Richard Haass yazdı: Dostlar dostlarına ne borçludur?
"Yanında bir Filistin devleti olmadan İsrail güvenli, müreffeh, demokratik ve Yahudi bir devlet olarak kalamaz."
Çevirmenin notu: Filistinli grupların geçen haftaki Aksa Tufanı saldırısından sonra yıllardır abluka altında olan Gazze Şeridi yoğun bombardıman altında. İsrail’in kara harekâtı —hava 23 derece olmasına rağmen— “hava muhalefeti nedeniyle” ertelendi. Saldırının başlayıp başlamayacağına dair net bir bilgi olmasa da Gazze ahalisi tehcire zorlanıyor.
Bu yıl dünyanın en önemli düşünce kuruluşlarından olan Council on Foreign Relations’taki şeflik vazifesini devreden Richard Haass, İsrail ve Biden yönetimine bir dizi tavsiye sunmuş.
Dostlar dostlarına ne borçludur? Washington neden İsrail’in Gazze’deki askeri eylemlerini kısıtlamalı ve barışa giden yolu muhafaza etmeli?
Richard Haass
15 Ekim 2023
İsrail’in Hamas’ı sonsuza dek yok etme arzusu tamamen anlaşılabilir bir durum. Terör örgütünün 7 Ekim saldırıları 1300’den fazla İsraillinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve 150 kadar rehinenin kaçırılmasına neden oldu; ölen, yaralanan ya da kaçırılanların çoğu sivildi. Saldırılar Hamas’ın ileride benzer saldırılar düzenlemekten nasıl caydırılabileceği sorusunu da gündeme getirdi.
Ancak bir hedefin anlaşılabilir olması, onu uygulamanın en uygun ve hatta tavsiye edilebilir yol olduğu anlamına gelmez ve İsrail’in görünürdeki stratejisi hem amaçlar hem de araçlar açısından kusurlu. Hamas bir örgüt olduğu kadar bir şebeke, bir hareket ve bir ideoloji. Lider kadrosu öldürülebilir ama örgüt ya da ona benzer bir şey hayatta kalacaktır.
İsrail Gazze’ye hava saldırılarına başladı ve geniş çaplı bir kara işgaline hazırlandığına dair çok sayıda işaret var. Bu durum Washington’u zor bir duruma sokuyor. Biden yönetimi İsrail’in misilleme hakkını desteklemekte haklı ama yine de bu misillemenin nasıl gelişeceğini şekillendirmeye çalışmalı. ABD İsrail’i geniş çapı bir kara harekâtından vazgeçmeye ya da bu harekâtı başlattıktan kısa bir süre sonra durdurmaya zorlayamaz ama ABD’li karar alıcılar bunu deneyebilir ve denemelidir de. Ayrıca savaşın genişleme ihtimalini azaltacak adımlar atmalılar. Ve krizin ötesine bakmalı, İsrailli muhataplarına Filistinlilere devlete giden uygulanabilir barışçıl bir yol sunmaları için baskı yapmalılar.
ABD’nin İsrail’in krize ve sonrasına vereceği tepkiyi şekillendirmek için çalışması sadece dostların birbirlerine borçlu olduğu iyi ama sert tavsiyeler gerçeğine dayanmıyor. ABD’nin Orta Doğu ve ötesinde, İsrail’in Gazze’yi işgal ve istilası ya da şiddeti reddeden Filistinlilere hiçbir umut sunmayan uzun vadeli İsrail politikaları tarafından iyi hizmet edilmeyecek çıkarları var. ABD’nin bu tür hedeflerinin sert açıklamalara ve politikalara yol açacağı kesin. Fakat bunun alternatifi —daha geniş çaplı bir savaş ve sürdürülemez bir statükonun süresiz devamı— çok daha sert ve tehlikeli olacaktır.
Sonlar ve çıktıları
Geniş çaplı bir işgale karşı ilk argüman, bunun maliyetinin neredeyse kesinlikle her türlü faydadan daha ağır basacağı. Hamas, askeri altyapısını Gazze’nin sivil bölgelerine derinlemesine konuşlandırdığı için iyi askeri hedefler sunmuyor. Hamas’ı yok etmeye yönelik herhangi bir girişim, yoğun nüfuslu bir kent ortamında geniş çaplı bir saldırı gerektirecektir ki bu da İsrail açısından maliyetli olacak ve Filistinliler nezdinde Hamas’a yarayacak sivil kayıplara yol açacaktır. İsrail de büyük kayıplar verecek ve ilave askerler kaçırılabilecektir. Eğer tarihsel bir benzetme yapılacaksa bu, İsrail’in 1967 ve 1973 savaşlarında başardıklarından ziyade ABD’nin Afganistan ve Irak’taki tecrübelerine daha yakın.
Gazze’ye karşı (Hamas’a karşı daha hedefli bir eylem yerine) büyük bir güç kullanmak da uluslararası tepkiye yol açacaktır. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap devletleriyle normalleşme süreci sekteye uğrayacak, İsrail’in Arap komşularıyla mevcut ilişkileri askıya alınacak, hatta muhtemelen tersine dönecektir. Büyük ve uzun süreli bir askeri girişim, Hizbullah’ın (İran tarafından teşvik edilen) bilinçli bir kararla İsrail’e roket fırlatması ya da Batı Şeria’da İsraillileri ya da İsrail’le uzun süredir barış içinde olan Arap devletlerini (özellikle Ürdün ve Mısır’ı) hedef alan spontane şiddet patlamaları ile daha geniş bir bölgesel savaşa da yol açabilir.
İsrail Hamas'ı ezse bile ardından ne gelecek? Onun yerini alacak alternatif bir otorite mevcut değil. Batı Şeria'yı yöneten Filistin Yönetimi'nin Gazze'de meşruiyeti, kapasitesi ve itibarı yok. Hiçbir Arap hükümeti devreye girip Gazze'nin sorumluluğunu üstlenmeye hazır değil. İsrail'in 2005'te Gazze'den çekilmesinden sonra olduğu gibi Hamas ya da benzeri bir örgüt kısa sürede ortaya çıkacaktır.
Bunların hiçbiri İsrail’in Hamas'a karşı harekete geçmemesi gerektiği anlamına gelmiyor. Bilakis harekete geçmeli. Her ülke gibi İsrail’in de meşru müdafaa hakkı var ve bu hak, nerede olurlarsa olsunlar saldıran ya da saldırı hazırlığında olan teröristleri vurmasına izin verir. Buna ek olarak İsrail, bu tür korkunç saldırıları gerçekleştirenlerin ödemesi gereken bedeli de göstermeli. Fakat Hamas saldırılarına nasıl cevap verileceği ayrı bir soru. Gazze’ye dönük geniş çaplı bir istila ve işgalden kaçınmak ve bunun yerine Hamas liderleri ve savaşçılarına yönelik hedefli saldırılar düzenlemek farklı bir alternatif olabilir; böylece Hamas’ın askeri potansiyeli zayıflatılmış ve İsrail askeri ve Filistinli sivil kayıplar asgari düzeyde tutulmuş olur. İsrail ayrıca Gazze sınırı boyunca askeri kabiliyetlerini yeniden tesis etmeli ki bu da caydırıcılığı yeniden tesis etmeye yardımcı olacak ve gelecekteki terör saldırılarını daha az mümkün kılacaktır.
Biden yönetimi, Başkan’ın 10 Ekim’de yaptığı olağanüstü konuşma, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in geçen hafta İsrail’e yaptığı ziyaret ve ülkeye askerî açıdan ihtiyaç duyduğu desteği sağlama kararının bir sonucu olarak İsrail hükümeti ve halkı nezdinde muazzam bir iyi niyete sahip oldu. New York Valisi olarak görev yapmış olan Mario Cuomo bir keresinde bir siyasetçinin şiirle kampanya yürüttüğünü ama nesirle yönettiğini söylemişti. Başkan Joe Biden’ın konuşması şiirseldi ama en iyisi özel olarak söylenen nesrin zamanı geldi. Hem ABD hem de İsrail, ülkenin bölgesel ve küresel çapta geniş çaplı bir kınamanın ortasında ateşkese zorlanacağı bir sonuçtan kaçınmak istemeli. Suudi Arabistan da dahil olmak üzere Arap devletleri bu mesajı pekiştirebilir, İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına yardımcı olabilir ve İsrail’in sorumlu davrandığının görülmesi halinde savaş sona erdikten sonra normalleşmenin devam edebileceği sinyalini verebilir.
Savaşı kontrol altına almak
Amerika’nın ikinci bir hedefi de savaşın genişlemesini engellemek olmalı. En büyük tehlike, İsrail’i vurabilecek 150 bin civarında rokete sahip olan Hizbullah’ın savaşa girmesi. Yine bunu başarmanın en iyi yolu İsrail’i, Hizbullah’ın harekete geçmesi konusunda baskı ve bahane yaratabileceğinden, ayrım gözetmeyen bir eylem olarak algılanacak büyük bir şey yapmamaya ikna etmektir.
ABD’nin Hizbullah’ı uzak tutma kabiliyeti sınırlı. Tarihin de gösterdiği üzere İsrail’in de Lübnan’da iyi alternatifleri yok. Fakat Washington, İran’a Hizbullah’ın eylemlerinden sorumlu tutulacağını bildirerek yardımcı olabilir. Bu da ABD’nin Hizbullah’ın İsrail’e saldırması halinde İran’a acı çektirmeye —mesela İran’ın petrol ihracatını azaltmaya (şu anda günde yaklaşık iki milyon varil) — hazır olduğu mesajını vermesini gerektirecektir. Bu petrolün büyük bir kısmı Çin’e gittiğinden, ABD’li karar alıcılar Çinli muhataplarına Washington’un İran petrolünü ithal edenlere yaptırım uygulayarak ya da gerekirse ülkenin belirli üretim veya rafine tesislerine saldırarak bu ticaretin büyük bir kısmını durdurmaya hazır olduğunu bildirmeyi düşünmeli. Pekin, İran’a karşı elindeki kozu kullanmaya hazır olabilir zira sorunlu Çin ekonomisinin ihtiyacı olan son şey enerji maliyetlerinin artması. Washington ayrıca yaptırımların daha fazla gevşetilmesini süresiz olarak askıya almalı ve İran’ın nükleer programı söz konusu olduğunda toleransının sınırlarını yinelemeli.
Şu ana kadarki haberler İran’ın Hamas’a taktiksel değil stratejik destek sağladığını, yani Hamas’ı yıllar boyunca eğittiğini, finanse ettiğini ve silahlandırdığını gösteriyor ama bu operasyonu tasarladığını veya talimatlandırdığını gösteren bir istihbarat henüz yok. On yıllardır ABD politikası teröristler ile onları sığınak, silah ya da para ile destekleyenler arasında bir ayrım yapmamak oldu. İran’ın Hamas saldırılarının aktif bir tarafı olduğu tespit edilirse, Washington’un İran’a karşı daha fazla iktisadi ve hatta askeri tedbir almayı düşünmesi gerekecektir.
Tek devletli çözümsüzlük
Ortalık durulduğunda, iki devletli çözümü yeniden canlandırmak amacıyla ABD diplomasisinin sürdürülmesine ihtiyaç duyulacaktır. Amerikalı karar alıcılar, İsrailli muhataplarına 1990’lardaki İngiliz stratejisinin iki hattan oluştuğu Kuzey İrlanda’dan çıkarılacak derslere işaret etmeli. Bir tarafta, İngiliz politikası büyük bir güvenlik varlığı oluşturmaya ve Geçici İrlanda Cumhuriyet Ordusu ve diğer paramiliter grupların mensuplarını yakalamaya ya da öldürmeye odaklanmıştı; İngilizlerin amacı şiddetin başarısız olacağının, IRA’nın iktidara giden yolda silaha başvuramayacağının sinyalini vermekti.
Ancak İngiliz politikasının nihai başarısını sağlayan ikinci yol oldu ve 1998’de Hayırlı Cuma (ya da Belfast) Anlaşması ile sonuçlanarak otuz yıldır devam eden ve “sorunlar” olarak bilinen şiddet olaylarını etkili bir şekilde sona erdirdi. Bu yol IRA liderlerine, şiddetten kaçınmaları halinde istediklerinin bir kısmını elde edeceklerini vaat eden ciddi müzakerelere katılma şansı verdi. İngiliz politikası, müzakere masasında savaş alanından daha fazlasını elde edeceklerini açıkça ortaya koydu.
Bu benzetme, İsrail-Filistin ihtilafını sona erdirmek için ciddi müzakerelere geri dönüşün şimdi ya da yakın zamanda mümkün olduğu anlamına gelmiyor. Durumun diplomasiye uygun hale gelmesi için gerekli koşullar bariz bir şekilde mevcut değil. Hamas kendisini herhangi bir siyasi süreçte kabul edilebilir bir katılımcı olarak diskalifiye etti ve başka hiçbir Filistinli oluşum uzlaşmaya varacak siyasi güce sahip değil (Hamas ironik bir şekilde buna sahip ama bunu kullanmaya istekli değil). Filistin Yönetimi son derece zayıf ve halktan destek almıyor; Yaser Arafat gibi çok daha güçlü Filistin Yönetimi liderleri bile, masada çok daha fazlası varken barış şansını elinin tersiyle itmişti. İsrail liderleri de ciddi bir müzakere için daha fazla istek göstermediler. Hamas saldırılarından önce Başbakan Binyamin Netanyahu’nun hükümeti iyi niyetli bir müzakere şansının altını oyan politikaları benimsemişti; onun liderliğindeki yeni birlik hükümeti barış için değil savaş için var. İkincisi için yeni bir yetkiye sahip yeni bir hükümete ihtiyaç duyulacaktır.
Yine de yakın vadede bir müzakere girişiminde bulunmak beyhude ya da daha kötü olacaksa, ABD diplomasisi müzakere için bir bağlam oluşturma işine başlamalı. İsrail ve Filistinlileri kapsayan siyasi bir yol elzem olmaya devam ediyor. Bu olmadan İsrail ve Arap komşuları arasında normalleşmenin devam etmesi zor olacaktır zira Suudi Arabistan’ın normalleşmeyi İsrail’in Filistinlilere dönük politikasına bağlama ihtimali eskiye nazaran daha yüksek. Daha da önemlisi, çok geçmeden yanında bir Filistin devleti olmadan İsrail güvenli, müreffeh, demokratik ve Yahudi bir devlet olarak kalamaz. Tek devletli çözümsüzlük olarak adlandırılabilecek statükonun süresiz olarak devam etmesi tüm bu nitelikleri tehdit ediyor.
ABD İsrail’i, önce özel olarak, sonra da gerekirse kamuoyu önünde, politikasını zaman içinde ortaya çıkacak uygun bir Filistinli ortak için gerekli ortamı oluşturmaya yönlendirmeye teşvik etmeli. Buna karşın İsrail politikası son yıllarda barış için bir ortak olmadığını söyleyebilmek için Filistin Yönetiminin altını oymaya niyetli görünüyor. Amaç Hamas’ın sunduğu çözümün bir çıkmaz sokak olduğunu göstermek olmalı, ama aynı zamanda şiddeti reddedip İsrail’i kabul etmek isteyenler için daha iyi bir alternatif olduğunu göstermek de bir o kadar önemli. Bu da Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerine keskin sınırlar koymak, bir Filistin devletini de içerecek nihai statü ilkelerini dile getirmek ve Filistinlilerin bu amaca ulaşmak için yerine getirebilecekleri katı ama yine de makul koşullar belirlemek anlamına gelecektir.
Bu noktaya gelebilmek için Washington’un sürece aktif bir şekilde dahil olması ve kendi görüşlerini, ABD’yi İsrail politikasından uzaklaştırmak anlamına gelse bile, açıkça ifade etmesi gerekecektir. ABD’li yetkililerin İsrailli muhataplarıyla doğrudan ve dürüstçe konuşmaları gerekecektir. İlginçtir ki Biden yönetimi, İsrail’in Filistin meselesine yaklaşımından ziyade İsrail yargı reformu ve iç politika konularına tepki göstermekte çok daha güçlü oldu. Fakat İsrail ile yalnızca İsrail’in en yakın ortağı olan ABD’nin yapabileceği türden konuşmalar yapmalı. Önerilen yargı reformu İsrail demokrasisi için ne kadar önemli bir tehditse, geçtiğimiz hafta yaşanan hadiseler, çözüme kavuşmamış Filistin meselesinin çok daha büyük bir tehdit olduğunu ortaya koydu.