ABD hegemonyasının jeopolitik kurbanı olarak Güney Afrika
"Büyük sopaların kullanılmasına son vermenin ve bunun yerine barışçıl ve üzerinde çalışılmış bir düzen değişikliği sürecine hazırlanmanın zamanı geldi de geçiyor bile."
Çevirmenin notu: BRICS üyesi ve son dönemde Rusya ve Çin ile ilişkilerini derinleştiren Güney Afrika, mayıs ayının ikinci haftasında ABD’nin son derece adi bir şantajına maruz kaldı. 10 Mayıs’ta ABD’nin Pretorya Büyükelçisi Reuben Brigety, ülkenin geçen yılın aralık ayında Rusya’ya, Cape Town yakınlarındaki Simon’s Town deniz üssüne gelen “Lady R” adlı Rus gemisiyle Rusya’ya silah ve mühimmat sevk ettiğini iddia etti. Büyükelçi “Kaygılarımızı hafife almak hata olur” derken Washington ile Cape Town arasındaki devam eden Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası müzakereleri de tökezledi. İddialar yalanlansa da Güney Afrika’nın para birimi bu hadise neticesinde dolar karşısında değer kaybetti. İngiliz iktisatçı Ann Pettifor, sürekli yaşanmakta olan ve alışıldık bir hal almaya başlayan bu şantajları sona erdirmek için bir dizi öneri sunuyor.
Büyük sopa ile yüzleşmek
Ann Pettifor
15 Mayıs 2023
ABD hegemonyasının jeopolitik kurbanı olarak Güney Afrika
1901 yılında Başkan Theodore Roosevelt, iddiaya göre ve ironik bir şekilde, yaygın bir Afrika atasözüne dayanan yeni bir dış politika yaklaşımı oluşturdu: “Tatlı dilli ol ve büyük bir sopa taşı ki muvaffak olasın.” Dış politikasının özünde üstü örtülü bir tehdit vardı. Roosevelt, ülkenin son dönemdeki askeri başarıları ışığında, ordu güç tehdidinde bulunabildiği sürece dış politika hedeflerine ulaşmak için güç kullanmanın gereksiz olduğuna inanıyordu.
İronik, çünkü Afrika doğumlu olan Sam Amca’nın Güney Afrika Ulusal Kongresi’ne büyük bir sopa sallamasını izliyorum. Elli yılı aşkın bir zamandır Birleşik Krallık’ta yaşıyor olsam da ailem orada ve Güney Afrika’nın ekonomik göstergeleri, dünyanın en yüksekleri arasında yer alan müstehcen eşitsizlik seviyeleri, korkunç düzeydeki siyah genç işsizliği oranları, kötü yönetimi ve artan yolsuzluk düzeyleri, enerji altyapısının güvensizliği ve hızlanan siyasi ve iktisadi krizleri ile yakından ilgileniyorum.
Güney Afrika'nın olağanüstü maden zenginliklerini de gözetiyorum. Mining Review Africa’ya göre ülkenin “Bushveld Ocağı” son derece önemli bir dizi nadir metalin dünya üzerindeki en zengin yataklarından biri. Bushveld Ocağı; bakır, nikel, altın, kalay, demir, florit ve kesme taş yataklarına ek olarak küresel platin grubu element, krom ve vanadyum kaynaklarının çoğuna ev sahipliği yapıyor… Mevcut çıkarma oranlarına göre ocak muhtemelen önümüzdeki 700 yıl içinde tükenmeyecek ve 1 kilometreden daha derindeki cevherin çoğu hala bozulmadan kalacak.
Geçtiğimiz hafta Güney Afrika, sahip olduğu maden zenginliğine rağmen düzen —yani uluslararası mali ve jeopolitik düzen— tarafından bir kez daha köşeye sıkıştırıldı.
Bunun birincil sebebi ülkenin Ukrayna savaşına ilişkin dış politikasını şekillendirirken egemen özerklik teşebbüslerinde bulunmasıydı. ABD bu şekilde hiçe sayılmaya öfkelendi ve Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramphosa’nın mart ayında devlet başkanları Putin ve Şi ile görüşmek üzere Moskova’yı ziyaret etme kararından rahatsız oldu.
Hegemon zamanını bekledi. Ta ki geçen haftaya kadar.
Şu önemli bir diplomatik hadiseydi; ABD’nin Suudi Arabistan Büyükelçisi, ülkeyi 2022’nin aralık ayında bir Rus filo şirketine ait olan ve daha sonra Rusya’ya geri dönen Lady R adlı gemiye gizlice silah yükleyerek ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımları ihlal etmekle suçladı.
Kafa karışıklığı hakimdi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı önce tereddüt etti, sonra da suçlamayı yalanlayamadı. Bunun yerine tahkikat başlatıldığını duyurdu.
ABD Büyükelçisi daha sonra “tatlı dille konuştu” ama sonra Güney Afrika’nın Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası aracılığıyla ABD pazarlarına imtiyazlı erişimini engelleyecek Rooseveltçi “büyük sopayı” çıkardı.
Diplomatik münakaşanın ekonomik etkisi neredeyse anlık oldu. Hareket halinde olan, küresel para birimleri piyasasındaki spekülatörler korkuya kapıldı ve kaçtı. Güney Afrika para birimi, Amerikan doları karşısında 18,92 rand’dan 19,32 rand’a düştü; bu, değişken para birimi için rekor düşüştü.
Dünyanın hâkim para birimi olan Amerikan doları karşısında değer kaybeden bir para birimi, çoğu emtia Amerikan doları cinsinden işlem gördüğü için ithalat maliyetini artırdığından enflasyonist olur. Rand’ın devalüe olması, emtia ithalatını karşılamak ve dış borçları geri ödemek için gereken değerli Amerikan dolarını kazanmak için ihracatı artırma konusunda Güney Afrika üzerindeki baskıyı artırıyor.
Başka bir deyişle jeopolitik bir hadise Güney Afrika’nın iktisadi özerkliğini daha da zayıflattı ve hegemonun para birimine olan bağımlılığın artmasına yol açtı.
Bu dalgalanma sadece Güney Afrika ile sınırlı değil. Çin, Uganda, Arjantin ve Türkiye gibi farklı ülkelerin para birimleri de aynı şekilde küresel spekülatif para piyasasına maruz kalıyor. Fakat yakıt talebinin yüzde 60 kadarını ithalata bağımlı olan ve petrol ürünü ithalatının pandemi öncesi seviyelerden gelecek yıl üç katına çıkabileceği beklentisiyle Güney Afrikalılar için para birimindeki düşüş önemli bir ekonomik sancıya neden olacaktır. Aile fertlerim, milyonlarca Güney Afrikalı gibi, daha da yüksek akaryakıt fiyatları (toplu taşımanın sınırlı olduğu bir ülkede), gıda fiyatlarında artış (küresel gıda fiyat enflasyonundaki belirgin ılımlılığa rağmen, tüketici gıda fiyat enflasyonu geçtiğimiz yıl hızla artarak Şubat 2023’te yüzde 14,0’e ulaştı) ve durgun ücretlerle karşı karşıya kalacaklar. Ve küresel sermaye piyasası sayesinde daha yüksek faiz oranları kaçınılmaz.
Küresel Güney'de yeni bir borç krizi mi?
3 Mayıs 2023’te Harici.com.tr’de yayımlandı. Çevirmenin notu: Bretton Woods’un halefi olan krizle eş anlamlı küresel mali sistem temellerinden sarsılırken üçüncü dünyayı yeni bir borç krizi bekliyor. Eski Arjantin Ekonomi Bakanı Martin Guzman, aşağıda tercümesi bulunan uzun ve çarpıcı mülakatta Latin Amerika ve Afrika coğrafyasındaki yeni borç kr…
Ancak bu hafta Avrupa Parlamentosunda yapacağım sunumda da açıklayacağım üzere, bunun sebebi büyük ölçüde iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin küreselleşmenin hâkim iktisadi modelini, yani ihracatçıların (yüzde 1’in) kârlarını artırırken ülke içindeki ücretleri düşüren, kuralsız, borçla beslenen ihracata dayalı “büyüme” modelini benimsemiş olması.
Model şu şekilde işliyor: Güney Afrika’nın zenginleri —her ülkedeki yüzde 1 gibi— çok para kazanıyor ama gelirlerinin yalnızca bir yüzdesini harcıyor. Buna karşın yoksullar, sahip oldukları neredeyse her şeyi harcıyor ki, İşgücü Araştırma Kurumunun Şubat 2023 İncelemesi’ne göre 2022’de reel ücretler (enflasyona göre) düştüğü için Güney Afrika’da bu miktar azalıyor.
Yani dar gelirliler ekonominin ürettiklerini satın alacak kadar kazanamıyorlar. Çok fazla alım gücünün çok az mal ve hizmeti kovalaması yerine, çok fazla mal ve hizmet çok az alım gücünü kovalıyor. Bu durum Birleşik Krallık’ta TUC’un baş ekonomistinin “işçilerin kıyamet döngüsü ve zenginlerin patlama döngüsü" olarak tanımladığı duruma yol açtı. Michael Pettis ve Matthew Klein’ın Trade Wars are Class Wars (Ticaret Savaşları Sınıf Savaşlarıdır) adlı muhteşem kitabında gösterdikleri gibi, egemen iktisadi model sonuçta hem noksan tüketime hem de aşırı üretime yol açıyor.
Aşırı üretim de ekosistemin sınırlı kaynaklarını bozuyor. Düşen reel ücretler ve gelirler, hane halklarının yaşam standartlarını korumak için borçlanmasına ve firmaların da satış kayıplarını telafi etmek için borçlanmasına neden olarak borç enflasyonuna yol açıyor.
Başka ülkelerde olduğu gibi Güney Afrika’da da sonuç, hükümetin iç ekonomiye odaklanmak yerine ihracata ve küresel sermaye piyasalarına odaklanması.
Yurt içine odaklanmak, Güney Afrika’nın para sisteminin, gelirleri artırmayı ve iklim bozulmasının üstesinden gelmeyi amaçlayan vasıflı, iyi ücretli istihdama yönelik sürdürülebilir kamu yatırımları için finansmanı harekete geçirecek şekilde yönetilmesini gerektirecektir. Tıpkı Başkan Biden’ın ABD’nin yerli ekonomisindeki istihdamı ve gelirleri korumak için Hazinenin yanı sıra Merkez Bankası’nın kaynaklarını kullanması gibi.
Güney Afrika’nın iç ekonominin menfaatlerinden uzaklaşan çarpık yaklaşımının sonucu iktisadi, sosyal ve siyasi istikrarsızlık.
Hâkim model ve buna bağlı jeopolitik durum, şaşırtıcı olmayan bir şekilde dünya çapında aşağıdan bir tepki yarattı. Zira Financial Times’tan Rana Foroohar’ın da belirttiği gibi, “serbest ticaretin çok da serbest olmadığı” ortaya çıktı.
Foroohar, Kanada Başbakan Yardımcısı Chrystia Freeland’ın geçtiğimiz günlerde Washington’da düzenlenen bir toplantıda, demokrasilerimizdeki işçilerin, değerlere dayalı kurallar olmaksızın küresel ticaretin insanlarımızı daha yoksul ve ülkelerimizi daha savunmasız hale getirdiğinin uzun zamandır farkında olduklarını söylediğini aktarıyor. Bunun halkı değil, plütokratları zenginleştirdiğini uzun zamandır biliyorlardı… Otokratlar da jeopolitik ihtilaflarda ticareti silah olarak kullanarak başarılı oldular. Geriye dönüp bakıldığında Gerhard Schröder’in Rosneft yönetim kuruluna atanmasının Putin’in savaş planlamasında alelade bir askeri tatbikat kadar önemli bir unsur olduğu aşikâr.
Mevcut düzende Kanada, Britanya ve Güney Afrika gibi çok çeşitli ülkeler, ekonomilerinin demokratik olarak yönetilmesi ve istikrarı için gerekli olan başat kaldıraçlardan ve yetkilerden mahrum bırakıldı. Bu kaldıraçlar ve yetkiler —merkez bankası, para biriminin değeri, her türlü kredinin faiz oranı, sermayenin sınırlar ötesine akışı, temel malların fiyatı— küresel sermaye piyasalarında faaliyet gösteren spekülatörlerin görünmez eli tarafından kullanılıyor.
Bu tesadüf değil. Ne de olsa düzen bu şekilde işlemek üzere tasarlandı; servetin —yüzde 1’in— çıkarlarına hizmet etmesi için.
Şimdi, aşağıdan gelen direniş ve Ukrayna ihtilafına yukarıdan gelen tepkiler sayesinde, yeni Çin/Rus/Ortadoğu ticaret bloklarının kurulması, özelleştirmenin terk edilmesi, endüstriyel stratejiler için yeni moda ve içe dönük yatırıma dönüş ile küreselleşme tersine dönüyor.
Çinli bir akademisyen olan Yang Ping, Tricontinental web sitesinde, The Sudden Paralysis of the System (Sistemin Ani Felci) ile karşı karşıya olup olmadığımız sorusu sorulduğunda eylül ayında yazdığım bir yazıda belirttiğim bir noktayı pekiştiriyor:
“Ukrayna ihtilafı devam ederken ABD ve Batılı ülkeler, Rusya’yı zorla küresel finansal mimarinin, yani Dünya Bankalararası Finansal Telekomünikasyon Topluluğunun (SWIFT) dışına atarak bu ülkenin devlete ve şahıslara ait varlıklarına el koyarak ve ülkenin döviz rezervlerini dondurarak uluslararası normları hiçe saydılar. Bu tür tedbirler ulus devletlerin başvurduğu ticaret savaşları, teknoloji ablukaları ve petrol ambargoları gibi tipik şiddet içermeyen çatışma yöntemlerinin çok ötesine geçiyor ve diğerlerinin yanı sıra ‘borçların ödenmesi gerektiği’ ve ‘özel mülkiyetin kutsal olduğu’ şeklindeki ebedi liberal ilkelerle açıkça çelişiyor. Sözüm ona ‘kurallara dayalı düzenin’ bu bariz ihlalleri, uluslararası düzenin keyfi, hukuksuz ve taraflı karakterini ve ABD ve müttefikleri tarafından diğer ülkeleri şiddetle terbiye etmek için nasıl manipüle edilebileceğini gözler önüne serdi.”
Güney Afrika gibi ülkeler yüzde 99’un çıkarlarına hizmet edecekse —başka bir deyişle ekonomi bir kez daha sadece zenginlerin değil herkesin çıkarlarına hizmet edecek şekilde demokratikleştirilecekse— o zaman milyonlarca genç işsiz Güney Afrikalının demokratik çıkarlarına hizmet etmek için kullanılabilecek güçleri ve ekonomik kaldıraçları geri alarak iktisadi ve siyasi özerkliği geri kazanmak hayati önem taşıyacaktır.
Her şeyden önce, bağlantısız devletler küresel dolar hegemonyasının sona ermesini hızlandırmalı. Güney Afrika’nın ağustos ayında Johannesburg’da BRICS’in ajandasına mevcut sisteme bir alternatif yaratılması konusunu getirme kararını memnuniyetle karşılıyoruz. Dünyanın rezerv para birimini çıkarma yetkisi, 1945 Bretton Woods Konferansında ABD’nin, J. M. Keynes’in dünya para birimleri için bağımsız bir Takas Birliği’ne yönelik güçlü tavsiyesine karşı talep ettiği şeydi. Monopoly oyunundaki banker gibi, küresel rezerv para birimini çıkarma yetkisi de ABD’ye, Sayın Freeland’in deyimiyle, ticareti ve alım satımı “jeopolitik çatışmalarda silah” olarak kullanma yetkisi veriyor.
Büyük sopaların kullanılmasına son vermenin ve bunun yerine barışçıl ve üzerinde çalışılmış bir düzen değişikliği sürecine hazırlanmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Kriz yakıtlı Bretton Woods düzeninin sonu?
Çevirmenin notu: The Case for the Green New Deal ve The Production of Money kitaplarının yazarı olan İngiliz iktisatçı Ann Pettifor’un yakın zaman evvel yayımlanan makalesi. Bugün Bretton Woods’un halefi olan krizle eş anlamlı küresel mali sistemin temelleri, krizlerinin sebepleri ve potansiyel çıkış yolları üzerine.