Mihail Hazin: Günümüz iktisadi modeli nasıl feodalizme dönüştü?
"Bağımsız bir devlet kurmaya çalışırsanız, örneğin Suriye örneğinde olduğu gibi, engellenirsiniz. Bu nedenle, günümüzde klasik bir feodalizme dönüş başladı."
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyıl, yaratıcı üretim ve sanayileşme çağı olarak tanımlanırken, bireylerin kendi başarılarıyla sanayi imparatorlukları veya devletler inşa edebildiği bir dönemdi. Henry Ford’un sanayi devrimi veya SSCB’nin sıfırdan kuruluşu bu döneme örnek gösterilebilir. Fakat sınırsız para basımının başladığı dönemle birlikte bu yapı köklü bir değişime uğradı. Rus iktisatçı Mihail Hazin, Govorit Moskva’ya verdiği mülakatta, günümüz iktisadi düzeninin bir tür feodal yapıya kaydığını savunuyor. Bu dönüşümün temel nedenlerinden biri, finansal gücün merkezi bir otorite tarafından kontrol edilmesi. Örneğin, ABD’de kamu varlıklarının özel fonlara devredilmesini savunan görüşler yaygınlaşıyor. Alaska’daki petrol rezervleri ve milli parklar gibi kaynakların özel sektör tarafından yönetilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu durum, finansal gücün yalnızca belirli bir zümreye aktarılmasıyla sonuçlanıyor:
Dikkatinizi çekmek isterim, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyıl, modernite ve üretim çağıydı. Bu dönemde bir şeyler üretebilen insanlar, genellikle bir şeyler yaratma imkanına sahipti. Örneğin, Henry Ford gibi sanayi imparatorlukları kuranlar ya da sıfırdan gelişmiş bir devlet inşa edenler (örneğin, Rus İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra SSCB’nin kuruluşu) buna örnek gösterilebilir.
Fakat, sınırsız para basımının başladığı döneme geldiğimizde –inanmayabilirsiniz ama– dünya feodalizme geri dönmeye başladı. Neden mi? Çok basit. Şu anda ABD’de bakanlık koltuğu için aday olan, Soros camiasından biri var. İsim vermeyeceğim, zira ilgilenenlerin kendilerinin araştırmasını istiyorum. Bu oldukça ilginç bir uğraş, zira çoğu kişi blog okuyor ama birincil kaynaklara bakmıyor. Neyse, bu kişi ne diyor? ABD’nin toplam varlıklarının 500 trilyon ya da 600 trilyon dolar olduğu söyleniyor. Net rakam önemli değil. Bu varlıkların özel ellere, özel fonlara devredilmesi gerektiğini savunuyorlar, zira bu fonlar bu varlıkları yönetebilir. Örnek olarak, hâlâ dağıtılmamış Alaska’daki petrol rezervleri, milli parklar ve doğal koruma alanları gibi varlıklar gösteriliyor.
Şimdi dikkat edin, icatlar ya da yaratıcı çözümler gibi karmaşık şeylerin aksine, para basımı tek bir merkezden yürütülüyor. Bu nedenle, bu merkez, kimin zengin olacağını ve kimin olmayacağını belirleyebiliyor. 1930’larda, Franklin D. Roosevelt’in federal ABD bütçesinin nispi önemini on kat artırdığını anlatmıştım. Göreve başladığında federal bütçe, ABD’nin en zengin on ailesinin toplam varlıklarına eşdeğerdi. Burada bahsettiğimiz şey, yıllık gelir değil, on yıllar boyunca birikmiş toplam varlıklar. Ancak Roosevelt 1945’te görevi bıraktığında, federal bütçe bu on ailenin toplam varlıklarına denk hale gelmişti. Bu durum, bütçeyi yönetenlerin sıfırdan en zengin aileleri yaratmasını mümkün kıldı. Tabii ki bu, kolay bir süreç değildi ama yine de mümkündü. Roosevelt’in ölümünden sonra, matbaa üzerindeki kontrolü elinde tutanların bu durumu beğenmediği ortaya çıktı. O dönemde bir çeşit rekabet vardı.
Bugün ise rekabet yok. Sıfırdan bir bilişim imparatorluğu, sanayi imparatorluğu ya da bağımsız bir devlet kuramazsınız, zira buna izin verilmiyor. Para basılır ve istedikleri kişilere aktarılır. Sanayi imparatorluğu kurmaya kalkarsanız, savcılığa, medya organlarına ve soruşturma makamlarına kaynak sağlanır ve sizi yok ederler. Bağımsız bir devlet kurmaya çalışırsanız, örneğin Suriye örneğinde olduğu gibi, engellenirsiniz. Bu nedenle, günümüzde klasik bir feodalizme dönüş başladı. Ana hedefiniz, finansal kaynakların dağıtıldığı yere uygun bir şekilde yerleşmek. Doğru bir yere yerleşirseniz biraz daha fazla alırsınız, yanlış bir yere yerleşirseniz daha az. Ama hiç yer bulamazsanız, sadece sorunlarla karşılaşırsınız.
Bu durum, meşhur bir fıkrayı hatırlatıyor: Eski bir Yahudi, Şeremetyevo Havalimanına iner ve gümrük görevlisi ona sorar: ‘Nereden geldiniz?’ Yahudi ellerini açarak cevap verir: ‘Kızım, ne diyorsunuz? Nereden kâr olsun ki? Hep zarar.’ İşte bu fıkra, günümüzün kamu altyapısını çok güzel özetliyor: Eğer bir kaynağınız yoksa, her şey zarar. İlginçtir ki, tüm devletler, ABD dahil olmak üzere, yapısal olarak zararlı hale geldi.
Modern feodalizm nasıl işliyor?
Eskiden feodalizm nasıl işlerdi? Feodal, kendisine bir feod verilirdi; yani üzerinde köylülerin yaşadığı bir toprak parçası. Bu toprakta yiyecek üretilirdi ve feodal, bu yiyeceklerden payını alarak (genelde onda bir oranında), bir ordu besler ve süzerenine karşı görevlerini yerine getirirdi. Peki, sizin gelir kaynağınız yoksa, eğer süzeren size doğrudan para sağlıyorsa ve süzerenin tek istediği şey, varlıklarınızı başarıyla sermayeleştirmenizi sağlayacak belli kurallara uymanızsa ne olur?
Bugün tamamen garip bir durumla karşı karşıyayız: Gerçek küresel ekonomi, son derece doğal olmayan bir şekilde doların basımı üzerinden işliyor. Bu süreç, doların basımını kontrol eden bazı özel yapılar tarafından denetleniyor. Üstelik bunlar Amerika Birleşik Devletleri’nde resmen özel kuruluşlar. Evet, devlet onların üzerinde etkili, ancak hiçbir şekilde sorumluluk taşımıyorlar. En önemlisi, ekonomik kriz nedeniyle bu doların değeri düşüyor. Sonuç olarak, tüm devletlerin zarara uğradığı bir durum ortaya çıkıyor.”
Yeni milenyumun faşistleri
"Bariz biçimde 'liberal' bir iktisadi felsefe olan faşizm, özel rekabetin önünü açarken devleti baskıcı ve ideolojik işlevlerine indirgemekle ilgileniyordu."