Yeni merkantilizm çağında yeni sömürgecilik
"Yeni merkantilizm gelişmeye devam ediyor. Büyük kriz ve güç rekabeti kapitalizmin özünü değiştirdi ve bu mantıkla ABD, yeni merkezlere karşı mücadelede yenilgiye mahkûm."
Çevirmenin notu: Ukrayna ihtilafının ardından Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı ağır ambargolar, ülkeyi Çin ile halihazırda var olan yakın ilişkilerini derinleştirmeye sevk etti. Dünyanın en büyük emtia tedarikçisi olan Rusya ile üretim devi Çin’in yakınlaşması ve gelişmekte olan bir dizi ülkeyle ortaklığa giderek yeni platformlar oluşturması ya da var olan platformları daha işler kılmaya başlaması kuşkusuz son bir yılın en ciddi sonuçlarından biriydi. Antik çağlardan ticari ve modern sanayi kapitalizmi dönemlerine kadar iktisadi krizler konusunda uzman olan iktisatçı ve tarihçi, Plehanov Rus Ekonomi Üniversitesi profesörü Vasiliy Koltaşov’un makalesi.
Yeni merkantilizm çağında yeni sömürgecilik
Vasiliy Koltaşov — Valday Tartışma Kulübü
14 Nisan 2023
2022 yılında dünya tamamen değişti. 2008-2020 yılları arasında yaşanan büyük ekonomik krizin yarattığı iktisadi ve siyasi faktörler ile ABD finans elitinin konjonktür karşıtı parasal araçlarla ilgili hüsrana uğraması ve yerel sosyo-ekonomik reformları kabul etme konusundaki isteksizliği baş gösterdi. ABD ve Britanya’nın üst düzey yöneticilerinin seçtiği yol çatışma ve yeni sömürgeciliğin dayatılması oldu. Rusya ve Çin, Batı’nın neden olduğu iktisadi zorlukların üstesinden gelmesi için kaynak sunması amacıyla çevreye geri döndürülmesi gereken ana hedefler olarak görülüyordu.
2022’de ABD ve müttefikleri için ana hedef olarak Rusya seçildi. Çin şimdilik göreli olarak rahat bırakıldı. Rusya’nın tümüyle Batılı finans elitleri tarafından kontrol edilen yeni sömürge konumuna indirgenmesi halinde BRICS ve G7’nin diğer alternatiflerinin çökeceğine inanılıyordu. Sonuç, yeni bir küresel düzenin kurulmasıydı. “Kurallara dayalı dünya” formülünün eski muğlaklığı ortadan kalkacaktı. ABD’nin “kurallara dayalı dünyası”, diğer tarafların rızasını gerektirmeyen (kapitalizmin eski merkezleri ile “gelişmekte olan ülkeler” arasında elitist bir uzlaşı üzerine inşa edilen “Washington konsensüsünden” önemli bir fark) ve yerleşik uluslararası hukuka dayanan yeni bir düzen.
Yeni merkantilizm
“Yeni merkantilizm” ne anlama geliyor? Bu terim ABD için ne anlama geliyor? Nihayetinde 1983-2013 yılları arasındaki finansal küreselleşmenin neo-liberalizminin yerini Amerikan hegemonyasının yeni bir versiyonu değil, süper hegemonyasına benzeyen, katı, yeni bir Amerikan sömürgeciliği alıyor. Kapitalizmin yeni merkezleri oluştu ve bunlar korunacak ve sağlamlaştırılacak; ABD yaptırımlarının darbeleriyle parçalanmayacaklar. ABD, küçük ortakları ve “ekibin” tamamen bağımlı üyeleri muazzam iç zorluklar yaşayacaktır.
On yıllar boyunca neo liberal akademisyenler iki yanlış alternatifi aşıladılar; tarihin sonsuz sayıda yolu vardır ve kalkınmanın, doğasında deregülasyon ve ulus devletlerin sosyal alanının yok edilmesi olan “serbest piyasa” dışında alternatifi yoktur. Bu “gerçeklerin” tutarsızlığı kimseyi rahatsız etmedi, zira neo liberalizm postmodernizme dayanıyordu. Bu arada ilerlemenin bir mantığı, diğer ülkelerin artık ABD’nin ustalığı ya da rehberliğine ihtiyaç duyulmadığı bir tür ana rotası var. “Serbest piyasa” yerini yeni merkantilizme, korumacılığa ve ekonomide artan rolleriyle devletler arasındaki rekabete bıraktı bile.
2014-2016 yıllarında korumacılığa ilk yönelen ABD oldu ve çoğu ülke küresel krizin ikinci dalgasını atlattı. Bu durum, 2008-2009 yıllarındaki “büyük durgunluğun” küresel krizin sona ermesini sağladığı düşüncesini ortadan kaldırdı.
Mart 2020’de piyasaların çöküşü şunları ortaya çıkardı:
1) Kriz ne 2010’da ne de 2017’de sona erdi, sadece semptomları zaman zaman ortadan kalktı;
2) Küreselleşmenin finans merkezleri olan eski sanayi ülkelerinin piyasaları çöktü. Bu durum, her ne kadar 2020-2021’de tekrar eski haline getirilmiş olsa da konjonktür karşıtı politikalarının yetersizliğini ve parasal araçların büyük ölçüde yıprandığını ortaya koydu;
3) Neo liberal “Washington konsensüsü” artık mevcut değildi ve yeni kalkınma merkezleri G7 ve ABD ekibinden diğer ülkeler olmadan bir çıkış yolu aramaya başladı;
4) Kapitalizmin eski ve yeni merkezleri arasındaki çelişkiler 21. yüzyılda daha önce görülmemiş bir düzeye yükseldi.
Yani dünya bölünmüş durumda; yeni ve eski merkezler var, bürokrasinin ABD kontrolünden ya da ABD kontrolü altındaki süreçlerden korktuğu eski yarı-çevre ve çevre alanı var. Mücadele alanları çok geniş ve bu mücadele Batı’nın ticaret, yönetim ve teknoloji bağlantılarını değiştirecek kadar kapsamlı olacağa benziyor.
Batı’nın içerideki yeni sömürgeciliği
ABD ve uydularının yeni sömürgeciliği nerede başarılı oluyor? Yeni Batı değerleri, yeni sömürgeciliğin zafer alanı. Gelişmekte olan ülkeler sürekli olarak ABD, Birleşik Krallık ya da AB’den şu sözleri işitiyor: “Özgürlük ve demokrasi...” Fakat Batı siyasi siteminin (toplumla karıştırılmamalı) gerçek değerleri bunlar değil. Geç neo liberalizmin ideolojisi ve uygulamaları çok değişti. Sonuç olarak eski doğal hak ve özgürlüklerden geriye çok az şey kaldı. Tepeden yeni idealler anlayışı getirildi:
1) Demokrasi Batı’da çoğunluğun iktidarı olarak değil, toplumun kendisinin tanıyamadığı ve kabul edemediği, sözde iyilik adına çoğunluk üzerinde liberal bir iktidar olarak beliriyor. Kilit unsur çoğunluğa boyun eğmek değil, çoğunluğun boyun eğmesi.
2) Azınlıkların haklarının önceliğine dayalı olarak insanların kanun önünde eşitsizliği: Birey ve yurttaş hiçbir şeydir, özel “küçük” gruplar ise her şeydir. Onurlu bir “hakkı ihlal edilmiş” azınlığa mensup bir birey, gerçek haklar açısından sıradan bir insana göre hemen yükseltilir. Kanun ve yetkililer, haklı olup olmadığına bakmaksızın onu korumalıdır, çünkü o “mağdurdur”.
3) Hukuk açısından azınlıkların birbirleri karşısındaki eşitsizliği: Yetkililere göre bazı azınlıklar “mazlum” (ırk, cinsiyet ve iktidar çevreleri ne isterse), diğerleri ise yanlış dünya görüşüne sahip “gerici”.
4) Çoğulculuk karşıtlığı: Birçok görüşe ihtiyaç yoktur ve yaygın olarak beyan edilen yanlış kanılar tamamen ortadan kalkmamalıdır (bu imkansızdır), ancak bunları sürdürenler tövbe etmek, diğerlerinden önce af dilemek zorundadır ve bu sürekli yapılmalıdır. Aynı fikirde olmayan herkes asılsız damgalamalara maruz kalır: Hoşgörüsüz, ırkçı, faşist, cinsiyetçi, komünist, homofobik, totaliter, cinsiyet düşmanı vs.
5) Gerçek bir özel hayat yok: “Namakbul” yurttaşların ahlaki olarak yok edilmesi amacıyla aile ve diğer özel yaşamlara sürekli artırılan müdahaleler meşrulaştırılıyor. Çocuklar bu tür ailelerden, aslında toplumun eski normlarıyla çelişen (hiçbir şekilde arkaik olmayan, ancak 20. yüzyılın modernleşme döneminde oluşturulan) demokratik olmayan bir şekilde oluşturulmuş normlara dayanarak uzaklaştırılıyor.
6) Bürokratik ayrımcılık: Pasaport, oturum izni ve hatta belge eksikliğine göre belirlenen birey ve yurttaş statüsüne dayalı eşitsiz haklar sürdürülüyor. Basın ırklarını, dinlerini ve kültürlerini “yüceltse” bile düzensiz göçmenlerin hiçbir hakkı yok. Neo liberal bürokrasinin insan haklarına saldırısı, bu tür bir politikanın amaçlanan sonuçlarından biri olan medeni hakların daralmasına yol açtı.
7) Vicdan özgürlüğünün olmaması: Kendini gerçekleştirmeye destek olan bağımsız inanç ve değerlere sahip olma doğal hakkı, en tepedekiler tarafından ortadan kaldırıldı. Sözde kamusal ve özel yaşamın (sadece devletin değil) adil bir şekilde düzenlenmesi adına, inançlar eski ve yeni nesillere zorla ve alternatifsiz bir şekilde aşılanıyor; bu, diğer şeylerin yanı sıra, çoğunluğun çeşitli azınlıklar karşısında hükümsüzlük ve suçluluk ilkesinin kabul edilmesini de içeriyor.
8) 19. yüzyıl Viktorya dönemi sosyal haklar modeli: Bütçe kemer sıkma politikaları ve birçok anti-sosyal reform Batı’da “refah devletinin” yok olmasına ya da zayıflamasına ön ayak oldu. Şu ilke hâkim; herkes, ayrıcalıklı bir gruba aitse, satın alabildiği kadar hak ve fırsata sahiptir.
9) İlerleme hiçbir şey ifade etmez. Eğitim ve bilim sıralanan ilkelere tabidir, ideolojik güçlerin kurbanı olurlar ve düşünen bilim insanlarının direncini bastırmak için bürokratikleştirilirler ama bunun için akademi şart değildir. Bunun ana etkisi, sosyal, bilimsel ve teknolojik ilerleme ilkesinin pratikte ve söylemde inkâr edilmesidir. Böylece genel eğitim seviyesi ve insanların eleştirel düşünme becerileri yapay olarak azaltılıyor.
10) Toplumun yıkımı, toplumun yıkımı değildir. İnsanlara gördükleri şeyin bozulma değil, ilerleme olduğu söylenir. Böylece sanayisizleşme sözde çevreyi koruma mücadelesine, ekonominin ayakta kalması için gerekli olan ticari bağların kopması ise barış, güvenlik ve özgürlük mücadelesine dönüşür. Postmodernizm asil kelimelerin yerli yersiz kullanılmasına olanak verir, zira gerçek böyle inkâr edilir.
Tarihin sonu gelmedi
Hepsi bu kadar değil. Bu hususlar, yeni Batı düzeninin, en kötü haliyle neo liberal düzenin değerini ve pratik temellerini ortaya koyuyor. Bunu toplumsal kalkınmayı ve her türlü iyileştirme çabasını engellemeyi amaçlayan iç sömürgeciliğin zaferi olarak addetmemek mümkün mü? Bu durum karşısında kapitalizmin yeni merkezlerinin namünasip sistemleri daha sağlıklı ve en önemlisi gelişmeye ve mücadeleyi kazanmaya muktedir görünüyor. Bu, 2008-2020 arasındaki büyük ekonomik krizin sonucu. Fakat krizin keşfettiği dönem henüz yeni başladı ve önümüzde hala pek çok hadise var.
Bu hadiseler, eski hegemon olan ABD’yi mücadelede yenilgiye mahkûm ediyor. Bu mücadelenin 2022-2023 yıllarında şiddetlenmesi, ABD’nin kendisini hegemon olarak görmediğini, sadece eski konumunu yeniden kazanmaya çalıştığını gösteriyor. Bunu yapmak için ABD’nin dünyayı yeniden şekillendirmesi, gelişim mantığını kırması ve mümkün olduğunca çok ülkeye periferik bir konum dayatması gerekiyor. Sorun şu ki ABD sadece AB’ye karşı başarılı oldu; “ortak Avrupa yurdu” statüsü 2022’de ortadan kalktı, ekonomi yaptırımlarla tahrip görüyor ve sermaye ABD’ye kaçıyor. AB ülkelerinde protestoların bir biçimi olarak ABD’nin yeni sömürgeciliğine karşı mücadele en son baskısında çıkıyor. Durum pek normal değil ama sonuç bekleniyor.
Bir şeyleri önceden söylemenin bir anlamı yok. Açık olan bir şey var; yeni merkantilizm gelişmeye devam ediyor ve Amerikan yeni sömürgeciliği “müttefiki” AB’yi ele geçirdi ama bu durumu değiştirmiyor. Büyük kriz ve güç rekabeti kapitalizmin özünü değiştirdi ve bu mantıkla ABD, yeni merkezlere karşı mücadelede yenilgiye mahkûm.