İsrail'in istihbarat faciası
"Hamas'ın böylesine geniş ölçekli ve karmaşık bir operasyonu dünyanın en iyi istihbarat teşkilatlarından birinden nasıl gizli tutabildiğini tespit etmeleri gerekecek."
Çevirmenin notu: Abluka altındaki Gazze Şeridi’nden başlayan Aksa Tufanı operasyonunun İsrail açısından beklenmedik bir hamle olduğu bariz. Fakat dünyanın en güçlü olduğu iddia edilen istihbarat teşkilatlanmalarına sahip bir yapının bu denli büyük bir zafiyet göstermesi de beklenmedikti. Bunda Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yargı reformu adımı ve başta askeriye olmak üzere devlet kurumları bünyesinde buna karşı başlayan muhalefetin de etkili olduğu söylenegeliyor. Morris Arnold ve Nona Jean Cox Hoover Enstitüsü ve Stanford Üniversitesi Freeman Spogli Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün kıdemli üyesi ve Spies, Lies, and Algorithms: The History and Future of American Intelligence kitabının yazarı Amy Zegart, İsrail ve ABD’nin bundan sonra “yapması gerekenlere” dair bir liste sunmuş.
İsrail’in istihbarat faciası: Güvenlik kurumları Hamas tehdidini nasıl hafife almış olabilir?
Amy Zegart
11 Ekim 2023
Hamas’ın İsrail’e yönelik yıkıcı terör saldırısı, ülkenin yarım yüzyıldır gördüğü en şiddetli ve ciddi çatışmayı başlattı. Şimdiden en az 1,000 İsrailli (ve 14 ABD vatandaşı) öldürüldü. Bu, böylesine küçük bir ülke için astronomik bir rakam; yani 30 bin Amerikalıya eşdeğer. Yaklaşık 2,900 İsrailli daha yaralandı ve aralarında yeni yürümeye başlayan çocuklar, büyükanneler ve yabancı uyrukluların da bulunduğu tahminen 150 kişi rehin alındı. Bu arada Gazze Şeridi’nde en az 900 Filistinli öldürüldü ve 4,500 Filistinli de yaralandı.
Bu rakamların artması muhtemel. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu savaş ilan etti, 16 yıldır Mısır ve İsrail tarafından abluka altında tutulan ve Hamas tarafından kontrol edilen yoğun nüfuslu Filistin bölgesi Gazze Şeridi’ne ölümcül hava saldırıları başlattı ve Hamas’ın kalelerini harabeye çevirmeye yemin etti. Hamas roketlerinin İsrail kentlerine yağdığı, İsrail toplarının Gazze’yi bombaladığı ve Hamas savaşçılarının rehineleri infaz etmekle tehdit ettiği bir ortamda, daha geniş çaplı bir bölgesel yangına dair korkular artıyor.
Bu ilk günlerde savaşın sisi yoğun ve çatışmanın tam olarak nasıl gelişeceğini tahmin etmek zor. Ancak şu kadarı şimdiden açık: Hamas’ın saldırısı şok edici bir sürpriz oldu. İsrail’in milyar dolarlık, yüksek teknolojili Gazze sınır duvarı kolaylıkla ve hızla aşıldı. İlk haberler Hamas savaşçılarının sınır güvenliğini aşmak için ucuz insansız hava araçları, buldozerler ve bombalarla karmaşık olmayan silahlar kullandığını ve şiddet uygulamak ve rehine toplamak için yamaç paraşütü, motosiklet ve golf arabasıyla seyahat ettiklerini gösteriyor. Fakat bu amatörce gerçekleştirilmiş bir operasyon değildi. Saldırı havadan, karadan ve denizden yapıldı ve saldırganlar aynı anda birden fazla bölgeyi ele geçirmek ve öldürmek için yayıldılar. Bu tür büyük ölçekli sofistike operasyonlar dikkatli bir planlama, koordinasyon, zaman ve pratik gerektirir.
İsrail liderleri bunu ıskaladı.
Bu başarısızlığın büyüklüğünü abartmak zor. Her ne kadar yalnız kurt terör saldırılarının ortaya çıkarılması zor olsa da daha büyük komploların dijital izler ve diğer ipuçlarını bırakma olasılığı daha yüksektir. Üstelik, Hamas’ın İsrail’e saldırma ihtimali, uzak diyarlardaki bilinmeyen düşmanlar tarafından tasarlanan uzak bir ihtimal, siyah kuğu hadisesi değildi. Bu, yanı başımızdaki azılı teröristler tarafından planlanmış bir beyaz kuğu hadisesiydi. Tam da İsrailli istihbarat ve savunma yetkililerinin endişelenmesi, plan yapması ve önlemesi gereken türden bir en kötü durum felaket senaryosuydu.
Hamas’ın saldırısı, bir ülkenin düşman saldırısını feci bir şekilde ıskaladığı ilk saldırı değil. Japonya 1941 yılında Pearl Harbor’a ölümcül bir sürpriz saldırı düzenleyerek Pasifik Filosunu yok etmiş, ABD Başkanı Franklin Roosevelt’in savaş ilan etmesine yol açmış ve nihayetinde Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın doğmasına sebep olmuştu. CIA ve ABD’nin diğer istihbarat teşkilatları, El Kaide’nin yaklaşık 3,000 kişinin ölümüne neden olan, ABD’de travma yaratan ve Afganistan ve Irak savaşlarına yol açan 11 Eylül planını bozmak için 23 fırsatı heba etmişti. İsrail de neredeyse 50 yıl önce Mısır ve Suriye kuvvetlerinin bir Yahudi bayramı sırasında kendisine saldırması ve Yom Kippur Savaşı’nın fitilini ateşlemesiyle gafil avlanmıştı.
Her sürpriz saldırı şahsına münhasır olsa da iki ortak özelliği bulunur: tanımı gereği, basamaklı, uzun vadeli jeopolitik sonuçları olan sonuçsal hadiselerdir ve neredeyse hiçbir zaman gerçekten sürpriz değildirler. Otopsiler her zaman uyarı işaretlerinin var olduğunu ama felaket gerçekleşmeden önce tespit edilmesinin zor olduğunu ortaya koyar. Asıl soru bu belirtilerin neden gözden kaçırıldığı ve bir dahaki sefere nasıl daha iyisinin yapılabileceğidir.
Önümüzdeki günlerde soruşturmalar şüphesiz İsrail’de neyin yanlış gittiğini ve İsrail hükümetinin (ve dünyanın geri kalanının) hangi dersleri çıkarması gerektiğini inceleyecektir. Bunu yapmak için analistler, istihbarat kurumlarının mı başarısız olduğunu yoksa istihbarat görevlilerinin Hamas’ın planlarını ortaya çıkardığını ancak karar mercilerinin bunları görmezden mi geldiğini tespit etmeli. İsrail istihbarat kurumlarının Hamas’ın kabiliyetlerinin değişmekte olduğunu anlayıp anlamadıklarını ve İsrail’in kendi iç siyasi krizinin düşman algıları ve eylemleri üzerindeki potansiyel etkisini tespit etmeleri gerekir. İsrailli istihbarat yetkililerinin teknolojiye fazla bağımlı hale gelip gelmediğini değerlendirmeleri gerekiyor. Ve Hamas’ın neyi bu kadar feci bir şekilde doğru yaptığını anlamaları gerekiyor.
Martin Indyk ile söyleşi: Hamas neden saldırdı ve İsrail neden şaşkınlık içinde?
"İsraillileri 1973'te yenilmez olduklarına, Orta Doğu'da süper güç olduklarına, çok güçlü oldukları için Mısır ve Suriye'nin kaygılarına artık dikkat etmeleri gerekmediğine inandıran şey kibirdi."
Açık sorular
İsrail’in karşı karşıya olduğu ilk soru, bu istihbarat felaketinin öncelikle bir uyarı başarısızlığı mı yoksa harekete geçme başarısızlığı mı olduğu. İstihbarat teşkilatlarının bir numaralı görevi stratejik sürprizleri önlemektir. Ancak uyarıların başarılı olması için istihbarat toplayanların ve analistlerin alarm vermesi yeterli olmaz. Karar mercilerinin de harekete geçmesi gerekir. Örneğin ABD istihbarat kurumları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinden haftalar önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaklaşan saldırısına ilişkin eşi benzeri görülmemiş şekilde detaylı istihbarat uyarısı yayımlamıştı. Fakat buna Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy bile inanmamıştı. Zelenskiy’in ateş altındaki cesareti dünya için bir ilham kaynağı oldu ve istihbarat, savaşın başlamasından bu yana Ukrayna’ya yardım etmek ve müttefiklerini bir araya getirmek için son derece önemli olduğunu kanıtladı. Ancak Zelenskiy ve diğer dünya liderleri felaket gelmeden önce istihbarat uyarılarına yanıt olarak daha fazla ya da farklı adımlar atmış olsalardı tarihin nasıl farklı gelişebileceğini sormak gerekir.
Bu, denklemin politika oluşturma tarafıdır. İsrail’in başarısızlığının istihbarat tarafını daha iyi anlamak için araştırmacılar toplama ve analizi ve istihbarat yetkililerinin nerede gafil avlanmış olabileceğini incelemeli. Ülkenin istihbarat kurumlarının süreksiz değişimi —bir aktörün davranışının geçmişten ani bir kopuş yaşaması durumunu— anlamaya yeterince odaklanıp odaklanmadığını sormak iyi bir başlangıç noktası olacaktır. İnsanlar mazinin gelecek için iyi bir rehber olduğunu varsayma eğiliminde olurlar. Bu genellikle doğrudur ama tehlikeli bir şekilde yanlış da olabilir; işte bu yüzden süreksiz değişimin göstergelerini belirlemek son derece zor ve hayati bir istihbarat çalışmasıdır.
Bu sorun yeni değil. 1962’deki Küba füze krizinde, Amerikan haber alma teşkilatları aylar boyunca Sovyet silah sevkiyatlarının Küba’ya doğru ilerlediğini gösteren yığınla istihbarat biriktirmişti. Fakat Sovyet yetkililerinin oraya nükleer füze yerleştirmeye cesaret edemeyecekleri kanaatine varmışlardı, zira daha önce yabancı topraklarda böylesine riskli bir konuşlandırma yapmamışlardı. U-2 casus uçakları Küba’da nükleer füze mevzilerine dair tartışılmaz kanıtlar buluncaya kadar Amerikan istihbarat yetkilileri yanıldıklarını fark etmemişti.
Mevcut çatışmada Hamas, İsrail’e her zamankinden çok daha sofistike ve büyük ölçekte saldırdı; bu büyük ve süreksiz bir değişimdi. İsrail istihbarat kurumlarının bu değişimi görüp görmediklerini, gözden kaçırıp kaçırmadıklarını ve kaçırdılarsa neden kaçırdıklarını ortaya çıkarmak önemli olacaktır.
İstihbarat yetkililerinin yanlış değerlendirmiş olabileceği tek oluşum Hamas değil. İsrail istihbaratı, ülkenin kendisini anlamakta da başarısız olmuş olabilir. İstihbarat teşkilatları, özellikle de demokrasilerde, toplama ve analizlerini yabancı düşmanları anlamaya odaklarlar. Ancak iç siyaset ve sorunlar düşmanları cesaretlendirebilir ve risk-ödül hesaplarını değiştirebilir.
İstihbarat yetkililerinin “onları” anlaması yeterli değil. İstihbarat aynı zamanda “bizi” ve bir teşkilatın kendi ülkesinde olanların düşman algılarını ve davranışlarını nasıl değiştirebileceğini de anlamalıdır. Örneğin İsrail istihbarat teşkilatları, ülkelerinde yaşanan eşi benzeri görülmemiş iç siyasi krizin Hamas da dahil olmak üzere düşmanları tarafından nasıl algılandığını bilmiyor olabilir. Ve bu kriz Hamas’ın saldırısının başarılı olmasına da yardımcı olmuş olabilir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail yargısında yapmayı önerdiği revizyon ülke toplumunu ayağa kaldırdı ve büyük halk protestolarına yol açtı. Yüzlerce önemli askeri yedek asker, revizyonun geçmesi halinde göreve gelmeyeceklerine dair söz verdi. Araştırmacılar bu iç kargaşanın İsrail’in caydırıcılığını sadece düşman algılarını etkileyerek değil, ülkenin gerçek istihbarat kabiliyetlerini ve askeri hazırlığını aşındırarak da zayıflatıp zayıflatmadığını sormalı.
Araştırmacılar İsrail’in istihbarat yöntemlerini —özellikle de İsrail istihbarat kurumlarının teknolojiye çok fazla güvenip güvenmediklerini— de incelemeliler. Gelişen teknolojiler hem dünyayı hem de casusluk teşkilatlarının dünyayı anlama becerilerini dönüştürüyor. Bu teknolojiler daha fazla tehdit, daha fazla hız, daha fazla veri, hükümetler dışında istihbarata ihtiyaç duyan daha fazla müşteri ve açık kaynaklı istihbarat arenasında daha fazla rakip yaratıyor. Bu teknolojik çağda istihbarat teşkilatları içgörü üretmek için yeni teknolojileri daha hızlı ve daha iyi anlamalı ve benimsemeli.
Fakat istihbarattaki her şey gibi yeni araçlar da faydalarının yanı sıra riskler de taşıyor. Bu risklerin başında, casus teşkilatlarının teknik araçlarla elde edilmesi, ölçülmesi ve analiz edilmesi daha kolay olan istihbarata çok fazla ağırlık vermeleri ve toplanması daha zor ve ölçülmesi imkânsız olan istihbarata yeterince ağırlık vermemeleri geliyor. Örneğin Ukrayna’daki savaş öncesinde Amerikan istihbarat kurumlarının Rusya’nın askeri kapasitesini olduğundan fazla, Ukrayna’nınkini ise olduğundan az tahmin etmelerinin bir nedeni de tankları ve askerleri saymanın savaşma isteğini değerlendirmekten daha kolay olmasıydı. Başka bir deyişle, istihbarat kurumları sayılabilecek şeylere çok fazla güveniyordu.
İsrail hükümeti teknolojik gelişmişliğiyle tanınıyor. Örneğin The New York Times’a göre İsrail, 2021 yılında İran’ın en üst düzey nükleer bilimcisini tatil evine giderken, uydu aracılığıyla çalıştırılan ve yol kenarına yerleştirilen yapay zekâ destekli, uzaktan kumandalı bir makineli tüfek kullanarak öldürmüştü. Hamas’ın sürpriz saldırısına ilişkin soruşturma, İsrail’in teknik becerisinin, eğer varsa, ne ölçüde toplama ve analiz kör noktaları yaratmış olabileceğini araştırmalı.
Analistler bu sürpriz saldırıyı incelerken sadece İsrail için neyin yanlış gittiğine odaklanmamalı. Saldırı aynı zamanda Hamas’ın büyük bir karşı istihbarat başarısı gibi görünüyor ve araştırmacılar, Hamas’ın neyi doğru yaptığını bulmalı. Hamas’ın böylesine geniş ölçekli ve karmaşık bir operasyonu dünyanın en iyi istihbarat teşkilatlarından birinden nasıl gizli tutabildiğini tespit etmeleri gerekecek.
Elbette Hamas’ın yetenekli olmaktan çok şanslı olması, başarısızlığın gerçekten de İsrail’e ait olması ve Hamas’ın niyetlerini ya da kabiliyetlerini gizleme konusunda kayda değer hiçbir şey yapmamış olması da mümkün. Örneğin 11 Eylül üzerine yaptığım araştırma, El Kaide teröristlerinin başarılı olmak için süslü karşı istihbarat planlarına ya da sahte isimlere bile ihtiyaç duymadığını ortaya koymuştu. Yalnızca CIA ve FBI’ın her zamanki gibi çalışmasına ihtiyaçları vardı. Soğuk Savaş sona erdiğinde ve 1990’larda terör tehdidi büyüdüğünde, bu kurumlar yapılarını, teşviklerini ve kültürlerini yeni bir düşmanı tespit etmek ve yenmek için uyarlamakta başarısız oldular. Sonuç olarak CIA ve FBI, 11 Eylül komplosuna nüfuz etmek ve muhtemelen durdurmak için yaklaşık yirmi fırsatı kaçırmıştı. Sadece bir örnek vermek gerekirse, 2000 yılının başlarında CIA görevlileri Malezya’da bir El Kaide planlama toplantısına katılan iki şüpheli teröristi tespit etmiş, tam adlarını öğrenmiş ve birinin ABD vizesi olduğunu, diğerinin de ABD’ye seyahat ettiğini keşfetmişti. Bu bilgiye 50’den fazla CIA yetkilisinin erişimi vardı ama hiçbiri bir yıldan fazla bir süre Dışişleri Bakanlığı’na ya da FBI’a bilgi vermemişti. Bu başarısızlığın temel nedenlerinden biri, 11 Eylül’den önce, ABD’ye seyahat edebilecek tehlikeli teröristler hakkında diğer devlet kurumlarını uyarmak için resmi bir eğitim, net bir süreç ya da öncelik olmamasıydı.
Bu iki adam daha sonra Amerikan Havayolları’nın 77 sefer sayılı uçağını Pentagon’a çarptıracaktı. Aylarca ABD’de göz önünde saklanarak, kira sözleşmeleri, kredi kartları ve San Diego telefon rehberi de dahil olmak üzere çeşitli belgelerde gerçek isimlerini kullanarak saldırılarını planladılar. Hatta FBI terörle mücadele soruşturmalarının birkaç hedefiyle temas kurdular ve bir noktada büronun bilmediği bir FBI muhbiriyle birlikte yaşadılar. FBI içinde, terörle mücadele prosedürleri ve yetenekleri o kadar geride kalmıştı ki, 11 Eylül’den kısa bir süre önce yayımlanan çok gizli bir iç rapor, ABD’deki 56 FBI saha ofisinin tamamına kırık not vermişti.
Geçmiş ve gelecek
Şimdi geçmişe değil, bugüne odaklanma zamanı. İsrail savaşta ve acil görevi barışa, güvenliğe ve iyileşmeye giden yolu bulmak. Sürpriz saldırının neden başarılı olduğunu derinlemesine araştırmak için doğru zaman, acil tehdidin azaldığı zamandır.
Ancak İsrail’in eninde sonunda yaşananları incelemesi gerekecektir. Mazinin sistematik, düşünceli ve bağımsız bir şekilde sorgulanması, İsrail ve halkı için daha güvenli bir gelecek sağlamak açısından elzem olacaktır.
Bu soruların yanıtlanması ABD için de elzem olacaktır. Günümüzün karmaşık ve belirsiz tehdit ortamında Amerikan istihbaratı hiç bu kadar önemli olmamıştı. Washington, İsrail’in başarısızlıklarını tekrarlamamak için bunları incelemeli.
11 Eylül'deki hava korsanları CIA'e çalışıyordu
"Bugün bile 11 Eylül’ün arkasında kimin olduğundan emin değilim, tahmin bile edemiyorum... Bir gün hakikat ortaya çıkacak ve içimden bir ses insanların duyduklarından hoşlanmayacağını söylüyor."