Gazze'ye olası kara harekâtı: 'Dost meclisinden' ABD ve İsrail'e tavsiyeler
"İsrail'i maksimalist hedeflerle Gazze'yi işgal etmeye çağıranlar müttefiklerini stratejik ve siyasi bir felakete sürüklüyorlar."
Çevirmenin notu: Filistinli grupların geçen haftaki Aksa Tufanı saldırısından sonra yıllardır abluka altında olan Gazze Şeridi yoğun bombardıman altında. İsrail’in kara harekâtı —hava 23 derece olmasına rağmen— “hava muhalefeti nedeniyle” ertelendi. Saldırının başlayıp başlamayacağına dair net bir bilgi olmasa da Gazze ahalisi tehcire zorlanıyor. George Washington Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Marc Lynch’in değerlendirmesi.
Gazze’nin işgali İsrail’in felaketi olur: Amerika, müttefikine eşikten geri adım attırmalı
Marc Lynch
14 Ekim 2023
İsrail ordusu 13 Ekim sabahı erken saatlerde kuzey Gazze’deki 1,2 milyon Filistinliye ihtar gönderdi: Olası bir kara harekâtı öncesinde 24 saat içinde bölgeyi tahliye etmeleri gerekiyordu. İsrail’in bu muhtemel saldırısı, 7 Ekim’de İsrail’in güneyine düzenlediği, 1,000’den fazla İsrail vatandaşını katlettiği ve yüzden fazla rehineyi kaçırdığı şok edici sürpriz saldırıya misilleme olarak Hamas’ı bir örgüt olarak bitirmeyi amaçlıyordu.
Hamas’ın Gazze Şeridi’ni çevreleyen güvenlik çemberini ihlal ettiği andan itibaren İsrail'in kara harekâtı kaçınılmaz görünüyordu. Washington İsrail’in planlarına tam destek verdi, özellikle de itidal çağrısı yapmaktan kaçındı. Aşırı hararetlenmiş bir siyasi ortamda, ABD’de Hamas’a karşı aşırı önlemler alınmasından yana olanlar sesi en yüksek çıkanlar oldu. Hatta bazı yorumcular Hamas’ın operasyonlarına destek verdiği iddiasıyla İran’a karşı da askerî harekât çağrısında bulundu.
Fakat Washington’un soğukkanlı davranması ve İsrail’i kendi hışmından kurtarması gereken zaman tam da bu zaman. Yaklaşmakta olan Gazze işgali insani, ahlaki ve stratejik bir felaket olacaktır. Sadece İsrail’in uzun vadeli güvenliğine zarar vermekle ve Filistinlilere akıl almaz insani maliyetler yüklemekle kalmayacak, ABD’nin Orta Doğu’daki, Ukrayna’daki ve Washington’un Çin ile Hint-Pasifik düzeni üzerindeki rekabetindeki temel çıkarlarını da tehdit edecektir. Artık İsrail’i feci bir hata yapmaktan sadece Biden yönetimi —ABD’nin eşsiz kozunu ve Beyaz Saray’ın İsrail’in güvenliğine verdiği yakın desteği kullanarak— alıkoyabilir. Ve İsrail’e sempatisini gösterdiğine göre Washington, müttefikinin savaş kanunlarına tam olarak uymasını talep etmeye yönelmeli. İsrail’in Hamas’la mücadelesinde masum Filistinli sivillerin yerlerinden edilmesine ve kitlesel ölümlere yol açmayacak yollar bulması konusunda ısrarcı olmalı.
Çalkantılı durum
Hamas’ın saldırısı, İsrail ile Gazze arasında yaklaşık yirmi yıldır süregelen statükoyu tanımlayan bir dizi varsayımı altüst etti. İsrail 2005 yılında Gazze Şeridi’nden tek taraflı olarak çekilmiş, ancak fiili işgalini sona erdirmemişti. Gazze’nin sınırları ve hava sahası üzerindeki mutlak kontrolünü sürdürmüş ve güvenlik çemberinin dışından Gazze’deki insanların, malların, elektriğin ve paranın hareketi üzerinde sıkı bir kontrol (Mısır ile yakın işbirliği içinde) uygulamaya devam etmişti. Hamas 2006’da yasama seçimlerindeki zaferinin ardından iktidarı ele geçirdi ve 2007’de ABD destekli başarısız bir girişimin ardından Filistin Yönetimi’nin yerine geçerek iktidarını sağlamlaştırdı.
İsrail ile Hamas 2007’den bu yana sorunlu bir mutabakatı sürdürüyor. İsrail, Gazze’nin ekonomisini ciddi şekilde kısıtlayan ve büyük insani maliyetler getiren boğucu bir ablukayı sürdürürken, aynı zamanda tüm iktisadi faaliyetleri kontrol ettiği tünellere ve karaborsalara yönlendirerek Hamas’ı güçlendiriyor. Çatışmaların dönemsel olarak patlak verdiği 2008, 2014 ve yine 2021’de İsrail, Gazze’nin yoğun nüfuslu kent merkezlerini yoğun bir şekilde bombalayarak altyapıyı tahrip etti, binlerce sivili öldürürken Hamas’ın askeri kapasitesini zayıflattı ve provokasyonlar için ödenecek bedeli belirledi. Tüm bunların Hamas’ın iktidarını zayıflatmak adına çok az etkisi oldu.
İsrailli liderler bu dengenin sonsuza dek sürebileceğini düşünmeye başlamıştı. Hamas’ın mazideki maceraperestliklerinden İsrail’in orantısız askeri karşılıklarından ders çıkardığına ve artık Filistin İslami Cihadı gibi daha küçük militan grupların provokasyonlarını kontrol etmek pahasına da olsa Gazze’deki hakimiyetini sürdürmekten memnun olduğuna inanıyorlardı. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin 2014’teki kısa süreli kara harekâtında yaşadığı zorluklar, daha fazlasını deneme hevesini kırdı. İsrailli yetkililer ablukanın insani etkilerine ilişkin uzun yıllardır süregelen şikayetleri görmezden geldi. Bunun yerine Gazze’yi geri planda tutarak yerleşimleri genişletme ve Batı Şeria üzerindeki kontrolünü artırma yönündeki kışkırtıcı hamlelerine hız verdi.
Hamas’ın başka düşünceleri vardı. Pek çok analist, değişen stratejisini İran’ın etkisine bağlasa da Hamas’ın tavrını değiştirme ve İsrail’e saldırma konusunda kendi nedenleri vardı. 2018’deki, halk arasında “Büyük Dönüş Yürüyüşü” olarak bilinen, şiddet içermeyen kitlesel seferberlik yoluyla ablukaya meydan okumaya yönelik hesaplı hamlesi, İsrail askerlerinin protestoculara ateş açmasıyla büyük bir kan dökülmesiyle sonuçlandı. Buna karşılık 2021’de Hamas liderleri, İsrail’in Filistinlilerin evlerine el koyması ve İsrailli liderlerin bazı İsrailli aşırılıkçıların bir Yahudi mabedi inşa etmek için yıkmak istediği, İslam’ın en kutsal mekanlarından biri olan El Aksa Camii yerleşkesindeki provokasyonları nedeniyle Kudüs’te yaşanan yoğun çatışmalar sırasında İsrail’e füze atarak Filistin kamuoyunda kayda değer siyasi kazanımlar elde ettiklerine inandılar.
Daha yakın zamanlarda, İsrail’in toprak gasplarının ve Batı Şeria’daki Filistinlilere dönük ordu destekli yerleşimci saldırılarının sürekli tırmanması, ABD’nin ve İsrail destekli Filistin Yönetimi’nin başa çıkamadığı ya da çıkmak istemediği öfkeli ve mobilize bir kamuoyu yarattı. ABD’nin İsrail-Suudi normalleşme anlaşmasına aracılık etme yönündeki kamuoyuna açık hamleleri de Hamas’ın bölgesel koşullar amansızca aleyhine dönmeden önce kararlı bir şekilde hareket etmesi konusunda fırsat penceresinin kapanması gibi görünmüş olabilir. Ve belki de İsrail’in Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yargı reformlarına karşı ayaklanması Hamas’ın bölünmüş ve dikkati dağılmış bir rakip beklentisine girmesine neden oldu.
İran’ın sürpriz saldırının zamanlamasını ya da doğasını ne ölçüde motive ettiği hala belirsiz. İran’ın son yıllarda Hamas’a verdiği desteği artırdığı ve Şii milisler ile ABD ve İsrail destekli bölgesel düzene karşı çıkan diğer aktörlerden oluşan “direniş eksenindeki” faaliyetleri koordine etmeye çalıştığı kesin. Ancak Hamas’ın hamlesini yaptığı daha geniş ve yerel siyasi bağlamı göz ardı etmek büyük bir hata olur.
Bardağı taşıran son damla
İsrail Hamas’ın saldırısına normalden daha yoğun bir bombardıman harekâtı ve gıda, su ve enerjiyi kestiği daha da yoğun bir abluka ile karşılık verdi. İsrail yedek askerlerini harekete geçirerek sınıra yaklaşık 300 bin asker getirdi ve yakın bir kara harekâtına hazırlandı. Ve İsrail, Gazze’deki sivillere 24 saat içinde kuzeyi terk etmeleri çağrısında bulundu. Bu imkânsız bir talep. Gazzelilerin gidecek hiçbir yeri yok. Otoyollar tahrip edilmiş durumda, altyapı enkaz halinde, çok az elektrik enerjisi kaldı ve az sayıdaki hastane ve yardım tesisinin hepsi kuzeydeki hedef bölgede. Gazzeliler şeridi terk etmek isteseler bile, Mısır’a açılan Refah kapısı bombalanmış durumda ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi dostane bir sığınak sunma konusunda çok az belirti verdi.
Gazzeliler bu gerçeklerin farkında. Tahliye çağrısını insani bir jest olarak görmüyorlar. İsrail’in niyetinin yeni bir nekbe —1948 savaşı sırasında Filistinlilerin İsrail’den zorla tehcire tabi tutulması— ya da “felaket” gerçekleştirmek olduğuna inanıyorlar. Çatışmalardan sonra Gazze’ye dönmelerine izin verileceğine inanmıyorlar, inanmamalılar da. İşte bu nedenle Biden yönetiminin Gazzeli sivillerin çatışmalardan kaçmasına imkân sağlayacak bir insani koridor için baskı yapması benzersiz derecede kötü bir fikir. İnsani yardım koridoru herhangi bir şeyi başardığı ölçüde, Gazze’nin nüfusunun azalmasını ve yeni bir kalıcı mülteci dalgasının yaratılmasını hızlandıracaktır. Ayrıca Netanyahu hükümetindeki aşırı sağcılara Kudüs ve Batı Şeria’da da aynı şeyi yapmaları için açık bir yol haritası sunacaktır.
İsrail’in Hamas’ın saldırısına verdiği bu yanıt, kamuoyunun öfkesinden kaynaklanıyor ve şu ana dek ülke içinde ve dünya çapında liderlerden siyasi övgüler aldı. Fakat bu siyasetçilerden herhangi birinin Gazze’de, Batı Şeria’da ya da daha geniş bir bölgede yaşanacak bir savaşın olası sonuçlarını ciddi bir şekilde düşündüklerine dair çok az işaret var. Çatışmalar başladıktan sonra Gazze’de nasıl bir oyun oynanacağı konusunda ciddi bir kafa yorma belirtisi de yok. En azından Gazzeli sivillerin toplu olarak cezalandırılmasının ahlaki ve hukuki sonuçları ve kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak insani yıkım hakkında düşündüklerine dair herhangi bir işaret yok.
Tek başına Gazze’nin işgali de belirsizliklerle dolu olacak. Hamas İsrail’in böyle bir karşılık vereceğini kesinlikle tahmin ediyordu ve ilerleyen İsrail kuvvetlerine karşı uzun süreli bir kent isyanına hazırlıklı. Muhtemelen uzun yıllardır böyle bir çatışmaya girmemiş bir orduya karşı ciddi kayıplar vermeyi umuyor (İsrail’in son askeri deneyimleri, bu temmuz ayında Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına yapılan saldırı gibi son derece tek taraflı operasyonlarla sınırlı). Hamas daha şimdiden rehineleri İsrail’in eylemlerine karşı caydırıcı bir unsur olarak kullanma konusunda korkunç planlar yaptığının sinyallerini verdi. İsrail hızlı bir zafer kazanabilir ama bu pek mümkün görünmüyor; kentleri yerle bir etmek ve kuzeyi insansızlaştırmak gibi ülkenin harekâtını hızlandırabilecek hamleler büyük itibar maliyetleri getirecektir. Savaş uzadıkça dünya ölü ve yaralı İsraillilerin ve Filistinlilerin görüntüleriyle daha fazla bombardımana tutulacak ve beklenmedik yıkıcı olaylar için daha fazla fırsat doğacak.
İsrail Hamas’ı devirmeyi başarsa bile, 2005’te terk ettiği ve aradan geçen yıllarda acımasızca abluka altına alıp bombaladığı bölgeyi yönetme zorluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Gazze’nin genç nüfusu İsrail Savunma Kuvvetlerini kurtarıcı olarak karşılamayacaktır. Çiçek ve şeker ikram edilmeyecektir. İsrail için en iyi senaryo, başarısızlık mazisi olan ve insanların kaybedecek bir şeyinin kalmadığı benzersiz düşmanca bir ortamda uzun süreli bir karşı ayaklanma olacaktır.
En kötü senaryoda çatışma Gazze ile sınırlı kalmayacaktır. Ve ne yazık ki böyle bir genişleme muhtemel. Gazze’nin uzun süreli işgali Batı Şeria’da, Başkan Mahmud Abbas’ın Filistin Yönetimi’nin kontrol altına alamayacağı ya da belki de almak istemeyeceği muazzam baskılar yaratacaktır. Geçtiğimiz yıl boyunca İsrail’in Batı Şeria topraklarına acımasızca tecavüz etmesi ve yerleşimcilerin şiddetli provokasyonları Filistinlilerin öfke ve hayal kırıklıklarını daha şimdiden doruğa çıkardı. Gazze işgali Batı Şeria’daki Filistinlileri uçurumun kenarına itebilir.
Hükümetinin neredeyse eşi benzeri görülmemiş stratejik başarısızlığı nedeniyle İsraillilerin Netanyahu’ya yönelik yoğun öfkesine rağmen muhalefet lideri Benny Gantz, aşırı sağcı İtamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotriç’i görevden almadan ulusal birlik savaş kabinesine katılarak Netanyahu’nun önemli siyasi sorunlarının çözülmesine yardımcı oldu. Bu karar önemli, zira Ben-Gvir ve Smotriç’in geçen yıl öncülük ettiği Batı Şeria ve Kudüs’teki provokasyonların bu huzursuz ortamda devam edeceğini gösteriyor. Hatta yerleşimci hareketin bu durumdan faydalanarak Batı Şeria’nın bir kısmını ya da tamamını ilhak etme ve Filistinlileri yerlerinden etme teşebbüsleri hız kazanabilir. Bundan daha tehlikeli bir şey olamaz.
İster yeni bir intifada isterse İsrailli yerleşimcilerin toprak gaspı şeklinde olsun, Gazze’nin yıkımının yanı sıra Batı Şeria’da yaşanacak ciddi bir çatışmanın son derece büyük yansımaları olacaktır. Bu durum İsrail’in tek devlet gerçeğini, son fanatiklerin bile inkâr edemeyeceği bir noktaya kadar gözler önüne serecektir. Çatışma, Filistinlilerin yeni bir zorunlu tehcirini, halihazırda tehlikeli bir şekilde aşırı yüklenmiş Ürdün ve Lübnan’a atılan ya da Mısır tarafından Sina Yarımadası’ndaki yerleşim bölgelerinde zorla tutulan yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir.
Aşırıya kaçmak
Arap liderler fıtratları gereği realisttir, kendi hayatta kalmaları ve kendi ulusal çıkarlarıyla meşguldürler. Kimse onlardan Filistin için fedakârlık yapmalarını beklemiyor ki bu varsayım, Amerikalıların ve İsraillilerin hem eski ABD Başkanı Donald Trump hem de ABD Başkanı Joe Biden dönemindeki politikasını yönlendirmişti. Fakat özellikle Filistin söz konusu olduğunda, öfkeyle harekete geçmiş bir kitleye karşı durma imkânlarının sınırları var. Suudi Arabistan, Biden yönetiminin tuhaf takıntısı olan İsrail ile ilişkileri, bunu yapmanın siyasi maliyeti az olduğunda pekâlâ normalleştirebilir. Arap kamuoyu Filistin’den gelen dehşet verici görüntülerle bombardımana tutulduğunda bunu yapması daha az olası.
Geçmiş yıllarda Arap liderler, kendi kötü sicilleri eleştirilmesin diye halkın öfkesini bir yabancı düşmana yönlendirerek stres atma mahiyetindeki İsrail karşıtı protestolara rutin olarak izin vermişlerdi. Muhtemelen bunu yine yapacaklar ve göstericilerin kitlesel yürüyüşlerini ve öfkeli köşe yazılarını görmezden gelecekler. Ancak 2011’deki Arap ayaklanmaları, protestoların ne kadar kolay ve hızlı bir şekilde yerel ve sınırlı bir şeyden uzun süredir iktidarda olan otokratik rejimleri devirebilecek bölgesel bir dalgaya dönüşebileceğini net olarak ispatlamıştı. Arap liderlere, yurttaşların kitleler halinde sokaklara dökülmesinin iktidarlarını tehdit ettiğinin hatırlatılmasına gerek kalmayacaktır. İsrail’in tarafını tutuyor görünmek istemeyeceklerdir.
Bu ortamda İsrail’e yakınlaşma konusundaki isteksizlikleri yalnızca rejimin hayatta kalmasıyla ilgili bir mesele değil. Arap rejimleri çıkarlarını hem bölgesel ve küresel hem de kendi içlerinde çoklu oyun alanlarında izliyor. Etkilerini artırmak ve Arap dünyasının liderliğini ele geçirmek isteyen hırslı liderler, hâkim rüzgarları okuyabilir. Son birkaç yıl, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin en kritik konularda —Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden izole olma, petrol fiyatlarını yüksek tutma, Çin ile daha güçlü ilişkiler kurma— ABD’ye ne ölçüde meydan okumaya istekli olduklarını ortaya koydu. Bu kararlar, özellikle de ABD’li yetkililerin İsrail’in Filistin’deki aşırı eylemlerini açık bir şekilde desteklediğinin görülmesi halinde, Washington’un bu ülkelerin sadakatinin devam edeceğine kesin gözüyle bakmaması gerektiğini gösteriyor.
Arapların uzaklaşması, ABD’nin bu yolda ilerlemeye devam etmesi halinde riske gireceği tek bölgesel değişim olmaktan epey uzak. En korkutucu olanı da bu değil: Hizbullah da kolaylıkla savaşın içine çekilebilir. Örgüt şimdiye dek provokasyondan kaçınmak için tepkisini dikkatli bir şekilde ayarladı. Fakat Gazze’nin işgali Hizbullah’ı harekete geçmeye zorlayacak bir kırmızı çizgi olabilir. Batı Şeria ve Kudüs’teki gerilimin tırmanması da neredeyse kesin olacaktır. ABD ve İsrail, Hizbullah’ı savaşa girmekten caydırmaya çalışsa da bu tehditler ancak İsrail Savunma Kuvvetlerinin sürekli gerilimi tırmandırması halinde bir yere kadar işe yarayacaktır. Hizbullah’ın müthiş füze cephaneliğiyle savaşa girmesi halinde ise İsrail yarım yüzyıl sonra ilk kez iki cepheli bir savaşla karşı karşıya kalacaktır. Böyle bir durum sadece İsrail için kötü olmaz. Geçen yılki liman patlaması ve iktisadi çöküş nedeniyle halihazırda zayıf düşmüş olan Lübnan’ın İsrail’in yeni bir misilleme bombardımanına daha dayanıp dayanmayacağı belli değil.
Bazı ABD’li ve İsrailli politikacılar ve uzmanlar daha büyük bir savaşa sıcak bakıyor gibi görünüyor. Özellikle de İran’a saldırılmasını savunuyorlar. Her ne kadar İran’ın bombalanmasını savunanların çoğu yıllardır bu pozisyonda olsalar da Hamas saldırısında İran’ın rolü olduğu iddiaları Tahran ile çatışma başlatmak isteyenlerin koalisyonunu genişletebilir.
Ancak savaşı İran’a doğru genişletmek, yalnızca İran’ın İsrail’e misillemesi şeklinde değil, aynı zamanda Körfez’deki petrol sevkiyatına dönük saldırılar ve Irak, Yemen ve İranlı müttefiklerin hâkim olduğu diğer cephelerde potansiyel tırmanma şeklinde de muazzam riskler doğuracaktır. Bu risklerin farkına varılması, Trump’ın 2019’da Suudi Arabistan’ın Abkayk rafinerilerini hedef alan saldırıya misilleme yapılmamasını tercih etmesinde olduğu gibi, şimdiye dek en hevesli İran şahinlerini bile dizginlemişti. Bugün bile ABD’li ve İsrailli yetkililerin İran’ın rolünü küçümseyen sürekli sızıntıları, gerilimi tırmandırmaktan kaçınma yönünde bir ilgiye işaret ediyor. Ancak bu çabalara rağmen, uzun vadeli savaşın dinamikleri son derece öngörülemez. Dünya felakete nadiren bu kadar yakın olmuştu.
Suç suçtur
İsrail’i maksimalist hedeflerle Gazze’yi işgal etmeye çağıranlar müttefiklerini stratejik ve siyasi bir felakete sürüklüyorlar. İster İsrailli ve Filistinli ölümler ister uzun vadeli bir bataklık ihtimali, isterse de Filistinlilerin kitlesel olarak yerlerinden edilmeleri olarak hesaplansın, potansiyel maliyetler olağanüstü yüksek. Çatışmanın özellikle Batı Şeria ve Lübnan’da ama potansiyel olarak çok daha geniş bir alana yayılma riski de endişe verici derecede büyük. Potansiyel kazanımlar ise —intikam taleplerini tatmin etmenin ötesinde— oldukça düşük. Amerika’nın Irak’ı işgalinden bu yana, yaşanacak fiyasko önceden bu kadar net görülmemişti.
Ahlaki meseleler de o kadar net değil. Hamas’ın İsrail vatandaşlarına yönelik acımasız saldırılarında ciddi savaş suçları işlediğine şüphe yok ve Hamas’ın sorumlu tutulması gerekiyor. Fakat Gazze’nin abluka ve bombardıman yoluyla toplu olarak cezalandırılması ve nüfusunun zorla yerinden edilmesinin de ağır savaş suçları teşkil ettiğine şüphe yok. Burada da hesap verilebilirlik ya da daha iyisi uluslararası hukuka saygı gösterilmeli.
Bu kurallar İsrailli liderleri rahatsız etmese de ABD’nin diğer yüksek öncelikleri açısından önemli bir stratejik zorluk teşkil ediyor. ABD’nin Rusya’nın acımasız işgaline karşı Ukrayna’yı savunmak için uluslararası normları ve savaş hukukunu desteklemesini, Gazze’de aynı normları kayıtsızca göz ardı etmesiyle bağdaştırmak zor. Orta Doğu’nun çok ötesindeki küresel Güney’in devletleri ve halkları bunu fark edecektir.
Biden yönetimi, Hamas saldırısına verdiği yanıtta İsrail’i desteklediğini çok net bir şekilde ortaya koydu. Fakat şimdi bu ilişkinin gücünü kullanarak İsrail’in kayda değer bir felaket yaratmasını engelleme zamanı. Washington’un mevcut yaklaşımı İsrail’i son derece yanlış bir savaş başlatmaya teşvik ediyor, başkalarını savaşa girmekten caydırarak ve uluslararası hukuk yoluyla hesap verebilirliği dayatma çabalarını engelleyerek sonuçlarından muaf tutulma taahhüdü veriyor. Ancak ABD bunu kendi küresel tavrı ve bölgesel çıkarları pahasına yapıyor. İsrail’in Gazze’yi işgali, tüm katliamları ve tırmanışıyla birlikte en muhtemel seyrini alırsa, Biden yönetimi seçimlerinden pişmanlık duyacaktır.