Esad Ebu Halil yazdı: Çöküşün ardından Lübnan
"Lübnan çöküşten ve halkının topyekûn kahır çekmesinden ancak radikal bir devrimci programla ilerleyerek kurtulabilir."
Çevirmenin notu: Bilad’uş Şam coğrafyası son on yıldır belki de tarihinin en küçük düşürücü dönemlerinden birini yaşıyor. Suriye’deki Batı destekli silahlı kalkışmanın büyük ölçüde başarısızlığa uğraması ve Lübnan’ın İsrail karşısında bir kale olarak geçtiği tüm sağlamlık testlerinden başarıyla çıkması, Batı’nın iktisadi saldırganlık araçlarını yürürlüğe koymasını beraberinde getirdi. Suriye Sezar Kanunu kapsamındaki yaptırımlardan ve doğrudan askeri müdahaleyle petrol varlıklarının alelden gasp edilmesinden mustarip. Bununla beraber öteden beri Batı müdahalesinin muhatabı olan Lübnan, bugün tarihinin en derin ekonomik krizlerinden biriyle boğuşurken, çıkış umuduna dair söylenebilecek çok az şey var. Lübnan asıllı Amerikalı siyaset bilimi profesörü ve The Angry Arab blogunun yazarı Esad Ebu Halil, Lübnan’a yaptığı son ziyaretin ardından ülkedeki genel atmosfer hakkındaki gözlemlerini yazmış.
Çöküşün ardından Lübnan
Esad Ebu Halil, Consortium News
28 Temmuz 2023
Esad Ebu Halil, Lübnan’ın ekonomik krizinin siyasi çıkmaz, yolsuzluk ve Batı’nın müdahalesiyle daha da derinleştiğini, Hizbullah’ın ise Hıristiyan müttefikiyle ilişkilerinin zayıflaması nedeniyle siyasi konumunun zayıfladığını yazıyor.
Dört yıllık bir aradan sonra Lübnan’da olmak, ziyaretçinin gözünde her şeyi daha net hale getiriyor. Gerçekleri Batı basının, Batı tarafından finanse edilen yerel basının ya da tamamı da Batı’nın gündemine bağlı olan STK’ların süzgecinden geçirmeden görebiliyorsunuz.
Ülke en kötü ekonomik krizini yaşıyor ve Dünya Bankası’na göre bu, 19. yüzyılın ortalarından bu yana dünyadaki en kötü üç ekonomik krizden biri. Fakat insanlar, sosyal zümre ve siyasi bağlantılarına bağlı olarak değişen derecelerde krizle başa çıkmanın yollarını buluyorlar.
Kuşkusuz Arap doğusunun çağdaş tarihindeki savaşlar ve krizler Filistinlilere, Suriyelilere ve Lübnanlılara eşsiz bir direnç ve hoşgörü kazandırdı. O kadar çok baskıya ve komploya göğüs gerdiler ki, zorluklarla da o kadar özgün ve yaratıcı yöntemlerle başa çıkmak durumunda kaldılar.
Elbette büyük acı çekiyorlar. Lübnan'ın önde gelen bir psikiyatristi bana Lübnanlıların yaklaşık dörtte birinin sakinleştirici ve antidepresan bağımlısı olduğunu söyledi. Ülkede alkol ve ağır uyuşturucu bağımlılığı da yaygın.
Bölge halklarının çektiği acılar gerçek ve ister İran’a ister Suriye’ye ya da Lübnan’ın bazı bölgelerine yönelik olsun Amerika’nın uyguladığı yaptırımlar toplumların ve hükümetlerin kendi halklarının acılarını dindirecek yollar bulmasını açıkça engelledi. Fakat yolsuzluk krizi derinleştirdiği için bölgedeki tüm hükümetler suçlu, yabancı parmağı entrika ekse ve acıları artırsa da.
Ancak Lübnan’ın siyasi zümresi, ekonomik çöküşün ve Ağustos 2020’de Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlamadaki cezai ihmalin sorumluluğundan hiçbir şekilde muaf tutulmamalı.
Fakat ABD hiçbir zaman olay yerinden uzakta değil. ABD yönetimi hala egemen sınıfın en yozlaşmış unsurlarının bazılarının destekçisi. Yolsuzlukla mücadele adına insanlara yaptırım uygulandı. Ama biri hariç tüm bu vakalarda cezalandırılanlar yolsuzluktan değil, İsrail’e meydan okuyan ve direnen gruplarla siyasi ittifakları nedeniyle cezalandırıldı.
Aralarında Lübnan Merkez Bankası Başkanı ve ekonomik çöküşün baş mimarı Riyad Tufik Seleme’nin de bulunduğu yolsuzluğa bulaşmış kilit siyasi figürler ABD hükümeti tarafından korunmaya devam ediyor.
ABD, çöküşten bu yana merkez bankası başkanını yolsuzluk yaptığına dair hiçbir delil olmadığını iddia ederek korumaya ve savunmaya devam etti. Ancak pek çok Avrupa mahkemesi, Lübnan Hazinesinin yağmalanması iddiasıyla büyük çaplı yolsuzluk ve fahiş servet birikimine dair çok sayıda delil topladı.
Eşitsizlik ve kahır
Bana insanların şu anda bir yıl öncesine kıyasla daha iyi dayandıkları söylendi ama bu kime sorduğunuza bağlı. Zenginler su sarnıçları, elektrik jeneratörleri ve güneş panelleri satın alabilirken, yoksul insanların bunları elde etme şansı çok az. Ayrıca özel servetlerini ve pahalı gayrimenkullerini korumak için özel güvenlik görevlileri de tutabilirler.
Lübnanlı göçmenlerin Lübnan’daki ailelerine gönderdikleri milyarlarca havaleden pek çok Lübnanlı aile faydalansa da yoksulların bir hareket alanı yok. Bu dövizler ekonomiyi ayakta tutmaya yardımcı oluyor —nisbi anlamda konuşursak— ve artık tamamen dolarize olan Lübnan ekonomisine “taze dolar” sağlıyor; insanların Amerikan dolarının yanı sıra Lübnan lirası da taşıması gerekiyor.
Açıkçası Amerikan doları, son birkaç yıldır değeri ciddi şekilde düşen Lübnan lirasından daha çok rağbet görüyor. Lübnan’da enflasyon daha önce hiç görülmemiş seviyelere ulaştı. Taksi ücretleri, dört yıl önceki son ziyaretimde olduğundan 100 kat daha fazla.
Siyasi çıkmaz
Dahası ülke, işleri daha da kötüleştirmek için tipik siyasi krizlerinden birini yaşıyor. Parlamento yeni bir cumhurbaşkanı seçemedi. Bir yandan Hizbullah ve müttefikleri, özellikle de meclis başkanının liderliğindeki ağırlıklı olarak Şii olan Emel Hareketi, tek bir aday üzerinde ısrar ediyor: feodal bir aileden gelen, çok az eğitimli ve krizden anlayan Süleyman Franciyye.
Hristiyan siyasi güçlerden herhangi bir destek alamadı. Cumhurbaşkanlığı makamı Maruni Hıristiyanlara, parlamento başkanlığı Şiilere ve başbakanlık makamı da Sünni Müslümanlara ayrılmış durumda.
Batı ve Körfez ülkeleri tarafından desteklenen diğer taraf ise açıkça farklı bir aday seçti: Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) üst düzey bir yetkili olan eski maliye bakanı Cihad Azur.
Her iki aday da Lübnan parlamentosundaki seçimin ikinci turunu kazanabilecek durumda değil. Lübnan’da cumhurbaşkanları doğrudan halk oylamasıyla seçilmiyor.
Hizbullah, Hıristiyan Tayyar Partisi ile yaptığı ittifakın başarısız olmasına izin vererek Lübnan’daki siyasi durumunu daha da kötüleştirdi. Tek kayda değer Hıristiyan müttefiki şimdi kendi yoluna gitti ve Hizbullah’a rakip bir adayı destekliyor.
Her ikisi de Şii olan Emel ve Hizbullah şimdi diğerlerine karşı tek bir Hıristiyan aday üzerinde ısrar ediyor. Hizbullah’ın, kendisini tamamen mezhepsel bir köşeye sıkıştırarak düşmanlarına nasıl yardımcı olduğu konusunda pek bir fikri yok gibi görünüyor.
Tüm kesimlerden destek alabilecek bir cumhurbaşkanı adayı yok. Hizbullah da müttefiki Emel ile birlikte Franciyye’nin kabul edilebilir tek aday olduğunda ısrar ederek çıkmaza katkıda bulunuyor. Diğer adaylar “meydan okuyan adaylar” olarak görülüyor.
Yabancı müdahale ve etki
Ülke, en büyüğü ABD’den gelen yabancı müdahale ve etkiden açıkça mustarip. Lübnan Dışişleri Bakanı ile uzun bir görüşme yaptım ve kendisine yönelttiğim ilk soru, “Bana Lübnan’daki İran Büyükelçisinin ismini verebilir misiniz?” oldu. İsim veremedi.
Kendisine bu görüşmenin kayıtlara geçeceğini ve Batı basınında “Lübnan’daki İran etkisi” olarak adlandırılan şeyin, ABD ve Avrupa’nın Lübnan’ın içişlerine her gün yaptığı ağır müdahalenin yanında son derece ufak kaldığını göstermek için bunu kamuoyu önünde kullanacağımı söyledim.
Lübnan siyasi ve iktisadi hayatının Batılı hükümetlerin oynadığı rolden doğrudan etkilenmeyen hiçbir yönü yok.
Lübnan Silahlı Kuvvetlerini, kolluk kuvvetlerini, bankacılık sektörünü, İçişleri Bakanlığını, Savunma Bakanlığını, Adalet Bakanlığını, Dışişleri Bakanlığını kontrol ediyorlar ve Lübnan’daki diğer tüm kilit bakanlıkların işlerine de karışıyorlar. Batılı hükümetler, Batı ve İsrail’in çıkarlarıyla ters düşen siyasi partilerin popülaritesini ve gücünü siyasi olarak zayıflatmak amacıyla tasarlanan doğrudan finansman yoluyla belediye düzeyinde bile yer alıyor.
Tüm taraflar İran-Suudi anlaşmasının ya da mutabakatının sonuçlarını beklerken Lübnan siyasi sistemi bir çıkmaza girmiş durumda. Anlaşmanın detaylarını hala bilmiyoruz. Suudi hükümeti şu ana dek İran’la Lübnan’da ya da Suriye’de işbirliğine ilişkin belirsiz konularda yaptığı anlaşmayı uygulamaya koymadı.
Ayrıca İran hükümeti, Suudi ve Batılı hükümetlerin aksine, Lübnan ile ilgili tüm konularda güvenilir müttefiki Hizbullah’a ve lideri Hasan Nasrallah’a güveniyor. Batılı ve Körfez hükümetleri ise farklı bir biçimde hareket ediyor. Müttefiklerine itaatkâr müşteriler ve araçlar olarak davranıyor ve onlara hiçbir manevra alanı bırakmıyorlar. Sadece emirlere itaat etmelerine ve karşılığında para almalarına izin veriliyor.
Yaşam mücadelesi
Lübnanlılar yaşamlarını hiper enflasyonla mücadele ederek sürdürüyor ve kendilerinden çalınan mevduatlarından her ay cüzi bir pay alabilmek umuduyla bankalarında kuyrukta bekliyor. IMF ve Dünya Bankası, iktidardaki siyasi zümrenin reformları hayata geçirmesi koşuluyla Lübnan’ı çok küçük ölçekte kurtaracaklarını belirtiyor.
Fakat Dünya Bankası ve IMF tarafından dünya çapında dikte ettirilen reformların sicili göz önüne alındığında, özellikle de bu reformlar genelde sağlık ve eğitim harcamalarında kayda değer azalmaların yanı sıra kamu varlıklarının satışı ve kamu sektörünün yok edilmesi anlamına geldiğinden, bu reformların uygulanmasını dört gözle beklemek mümkün değil.
Lübnan çöküşten ve halkının topyekûn kahır çekmesinden ancak radikal bir devrimci programla ilerleyerek kurtulabilir. Geleneksel siyasi partilere güvenilemez. Onlar baskın olmaya devam ederken, sözüm ona “değişim” partileri ve şahsiyetleri, STK’ları yöneten aynı Batı-Körfez ajandalarının basit birer aracı.
Lübnan’da parti anlamında sol diye bir şey yok. Lübnan Komünist Partisi artık Batı tarafından finanse edilen STK’lardan ayırt edilemiyor.
Ekonomik çöküşle başa çıkma konusunda Lübnan halkının gerçek düşmanları kendi içlerinde, yani Körfez ve Batı destekli siyasi liderleri. Güney Lübnan’daki gönüllüler 2006 yılında İsrail’e acı bir ders verdikten sonra Lübnanlılar artık İsrail’den korkmuyor. İsrail tekrar Lübnan topraklarına tecavüz etmeye cüret ederse onlar da aynısını yapmaya hazırlar.
Siyasi ve iktisadi sistemlerine sahip çıkmak Lübnan halkının asıl sorunudur.
Esad Ebu Halil yazdı: Arap dünyasında Soros
"Soros'un dünya meselelerinde büyük ve gayri adil bir rolü var ve bu rol kapitalist adaletsizliğin avantajlarının bir ürünü."