Ukrayna'nın Sivastopol'daki drone saldırılarının Rusya'ya öğrettikleri
Çevirmenin notu: 22 Mart günü sabahın erken saatlerinde Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rusya Karadeniz Filosunun Sivastopol limanındaki gemilerine denizden ve havadan drone’larla saldırı teşebbüsünde bulundu ve Rus denizciler, deniz üzerindeki hedefleri hafif silahlarla ve havadan gelen saldırıları da savunma sistemleriyle durdurdu. 24 Mart’ta ise Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, saldırıyı durduran askerlere cesaret nişanı verdi. Aleksandr Timohin, saldırının hangi teknikler kullanılarak gerçekleştirildiğini ve Rus askeriyesinin alabileceği tedbirleri değerlendirmiş.
Ukrayna, Sivastopol’a saldırmak için denizcilik çağının yöntemlerine başvurdu
Aleksandr Timohin — Vzglyad
24 Mart 2023
Sivastopol’da Ukrayna’nın drone saldırısını püskürten Rus kadın askerlere cesaret nişanı verildi. Karadeniz Filosunun becerikli eylemleri sayesinde Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin su üstü drone tehdidi zamanında bertaraf edildi. Bu tür cihazlar ne kadar tehlikeli olabilir ve bunlara karşı tam koruma için gerekli olan?
Ukrayna, Sivastopol limanına ilk kez 29 Ekim 2022 tarihinde saldırdı. Birkaç mürettebatsız, uzaktan kumandalı patlayıcılı su üstü aracı kullanıldı. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, ikinci saldırıyı 22 Mart 2023 tarihinde gerçekleştirdi. Bu kez tüm drone’lar yaklaşırken imha edildi.
Ukrayna’nın “drone”ları neler? Esasen birer kamikaze araç. Uzaktan kontrol ediliyor, komutları alıyor ve bir uydu anteni aracılığıyla, görünüşe göre Starlink sistemi aracılığıyla operatöre veri gönderiyorlar. Yerdeki operatör, teknenin koordinatlarını, yön ve hız verilerini ve en azından pruvadan ve muhtemelen diğer kameralardan gelen görüntüleri alıyor. Araç 100 kilometreden fazla bir menzile sahip ve saatte onlarca kilometre hız yapabiliyor.
Bu, net bir uygulama modeline sahip karmaşık olmayan bir ürün. Hem ucuz hem de seri üretilebilir. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda bir kez daha fiilen brander’ler ile karşı karşıya kaldık.
Brander’lerin dönüşü
Tarihsel olarak bu tür “dronelar” brander’ın [Almanca ateş anlamına gelen brand kelimesinden geliyor] reenkarnasyonundan başka bir şey değil. Denizcilik çağında brander’lar yanıcı maddeler ve nesnelerle veya [o zamanlar] büyük güce sahip ilkel barut yükleriyle dolu özel gemilerdi. Brander mürettebatının görevi, düşman gemilerine ya da demir yerlerine çarpmak ve kancalar ve halatlar yardımıyla bir ya da daha fazla gemiye kancayı takmak, ardından brander’i ateşe verip terk etmekti.
Brander’lar, filoların buhar gücüyle çalışan gemilerle toplu halde yeniden silahlandırılmasıyla önemini yitirdi, fakat tümüyle ortadan kalkmadı. Daha sonra brander adı, görevi saldırıya uğrayan üslerdeki gemi kanallarını kapatmak olan gemilere denmeye başlandı. 1904’te Japonlar, Port Arthur’daki Rus filosuna yönelik saldırının başında bunu denediler.
Yirminci yüzyılda, klasik brander’ların patlayan sürat teknesi adı verilen bir versiyonu ortaya çıktı. Ayrıca bu tekneler radyo kontrollüydü, yani birer drone’du. Bunların tamamı İkinci Dünya Savaşı esnasında kullanılmıştı.
Mesela Büyük Anayurt Savaşı’nı başında Sovyet Donanmasının Karadeniz Filosu o zamanın en ileri teknoloji ürünü olan radyo kontrollü patlayıcı botları kullanmayı denedi. Büyük bir patlayıcı yüküyle yeniden donatılan torpido botları düşman üssüne kadar götürülüyor, sonrasında mürettebat tahliye ediliyor ve ardından özel bir MBR-2VU [VU: “dalga kontrol”] uçağındaki operatörün komutlarıyla hedefe gidiyorlardı.
Ne yazık ki bu saldırıların hiçbiri başarılı olmadı. Bu tecrübenin geliştirilememiş olması üzüntü verici; filomuz için bu tür tekneler fazlaca iş düşebilirdi.
Dünya Savaşı’ndan sonra kalan İtalyan yapımı patlayıcı yüklü tekneler İsrailliler tarafından Kızıldeniz’de, Mısır’a ait birkaç gemiye saldırmak için kullanıldı. Bunlar bir anlamda “brander”dı; 2000 yılında USS Cole’a yapılan saldırı olduğu gibi teröristler tarafından kullanılabilecek patlayıcı yüklü tekneler de bunlara dahil.
Ve şimdi Ukraynalı haydutlar bunu Rusya’ya karşı kullanmaya çalışıyor.
Tehditler ve karşı tedbirler
Geçtiğimiz gün Sivastopol’daki bir üsse düzenlenen saldırı, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri açısından başarısızlıkla sonuçlandır. Kamikaze drone’lar hedeflerine yaklaşamadı ve hafif silah ateşiyle imha edildi. Düşmana ait drone’ların hedeflerine ulaşmasını engelleyen askerler 24 Mart’ta cesaret nişanı ile ödüllendirildi.
Ukrayna propagandasının bu saldırıların neredeyse tarihsel önemde olduğuna dair boş laflarını ciddiye almamamız gerek. Hayır, onlar sadece tipik birer haydut refleksine sahip haydutlar. Yaratılan etki sıfır değil ama donanma komutanlığının olmasını istediğinden çok daha az.
Bu rahatlayabileceğimiz ve tehdidi görmezden gelebileceğimiz anlamına mı geliyor? Hayır. Bu tür enstrümanlarla saldırıları engellemek mümkün, ancak bu türden sabotajlara karşı hazırlıklı olunmalı.
Özellikle kayda değer miktarda bom direği bulundurmak iyi olur. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri bunları patlatsa ve hasar verme uğruna patlayıcı yüklü bir botu feda etse bile ilk olarak birkaç patlama sürprizleri engeller ve ikincisi, hedefe doğru ilerledikleri yönü göstereceklerdir. O zaman bizim açımızdan iş, belirlenen hedeflere ateş etmeye, bu hedeflerin yerini tespit etmeye ve onları vurmaya hazır olmaya kalacaktır. 22 Mart’ın da gösterdiği üzere bu mümkün.
Gemileri ve üsleri bu tür saldırılardan korumak için başka hangi teknik tedbirler uygulanabilir? Buradaki mesele, gemilerdeki bunker silahlarının bazılarını, iyi kalitede görüş, stabilize güdüm ve geminin radarlarına arayüz sağlayan uzaktan kumandalı modüllerle değiştirmektir. Operatör, radardan bir sinyal aldıktan sonra drone’u uzun mesafeden tespit edebilecek ve isabetli bir makineli tüfek ateşiyle vurabilecektir. Bomlar ve disiplinli nöbetler sayesinde Ukrayna’ya ait drone’ların oluşturduğu tehdit makul düzeyde düşük bir seviyeye indirilmiş olacaktır.
Fakat özünde daha genel bir çözüm var. Churchill bir keresinde şöyle demişti: “Denizde iki savunma hattı vardır. Biri düşman üslerinden geçer, diğeri sizinkilerden”. Ukrayna denize erişimini tamamen kaybederse Karadeniz, Ukrayna’ya ait drone’ların saldırı tehlikesiyle karşı karşıya kalmaya devam eder mi?