaybediyor ve odağını dış meselelere kaydırmaya çalışıyor. Transdinyester çatışmasının yeniden başlamasının Moldova’nın sağ yakası için felaket olacağını varsayarsak, iktisadi meselelerle paralellik kurarak bu gelişmenin Moldova’nın Romanya tarafından ele geçirilmesi sürecini hızlandıran bir faktör olan M. Sandu ve ekibinin hedefi olabileceğini söyleyebiliriz. Bu da sağduyu açısından inanması güç olan senaryoların giderek daha olası hale geldiği anlamına geliyor.