Nijer'deki darbe ve Sahel'deki ertelenmiş savaş
"Nijer'deki darbeye, mali şantaj ve askeri güç gibi aynı eski reçeteyle karşı koyma teşebbüsleri sadece isyancıların kararlılığını güçlendirecektir."
Çevirmenin notu: 3 Ağustos’ta bu blogda yayımladığım yazıda, naçizane Nijer’deki askeri darbenin gerekçeleri ve sonuçlarına dair bir girizgâh yapmıştım.
Eğer Nijer kendi kaynaklarının —özellikle de uranyumun— kontrolünü gerçekten ele geçirirse, yani bunları Fransız şirketlerinin elinden alırsa, Batı hakiki bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. Halihazırda Batı, nükleer enerji santrallerinde kullanılmak üzere işlenen uranyum konusunda büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı durumda. Nijer’in uranyum rezervlerini kendi kontrolü altına alması ve Rusya ile işbirliğine girmesi, hatta belki de kendi uranyumunu işlemesi halinde, Rusya’nın Batı’nın şimdiye kadar haksız yere suçladığı şeyi yapması, yani enerji kaynaklarını siyasi bir koz olarak kullanması sadece Fransa için değil, ABD için de tehlikeli olacaktır.
Fransa açıkça devrik cumhurbaşkanının yanında yer aldı ve Nijer’deki darbeci subaylara ECOWAS’ın askeri işgal tehdidini “ciddiye almaları” çağrısında bulundu. Fransız Savunma Bakanı ayrıca ECOWAS’ın Nijer’deki darbecilere yönelik ültimatomunu desteklemeye değer bulduğunu ifade etti.
Fransız askerlerini ve hatta Fransız medya ve STK’larını ülkelerinden kovan yurtsever ve Fransız karşıtı hükümetlerin iktidara geldiği Mali ve Burkina Faso, ECOWAS’ın Nijer’e müdahalesini kendilerine karşı bir savaş ilanı olarak değerlendireceklerini açıklamalarından beri bölgesel bir savaşın gelmekte olduğuna dair kanaat güçleniyor.
Cezayir’in önemi
Ayrıca uzun süreli bir çatışma durumunda Batı’nın ECOWAS’a yardım etmesi kolay olmaz. Libya ve özellikle Cezayir darbecilerin yanında yer alabilir. Özellikle de eski sömürgeci Fransa ile iyi ilişkileri olmayan ve bölge standartlarına göre iyi bir orduya sahip olan Cezayir, örneğin Batılı ülkelere hava sahasını açmayarak sorun çıkabilir.
Son günlerde Cezayir Genelkurmay Başkanı’nın Rusya Savunma Bakanı ile görüşmek üzere Moskova’ya gittiği bildirilmişti. Buna ek olarak Cezayir Cumhurbaşkanı, haziran ayında Uluslararası Ekonomi Forumu’na katılmak üzere St. Petersburg’u ziyaret etmiş ve burada Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelerek güçlendirilmiş bir stratejik ortaklık anlaşması imzalamıştı. Cezayir Başbakanı ise ikinci Rusya-Afrika Zirvesi vesilesiyle Rusya’ya gitmişti.
Rusya’nın on yıllardır Cezayir’in en önemli askeri ortağı olduğunu ve Moskova’nın birkaç yıl öncesine kadar Afrika’nın büyük bölümünü ihmal etmesine rağmen bu ilişkinin istikrarlı bir şekilde sürdüğünü belirtmek gerek. Bununla beraber Cezayir’in 2018 ve 2022 yılları arasındaki silah ithalatının yüzde 73’ünün Rusya’dan yapılması, iki ülkenin askeri bağlarının yakınlığını ifade ediyor.
Dolayısıyla daha önce de belirtildiği üzere Cezayir, Afrika’nın en büyük, en donanımlı ve en modern askeri birliklerinden birine sahip ve kıtanın en güçlü ülkelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu nedenle Genelkurmay Başkanı’nın Rusya’ya yaptığı son ziyaret, Cezayir’in ECOWAS’ın ültimatomunun sona ermesinin ardından patlak verebilecek büyük bir savaş konusunda Rusya ile koordinasyon sağlama niyetinde olduğunu gösterdiğinden, konumu mevcut bölgesel bağlamda önemsiz değil.
Basında yer alan haberlere göre Nijer’in, savaş konusunda deneyimli Rus paralı asker şirketi Vagner Grubu’ndan destek istemiş olması da Batı’da pek hoş karşılanacak gibi görünmüyor.
Savaş yakın mı?
Bu konuda şu an için herhangi bir netlik yok. Örneğin Nijerya parlamentosu Nijer’e askeri müdahale konusunda aleyhte karar aldı. Ancak Nijerya olmadan ECOWAS’ın tehdidi muhtemelen boş laftan öteye gitmeyecektir.
Wall Street Journal, pazar günü ECOWAS üyesi bir ülkenin üst düzey bir askeri yetkilisine dayandırdığı haberinde ittifakın Nijer’deki darbecilere karşı askeri güç kullanmak için henüz yeterince hazırlıklı olmadığını yazdı.
Ancak bunların hiçbiri, Fransa ve ABD’nin darbecilerin Nijer’de iktidarda kalmasına izin vermeyi göze alamayacağı şeklindeki başlangıçta yapılan gözlemi değiştirmiyor. Bu nedenle, darbecileri indirmek adına yaptırımlar ya da başka yöntemler kullanılmazsa önümüzdeki birkaç gün içinde değil ama kesinlikle birkaç hafta içinde savaş beklenebilir.
“Görev başarısız”
2 Ağustos’ta Alman Die Zeit gazetesinde yer bulan makale özellikle dikkat çekiciydi. “Görev başarısız” başlıklı makalede şu ifadeler var:
“Ecowas’ın [askeri müdahale] tehdidi ve komşu ülkeler Burkina Faso ve Mali'nin Nijer’deki yeni yöneticilere karşı herhangi bir askeri eylemi ‘savaş ilanı’ olarak görme yönündeki karşı tehdidi, kimsenin gelmekte olduğunu görmediği, daha doğrusu görmek istemediği bir savaşın son emareleri. Darbe sadece Alman hükümeti tarafından da yayılan ‘Nijer’in bir istikrar çıpası olduğu’ söyleminin hayal ürünü olduğunu ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda Bundeswehr’in Mali’den çekilmesini de zorlaştırıyor. Ve Batı Sahel politikasının, yani istikrarsızlığıyla nam salmış bir bölgede köktendinci ve terörist örgütlerin yayılmasını askeri varlık yoluyla önlemeye dönük iddialı çabanın başarısızlığına işaret ediyor. Bu başarısızlık Rusya’nın Afrika’daki hırslarını daha da körüklüyor.”
Ukrayna’daki Maydan projesinin mimarlarından biri olan Biden yönetiminin Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın bu haftanın başında Nijer’e gidip darbeci subaylarla görüşmesi de kenara yazılsa fena olmaz:
“Bu, eğer sorumluların anayasal düzene geri dönme arzusu varsa, ABD’nin iyi niyet misyonunu sunduğu ilk görüşmeydi. Bu teklifi herhangi bir şekilde kabul ettiğimizi söyleyemem. […] Diplomasi için kapıyı açık tutacaklarını umuyorum. Biz bu öneriyi yaptık. Göreceğiz.”
Nijer ve Fransız İmparatorluğu’nun çöküşü
Thomas Fazi
8 Ağustos 2023
Batı müdahalesi yakında geri tepebilir
Önce Mali, sonra Burkina Faso geldi. Bugün ise Sahel’i kasıp kavuran Batı karşıtı isyan destanında başrol oynama sırası Nijer’e geldi; sadece üç yıl içinde darbeye maruz kalan üçüncü ülke oldu. 26 Temmuz’da General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki askeri darbe, 2021’de seçim hilesi iddiaları ve protestolar devam ederken seçilen ülkenin Batı taraftarı Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum’u koltuğundan etti.
Bu darbelerin her birinde, darbeye dahil ola subaylar iktidarı ele geçirmek için aynı sebepleri; terördeki artış ve kronik sosyal ve iktisadi az gelişmişlikle ilgili artan kaygıları öne sürdüler. Petrol, altın ve uranyum gibi doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasına rağmen Sahel, aynı zamanda mali açıdan en fakir bölgelerden biri. Nijer bunun çarpıcı bir örneği: dünyanın önde gelen uranyum ihracatçılarından biri olmasına rağmen İnsani Gelişme Endeksi’nde sürekli olarak en alt sıralarda yer alıyor.
Bu ülkelerin yeni liderleri ve destekçilerinin gözünde, bunun sorumluluğunun büyük bir kısmı bilhassa bir kötüye ait: Fransa. Ne de olsa bu ülkelerin tamamı eski Fransız sömürgeleri, eskiden Françafrique olarak bilinen bölgenin birer parçası. Ve Fransa, diğer tüm emperyal güçlerden daha fazla, eski ileri karakolları üzerinde büyük bir etki yaratmaya devam etti ve açık sömürge yönetiminin yerine, yeni sömürgeci kontrolün —her şeyden önce para birimi ile— daha ince biçimlerini uyguladı.
Afrika’nın ellili ve altmışlı yıllardaki dekolonizasyonundan önce, Batılı güçler arasında kendi sömürgelerine parasal itaat biçimleri dayatmak yaygındı. Sömürgeler genelde Avrupa ülkelerinin iktisadi kontrolünü ve mali çıkarlarını yerine getirmek adına emperyal merkezler tarafından çıkarılan ve kontrol edilen para birimlerini kullanmaya zorlanıyordu. Fransa bir istisna değildi; aksine Fransa’yı diğer emperyal güçlerden ayıran şey, para imparatorluğunun dekolonizasyondan sağ çıkmasıydı. Afrika sömürgelerinin çoğu bağımsızlıklarını kazandıktan sonra ulusal para birimlerini benimserken Fransa, Orta ve Batı Afrika'daki eski ileri karakollarının çoğunu sömürge para birimi olan CFA frangını muhafaza etmeye ikna etmeyi başardı.
Takip eden on yıllarda çeşitli ülkeler CFA sistemini terk etmeye çalıştı ama çok azı başarılı oldu. Senegalli iktisatçı Ndongo Samba Sylla ve Fransız gazeteci Fanny Pigeaud’un Africa’s Last Colonial Currency [Afrika’nın Son Sömürge Para Birimi] adlı kitaplarında (ki bunu ben de çevirmiştim) yazdıkları üzere Fransa, ülkelerin CFA’yı terk etmelerini engellemek için elinden geleni yaptı: “Göz korkutmalar, istikrarsızlaştırma kampanyaları ve hatta suikastlar ve hükümet darbeleri bu döneme damgasını vurdu ve Fransa ile Afrika’daki ‘ortakları’ arasındaki ilişkinin dayandığı —ve bugün hala dayandığı— kalıcı ve eşit olmayan güç ilişkilerine tanıklık etti.”
Netice olarak CFA frangı, Mali, Burkina Faso ve Nijer de dahil olmak üzere Orta ve Batı Afrika’da çoğu eski Fransız sömürgesi olan 14 ülke tarafından kullanılmaya devam ediyor. Bu ülkeler birlikte, Fransa’nın hala merkezi bir rol oynadığı “frank bölgesi” olarak adlandırılan bölgeyi oluşturuyor. CFA frangının iki merkez bankasının merkezinin Afrika kıtasına taşınmasını içeren bu grubun resmi olarak “Afrikalılaştırılmasına” rağmen Fransa, sistem ve onu kullanan ülkeler üzerinde geniş kapsamlı kontrol sahibi olmaya devam ediyor.
Sylla ve Pigeaud, “CFA frangı, bir para birimi olmanın ötesinde, Fransa’nın bazı eski sömürgeleriyle iktisadi, parasal, mali ve siyasi ilişkilerini kendi çıkarlarına uygun bir mantığa göre yönetmesini sağlıyor,” diye yazıyor. CFA frangının Afrika ekonomilerinin gelişimini engelleyen ve onları Fransa’ya boyun eğdiren bir tür “parasal emperyalizmi” temsil ettiğini iddia ediyorlar.
Nijer’i ele alalım: Ülke, Fransa’nın en büyük uranyum kaynağı (arzının yaklaşık yüzde 20’sini sağlıyor) ve bu da ülkenin elektriğinin yaklaşık yüzde 70’ini sağlayan nükleer santrallere yakıt tedarik etmek için gerekli. Yine de her yedi Nijeryalıdan yalnızca biri (ve kırsal kesimde yaşayanların yalnızca yüzde 4’ü) modern elektrik hizmetlerine erişebilirken nüfusun yüzde 40’ından fazlası aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Daha da çarpıcı olanı, Nijer’in uranyum endüstrisini işleten şirketin yüzde 85’inin Fransa Atom Enerjisi Komisyonu ve iki Fransız şirketine ait olması; sadece yüzde 15’inin Nijer hükümetine ait olması.
CFA sistemi ve bunun getirdiği parasal ve iktisadi egemenlik boşluğu, Nijer’de ve Sahel’in başka yerlerinde kaynakların sistematik olarak yağmalanmasının merkezinde yer alıyor. Dünyanın en düşük İnsani Gelişme Endeksine sahip 10 ülkesinden beşi frank bölgesinin parçası ve bunlardan üçü yakın zamanda darbe yaşadılar.
Fransa’nın frank bölgesi üzerindeki kontrolü sadece iktisadi araçlarla da sınırlı değil. Nijer, aynı zamanda Fransa’nın Sahel’deki ana askeri üssü ve 1500 kadar Fransız askerine ev sahipliği yapıyor. İşleri daha da karmaşık hale getirmek için ülke, aynı zamanda ABD’nin Afrika Komutanlığı (Africom) çatısı altında faaliyet gösteren ve Afrika kıtasındaki en büyük Amerikan birliklerinden biri olan yaklaşık 1000 ABD askerine de ev sahipliği yapıyor. ABD, ayrıca 2013’ten bu yana Nijer’de 110 milyon dolarlık yeni bir üs de dahil olmak üzere çeşitli üslerden insansız hava aracı misyonları yürütüyor. Hem Fransa hem de ABD için amaç güya İslamcı terörle mücadele, ancak gerçek şu ki bu devasa yabancı askeri varlığa rağmen Nijer ve diğer ülkelerde güvenlik —iktisadi beklentiler de öyle— yıllar içinde kötüleşti.
O halde Afrika’nın en yeni askeri cuntalarının öfkelerinin ana hedefi olarak Fransa’yı seçmelerine belki de şaşırmamalıyız. Mali’de mevcut askeri lider Assimi Goïta Fransız ordusunu ülkeden defetti, diplomatik ilişkileri kesti ve hatta resmi dil olan Fransızcayı yasakladı. Burkina Faso’da genç devrimci lider İbrahim Traoré de Fransız askerlerini defetti ve bazı ihraç mallarını yasakladı.
Sylla’ya göre bu, “Frankofon Afrika’da ellili ve altmışlı yıllarda başlayan dekolonizasyon sürecini tamamlamayı amaçlayan ikinci bir ulusal kurtuluş hareketinden” başka bir şey değil. Bu sürecin ilk aşaması Batı’dan siyasi bağımsızlık elde etmekle ilgiliyken bu son aşama iktisadi egemenlik ve bağımsızlık elde etmekle ilgili. Bu nedenle, yakın tarihli bir Birleşmiş Milletler raporunun da belirttiği üzere bu yeni askeri yönetimlere verilen halk desteği, “kıta genelinde genişleyen yeni bir demokratik özlem dalgasının belirtisi” olarak anlaşılabilir. Sylla’nın bana söylediği üzere: “Bu ülkelerin çoğunda ordular, Batı’nın kuklası olma eğiliminde olan ve yıllar boyunca yeni sömürgeci düzene meydan okumak adına hiçbir şey yapmayan seçilmiş hükümetlerin aksine, ülkelerinin egemenliğini ve bağımsızlığını koruyan liderler olarak görülüyor.”
Peki bu Nijer için ne anlama geliyor? Ülke şimdilik Mali ve Burkina Faso ile aynı yönde ilerliyor gibi görünüyor. Yeni hükümet yabancı askerlere ülkeyi terk etmelerini söylemekten (şimdilik) kaçınırken, Fransa ile bir dizi askeri işbirliği anlaşmasını feshetti, ülkenin hava sahasını kapattı —ABD’nin insansız hava aracı operasyonlarını fiilen durdurdu— ve Fransa’ya uranyum ihracatını askıya aldığını duyurdu. Buna karşılık binlerce kişi desteklerini ifade etmek için sokaklara döküldü, Fransız bayraklarını yaktı ve hatta Fransız elçiliğine saldırdı. BBC’ye konuşan yerli bir iş insanı, “Çocukluğumdan beri Fransa’ya karşıyım. Uranyum, petrol ve altın gibi ülkemin tüm zenginliklerini sömürdüler. En yoksul Nijeryalılar Fransa yüzünden günde üç öğün yemek yiyemiyor,” dedi.
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (Ecowas) —Batı Afrika’da yer alan ve Batı’nın desteğine sahip 15 ülkeden oluşan bir siyasi ve ekonomik birlik— Nijer’e derhal yaptırım uygulayarak Nijer ile Ecowas ülkeleri arasındaki tüm ticari ve mali işlemleri askıya aldı ve daha da kötüsü, Nijer’in Ecowas’ın merkez ve ticaret bankalarında bulunan varlıklarını dondurdu. Bunu yapabilmelerinin nedeni, Ecowas’ın Nijer tarafından kullanılan para birimini basan Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği’ni içermesi ve bunun büyük ölçüde Fransa’nın kontrolü altında olması. Bu da Fransa’nın CFA frangını, frank bölgesi içerisinde kendisi açısından sorun teşkil eden herhangi bir hükümete karşı silah olarak kullanmasına imkân sağlıyor. AB de dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olmasına rağmen Nijer’e yönelik yardım ve işbirliğini askıya alarak cezalandırıcı bir tepki verdi.
Daha da endişe verici olanı da Batı Afrika bloku, seçilmiş hükümetin bir hafta içinde görevine iade edilmemesi halinde güç kullanımı da dahil olmak üzere “gerekli tüm tedbirleri alacağını” söyledi. Bu süre pazar günü doldu ve herhangi bir adım atılmadı ama tehdit geri çekilmedi. Bundan sonra ne olacağına karar vermek üzere perşembe günü bir araya gelmeleri bekleniyor. Bu arada Fransa, AB ve ABD devrik lidere “kesintisiz” destek verdi ve Ecowas’ın tutumunu destekledi. Bu, Fransa’nın Frankofon Afrika’daki çıkarlarını korumak için Fildişi Sahili, Mali ve Çad'a müdahale ederek askeri güç kullandığı on yılın ardından geldi.
Ama bu sadece Fransa’nın azalan hegemonyası ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığıyla ilgili bir mesele değil. Nijer’deki darbe, ülkedeki doğalgaz sahalarını Avrupa’ya bağlayacak ve doğrudan Nijer’den geçecek 13 milyar dolarlık bir gaz boru hattı inşa etme projesini de tehdit ediyor. AB’nin geçen yıl Rus gazından vazgeçme kararının ardından bu girişimin her zamankinden daha acil olduğu söylenebilir.
Nijer’deki askeri rejim, ülkeye yapılacak herhangi bir yabancı askeri müdahalenin “katliamla” sonuçlanacağı uyarısında bulunurken Mali ve Burkina Faso da yeni hükümeti desteklediklerini açıkladı. Ortak bir açıklamayla, herhangi bir askeri müdahalenin “Burkina Faso ve Mali’ye karşı savaş ilanıyla eşdeğer olacağı” ve “tüm bölgeyi istikrarsızlaştırabileceği” uyarısında bulundular. Dahası, Rusya’nın darbeci hükümetlerle olan güçlü bağları göz önüne alındığında Nijer’e dönük Batı destekli bir saldırı, Colin P. Clarke’ın “bölgesel vekalet savaşı” olarak tanımladığı, Rusya ve Vagner Grubu’nun Nijer’i (ve Burkina Faso ve Mali’yi), Batılı ülkelerin ise Ecowas’ı desteklediği bir savaşa dönüşebilir.
Tüm bunlar, Rusya, Çin ve Batı’nın büyümenin bir sonraki sınırı olacağı tahmin edilen bu muazzam kaynak zengini, genç kıta üzerinde nüfuz sahibi olmak için yarıştığı yeni bir Afrika mücadelesinin eşiğinde olduğumuza dair korkuları besliyor. Fakat bu mantık hâkim olursa, bu Afrika açısından felaket olacaktır. Kavraması ne kadar zor olursa olsun, Batılı ülkeler —ve özellikle Fransa— bu Batı karşıtı eğilimin yakın zamandaki yabancı etkisinden çok, uzun süredir devam eden yeni sömürgecilik uygulamalarına karşı tarihsel yakınmalarla ilgili olduğunu kabul etmeli. Buna aynı eski reçeteyle —mali şantaj ve askeri güç— karşı koyma teşebbüsleri sadece isyancıların kararlılığını güçlendirecektir.
Eroin tüccarı, kara para aklayıcısı: Nijer'i işgal etmekle tehdit eden ECOWAS Başkanı Tinubu kimdir?
"Fransız seçkinlerinin şansına, Bola Tinubu gibi uzlaşmacı figürler hala kirli işlerini onlar adına yapmaya devam ediyor."