Çin sosyalizminin yeni karakteristik özellikleri?
"Çin'in yükselişi kendine özgü, nevi şahsına münhasır bir olgu mudur, yoksa Pekin diğer ülkelerin örnek alabileceği bir model mi sunmaktadır?"
Çevirmenin notu: Devrimci dönemden, Yen’an forumundan, erken Mao döneminden vb. getirilen örnekler, acımasız ticarileşme dünyasında yetişen yeni bir nesil için geçerli olabilir mi? Bu durum Şi’nin yürüttüğü ideolojik kampanyayı daha da önemli kılıyor. Bu kampanyanın başarı ihtimali ise tartışılır.
Çin sosyalizminin yeni karakteristik özellikleri?
Rana Mitter
18 Ocak 2022
Doğu Almanya’da komünizmin inşası döneminde yönetici elit, Die Partei, die Partei, die hat immer recht (“Parti, Parti, sen her zaman haklısın”) şeklindeki tavizsiz dizeleri olan bir şarkıyı fazlaca severdi. Modern Çin Komünist Partisi bu kadar açık sözlü değil. ÇKP tarafından kasım ayında kabul edilen Çin tarihine ilişkin bir karar daha incelikli: “Parti asla hata yapmadığı için değil, her zaman hatalarını kabul ettiği, aktif olarak eleştiri ve özeleştiri yaptığı ve sorunlarla yüzleşme ve kendini içeriden reforme etme cesaretine sahip olduğu için büyüktür.”
Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin Son Yüzyılın Başlıca Başarıları ve Tarihsel Deneyimleri Üzerine Kararı bu türden sadece üçüncü bildiri. ÇKP, benzer belgeleri sırasıyla 1945 ve 1981 yıllarında Mao Zedong ve Deng Xiaoping dönemlerinde, partinin geçmişine ilişkin resmi bir tutum oluşturmak ve günümüzdeki yönelim ve yörüngelerini tanımlamak amacıyla yayımlamıştı. Parti liderleri, Komünist Parti ideologlarının resmi bir bildiri haline gelmeden önce defalarca gözden geçirmek zorunda kaldıkları karar taslakları üzerinde kendi aralarında uzun uzun tartışırlar. Bu kararlarda formüle edilen hükümler nihai olarak kabul edilir ve basın, okul ders kitapları ve alt düzey yetkililerin konuşmaları da dahil olmak üzere geniş çapta yayılır.
Son karar, ÇKP’nin yıllar boyunca yayımladığı en önemli ve açıklayıcı belgelerden biri. Bu her şeyden önce, Çin Devlet Başkanı ve ÇKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri Şi Cinping’in siyasi manzaraya hâkim olmasına rağmen, ona meşruiyet kazandıran şeyin kişisel karizması değil, parti lideri olarak konumu olduğunu gösteriyor; hiç kimse partiden daha büyük değildir. Karar, aynı zamanda ÇHC’nin yeni bir ideolojik sentez konusunda nasıl çabaladığını, Marksizm, Konfüçyüsçü düşünce ve modern tarihin mirasını birleştirmek için nasıl mücadele ettiğini gösteriyor. Karar, ayrıca ÇKP’nin etkisini tüm dünyaya yayma hedefini de açıkça ifade ediyor.
Bu belge şüphesiz Şi’nin ÇKP’nin en saygıdeğer liderler panteonunda yer alma iddiasının bir parçası. Ancak Şi’nin kişisel hırslarından çok daha fazlasının göstergesi. 2021 kararı, Çin’in kendisini ve küresel amacını anlamasında ideolojinin süregelen rolünü vurguluyor. Geçmişin seçici anlatısı ışığında belge, her türlü muhalefete karşı daha hoşgörüsüz bir tutuma ve Pekin’in iç çevrelerinde meydana gelen tartışmalarda parti çizgisinin çizilmesine işaret ediyor. Fakat bu karar kadar otoriter bir belge bile ÇKP liderlerinin düşüncelerinde belirsizlik ve endişeye işaret eden çelişkiler içeriyor. Güç beyan eden açıklamalar, genelde kendi zayıflıklarına ilişkin korkuları gizleme umuduyla yapılır.
Tarihin akışı
Kasım kararı, partinin geçtiğimiz yüzyıldaki faaliyetlerini gözden geçirmesi ve resmi terminolojide Şi Cinping’in Yeni Dönemde Çin Özelliklerine Sahip Sosyalizm Üzerine Düşünceleri olarak bilinen, şu anda geçerli olan ideolojik çerçevenin temelini atması bakımından bir dönüm noktasına işaret ediyor. Şi’nin yüce bir dünya lideri olarak statüsünü tarihi boyutlarda sağlamlaştırıyor: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao’nun 18 kez anılmasına kıyasla Şi’nin tam adı 23 kez geçiyor.
Ancak bu isimlerden çok daha sık olarak —orijinal Çin belgesinde 650’den fazla kez— partinin kendisinden bahsediliyor. Örneğin siyasi yapıların esasen Devlet Başkanı Vladimir Putin figürü etrafında inşa edildiği Rusya’nın aksine Çin’de, kararda da belirtildiği üzere, siyaset Komünist Parti etrafında dönüyor. Putin, bir tür tarihsel belirsizlikle mücadele ediyor; aynı anda hem Sovyetler Birliği’nin mirasını benimsedi hem de ondan koptu. Rusya yetkililerinin Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünü nasıl kutlayacaklarına karar vermek zorunda kaldıkları 2017 yılında bu ikircikli durum zorlu bir hal almıştı.
Buna karşın Şi, kararda ÇKP’nin standart taşıyıcısı, partinin iktidara gelmesiyle başlayan kesintisiz bir tarihsel yörüngenin varisi olarak görünüyor. Şi, Çin’in siyasi manzarasına hâkim olmakla birlikte, son on yılda devlet mekanizmalarının aksine partinin rolünü genişletmeyi seçerek, devlet gelişiminin parti aygıtının genişlemesine üstün geldiği 21. yüzyılın ilk on yılında görülen eğilimin tersine döndüğüne işaret etti. Son on yılların en baskın lideri bile gücünün ne ölçüde ÇKP’nin bir kovanın peteği gibi Çin toplumuna yayılmasına bağlı olduğunu kabul etmeli. Kararda “Kültür Devriminin” bir “felaket” olarak nitelendirilmesi dikkat çekici. Mao tarafından 1960’larda ve 1970’lerde desteklenen bu hareket, parti yapılarını parçalamak ve radikal bir şekilde yeniden yapılandırmak amacıyla yapılan son ciddi teşebbüstü.
Elbette bu Şi’nin parti tarihinde bir kişilik olarak eriyip gittiği anlamına gelmiyor. Mao gibi sarsılmaz figürler karşısında bile ayrı bir yerde duruyor. Karar, Mao’yu hükümdarlığı sırasında gerçekleştirdiği iki görkemli girişim — “büyük sıçrama” ve “kültür devrimi” — nedeniyle eleştiriyor. Kararda, “Mao Zedong yoldaşın sosyalist toplumdaki sınıf mücadelesine ilişkin teorik ve pratik hataları giderek ciddileşti ve Merkez Komite bu hataları zamanında düzeltmekte başarısız oldu,” deniyor. Buna karşın Şi, yalnızca başkaları tarafından yapılan hataları düzelten parti saflarını Bo Şilai ve Cou Yongkang gibi sorumsuz ve yozlaşmış görevlilerden temizleyen kişi olarak tasvir ediliyor.
Karar, Çin’de siyasi tartışmanın sınırlarının kayda değer ölçüde daraldığı bir on yılın sonunda geldi. Şi, 2013’te iktidara gelmeden önce, entelektüeller ve düşünce kuruluşları Çin’de sivil toplumun rolü hakkında çeşitli tartışmalar yürütüyordu; medya yetkilileri eleştirmekte bir dereceye kadar özgürdü ve siyasi reformlar daha çoğulcu politikaların yanı sıra Batı ile iş birliğinin pek çok yönüne nispeten olumlu bir bakış açısı içeriyordu. Şi döneminde kamusal söylem daraldı ve liberal reformlar durakladı. Bununla birlikte, karar devam eden ve çözülmemiş bir tartışmanın işaretlerini veriyor.
Örneğin, tarihçiler Şi yönetimindeki partide daha sert bir çizgiye doğru bir dönüşü yansıtan geçmişle ilgili açık ifadeler bulacaklardır. Kararda, “‘Düzeltme Hareketi’, tüm partiyi kapsayan Marksist ideolojik eğitim hareketi, 1942 yılında başlatıldı ve muazzam sonuçlar doğurdu,” deniyor. Bu çok güzel bir tanımlama. 1942-1944 yılları arasında Japonya ile yapılan savaş sırasında esas olarak ÇKP’nin kuzeybatı üs bölgesinde yayılan Düzeltme Hareketi, parti üyelerini Mao’nun yönetimine boyun eğmeye zorlamak için psikolojik taktikler ve bazen de fiziksel şiddet kullanmıştı. O dönemin zorlayıcı taktiklerini övmek, günümüzde de benzer taktiklerin onaylanması ve parti ortodoksluğundan herhangi bir sapmaya müsamaha gösterilmemesi anlamına geliyor. Karar, Troçkist olduktan sonra 1929’da partiden ihraç edilen parti kurucusu Çen Duxu’yu “sağcı önyargıs” nedeniyle, iktidardan uzaklaştırılan ve 1950’lerde Sovyetler Birliği’nde sürgünde yaşayan ilk Komünist liderlerden Vang Ming’i ise “solcu önyargısı” nedeniyle kınıyor. Bugün ne Çin’de ne de Batı’da bu isimlerden genelde hiç bahsedilmiyor. Ancak 2021 kararı hala onları işaret etmeye ve utandırmaya yer ayırıyor. Bunun anlamı, ideolojik sapmanın bazı komünist ideologların biyografisinde silinmez bir leke haline gelebileceği.
Fakat diğer bazı şahsiyetlerin durumu belirsizliğini koruyor. Belgede 1989 Tiananmen Meydanı cinayetleri “ciddi siyasi huzursuzluk” olarak kınanırken, katliamdan sonra tasfiye edilen parti genel sekreteri Cao Ziyang’ın adı geçmiyor. Kendisi bugüne kadar ne rehabilite edildi ne de mahkûm edildi. Bu da ÇKP liderlerinin onun şahsı hakkında henüz nihai bir yargıya varmadıklarını gösteriyor.
Satır aralarını okumak
Tarihe dair bu gösterişli ilgi, kararın yazarlarının bugünü ve geleceği önemsemediği gibi aldatıcı bir izlenim verebilir. Çin’in mevcut politikaları, otoriterlik, tüketici ideolojisi, küresel hırs ve teknolojik inovasyonun bir karışımı olan “ACGT modeli” aracılığıyla uygulanıyor ve benzersiz bir siyasi model yaratıyor. Kararda tüm bu dört faktörden bahsediliyor. Partinin Çin’i “yenilikçiler ülkesi ve bilim ve teknolojide dünya lideri” haline getirme başarısını övüyor. Ayrıca Çin’in “işçilerin ve tüketicilerin haklarını ve çıkarlarını koruyacak” sosyalist bir tüketim toplumunu başarıyla kurabileceğini söylüyor. Kararın 1945 ve 1981 yıllarındaki önceki iki versiyonunda “tüketiciler” “işçilerden” ayrı bir kategori olarak ele alınmıştı. 2021’de parti, Çin vatandaşlarının orta sınıf bir yaşam tarzına yönelik isteklerini kabul etmek zorunda hissediyor.
Belge aynı zamanda liberal ideallere karşı da uyarıda bulunuyor. Metinde, “Sözde anayasalcılık, iktidarda farklı partilerin dönüşümlü olarak yer alması ve kuvvetler ayrılığı ilkesi de dahil olmak üzere, siyasi düşüncede Batılı eğilimlerin yıkıcı etkisine karşı tetikte olmalıyız. Bunun yerine, iktidarı kurumsal bir kafes içine almalı ve disiplin ve hukuk tarafından uygun şekilde denetlenmelerini sağlamak için yetkileri uygun şekilde tanımlamaya, standartlaştırmaya ve sınırlandırmaya özen göstermeliyiz,” deniyor. Böylece burada da partinin (“kafes”) merkeziliği ve Şi’nin tek gücü değil ama her şeye kadir bir siyasi aygıtın gücü ilan ediliyor. Tüm “Batı” düşüncesinin dışlanmadığını belirtmek gerekir; hem Karl Marx hem de Alman anti-liberal hukuk teorisyeni Carl Schmidt, ilki karar metninde açıkça, ikincisi ise dolaylı olarak Çin siyasi çevrelerinde yaygın bir şekilde övülüyor.
İç politikaya vurgu yapan 1981 tarihli öncülünden çarpıcı biçimde farklı olan karar, açıkça küresel hedefler taşıyor: “Çin’in ve partinin tarihini dünyaya doğru bir şekilde sunmak, Çin’in sesini duyurmak ve farklı medeniyetler arasında değişim ve karşılıklı öğrenmeyi teşvik etmek amacıyla uluslararası iletişim kabiliyetimizi güçlendirme konusundaki çalışmalarımızı hızlandırdık.” Yıllar içinde Çin’in kendini yurt içinde sunumu yurt dışındaki sunumundan belirgin bir şekilde farklılaştı. İçeride Marksist Parti tarihi ön plana çıkmaya devam ediyor. Fakat yurt dışında Pekin farklı değerler yayıyor ve genelde ideolojinin önemini reddediyor. Bu görüş, Çin’de ideoloji olmadığına, bunun yerine ülkede iş yapmak için faydalı olan bir pragmatizm olduğuna inanmak isteyen Batılı ortaklar tarafından teşvik ediliyor. Yeni karar, her zaman öncül olarak var olan bir şeyi çok daha sarih hale getiriyor: ÇKP, her zaman Marksist bir parti oldu. Komünist Parti’ye göre 2008 mali krizi, dünya görüşünü daha da geçerli hale getirdi: “Marksizmi Çin koşullarına ve zamanımızın ihtiyaçlarına uyarlamada süregelen başarımız, Marksizmin dünyanın gözündeki imajını tazelemesine ve dünya tarihinin evriminde ve sosyalizm ile kapitalizmin iki farklı ideolojisi ve sosyalizmi arasındaki mücadelede sosyalizm lehine büyük bir değişim gerçekleştirmesine olanak sağlamıştır.”
Marksizme yapılan yeni vurgu, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda hâkim olan sınıf mücadelesi ideolojisine geri dönüş anlamına gelmiyor. Bilakis, Çinli liderler tarafından Marksist “mücadele”, “çelişki” ve tarihsel kaçınılmazlık fikirleriyle şekillendirilmiş bir dünya görüşünün daha net bir şekilde ifade edilmesine işaret ediyor; bu görüşte Çin ile ABD arasındaki rekabet ve ekonomik büyüme ile çevre dostu kalkınma arasındaki iç çelişkilerin üstesinden gelme ihtiyacı son derece önemli.
Ancak kararda Çin’in küresel hedeflerine ilişkin muğlak olan temel bir soru var: Çin’in yükselişi kendine özgü, nevi şahsına münhasır bir olgu mudur, yoksa Pekin diğer ülkelerin örnek alabileceği bir model mi sunmaktadır? Bir noktada “partinin halka önderlik ettiği, modernleşme istikametinde benzersiz bir yol açtığı ve insani kalkınma için yeni bir model yarattığı” iddia ediliyor. Fakat daha sonra “parti ortak bir geleceğe sahip bir insan topluluğunun gelişimini desteklemiş ve beşeriyetin karşı karşıya olduğu başlıca sorunları çözmek için Çin bilgeliği, Çin çözümleri ve Çin gücü sunmuştur,” deniyor. Kararda belirgin bir şekilde geleneksel, Konfüçyüsçü imalar içeren terimler kullanılıyor (örneğin, “yol adil olduğunda, ortak iyilik cennetin altındaki herkes üzerinde hüküm sürecektir”). Bu tür referansların ikili bir amacı var; kültürel olarak yankı uyandıran Konfüçyüsçü aforizmalarla iç kitleye hitap ederken, aynı zamanda dış dünya için daha az tehditkâr görünerek evrensel onay ve mutabakatı ortaya çıkarabilirler. Bu taktiklerin her ikisi de kadim bilgelikle çelişen “kültür devrimi” ideolojisiyle tam bir tezat oluşturuyor. “Kültür devrimi,” “eski kültürü” yok etmeyi ve Çin’in dünya sahnesinde potansiyel bir devrimci yıkıcı ve bozguncu olduğunu göstermeyi amaçlıyordu. Bununla birlikte, zorlu bir ideolojik çalışmanın sürdüğü hissi devam ediyor; uzun bir cümle, muğlak ve belirsiz tanımlarıyla geleneksel Çin düşüncesine yansımayan her şeyi tanımlıyor. Çin düşüncesinin gerçekte ne olduğunu belirtmeden “mekanik” Marksizm veya “yabancı modeller” gibi bir dil içeriyor.
Çin kimliği aynı zamanda dış dünyadan gelen tehdit açısından da olumsuz olarak tanımlanıyor. Karar taslağını hazırlayanlar, ÇKP’nin uzun süredir yabancı düşmanlar tarafından kuşatılmış bir Çin’e dair bilindik görüşüne atıfta bulunuyor. Çin tarihinin deneyimleri, özellikle de on dokuzuncu yüzyıldaki Afyon Savaşları ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki zayıflık dönemi, Komünist Parti teorisyenlerine yukarıdakileri özetleyen keskin bir mesaj, bir tür acı gerçek sunuyor: “Sürekli tavizler yalnızca daha fazla zorbalık, aşağılama ve sindirmeye yol açacaktır. Ancak parti, bu ifadenin dış dünya tarafından nasıl algılandığını göz önünde bulundursa iyi olur. Gözünü dünyaya dikmiş bir Çin’in artan gücünden endişe duyan pek çok ülke için bu öneri kolaylıkla Çin’in aleyhine dönebilir.”
Söylenmemiş güvensizlik
1940’larda, komünist devrim başarılı bir sonuca doğru ilerlerken ÇKP kadroları günlükler yazmış ve “özeleştiriyi” “öz farkındalığa” dönüştüren derslere katılmıştı. Varsayım, zayıflıklarının (“küçük burjuva bireyciliği” gibi günahlar da dahil) farkına varmanın Çinlilerin psikolojik olarak kendine güvenen yeni tip kadın ve erkekler, sosyalizmin kurucuları olmalarına yardımcı olacağı yönündeydi.
“Özeleştiri” konusundaki dışa dönük taahhüdüne rağmen, partinin önümüzdeki on yıl içinde bu tür bir düşünmeyi teşvik etmesi pek mümkün değil. Bunun yerine karar, partinin 1940’larda Mao tarafından ifade edilenden açıkça farklı bir milliyetçi kimlik oluşturma arzusundan bahsediyor. Yeniden tanımlanan bu kimlik, rasyonalist bir şimdiki zaman lehine uzak bir tarihsel geçmişi reddetmiyor. Kararda belirtildiği üzere, bu yeni kimlik Konfüçyüsçülük ve Marksizmin bazı unsurlarını birleştiren ve Çin’i 20. yüzyılın ikinci yarısında hâkim olan sözüm ona liberal uluslararası düzene karşı yerleştiren liberalizm karşıtı bir zorunluluğu benimsiyor. Ancak ÇKP’nin kendi tarihinin alternatif okumalarını bastırma konusundaki ısrarı, zımnen de olsa Çinli liderlerin parti projesinin gelecekteki başarısı konusunda derin bir güvensizlik içinde olduklarını gösteriyor.
Çin gıda güvenliğine neden bu kadar takıntılı?
"Çin liderlerinin bir süre önce farkına vardığı şey, Avrupalı liderlerin ancak şimdi ayıkmakta olduğu aynı acı gerçektir."