Kuzey Akım sabotajının önü ve arkası: Cui bono?
Kuzey Akım 1 ve 2 doğalgaz boru hatlarına bu haftanın başında düzenlenen saldırılar — ki bunun saldırı ya da sabotaj olduğu tartışma götürmez — sonrasında üretilen spekülasyonların büyük kısmı saçmalıklardan ibaret.
New York ve Londra basını, ilk birkaç gün yaşananın sabotaj olduğunu kabul etse de olağan şüphelilere dair hiç bahis açmadı, şimdi sorumlunun Rusya olduğu iddia edilmekte. Son bir haftadır medya, son zamanların en amatör propaganda süreçlerinden birini yürütüyor.
Olağan şüpheliler arasında ABD’yi gösteren, ne ilginçtir ki yok. Halbuki ABD Başkanı Joe Biden, 7 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında bugün yaşanacakları açıkça vahyetmiş:
“Biden: Şayet Rusya [Ukrayna’yı] işgal ederse, o zaman artık Kuzey Akım-2 olmayacak. Buna bir son vereceğiz.
Muhabir: Fakat bunu tam olarak nasıl yapacaksınız? Proje Almanya’nın…
Biden: Size söz veriyorum, bunu yapabiliriz.”
Kuzey Akım 1 ve 2’nin akıbetine gelince; bu saatten sonra boru hatlarını tamir etmek imkansız, zira açılan deliklerden içeriye tuzlu su doluyor ve borular bir süre sonra paslanmaya başlayacak. Onarım, ancak acil müdahaleyle mümkün olabilirdi, artık iki hattın da hurdaya döndüğü söylenebilir.
Baltık’ta demir yüzdüren ABD sabotajın neresinde?
Suçun Moskova’da aranması takdire şayan. Rusya’nın milyarlarca dolar yatırım yaptığı hatlara saldırmak için ne gibi bir gerekçeye sahip olduğunu söyleyen henüz yok.
Ancak Washington’un bu işte parmağı olduğuna ilişkin çok fazla ipucu var.
Şu aralar Baltık Denizi’nde seyreden ABD Donanması’nın Wasp sınıfı amfibi hücum gemisi USS Kearsarge’yi aklına getirebilen olmamış. Gemi, 13 Mayıs’ta Finlandiya ve İsveç donanmalarıyla birlikte PASSEX tatbikatına katıldı. 17 ve 23 Mayıs tarihleri arasında da NATO’nun Neptune Shield 2022 tatbikatında yer aldı. 27 Mayıs’ta Baltops-22 tatbikatı öncesinde Tallinn limanına demirledi. 2 Haziran’a gelindiğinde Stockholm’deydi. 20 Ağustos’ta ise Litvanya’nın Klaipeda limanına yanaştı.
Gemi ayrıca 23 Eylül’de ABD’nin 2. Deniz Lojistik Grubu’ndan deniz piyadelerini Finlandiya’ya getirdi ve ekip burada Freezing Winds 2022 tatbikatına katıldı.
USS Kearsarge’nin dalgıç operasyonlarında kullanıldığı kısmı önemli. Ve bu gemi, aylardır Baltık Denizi’nde liman liman dolaşıyor.
Diğer yandan NATO’nun birkaç hafta evvel Portekiz açıklarında su üstünde ve su altında kullanılabilen “insansız denizcilik sistemlerini” test ediyor oluşu da ilginç bir tesadüf. Cihazların testleri 22 Eylül’de sona ermişti.
Bu sistemlerin Finlandiya’ya nakledilerek USS Kearsage’ye yüklenmiş olması muhtemel.
Baltık Denizi’nde olan tek NATO gemisi USS Kearsarge de değil, ancak geminin 23 Eylül’de Finlandiya kıyısına demirlemesinden üç gün sonra bu hadisenin yaşanması dikkat çekici. Kearsarge’nin o sırada nerede olduğu sorusunun yanıtını bilen yok. Hoş, sormaya tenezzül eden de yok.
Portekiz açıklarında test edilerek son kullanıma hazır hale getirilen silahlar bir başka NATO gemisine de yüklenmiş olabilir. Fakat Baltık’ta onlarca denizaltı ve geminin olduğu şu ara pek revaçta bir bilgi değil.
Şimdiye dek sabotaj esnasında ya da önceki günlerde bölgede hangi ve kaç gemi olduğu veya suçlumuz Rusya’ysa, NATO gemilerinin ve gözetleme sistemlerinin hangi Rus gemisi veya denizaltısını tespit ettiğini sormak gerekirdi.
Gazı kesip Brüksel’in yalvarmasını bekleyebilecek durumda olan Rusya’nın milyarlarca dolar yatırım yaptığı boru hatlarını havaya uçurmasının ne kadar kendi menfaatine olduğu sorulmalı. Buyrun sohbete…
Baltık Hattı
Önceki yazıda meydana gelen hadisenin kronolojik anlatımı ve Polonya’nın muhtemel rolüne dair birkaç tahmin yer alıyor. Naçizane, bir tür ön değerlendirmeydi.
Sabotajın yaşandığı gün Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki’nin Polonya’ya Norveç’ten Polonya üzerinden gaz taşıyacak olan Baltık Hattı’nın açılışını yapması da dikkat çeken başka tesadüf.
Polonya, Rus gazını Belarus üzerinden Avrupa’ya getiren Yamal-Avrupa boru hattını yılın başında fiilen kapattı ve daha sonra Gazprom’un Polonya’daki boru hatlarını kamulaştırdı. 31 Mart’ta Moskova, hattın Polonyalı operatör şirketini yaptırım listesine aldı ve boru hattı o zamandan beri kullanım dışı.
Buradan bakılacak olursa belki Rusya açısından, Yamal-Avrupa hattını alternatifsiz kılmak için Baltık Hattı’na saldırmak daha mantıklı olurdu?
Polonya’da kim, ne diyor?
Seçimlere bir seneden az bir zamanın kaldığı Polonya’da curcuna hali var. Washington ve Berlin’den tam destek alan Sivil Platform (PO) anketlerde mevcut iktidar partisi Hukuk ve Adalet’i (PiS) yedi puan geride bırakıyor.
Şu an her iki taraf da Washington’a kimin en sadık olduğunu ispat etmeye uğraşıyor.
Sabotajdan sonra Polonya’da ilk ses, “Teşekkürler ABD” paylaşmıyla eski Sivil Platform hükümetinin dışişleri ve savunma bakanlıklarında görev alan Radek Sikorski’den geldi. Sikorski, aynı zamanda savaş çığırtkanı meşhur gazeteci Anne Applebaum’un eşi, hakkındaki yolsuzluk iddiaları gökteki yıldızlar kadar çok.
Sikorski’ni paylaşımı fazlaca tartışma konusu oldu ve ardından silindi. Eski hükümetin başbakan yardımcısı Roman Giertych, Sikorski’ye arka çıkan ilk isimdi:
“Baltık’taki boru hatlarında yaşanan patlamanın arkasında ABD’nin olup olmadığını bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, Rusların bu işin arkasında bizden ziyade onların [ABD’nin] olduğunu düşünmelerini tercih ederim. Ve Hukuk ve Adalet Partisi içinde Sikorski’ye tweet’inden dolayı öfke olmasından çok endişeliyim. Siz kaçıklar Rusların bizi suçlu bulmasını mı istersiniz?”
PiS hükümeti huzursuz. Bu hafta daha fazla askeri ve mali yardım talep etmek için Washington’a uğrayan Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau’nun şu sözleri epey ilgi çekiciydi:
“Radosław Sikorski, Rusya ve NATO ülkeleri arasındaki bu melez savaşta yanlış tarafı tuttu.”
ABD’nin menfaati
Washington yönetiminin geçen yılın eylül ayında yapımı tamamlanan Kuzey Akım-2 boru hattının faaliyete geçmesine karşı olduğu sır değil. Ve boru hattı savaşları da bugünün olgusu değil, Ronald Reagan döneminden bu yana devam ediyor.
ABD’nin pahalı fracking gazını Avrupa’da tek alternatif haline getirmek üzere on yıldır Rusya’yı pazardan çıkarmaya çalıştığı da bilinen bir hakikat. Avrupa’nın ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımları, Rus boru hattı gazından yüzde 30 daha pahalıya mal oluyor.
Ve Ukrayna’da tetiklenen savaş, Amerikan enerji tekelleri için piyangoydu, ki Rusya’nın müdahalesinin ardından Kuzey Akım-2 sonsuza kadar askıya alındı.
Sonuç belli; fiyatlar uçuyor, bu sadece LNG’nin daha pahalı olmasıyla değil, ABD’nin tek müşterisinin Avrupa olmamasıyla da ilgili ve kimsenin elinde mevcut talebi karşılayacak ölçüde ne gaz ne de lojistik imkanlar mevcut.
Şimdi ise Rusya’nın iki hattı kullanılamaz halde ve Avrupa, tümden ABD’ye bağımlı hale geldi. Dolayısıyla Putin’in Donbass, Herson ve Zaporijya’nın Rusya bağlanmasına ilişkin anlaşmaların imzalandığı törende Almanya, Güney Kore ve Japonya’nın “Amerikan işgali altında olduğunu” söylemesi retorikten öte. Buradan hareketle asıl savaşın Rusya’yı değil, Avrupa’yı boğmak için verildiğini de görmek mümkün.
Bunun Avrupa Birliği’ne yaşatacağı karın ağrısı, suni refahın ağustos ayında öğle vakti güneşe konulmuş buz parçası gibi erimesinin de çok ötesinde. Brüksel’in Washington’a itaati elden bıraktığı durumlarda gaz kesintisi tehdidi belirecek ve ABD alternatifsiz değil, kuyrukta bekleyen Asya ülkeleri var.
Kış öncesi ABD’yle yapılacak gaz alım sözleşmeleri müzayedeye dönecek ve fatura — Almanya’nın yaptığı gibi — vergilendirmelerle kamuya ödetilecek.
Sırada ne var?
Alman makamlarının ve bilhassa tek ilkesi ABD’ye hizmet olan Yeşiller’in “az duş alın, odadan çıkarken lambayı kapatın” şeklinde tedbir tavsiyelerinin “hay hay” denilerek karşılanmayacağı muhakkak.
Die Welt yazmış… Gazetede yer alan makalede, eylül ayında çift haneye ulaşan enflasyonun “sosyal patlama riski” barındırdığı belirtilmiş.
Makalede alım gücünün “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş” bir hızda düştüğü, euro para biriminin “30 yıl önce gözlemlenen seviyeye kıyasla satın alma gücünün yarısını” kaybettiği ve 2023’te iyileşme beklenmediği vurguları var.
Alman DZ Bank baş ekonomisti Michael Holstein, gazeteye verdiği demeçte yakın vadede “refah düzeyindeki keskin düşüş” beklentisinin nüfusta büyük endişeye neden olduğunu ve kışın soğuk geçmesi halinde, “sosyal patlamanın” da geleceğini ifade etmiş.
Sarı Yeleklerin tekrar sahalara dönmesi muhtemel mi bilmiyorum ama uzunca bir devrin sonuna geldiğimiz kesin.