Oligarklar kimlerdir ya da kimlere oligark denir?
"Pek çok nedenden ötürü, Rusya'nın büyük sermayesi ile devlet otoritesi arasındaki ilişkiler kamufle edildi. Bu resmi istatistiklerden bile anlaşılabilir."
Çevirmenin notu: IMF’in yaptığı hesaplamaya göre Rusya, yurt içi ekonomik büyümenin sermaye çıkışına engel olamadığı ilk örneği teşkil ediyor. Rusya’daki özelleştirme süreci de türünün ilk örneği, zira yurt içindeki varlıkların çıkışı ile yabancı sermaye akışları arasındaki fark epey açıktı. Dolayısıyla yurt içindeki sermaye birikiminin çok daha fazlasının yurt dışına akması söz konusu oldu ve netice olarak, Çarlık Rusya’sının son 10 yılından çok daha orantısız bir eşitsizlik ortaya çıktı.
Kremlin’in “gri kardinalleri”: Rus oligarkların ekmek tekneleri
Rusya ekonomisini yaklaşık 80 milyarder kontrol ediyor, sermayelerini nasıl ve ne pahasına kazandılar?
Valentin Katasonov
7 Şubat 2023
Genel olarak dünyada ve özel olarak da Rusya’da oligarşik iktidar türü üzerine daha önce yazmıştım. Modern bir Rus’un zihninde “oligark” ve “zengin adam” (“milyarder”) eşanlamlıdır. 1990’larda milyarderler Rusya’da yağmurdan sonra çıkan mantarlar gibi türemeye başladı, servetleri ruble bile değil, dolar cinsindendi. Servetleriyle övünüyorlardı. Bilhassa kamu yetkililerine yakınlıklarını sergilediler. Kremlin’in onların talimatları ve çıkarları doğrultusunda pek çok karar aldığı hakikatini gizlemediler. Ve o zamanki milyarder ve oligarklardan biri —Mihail Hodorkovskiy— Rusya Devlet Başkanı olmaya bile niyetlenmişti. Artık onun için bir oligark olmak kâfi değildi, “hükümdar” olmak istiyordu.
Ancak bu yüzyılda Rus oligarkların statüsü yavaş yavaş değişmeye başlamış gibi görünüyor. Kremlin, 2000 yılından bu yana “oligarkların eşit bir şekilde ortadan kaldırılması” politikası izlediğini söylemeye başladı. “Kamu-özel ortaklığı” terimi popüler hale geldi. Aslında bunun anlamı şudur; evet, devlet ve büyük şirketler etkileşim halinde ama bu etkileşim ekonomik alanda, ticari nitelikte, toplumun çıkarlarına hizmet ediyor, siyasi bir etkileşim yok.
Pek çok nedenden ötürü, Rusya’nın büyük sermayesi ile devlet otoritesi arasındaki ilişkiler kamufle edildi. Bu resmi istatistiklerden bile anlaşılabilir. Rosstat yıldan yıla, sözüm ona “kamu-özel sektör ortaklığı” konusuyla ilgili pek çok verinin yayımlanmasını kısıtlıyor.
Bu süreçte, “kamu-özel sektör ortaklığı” kavramının uzmanlar için yeni olmadığını belirtmek isterim. Sadece daha önce, Sovyet ekonomi politik ders kitaplarında bu olgunun daha açık bir adı vardı, yani “devlet-tekelci kapitalizmi”. Ve 20. yüzyılda iyi araştırılmış olan bu olgusu, yani devlet ve tekellerin ikincisinin çıkarları doğrultusunda ortaklaşmasını kamufle etmek için, müphem “kamu-özel ortaklığı” kavramını icat ettiler. Ve her ihtimale karşı, kütüphanelerde bulunan kapitalizmin ekonomi politiğini ele alan eski Sovyet ders kitaplarını imha ettiler.
24 Şubat 2022’den sonra Batı, Rus milyarderlere ait yabancı varlıkların kayda değer bir kısmını dondurdu. Washington, Londra ve Brüksel bu tedbiri, Rus zenginlerin Kremlin ile yakın bağları olduğunu ve bu nedenle Rusya’nın Ukrayna’da özel askerî harekât başlatmasında kendi paylarına düşen sorumluluğu taşıdıklarını söyleyerek açıkladı.
Bundan sonra Rus milyarderler Kremlin’le hiçbir yakınlıkları olmadığını açıkça beyan etmeye başladılar. Milyarlarını çok çalışarak kazanmış zengin ve yaratıcı insanlar olduklarını söylediler. Hatta bazıları kendilerine oligark denmesinin yanlış olduğunu açıkladı. Ve bilgeliklerini göstererek, “oligarşi” ve “oligark” terimlerini dolaşıma sokan Platon ve Aristoteles’e başvurdular.
ABD Maliye Bakanlığı’nın 2018 yılında Rus milyarderlerin bir envanterini çıkardığı ve buna “Rus Oligarklar Listesi” adını verdiği ortaya çıktı (o zamanlar 96 milyarder içeriyordu). Mart 2022’de ABD Başkanı Joe Biden, söz konusu listeden Rus oligarkların varlıklarını dondurduğunu övünerek açıkladı.
Ellerinden geldiğince, “masum oldukları halde zarar gören” milyarderlerimiz, makamların bazı temsilcilerinden de ahlaki ve entelektüel anlamda destek buldular. Nitekim Mart 2022’de Rusya Devlet Başkanı’nın sözcüsü Dmitriy Peskov, ABD Başkanı’nın yukarıda bahsi geçen açıklamasını şu şekilde yorumladı: “Başkan Biden, olup bitenlerin mimarı olduğu iddia edilen sözde Rus oligarkların elinden her şeyi almayı başardığı için gurur duyuyor. Belli ki ABD Başkanı bunların oligark olmadığının farkında değil. Oligark, iktidara gelmiş bir iş adamıdır ve son zamanlarda iktidara gelmiş tek oligark da [eski] ABD Başkanı Trump’tır. Ülkemizde iktidara talip olan son oligark muhtemelen Hodorkovsky’di.”
Bununla birlikte, ne Rus milyarderlerin kamuoyu önünde verdikleri güvenceler ne de Sayın Peskov ve Kremlin’e yakın bazı “uzmanların” açıklamaları yurttaşlarımızı Rusya’da oligark kalmadığına ikna etmeye başlıyor.
Yurttaşlarımızdan bir kısmı hem iktidar yapılarından hem de milyarderler listesinden şahısları derinlemesine inceleyerek Rusya’da oligarkların olmadığı tezine meydan okuyor. Ve bu iki zümre arasında karmaşık ilişki zincirleri çiziyor. İlişkiler kanlı, akçeli, ticari, yozlaşmış vs. Sosyal ağlarda ve internette bu tür sayısız resim ve şema var. İnsan bu bilgi denizinde boğulabilir. Bu nedenle oligark işaretleri taşıyan şahısları bir şekilde farklı gruplarda (veya klanlarda) birleştirmeye çalışılıyor: “Yeltsin klanı”, “Liberal blok”, “Siloviki”, “İsrail oğulları”, “Derin Siloviki”, “Bölgesel klanlar” ve diğerleri.
"ABD ve NATO’nun Rusya stratejisi, oligark sisteminin hayatta kalmasına bağlı"
"Rus oligarkların savaş sonrası dönemde işlerine devam edebilmeleri için Ukrayna’daki savaş alanında muharebelerin kısa sürmesi ve ateşkes şartlarının belirsiz ve önemsiz olması gerekiyor."
Doğru, bu resimler ve şemalar hakkında ne yetkililer ne milyarderler ne de kolluk kuvvetleri yorum yapıyor ya da bunları fark ediyor.
Diğer bir grup yurttaş da oligarşinin varlığı ya da yokluğu sorusuna diğer uçtan yaklaşıyor. Fikir otoritelerine (felsefi, sosyolojik, siyaset bilimi, vb.) başvuruyorlar. Örneğin, elitler teorisinin kurucularından biri olan siyaset sosyolojisi klasiği Robert Michels’i hatırlatıyorlar.
Bu Alman düşünürün yaşadığı yıllar 1876-1936 arası. Uzun zaman önce yaşamış gibi görünse de oligarşi hakkındaki düşünceleri bugün hala geçerli. Bu konuda 1911 yılında Modern Demokraside Siyasi Parti Sosyolojisi: Ortak Yaşam Faaliyetlerinde Oligarşik Eğilimler Üzerine Bir Çalışma adlı bir kitap yazdı. Bu kitap yakın zamanda Rusçaya çevrildi ve kitapçılarımızda yerini aldı. Michels’e göre, toplumu yönetmenin oligarşik yolu her devlette mevcuttur. Adı ne olursa olsun; monarşi, aristokrasi, cumhuriyet, demokrasi, vs. oligarşik yönetim biçimi her devlette mevcuttur.
“Oligarşi” konusundaki literatür listesi, Vladimir İlyiç Lenin’in bir dizi eserini de içeriyor. Hepsinden önce, Kapitalizmin en yüksek aşaması olarak emperyalizm (1916) geliyor.
Lenin’in bu kitapta emperyalizmin ya da tekelci kapitalizmin beş belirtisini formüle ettiğini hatırlatayım. İkinci işaret, sanayi ve banka sermayesinin birleşmesi ve bu temelde mali sermaye ve mali oligarşinin oluşması. “Kapitalist tekellerin ‘egemenliği’ kaçınılmaz olarak mali oligarşinin egemenliğine dönüşür”.
Modern Rusya’da tekelci kapitalizmin ikinci özelliği açıkça görülüyor. Bu nedenle Rusya’da yerel oligarşi en azından kısmen “mali” olarak nitelendirilebilir.
Çağdaş Amerikalı siyaset bilimci Jeffrey A. Winters’ın Oligarşi (2011) adlı kitabından da oligarşik güç hakkında pek çok ilginç şey öğrenebiliriz. Yazar özellikle oligarkların sadece devleti doğrudan ya da dolaylı olarak yönetenler olarak değil, aynı zamanda devleti kendi çıkarlarını ve sermayelerini korumanın yanı sıra kendilerini zenginleştirmek için kullananlar olarak da adlandırılması gerektiğini düşünüyor.
Winters’a göre bu geniş tanım altında oligark grubu, şirketleri, bankaları ve diğer ticari kuruluşları Washington’da lobicilere sahip olan tüm Amerikalı zenginleri kapsıyor.
Genel manada oligarşi ve özel olarak Rus oligarşisi hakkındaki teorik değerlendirmelerimi, yakın zamanda Raventsvo Medya Telegram kanalında yer verilen bazı değerlendirmelerle desteklemek istiyorum.
Telegram kanalının uzmanları, Rus zenginlerin (daha doğrusu süper zenginlerin ya da milyarderlerin) ne ölçüde oligark (kelimenin tam anlamıyla) niteliklerine sahip olduğu sorusunu anlamaya çalışıyor. Ayrıca, benzer bir değerlendirme diğer pek çok ülke için de yapılmış (toplam 60 ülke). Her ülkede anket en zengin ilk yüz kişi (ilk 100) üzerinde yapılmış. Analiz açık kaynaklara dayandırılmış.
Yazarlar oligarkın şu temel tanımından yola çıkıyor; devlet gücünü kâr amacıyla kullanan süper zengin kişi. Çalışma, süper zengin bir şahsiyetin bir oligark grubuna ait olup olmadığını, bir oligarkın beş özelliği temelinde araştırmış:
Ana varlıklar yolsuzluğa eğilimli sektörlerde yoğunlaşmıştır (inşaat, madencilik, emlak, bankalar, savunma sanayii, vb.),
Servet özelleştirme veya devlet sözleşmeleri (siparişler) yoluyla edinilir,
Resmi görevlilerle veya kamu görevinde bulunanlarla gayri resmi bağlar,
Sermayenin korunması ve çoğaltılması için offshore, yolsuzluk, kartel, baskıya dayalı ve diğer sosyal olarak kınanacak mekanizmaların kullanılması,
Medya ve politikacıların kontrol edilerek kamuoyunun etkilenmesi.
Çalışmanın yazarları, zengin bir kişinin beş niteliğin tamamına ya da en az dördüne sahip olması durumunda oligark olarak sınıflandırıldığını varsayıyor. Buna ek olarak, ülkenin oligarşik karakterinin derecesi (endeksi), oligark olarak sınıflandırılan kişilerin servetinin hane halkı sektörünün milli serveti içindeki payı olarak hesaplanıyor.
Çalışmanın yazarları, 60 ülkeden 1500’den fazla süper zenginin geçmişini yukarıda belirtilen beş özellik açısından incelediklerini belirtiyor. Mevcut verilerin çoğu 2022 ya da 2023 yılına ait. Ancak, bazı ülkeler için daha önceki verilerle yetinmek zorunda kalınmış.
Ve işte 2023 yılında 60 ülkeye ait oligarşi endeksinin hesaplanmasının sonucu. Rusya yüzde 9,4 puanla yedinci sırada. Onun önünde Kıbrıs, Monako, Gürcistan, Suudi Arabistan, Tanzanya ve Çek Cumhuriyeti yer alıyor. Fakat sadece büyük ülkelerin (hane halkı sektöründeki ulusal servetin 1 trilyon doları aştığı 38 ülke) bir listesini yaparsak Rusya, Suudi Arabistan’ın ardından ikinci sırada yer alıyor (endeks yüzde 16,7’ye eşit). Rusya’yı İsrail (yüzde 7,8) takip ediyor. ABD ise büyük ülkeler listesinde sadece 28. sırada (yüzde 0,5) yer alıyor. Çin ise 34. sırada yer alıyor (yüzde 0,1).
Rusya’ya biraz daha yakından bakalım. Ülkenin en zengin 100 kişisinin oligark olduğu tespit edilmiş:
Birinci nitelik (ana varlıklar yolsuzluğa eğilimli sektörlerdeydi) — 77,
İkinci nitelik (özelleştirme ve devlet sözleşmeleri yoluyla elde edilen servet) 81,
Üçüncü nitelik (yetkililerle gayri resmi bağlar, kamu görevinde bulunma) — 85,
Dördüncü nitelik (offshore, yolsuz ve diğer kınanacak sermaye koruma ve çoğaltma planlarının kullanımı) — 96,
Beşinci nitelik (medya ve politikacılar aracılığıyla toplum üzerindeki etki) — 47.
Bireysel özelliklere göre yapılan analizi özetleyen çalışmanın yazarları, Rusya’daki en zengin 100 kişiden en az 76’sının oligark olduğu sonucuna varmış.
Rusya ile kıyaslandığında Çin epey mütevazı görünüyor. Dolayısıyla, Göksel İmparatorluk’taki milyarderler servetlerinin büyüklüğü açısından Rusya’dakilerden daha havalı görünüyorlar ama Çinli zenginlerde oligarklık belirtileri pek görünür değil. Bu tür belirtiler 100 milyarderden sadece 18’inde açıkça mevcut.
Son karşılaştırmalı çalışma, zenginlerin (ilk 100 milyarder) servet edinme yollarına göre ilginç bir dağılımını gösteriyor. Rusya Federasyonu’nda: özelleştirmeciler (53), spekülatörler ve tüccarlar (22), yöneticiler (12), yenilikçiler (sadece 7), mirasyediler (4). Çin’de yenilikçiler (59) ve yöneticiler (32) baskın.
Çinli milyarderlerin hakikaten de devletten oldukça bağımsız bir şekilde var olabildikleri ve aynı zamanda ülkenin iktisadi ve bilimsel-teknik gelişimine katkıda bulundukları aşikâr. Rus milyarderler ise ancak devleti parazitler gibi sömürerek ve devleti kendi çıkarları doğrultusunda yöneterek var olabilirler. Çin’de devlet milyarderleri yönetirken, Rusya’da tam tersine milyarderler devleti yönetiyor.
Tatar Kızı ve banker çetesi: Rusya'da yerli sermaye imha sistemi nasıl çalışır?
Rusya’da Bill Clinton’ın şefaatiyle kurulan Yeltsin liderliğindeki talan rejiminin ardından 2000’lerde tüm iktisadi politikaların yerli sermaye temsilcileri ile iradesini tamamıyla Batı kapitalizmine devretmiş teknokratlar arasındaki güç dengesi üzerine kurulduğu bir hakikatti. Bu dengenin bozulmasına dair ilk…