Homelander'ın Venezuela'da işi ne?
"Homelander —uçan kurgusal adam değil, onun temsil ettiği şey— ABD'nin tüm propaganda, askeri ve şirket aygıtıyla birlikte uzun zamandır Venezuela'nın üzerinde süzülüyor."
Homelander, The Boys’ta, görünürde güçlü ve kahraman olan ama özünde sadist, narsist ve Amerika’nın askeri güç simgesi olarak tasvir edilen bir karakter ve ABD’nin Venezuela’da rejim değişikliği için gösterdiği çabalar, Homelander’ın taktiklerine fena halde benziyor. Özellikle 2019 yılında Juan Guaidó’nun kendini “geçici devlet başkanı” ilan etmesi, Kolombiya’dan gönderilen ve “yardım” taşıdığı iddia edilen, fakat sonra silah ve mühimmat dolu kamyonların Venezuela’ya sokulmaya çalışılması gibi olaylar ABD'nin Venezuela’ya müdahale planlarının son dönemdeki “ufak” örnekleri.
Homelander’ın Venezuela’da işi ne?
Andreína Chávez Alava, Venezuelanalysis
Ekim 2023’te, Gazze’deki soykırım sürerken, Mısırlı komedyen Basim Yusuf, Britanyalı televizyon sunucusu Piers Morgan ile yaptığı ve ilgi toplayan mülakatında kara mizahıyla interneti alt üst etti. İsrail’in ve dolayısıyla Amerikan emperyalizminin sadist fıtratını, “seni mahvedip her şeyin senin suçun olduğunu düşündüren narsist psikopat bir sevgili” olarak niteleyerek gözler önüne serdi.
Özellikle dikkatimi çeken ifadesi ise, “İsrail’e Superman olarak bakıyorsunuz ama esasında onlar Homelander,” oldu. Süper kahraman filmlerini her zaman klişelerle dolu, basit kurgularla Amerikan propagandası olarak görmüşümdür. Yine de Yusuf’un Amerikan süper kahramanı Homelander’ı narsist sevgili metaforuyla özdeşleştirmesi fazlasıyla etkileyiciydi.
Son dönemde, Homelander’ın da yer aldığı The Boys dizisinin dört sezonunu izledim. Mavi gözler, sarı saçlar, sahte gülüşler ve kocaman bir Amerikan bayrağı peleriniyle Homelander, Superman’i andıran güçlere sahip, yenilmez gibi görünüyor ve etrafındaki herkesi kendisinden küçük görüyor. İstediğini öldürüyor, istediğini korkutuyor, sonra da suçu genelde göçmenler ya da kendisine karşı çıkan “kötü adamlara” yüklüyor.
Homelander, The Seven adlı, Vought Corporation adına çalışan (ve aynı şekilde sadist) bir grup süper kahramana liderlik ediyor. Vought ise Amerikan ordusunun bir uzantısı gibi hareket eden bir şirket.
Hikâye, Vought’taki birinin Compound V adında bir ilacı uluslararası terör örgütlerine dağıttığının ortaya çıkmasıyla karmaşıklaşıyor. Sonunda anlaşılıyor ki, aslında bu serumu teröristlere bizzat Homelander vermiş. Amaç, yalnızca kendisinin yenebileceği “süper teröristler” yaratıp dünyaya “özgürlük” götürmek ve ABD’nin çıkarlarını korumakmış.
Okuduklarıma göre, ABD’li izleyiciler diziyi izlerken ciddi bir bilişsel uyumsuzluk yaşıyorlar. Homelander’ın tek başına kötü bir figür olduğuna inanmak istiyorlar ama gerçekte o, Amerikan emperyalizminin, beyaz üstünlükçülüğünün ve askeri müdahalelerin vücut bulmuş hali. Onun sadistliği ve taktikleri, Amerikan yönetiminin tarih boyunca kendisine meydan okuyan ülkelere rejim değişikliği getirmek için sağcı veya kriminal örgütleri finanse etmesine, silahlandırmasına benziyor. Dahası, ABD’nin işgal ettiği veya iktisadi yaptırımlarla binlerce insanın ölümüne yol açtığı ülkeler de var.
Homelander —uçan kurgusal adam değil, onun temsil ettiği şey— ABD’nin tüm propaganda, askeri ve şirket aygıtıyla birlikte uzun zamandır Venezuela’nın üzerinde süzülüyor. Henüz yere inmedi ama bu, denemediği anlamına gelmiyor.
Venezuela ekonomisini mahveden yasa dışı yaptırımlar ve kendini “geçici devlet başkanı” ilan eden bir figürü iktidara getirme girişimi başarısız olunca, ABD Dışişleri Bakanlığı ve yerli işbirlikçileri başka bir yönteme başvurdu: Paralı asker istilaları. Bu tür saldırılarda genelde sadece birkaç Amerikan paralı askeri ön safta yer aldığı için Washington açısından (kaynak ve itibar anlamında) pek bir risk teşkil etmiyordu ya da insani yardım bahanesiyle gizleniyordu.
Venezuela’ya yönelik ilk istila teşebbüsü epey unutulmazdı ve bu “dahiyane” planın arkasındakiler, mükemmel bir plan yaptıklarını düşünmüş olmalılar. Her şey, 22 Şubat 2019’da İngiliz sermayedar Richard Branson tarafından Kolombiya’nın Venezuela sınırındaki Cúcuta kentinde düzenlenen Venezuela Live Aid konseriyle başladı.
Dünya çapında canlı yayınlanan bu etkinlik, Latin Amerika ve Venezuela’nın en aşırı sağından, eski devlet başkanları Sebastián Piñera, Iván Duque ve Mario Benítez’in yanı sıra ABD destekli, kendini “geçici devlet başkanı” ilan eden Juan Guaidó ve yandaşlarının desteğini almıştı.
Fakat bu konser, asıl şovu, yani ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) tarafından sağlanan “insani yardım” dolu sekiz kamyonu La Tiendita ve Simón Bolívar sınır köprülerinden Venezuela’ya sokmayı gizleme amaçlı bir paravandı.
Venezuela halkı, hükümet ve ordu, ABD’nin öncülüğünde yapılacak bir askeri müdahaleyi meşrulaştırmaya yönelik bu açık girişime hızla tepki gösterdi. 23 Şubat öğleden sonra, her yaştan binlerce insan sınıra yürüdü ve USAID kamyonlarına karşı “Köprüler Savaşı” olarak bilinen meşhur direnişi gösterdi. Bu çatışmada her iki tarafta da dört kişi hayatını kaybederken, onlarca kişi yaralandı.
Çatışma sırasında, muhalif gruplar tarafından atılan bir molotof kokteyliyle bir kamyon alev aldı ve içinde gerçekte neler olduğu gün yüzüne çıktı: Gıda ve ilaç yerine, metal kablolar, çiviler, gaz maskeleri ve anti-Chavista örgütleri silahlandırmak için gerekli malzemeler vardı. Amaç, sınırdaki Táchira eyaletini askeri (ve paramiliter) bir istila için üs haline getirmekti.
Venezuela bu saldırıyı başarıyla püskürttü ve bu hadise, ABD emperyalizmine karşı kazanılan zaferler bölümünde tarih kitaplarına girecek bir kahramanlık hikayesine dönüştü. Ancak farklı versiyonları tekrar tekrar yaşanacak başka bir hikâyenin başlangıcı olduğunu bilmiyorduk.
Mayıs 2020’de, Kolombiya’dan Venezuela’ya botla yola çıkan, az sayıda yakıt ve eksik bir planla silahlanan 60 kişilik bir grup –firari Venezuelalı askerler ve iki Amerikan paralı askeri dahil– Venezuela’ya sızıp stratejik noktalarda kontrolü ele almayı ve Devlet Başkanı Nicolás Maduro’yu yakalamayı (veya öldürmeyi) amaçladı.
Fakat plan o kadar kötü hazırlanmıştı ki, Venezuela hükümeti bu girişimden iki ay önceden haberdardı ve saldırganları Venezuela topraklarına adım atar atmaz etkisiz hale getirmeyi başardı. Amerikalı paralı askerler ağır hapis cezalarına çarptırıldı, fakat geçtiğimiz yıl Alex Saab’ın serbest bırakılmasını sağlayan bir mahkûm takasıyla ABD’ye iade edildiler.
Bu paramiliter operasyon, Amerikan özel kuvvetler emeklisi Jordan Goudreau ve emekli Venezuelalı Tümgeneral Cliver Alcalá tarafından tertip edilmişti. Paralı askerler, Goudrea’unun kurduğu özel askeri şirket Silvercorp tarafından işe alınmış ve Guaidó ile bir sözleşme imzalamıştı. Ancak, Guaidó olayla ilgili bilgisi olduğunu (muhtemelen utancından) şiddetle reddetti.
ABD yönetimi de rolü olduğunu yalanladı ki, bu bir bakıma doğruydu. CIA, buna aktif olarak katılmamış olsa da Gideon Operasyonu’ndan haberdardı ve sessiz kalarak bu operasyona göz yumdu.
Bu noktada bu hikâye hakkında söylenecek pek bir şey kalmadı. Gideon Operasyonu, kötü yönetilmesi nedeniyle gülünç görünebilir; ancak varlığı bile paralı asker istilalarının hafife alınacak bir şey olmadığını hatırlatıyor. Bu tür girişimlerin artacağının habercisiydi; zira ABD yönetimi ve ana akım medya bu istilalar için mükemmel bir zemin hazırlamıştı.
Washington ve medya, Venezuela’nın 28 Temmuz devlet başkanlığı seçimlerini asılsız iddialarla itibarsızlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda ülkenin iktisadi kalkınmasının altını oyan gayri meşru yaptırımları sürdürerek Maduro’nun ve diğer Venezuelalı yetkililerin başına “narkoterör” suçlamalarıyla 15 milyon dolarlık ödül koyarak rejim değişikliği operasyonunu da canlı tutmaya devam ettiler. Bu suçlamaların tek dayanağı ise Amerikan kurumlarının beyanlarıydı.
2024’e hızla ilerlerken, Venezuela artık gülünç olmaktan uzak, ciddi bir paralı asker saldırısı tehdidiyle yüzleşiyor. Maduro hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’i “ABD topraklarından desteklenen dış saldırılar” konusunda uyardı.
17 Ekim’de, Venezuela İçişleri Bakanı Diosdado Cabello, aralarında yedi Amerikan vatandaşı ile İspanya, Kolombiya, Bolivya, Peru ve Lübnan’dan gelen şahısların da bulunduğu 19 yabancı uyruklunun tutuklandığını duyurdu. Yetkililer, suç çetelerinden yaklaşık 500 Amerikan yapımı silaha el koyarak ABD’den Venezuela’ya uzanan devasa bir silah kaçakçılığı operasyonunu ortaya çıkardı.
Bu geniş kapsamlı plan, paralı askerlerin silahlı çetelerle iş birliği yaparak kamu altyapısına (özellikle petrol tesislerine) sabotaj düzenlemelerini ve Maduro ile diğer kilit devlet yetkililerini öldürmelerini içeriyordu. Tüm bunları yaparken milyonlarca dolar kazanmayı hedefliyorlardı.
Silah kaçakçılığı operasyonunun başında, çok sayıda terör suçundan ev hapsine mahkûm edilmesinin ardından 2019’da ABD’ye kaçan Iván Simónovis bulunuyor. İlginç bir tesadüf olarak, temmuz ayında Florida Tampa’daki federal mahkeme, Gideon Operasyonu’nun organizatörü Jordan Goudreau’yu, AR tarzı silahlar, mühimmat ve diğer teçhizatı ihracat lisansı olmadan Kolombiya’ya göndermekten suçlu buldu.
Hükümet kaynaklarına göre, bu planın asıl lideri, bir aydan fazla süredir ortalıkta görünmeyen María Corina Machado’dan başkası değil. Machado’nun paralı asker komplosuna karışması kuvvetle muhtemel görünüyor, zira 2018’den beri yabancı müdahaleleri açıkça savunan açıklamalarda bulunuyor.
Machado’nun konuşmaları, mülakatları ve kamuya açık beyanları hızlıca gözden geçirildiğinde, Venezuela’ya dış müdahale için nasıl canla başla kampanya yürüttüğü görülüyor. Machado, 2018’de, 2011’de Libya’ya müdahalede kullanılan Koruma Sorumluluğu (R2P) mekanizmasını Venezuela’da da devreye sokmaya çalıştı. 2019’da muhalefetin kontrolündeki Ulusal Meclis (AN) sırasında, Anayasa’nın 187. maddesinin 11. fıkrasının onaylanmasını destekleyerek “ülkeye yabancı askeri misyonların davet edilmesini” savundu.
2019’da Machado ve Guaidó cephesi, Amerika Devletleri Örgütü’nü (OAS) Venezuela’ya karşı “kolektif eylem” için Amerika İçi Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı (TIAR) uygulamaya çağırdı. 2020’ye gelindiğinde ise asıl niyetini daha da netleştirmişti: Venezuela’yı işgal etmek ve hükümeti devirme amaçlı bir uluslararası koalisyon olarak “Venezuela Barış ve İstikrar Operasyonu” (OPE) adını verdiği bir müdahale planı önerdi.
Machado’nun, devlet başkanlığı koltuğuna ulaşma hırsıyla, Venezuela’ya dönük her türden işgali desteklediğini söylemek yanlış olmaz. Elbette, Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri de ona bu yolda destek veriyor.
Venezuela hükümeti, İspanya Ulusal İstihbarat Merkezi’ni (CNI) ve özellikle ABD yönetimini —Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi’ni (DEA)— paralı askerlerin devşirilmesine yardım etmek ve Venezuela’ya silah kaçakçılığını kolaylaştırmakla suçladı.
Tarih ve hakikatler göz önüne alındığında, bu suçlama hiç de mesnetsiz değil. ABD kurumları, bir asrı aşkın süredir dünya genelinde ilerici hükümetlere karşı darbelere müdahil oldu ve Venezuela’nın Bolivarcı Devrimi’ni sona erdirmek için canla başla uğraştı: Darbe girişimlerinden yaptırımlara, aşırı sağın şiddet içeren iktidar planlarını finanse etmeye kadar pek çok yöntem denendi. Maduro’nun 28 Temmuz’daki zaferinden sonra sandıkta kaybedenlerin zorla iktidarı ele geçirme çabaları da bunun bir parçası.
Dahası, ortaya çıkan son terör planının merkezinde, muvazzaf ABD Donanması denizcisi Wilbert Castañeda bulunuyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, Castañeda’nın Venezuela’da “şahsi gerekçelerle” bulunduğunu iddia ediyor. Sanki ABD ordusunun üst düzey eğitimli bir ajanının Venezuela’da bulunması tesadüfen olabilecek bir şeymiş gibi.
Castañeda’nın ya istihbarat toplama ve paralı askerleri devşirme görevinde olduğu (ki bu sırada defalarca Kolombiya’ya seyahat etti) ya da Maduro’nun başına konan yüklü ödülle cezbedildiği varsayılabilir.
Her iki durumda da önceki ve gelecekteki diğer başarısız paralı asker komploları gibi, bu son girişimde de ABD’nin sadist emperyalizminin izleri bariz bir şekilde görülüyor. Bize bunu hatırlatmak için bir televizyon dizisindeki süper kahraman hicvine ihtiyaç yok ama uçan, narsist, sarışın bir adamın Nazi hayranlığı yaparken hayatları mahvettiğini izlemek eğlenceli; “Evet, işte bu, ABD’nin daha gerçekçi bir temsili,” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Gerçek hayatta, tek süper kahramanlar ABD emperyalizmine karşı direnenlerdir ve Venezuela’nın devrimci güçleri, özellikle de paralı asker tehditlerine karşı, bunu yapmaya devam edecek.
Venezuela sosyalizmden caydı mı?
"İlerlemenin tek yolu hataları kabul etmek ve hükümetin yarattığı bu Frankenstein canavarıyla yüzleşmektir."