İsrail, Hamas'ın doğuşuna nasıl yardım etti?
"Hamas, büyük bir esefle belirtmeliyim ki, İsrail'in eseri."
Çevirmenin notu: Yeşil kuşağın ABD eliyle Sovyetlere karşı teşkil edilmesi gibi Hamas’ın da emekleme aşamasında Filistinli seküler milliyetçi ve sol gruplara karşı İsrail’den yardım almış olması pek şaşırtıcı değil. Bu aşamada tarihi yargılamak beyhude ve gereksiz olsa da, 2009’da Wall Street Journal gazetesinde yer bulan tanık ifadeleri dikkate değer.
İsrail, Hamas’ın doğuşuna nasıl yardım etti?
Andrew Higgins
24 Haziran 2009
Bir Filistin roketinin isabet ettiği komşusunun kulübesinin enkazını inceleyen emekli İsrailli yetkili Avner Cohen, roketin yörüngesini 30 yıl önce yapılan “muazzam, aptalca bir hataya” dayandırıyor.
Tunus doğumlu bir Yahudi olan ve yirmi yılı aşkın bir süre Gazze’de çalışan Cohen, “Hamas, büyük bir esefle belirtmeliyim ki, İsrail’in eseri,” diyor. 1994’e kadar bölgedeki din işlerden sorumlu olan Cohen, İslamcı hareketin şekillenmesini, seküler Filistinli rakiplerini kenara itmesini ve ardından İsrail’i yok etmeye yeminli militan bir grup olan Hamas’a dönüşmesini izlemişti.
Cohen’e göre İsrail, Gazze’deki İslamcıları en başından engellemeye çalışmak yerine, onlara Filistin Kurtuluş Örgütü’nün seküler milliyetçilerine ve onun baskın fraksiyonu olan Yaser Arafat’ın El Fetih’ine karşı bir denge unsuru olarak yıllarca müsamaha gösterdi ve bazı durumlarda teşvik de etti. İsrail, Şeyh Ahmed Yasin adında sakat ve yarı kör bir din adamıyla, o Hamas’ın temellerini atarken bile işbirliği yaptı. Şeyh Yasin, militanlara bugün dahi ilham kaynağı olmaya devam ediyor; Gazze’deki son savaş sırasında Hamas savaşçıları İsrail askerlerinin karşısına din adamının onuruna roket güdümlü ilkel el bombaları olan “Yasin”lerle çıkmıştı.
Geçtiğimiz cumartesi günü, 22 gün süren savaşın ardından İsrail saldırıyı durdurduğunu açıkladı. Saldırının amacı, Hamas roketlerinin İsrail’e düşmesini engellemekti. Başbakan Ehud Olmert, “kararlı ve başarılı askerî harekâtı” selamladı. 1200’den fazla Filistinli ölmüştü. On üç İsrailli de öldürülmüştü.
Hamas ertesi gün, Cohen’in yaşadığı tarım köyü Moşav Tekuma’dan birkaç kilometre ötedeki İsrail kasabası Siderot’a beş roket fırlatarak karşılık verdi. Bunun üzerine Hamas, kendi ateşkesini ilan etti.
O zamandan bu yana Hamas liderleri saklandıkları yerden çıktı ve Gazze üzerindeki kontrollerini yeniden tesis etti. Daha kalıcı bir ateşkesi hedefleyen Mısır arabuluculuğundaki müzakerelerin bu hafta sonu başlaması bekleniyor. Başkan Barack Obama, bu hafta yaptığı açıklamada kalıcı sükunetin “uzun bir ateşkesten daha fazlasını gerektirdiğini” ve İsrail ile gelecekteki bir Filistin devletinin “barış ve güvenlik içinde yan yana yaşamasına” bağlı olduğunu dile getirdi.
İsrail’in Filistinli radikallerle on yıllardır süren ilişkilerine bakıldığında —İslamcılarla işbirliğine dönük az bilinen bazı girişimler de dahil olmak üzere— istenmeyen ve çoğu zaman tehlikeli sonuçlardan oluşan bir katalog ortaya çıkıyor. İsrail’in hem Filistinliler nezdinde güvenilir hem de şiddetten kaçınmaya istekli, uysal bir Filistinli ortak bulma çabaları defalarca geri tepti. Muhtemel ortaklar düşmana dönüştü ya da halklarının desteğini kaybetti.
İsrail’in yaşadığı tecrübe, Soğuk Savaş sırasında İslamcıları komünizme karşı yararlı bir müttefik olarak gören ABD’nin yaşadığı tecrübeyi andırıyor. Moskova’nın 1979’da Afganistan’ı işgal etmesinden sonra Amerika tarafından desteklenen Sovyet karşıtı güçler daha sonra El Kaide’ye dönüşmüştü.
Söz konusu olan, eskiden İngiliz Filistin Mandası olan ve şu anda İsrail ile Batı Şeria ve Gazze’den oluşan Filistin topraklarının akıbeti. İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından bu yana İsrailliler ve Filistinliler aynı topraklar üzerinde hak iddia ediyor.
Filistin davası, on yıllar boyunca İsrail’in terör örgütü olarak gördüğü ve 1990’larda FKÖ’nün Yahudi devletini yok etme sözünden vazgeçmesine kadar ezmeye çalıştığı FKÖ tarafından yönetildi. FKÖ’nün İslamcı militanlar tarafından yönetilen Filistinli rakibi Hamas, İsrail’i tanımayı reddetti ve “direnişi” sürdürmeye yemin etti. Hamas şimdi, İsrail’in 2005 yılında askerlerini ve yerleşimcilerini çektiği, Akdeniz kıyısında kalabalık ve yoksul bir toprak parçası olan Gazze’yi kontrol ediyor.
İsrail 1970’lerde ve 80’lerde Gazze’de İslamcılarla ilk karşılaştığında İsrail’le savaşmaya değil, Kuran okumaya odaklanmış görünüyorlardı. İsrail yönetimi, Hamas’ın öncülü olan Mucema el-İslamiyye adlı örgütü resmen tanıyarak bir hayır kurumu olarak tescil etti. Mecuma mensuplarının bir İslam üniversitesi kurmasına ve camiler, kulüpler ve okullar inşa etmesine izin verdi. Daha da önemlisi, İslamcılar ve onların seküler solcu Filistinli rakipleri hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da nüfuz sahibi olmak için bazen şiddetli bir şekilde kavga ederken İsrail genelde kenarda durdu.
1980’lerin sonu ve 90’ların başında İsrail ordusunda Arap ilişkileri uzmanı olarak Gazze’de çalışan David Haham, “Olaylar zincirine dönüp baktığımda hata yaptığımızı düşünüyorum. Ama o zamanlar kimse olası sonuçları düşünmemişti,” diyor.
Gazze’de görev yapmış İsrailli yetkililer, kendi eylemlerinin Hamas’ın yükselişine ne kadar katkıda bulunmuş olabileceği konusunda hemfikir değil. Örgütün son dönemdeki yükselişinden başta İran olmak üzere yabancıları sorumlu tutuyorlar. Bu görüş, İsrail hükümeti tarafından da paylaşılıyor. Olmert, geçtiğimiz cumartesi günü yaptığı açıklamada “Gazze’deki Hamas İran tarafından bir güç temeli olarak inşa edildi ve finansman, eğitim ve gelişmiş silahların sağlanması yoluyla desteklendi,” dedi. Hamas İran’dan askeri yardım aldığı iddiasını reddetti.
İsrail ordusunun Filistin İşleri Dairesinin eski başkanı Arye Spitzen, İsrail’in İslamcıları daha önce durdurmaya çalışmış olsa bile, Müslüman dünyasında yayılan bir hareket olan siyasal İslam’ı engelleme konusunda fazla bir şey yapmış olabileceğinden kuşku duyduğunu söylüyor. Bu hareketi durdurmaya çalışmanın doğanın iç ritmini değiştirmeye çalışmaya benzediğini söylüyor: “Bu, ‘bütün sivrisinekleri öldüreceğim’ demek gibi bir şey. Ama sonra sizi öldürecek daha kötü böcekler ortaya çıkar... Dengeyi bozarsınız. Hamas’ı öldürürseniz, önünüze El Kaide düşebilir.”
1990’ların başında Gazze’deki İslamcıların dini bir grup olmaktan çıkıp İsrail’i hedef alan bir muharebe gücüne dönüştüğü anlaşıldığında —özellikle de 1994’te intihar saldırılarına yönelmelerinin ardından— Tel Aviv, sert bir şekilde bastırdı. Fakat her askeri saldırı Hamas’ın sıradan Filistinliler nezdindeki cazibesini artırdı. Nihayetinde grup, İsrail’in başlıca müttefiki ABD’nin desteklediği 2006 seçimlerinde başta El Fetih olmak üzere seküler rakiplerini alt etti.
İsrail ve diğer ülkelerdeki en büyük korku, Hamas’ın ağır darbe almasına rağmen savaşın örgütün popüler cazibesini artırmış olabileceği. Gazze’deki Hamas yönetiminin başı İsmail Haniye, geçen pazar günü saklandığı yerden çıkarak “Allah bize büyük bir zafer bahşetti,” dedi.
Pek çok Filistinliye göre savaştan en çok zarar gören El Fetih, şu anda İsrail’in başlıca müzakere ortağı. Uzun süredir El Fetih’i destekleyen ve Hamas üzerine kitap yazan Bekir Ebubekir, “Herkes direnişi övüyor ve El Fetih’in direnişin bir parçası olmadığını düşünüyor,” ifadelerini kullandı.
İman noksanlığı
Hamas’ın kökenleri 1928 yılında Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler’e dayanıyor. İhvan, Arap dünyasının sıkıntılarının İslami iman eksikliğinden kaynaklandığına inanıyordu. Sloganı: “Çözüm İslamdır. Kur’an bizim anayasamızdır.” Bu felsefe bugün Cezayir’den Endonezya’ya modern ve çoğu zaman militanca hoşgörüsüz siyasal İslam’ın temelini oluşturuyor.
İsrail’in 1948’de kurulmasından sonra İhvan, Gazze’deki Filistin mülteci kamplarında ve başka yerlerde az sayıda taraftar topladı ama Filistin milliyetçi hareketine seküler aktivistler hâkim oldu.
O dönemde Gazze Mısır tarafından yönetiliyordu. Ülkenin o zamanki Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, İhvan’ı acımasızca bastıran seküler bir milliyetçiydi. 1967’de İsrail’in altı gün savaşında zafer kazanmasıyla Nasır ezici bir yenilgiye uğradı. İsrail, Gazze’nin ve Batı Şeria’nın kontrolünü ele geçirdi.
Filistinli yazar ve Hamas destekçisi Azzam Temimi, “Hepimiz şaşkına dönmüştük,” diyor. O sırada Kuveyt’te okuldaymış ve şimdi Hamas’ın Şam’daki siyasi şefi olan Halid Meşal adındaki sınıf arkadaşıyla yakınlaştığını söylüyor. Temimi, “Arapların yenilgisi Müslüman Kardeşler’e büyük bir fırsat sundu,” diyor.
İsrail Gazze’de El Fetih ve diğer seküler FKÖ gruplarının mensuplarını avladı ama bölgenin önceki Mısırlı yöneticileri tarafından İslamcı aktivistlere uygulanan sert kısıtlamaları kaldırdı. 1964’te kurulan El Fetih, İsrail’e karşı uçak kaçırma, bombalama ve diğer şiddet eylemlerinden sorumlu olan FKÖ’nün belkemiğiydi. Arap ülkeleri, 1974 yılında FKÖ’yü Filistin halkının dünya çapındaki “tek meşru temsilcisi” ilan etmişti.
Gazze’de Şeyh Yasin tarafından yönetilen Müslüman Kardeşler mesajlarını açıkça yaymakta özgürdü. Şeyh Yasin, çeşitli yardım projelerini başlatmanın yanı sıra, Devlet Başkanı Nasır tarafından idam edilmeden önce küresel cihadı savunan Mısırlı İhvan mensubu Seyyid Kutub’un yazılarını yeniden basmak için para topladı. Kutub, günümüzde militan siyasal İslam’ın kurucu ideologlarından biri olarak görülüyor.
O dönemde İsrail yönetiminin Gazze’deki din işleri bakanlığında çalışan Cohen, 1970’lerin ortalarında geleneksel İslamcı din adamlarından Şeyh Yasin hakkında rahatsız edici haberler almaya başladığını söylüyor. Şeyhin resmi bir İslami eğitimi olmadığı ve nihayetinde inançtan çok siyasetle ilgilendiği konusunda uyardıklarını söylüyor. Cohen, “Dediler ki, ‘Yasin’den uzak durun. O büyük bir tehlike,’ dediler,” diye hatırlıyor.
İsrail’in Gazze’deki askeri yönetimi, bunun yerine geniş bir okul, klinik, kütüphane ve anaokulu ağı kuran felçli din adamına sıcak baktı. Şeyh Yasin İslamcı örgüt Mucema el-İslamiyye’yi kurdu ve bu örgüt, İsrail tarafından önce bir hayır kurumu, ardından da 1979’da bir dernek olarak resmen tanındı. İsrail, ayrıca şu anda bir militan yuvası olarak gördüğü Gazze İslam Üniversitesi’nin kurulmasını da destekledi. Üniversite, son savaşta İsrail savaş uçakları tarafından vurulan ilk hedeflerden biriydi.
Eşi, Gazze’nin o dönemdeki İsrailli valisi Tuğgeneral Yosef Kastel’in yorum yapamayacak kadar hasta olduğunu söylüyor. Fakat 1979 sonlarında Gazze’de valilik görevini devralan Tuğgeneral İzak Segev, Şeyh Yasin’in uzun vadeli niyetleri ya da siyasal İslam’ın tehlikeleri konusunda hiçbir yanılsaması olmadığını ifade ediyor. Segev, İsrail’in İran’daki eski askeri ataşesi olarak, İslami coşkunun Şah’ı devirmesine şahitlik etmişti. Ancak Segev’e göre Gazze’de “asıl düşman El Fetih’ti” ve din adamı, İsrail’e karşı “hala yüzde 100 barışçıldı”. Eski yetkililer İsrail’in de o dönemde İslam düşmanı olarak görülmekten çekindiğini dile getiriyor.
Segev, Şeyh Yasin’le düzenli olarak temas kurduğunu ve bunun kısmen onu gözetim altında tutmak için olduğunu söylüyor. Camisini ziyaret etmiş ve din adamıyla yaklaşık on kez görüşmüş. O dönemde İsraillilerin FKÖ’den herhangi biriyle görüşmesi yasa dışıydı. Segev, daha sonra din adamının hastanede tedavi edilmek üzere İsrail’e götürülmesini sağladı. “Onunla hiçbir sorunumuz yoktu,” diyor.
Aslında din adamı ve İsrail’in ortak bir düşmanı vardı: seküler Filistinli aktivistler. Gazze’de Kızılhaç’ın Müslüman versiyonu olan Filistin Kızılayının yönetiminden laikleri uzaklaştırma teşebbüsünün başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Mucema, şiddetli bir gösteri düzenleyerek Kızılay binasını bastı. İslamcılar ayrıca içki satan dükkanlara ve sinemalara da saldırdı. İsrail ordusu çoğunlukla kenarda durdu.
Segev, ordunun Filistinlilerin kavgalarına karışmak istemediğini ama İslamcıların Kızılay’ın FKÖ’yü destekleyen laik şefinin evini yakmasını engellemek için asker gönderdiğini belirtiyor.
“FKÖ’ye alternatif”
İslamcılar ve laik milliyetçiler arasındaki çatışmalar Batı Şeria’ya yayıldı ve 1980’lerin başında üniversite kampüslerini, özellikle de siyasi aktivizmin merkezi olan Birzeit Üniversitesi’ni sarsarak tırmandı.
Birzeit’teki karşıt öğrenci grupları arasındaki çatışmalar şiddetlenirken, o dönem Gazze’de askeri istihbarat subayı olan Tuğgeneral Şalom Harari, Gazze’den çıkış yolundaki bir kontrol noktasını tutan İsrail askerlerinden bir telefon aldığını söylüyor. Birzeit’te El Fetih’e karşı mücadeleye katılmak isteyen İslamcı aktivistleri taşıyan bir otobüsü durdurmuşlardı. Harari, “Birbirlerini yakmak istiyorlarsa bırakın gitsinler, dedim,” diye hatırlıyor.
O dönemde Birzeit’in İslamcı örgütün liderlerinden biri olan Mahmud Musle, şimdi 2006’da seçilen Filistin meclisinin Hamas yanlısı bir üyesi. Genelde agresif olan İsrail güvenlik güçlerinin nasıl geride durduğunu ve çatışmanın büyümesine izin verdiğini hatırlıyor. Kendi kampı ile İsrailliler arasında herhangi bir gizli anlaşma olduğunu reddediyor ama “FKÖ’ye alternatif olacağımızı umuyorlardı,” diyor.
O dönemde Gazze’de bulunan İsrailli yetkililere göre, bir yıl sonra, 1984’te İsrail ordusu El Fetih taraftarlarından Şeyh Yasin’in Gazze’deki İslamcılarının silah topladığına dair bir ihbar aldı. İsrail askerleri bir camiye baskın düzenledi ve bir silah zulası buldu. Şeyh Yasin hapse atıldı. Hapisteki İslamcılarla sık sık konuştuğunu söyleyen askeri ilişkiler uzmanı Haham’a göre, İsrailli sorguculara silahların İsrail’e değil, rakip Filistinlilere karşı kullanılacağını söyledi. Din adamı bir yıl sonra serbest bırakıldı ve Mucema’nın Gazze’deki erişimini genişletmeye devam etti.
Şeyh Yasin’in tutuklandığı sıralarda, din işleri yetkilisi Cohen Gazze’deki üst düzey İsrailli askeri ve sivil yetkililere bir rapor gönderdi. Din adamını “şeytani” bir figür olarak tanımlayan Cohen, İsrail’in İslamcılara yönelik politikasının Mucema’nın tehlikeli bir güce dönüşmesine imkân sağladığı uyarısında bulundu. Cohen, “Gözlerimizi kaçırmaya devam ederek, Mucema’ya karşı hoşgörülü yaklaşımımızın gelecekte bize zarar vereceğine inanıyorum. Bu nedenle çabalarımızı, bu hakikat suratımıza çarpmadan önce bu canavarın başını ezmenin yollarını bulmaya odaklamayı öneriyorum,” diye yazdı.
Askeri istihbarat görevlisi Harari, bu ve diğer uyarıların göz ardı edildiğini kaydediyor. Fakat bunun nedeninin İslamcıları güçlendirme arzusu değil, ihmal olduğunu söylüyor: “İsrail hiçbir zaman Hamas’ı finanse etmedi. İsrail Hamas’ı asla silahlandırmadı.”
İsrail’in iç güvenlik teşkilatı Şin Bet’in eski bir görevlisi ve Hamas üzerine bir kitabın yazarı olan Roni Şaked, Şeyh Yasin ve müritlerinin o dönemde tehlikeleri anlaşılmayan uzun vadeli bir bakış açısına sahip olduklarını söylüyor: “Müslüman Kardeşler’in planına göre yavaş yavaş, adım adım ilerlediler.”
Cihat ilanı
1987 yılında İsrailli bir şoförün karıştığı trafik kazasında çok sayıda Filistinlinin ölmesi, ilk İntifada olarak bilinen protesto dalgasını tetikleyince Yasin ve diğer altı İslamcı mücahit Hamas’ı, yani İslami Direniş Hareketi’ni kurdu. Hamas’ın bir yıl sonra yayımlanan tüzüğü Yahudi karşıtlığı ile dolu ve “cihadı yol ve Allah yolunda ölümü en yüce inanç” ilan ediyor.
Hâlâ El Fetih’e odaklanmış olan ve başta Hamas’ın tüzüğünden habersiz olan İsrailli yetkililer, Gazze’deki İslamcılarla temaslarını sürdürmeye devam etti. Askeri Arap ilişkileri uzmanı Haham, Hamas’ın kurucularından Mahmud Zahar’ı, İsrailli yetkililerle FKÖ ile bağlantısı olmayan Filistinliler arasındaki düzenli istişarelerin bir parçası olarak o zamanki savunma bakanı İzak Rabin’le görüşmeye götürdüğünü hatırlıyor. Bugün hayatta olduğu bilinen tek Hamas kurucusu olan Zahar, şu anda grubun Gazze’deki üst düzey siyasi lideri.
1989 yılında Hamas, İsrail’e ilk saldırısını gerçekleştirerek iki askeri kaçırdı ve öldürdü. İsrail Şeyh Yasin’i tutukladı ve müebbet hapse mahkûm etti. Daha sonra aralarında Zahar’ın da bulunduğu 400’den fazla şüpheli Hamas aktivistini topladı ve güney Lübnan’a sınır dışı etti. Orada, İsrail karşıtı militanlığın İran destekli A takımı olan Hizbullah ile bağlantı kurdular.
Sınır dışı edilenlerin çoğu daha sonra Gazze’ye geri döndü. Hamas, Gazze’deki desteğini tesis eden sosyal ağını korurken, cephaneliğini geliştirdi ve saldırılarını artırdı.
Bu arada düşmanı FKÖ, İsrail’in yok edilmesi taahhüdünden vazgeçti ve iki devletli bir çözüm için müzakerelere başladı. Hamas onları ihanetle suçladı. İsrail işgal altındaki Filistin topraklarında, özellikle de Batı Şeria’da yerleşimler inşa etmeye devam ettikçe bu suçlama giderek daha fazla yankı buldu. Batı Şeria yeni bir Filistin Yönetimi’nin nominal kontrolüne geçmiş olsa da hala İsrail askeri kontrol noktaları ve artan sayıda İsrailli yerleşimciyle doluydu.
Bir anda baş düşmanı olarak FKÖ’nün yerini alan bu köklü İslamcı şebekeyi kökünden söküp atamayan İsrail, örgütün başını koparmaya çalıştı. Hamas liderlerini hedef almaya başladı. Bu da Hamas’ın desteğini azaltmadı, hatta bazen örgüte yardımcı oldu. Örneğin 1997’de İsrail’in haber alma teşkilatı Mossad, Hamas’ın o sırada Ürdün’de yaşayan sürgündeki siyasi lideri Meşal’i zehirlemeye çalışmıştı.
Casuslar yakalandı ve İsrail, onları Ürdün hapishanesinden çıkarmak için Şeyh Yasin’i serbest bırakmayı kabul etti. Din adamı destek ve para toplamak için İslam dünyasında tura çıktı. Gazze’ye döndüğünde kahraman gibi karşılandı.
Şeyh Yasin’in serbest bırakılmasını sağlayan anlaşmayı müzakere eden kıdemli Mossad görevlisi Efraim Halevi, din adamının özgürlüğünün kabullenilmesinin zor olduğunu ama İsrail’in başka alternatifi olmadığını söylüyor. Ürdün’deki fiyaskodan sonra Halevi, Mossad’ın direktörlüğüne getirildi ve 2002 yılına kadar bu görevi sürdürdü. İki yıl sonra Şeyh Yasin, İsrail’in hava saldırılarından birinde öldürüldü.
Halevi, son yıllarda İsrail’i Hamas ile müzakere etmeye çağırıyor. “Hamas ezilebilir,” diyor ama “Hamas’ı ezmenin bedelinin İsrail’in ödememeyi tercih edeceği bir bedel” olduğuna inanıyor. İsrail’in otoriter laik komşusu Suriye, 1980’lerin başında Müslüman Kardeşler militanlarını yok etmek için harekât başlattığında, çoğu sivil 20 binden fazla insan ölmüştü.
İsrail Gazze’deki son savaşında Hamas’ı yok etmeyi hedef olarak belirlemedi. Belirttiği hedefleri İslamcıların roket atışlarını durdurmak ve genel askeri kapasitelerine darbe vurmakla sınırladı. Aralık ayında İsrail harekatının başlangıcında Savunma Bakanı Ehud Barak, parlamentoya hedefin “Hamas’a ağır bir darbe vurmak, Gazze’den İsrail yurttaşlarına ve askerlerine yönelik düşmanca eylemlerini durdurmasına neden olacak bir darbe vurmak” olduğunu söyledi.
Gazze'deki eski din işleri yetkilisi Cohen, komşusunun evinin enkazından evine doğru yürürken Hamas’ı ve İslamcıların Gazze’de derin kökler salmasına olanak tanıyan yanlış adımlar olarak gördüğü şeyleri lanetliyor.
1970’lerde İsrail’in Şeyh Yasin’in takipçisi Müslüman Kardeşler ile işbirliğini kesmesini isteyen geleneksel İslamcı bir din adamıyla yaptığı görüşmeyi hatırlıyor: “Bana ‘20 ya da 30 yıl içinde büyük pişmanlıklar duyacaksın,’ demişti. Haklıydı.”