Sırbistan ve Kosova neden yeniden savaşın eşiğinde?
Çevirmenin notu: Sırbistan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilân eden Kosova’nın, Sırp nüfusun yoğun olduğu kuzeyinde 18 Aralık’ta düzenlenecek olan erken genel seçimler öncesinde taraflar arasındaki gerilim tekrar yükseldi. Kosova, bölgede güvenliği tesis ettiğini iddia ederken Belgrad, bölgede yaşayan Sırpların uzaklaştırılmaya çalışıldığını öne sürüyor. AB nezaretinde 2011’de yürürlüğe konan Belgrad-Priştina Diyalog Süreci kapsamında “normalleşme” süreci devam ederken, Rusya ile NATO’nun Ukrayna sahasında karşı karşıya gelişi, Kosova ihtilafının da kendini tekrar hatırlatmasına sebep oldu. Valday Kulübü Başkanı Fyodor Lukyanov, son jeopolitik gerilimler ışığında Moskova’nın Kosova ihtilafına dönük güncel tutumunu detaylandırıyor.
Sırbistan ve Kosova neden yeniden savaşın eşiğinde?
Fyodor Lukyanov — Russia Today
31 Temmuz 2022
Belgrad ile Piriştina arasındaki gerilimler, Kosova sorununun, bölgenin eski Yugoslavya’ya karşı ABD öncülüğündeki NATO harekâtı sonrasında fiilen bağımsızlığını kazanmasından bu yana çözülememesinin bir neticesi olarak düzenli olarak tekrar ediyor.
Fakat bu sefer bağlam önemli ölçüde değiştiği için rutin olarak yaşanan düşük veya yüksek seviyelerdeki sürtüşmelerin tehlikeli bir çatışmaya dönüşme riski mevcut.
Kosova sorunu, yirminci yüzyılın sonunda o zamanki hakim yaklaşıma sıkı sıkıya bağlı olarak ve görünürde herhangi bir alternatifin olmadığı bir durumda çözüldü. Avrupa’nın çoğundaki — yani eski SSCB dışında — kalan ihtilaflar, AB’nin adalet anlayışlarına göre çözüldü ve dostane bir biçimde çözümlediği durumlarda da isyan edenlere karşı askeri güç kullanımına varan baskı [her zamanki gibi ilk ABD tarafından] uygulandı.
En inatçı aktörler Balkanlardaydı; 1990’ların ilk yarısında Bosna savaşı ve ikinci yarısında da Kosova savaşı yaşandı.
Son 25 yılda siyasetin niteliksel ve ahlaki yönlerini değerlendirmeden evvel en önemli şeyin şu olduğunu söyleyebiliriz; bölge, çeşitli ülkeler için gelecekteki tek yol haritasının nihai anlamda AB üyeliği olduğu koşullarda gelişti. Beklentileri nispeten buna yakın veya çok uzak arasında değişiyor, fakat bu mutlaktı.
Başka alternatif yoktu; B, C veya D planı yoktu. Buna göre, yerel olarak meydana gelen süreçleri düzenleyen AB’ydi ve genel manada bu düstur doğal karşılanmıştı.
Dahası, Balkanlarda geleneksel olarak aktif ve önemli olan diğer güçler — Rusya ve Türkiye — varlıklarını [bazen oldukça belirgin şekilde] belirtmişler, ancak işlerin düzenlenmesinde belirleyici bir söz sahibi olduklarını iddia etmemişlerdir. Bu çerçeve, Sırbistan gibi hoşnutsuzluğunu yüksek sesle dile getirenler de dahil olmak üzere bölge ülkeleri açısından manevra alanını da tanımladı.
Şimdi bu iki ana durum değişti. İlk olarak AB o kadar savunmasız bir durumda ki yakın çevresindeki bu son derece karmaşık siyasi durumun tüm sorumluluğunu sırtlamaya hazır değil. Üyelik sözü veremez, daha doğrusu böyle bir taahhütte bulunsa bile hiçbir şeyi garanti etmez.
AB’nin orta Balkanlardaki — Bosna ve Kosova’da — sorunları yönetişi, geçtiğimiz çeyrek asırda istenen sonucu getirmedi. Bu nedenle şimdi işe yaraması daha az mümkün. Zira ikinci durum, Rusya ve Batı’nın [AB artı ABD ve NATO] şiddetli bir çatışma hâlinde olmasıdır.
Sonuç olarak durumun [Kosova ya da Bosna] çözümünde Moskova’nın yardımını beklemek için hiçbir neden yok. Halihazırda Batı’nın gözdesi olan “seçici etkileşim” [ihtiyaç duyduğumuz yerde Rusya ile ortak çalışırız, diğer konulara müdahil olmayı reddederiz] pratiği artık uygulanamaz. İşbirliği olmayacak: Eldeki sorun ne olursa olsun, Rusya ve Batı her yerde barikatların zıt taraflarında olacak.
Sistemsel bir soğuk savaşın ortasındayız. Ve bu realite, Balkanlarda yaşanacakları büyük ölçüde etkileyebilir.
Mesele, bölgesel aktörlerin hesaplaşma, intikam ya da yayılma heveslerini ne ölçüde diri tuttuklarıdır. Bu gayretin azalarak bittiği ve iğdiş edildiğine dair kuşkular var. Fakat hâlâ olduğu yerde duruyorsa, o hâlde dış güçler bu kez savaşa karşıt tarafları destekleyerek dahil olacak.