Silah teslimatları ve askeri eğitimler: Berlin, Ukrayna'da 1945 ateşkesini bozdu mu?
Kremlin’in Almanya’yı 1945 ateşkesini bozduğu gerekçesiyle halihazırda Ukrayna’daki savaşın tarafı olarak görmeye başladığı iddiaları artık daha yüksek sesle söylenmeye başladı.
1945 ateşkesinin ne ana akım ne de alternatif Rus basınında tartışma konusu olduğu konuya aşina olanlarca rahatlıkla görülebilir. Berlin ya da diğer herhangi bir NATO üyesinin şimdiye dek uluslararası hukuk uyarınca savaşın tarafı olduğunu ilan etmemesi ya da NATO Antlaşmasının 5. maddesine atıf yaparak kollarını sıvamaması, durumu izah etmede tek başına yeterli değil.
Bunun, yani NATO üyelerinin Ukrayna ihtilafında taraf olmasının teorik olarak mümkün olup olmadığının tartışılması gerekiyor. Alman Federal Meclisi (Bundestag) Bilimsel Hizmetler Dairesi’nin tam da bu konuyu işleyen dikkat çekici bir raporu mevcut.
İlk önce rapora ve sonrasında Almanya dahil diğer “büyük baş” NATO üyelerinin mevcut durumda nasıl bir tutum geliştirdiğine ya da hatta savaşın tarafı olup olmadıklarına bakılmalı.
Bundestag raporu
16 Mart’ta Bundestag’daki Bilimsel Hizmetler Dairesi, Rusya-Ukrayna ihtilafında bir ülkenin ne zaman ve ne durumda savaşa taraf olacağı sorusunu ele aldı. Meclis, sorunun yanıtını 12 sayfalık bir raporla verdi.
Rapor bazı gri alanlardan söz etse de içeriği şöyle özetlenebilir:
“Ukrayna’ya yapılan silah teslimatları Berlin’i ya da bir başka devleti savaşın tarafı yapmaz.”
Bununla beraber rapor, şöyle bir şerh düşüyor:
“[…] Fakat silah tedarikine ilave olarak savaşan tarafa talimat verme ya da onu bu tür silahları kullanmak üzere eğitme sorunu da mevcutsa bir devlet, güvenli alanından, tarafsızlıktan kopabilir”.
Sorunlu olan kısım burası. Zira Berlin, uzun süredir Ukrayna askerlerine teslim ettiği silahlar konusunda eğitim veriyor. Bu durumda Almanya, mevcut uluslararası hukuk uyarınca savaşın tarafı ve kararı alan politikacılar da bunun farkındaydı.
Uçuşa yasak bölge
NATO üyelerinin Ukrayna’ya asker göndermesi ya da Ukrayna’da uçuşa yasak bölge oluşturmak istemesi de savaşın tarafı olacakları anlamına geliyor. Bunun şimdiye kadar en cevval destekçisi Polonya’daki neo-faşist yönetimdi.
Fakat AB bürokrasisi, Varşova’nın bu talebini, sözgelimi risk faktörünü de gözeterek sürekli reddetti. Ayrıca bu talebi, ilginç şekilde Washington da hiç dile getirmedi; ABD — en azından şimdilik — açık bir askeri müdahaleden kaçınma niyetinde.
Bundestag’ın raporuna göre Ukrayna’ya savaş uçağı tedarikinde de aynı riskler mevcut. Çünkü 24 Şubat’ta Rus kuvvetlerinin Ukrayna’da yaptığı ilk iş ülkenin dört bir yanındaki askeri hava üslerini bypass etmek oldu. Dolayısıyla bu uçakların savaşta kullanılması için — başta Romanya olmak üzere — komşu ülkelerdeki hava üslerinden kalkması gerekecek, bu da savaşa resmen katılmak anlamına geliyor. Polonya’nın mart ayında 28 adet MiG-29 savaş uçağını Ukrayna’ya hibe etme yönündeki teklifi ya da daha doğrusu ısrarı, bu yüzden geri çevrilmişti.
Rusya’nın Ukraynalı pilotların kullandığı savaş uçaklarının kalkış yaptığı askeri hava üslerini vurması, uluslararası hukuk doğrultusunda meşru. Bundestag’ın raporuna göre bu, aynı zamanda uçakları tedarik eden “lojistik merkezler” için de geçerli.
Keşif verileri
Meseledeki bir diğer hassas konu ise istihbarat verilerinin Ukrayna’ya aktarılması. ABD’nin bu verileri müttefik ülkelerle paylaştığı zaten sır değil. Bundestag raporunda şunlar var:
“Burada hayati derecede elzem olan şey reel koşullardır: Destek ne kadar elzem hale gelirse ve desteklenen taraf, yani Ukrayna buna ne kadar bağımlıysa, kırmızı çizgiye o kadar çok yaklaşırsınız. Stratejik olarak ilgili istihbarat verileri doğal olarak ağırlık taşır. Ancak tabiatları gereği gizlidirler ve karşı tarafa ispatlanması zor veya imkansızdır”.
Bu konunun ne kadar önemli ya da tesirinin ne ölçüde olduğuna yazının ilerleyen kısımlarında gelinecek.
NATO Antlaşmasının 5. maddesi
Rapor, çok sayıda gri alana işaret ediyor. Aşağıdaki kısım da önemli:
“NATO Antlaşmasının 5. maddesine göre ittifakın alacağı vaziyet, NATO Konseyi’nin kararıyla NATO üye ülkeleri tarafından belirlenir. Ancak NATO Antlaşmasında bu konuda net bir düzenleme yok. İttifakın alacağı tutumun tespiti ‘otomatik’ bir sürece dayanmamaktadır. NATO ülkeleri, geniş bir siyasi takdir yetkisiyle, oybirliğiyle karar verirler. Şu an saldırıya uğrayan bir NATO ortağının, ittifakın tutum belirlemesi konusunda bir ‘talebi’ yok”.
Bu maddenin izahını Polonya örneğiyle yapmak daha iyi olur. Varşova, bir süre Washington’u Ukrayna’ya “barış gücü” konuşlandırma konusunda ikna etmeye çalıştı. ABD, bu eylemi reddetse de Varşova’nın elbette istediğini yapmakta özgür olduğunu açıkladı. Ancak bu adım Rusya’yla savaşa sürüklenmekle sonuçlanırsa Varşova, NATO’ya güvenmemeli. Polonya’nın bu konuyu hala gündemde tuttuğunu da söylemekte fayda var.
Savaşa kimler, ne ölçüde dahil?
Berlin’in Ukrayna’ya devasa miktarda silah yolladığı biliniyor. Almanya, şimdiye dek Kiev’e yaklaşık 190 milyon euro değerinde silah teslim etti ve Şansölye Olaf Scholz, kısa bir süre önce silah teslimatları için 2 milyar euro daha bütçe ayırdı.
Eğer değerlendirme ahlaki açıdan değil, uluslararası hukuk açısından yapılıyorsa silah teslimatları, bir ülkeyi herhangi bir savaşın tarafı yapmaz. Bu doğru.
Ancak Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht’in 26 Nisan’da yaptığı açıklamada Ukrayna ordusuna, gönderilmesi planlanan zırhlı araçlar konusunda eğitim verileceğini söylemesi önemliydi. Bunu şu an Alman parlamentosunun bizzat kendisi “savaşın resmen tarafı olmak” şeklinde okuyor.
Sadece bu kadar da değil; ABD, Ukrayna’ya hibe ettiği silahlar için Ukraynalı askerlere eğitimi Almanya topraklarında verdiğini açıklamıştı.
Bilimsel Hizmetler Dairesi’nin konuya bakışı ise şöyle:
“Almanya’daki Ukraynalı askerlerin silah sistemleri konusunda eğitilmesinin hala savaşın doğrudan tarafı olmak anlamına gelmediğine inanıyoruz”.
ABD ve istihbarat paylaşımı
Rapordaki gri alanlardan biri de keşif verileri, Almanya’dan farklı olarak ABD, Ukrayna’ya sahadan aktif olarak veri sağlıyor. 7 Nisan’da Senato’da düzenlenen oturumda ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’e Washington’un Kiev’e Donbass’a veya Kırım’a dönük saldırılar konusunda tavsiyede bulunup bulunmayacağı soruldu. Yanıt olumsuzdu.
Fakat Austin, ABD’nin Ukrayna ile en azından Donbass hakkında istihbarat verilerini paylaştığı, ancak bunun için henüz ayrıntılı bir talimat bulunmadığını belirtti.
13 Nisan’da Wall Street Journal’da yer alan haberde, Pentagon’un istihbarat paylaşımını genişletmeyi planladığı ve Ukrayna ordusuna Kırım’daki askeri hedefler hakkında veri sağlamayı planladığı iddia edildi.
Gazeteye konuşan ismi meçhul kaynak, “Ukraynalı ortaklarımıza detaylı, stratejik, taktik istihbarat ve kendi güvenliklerini sağlamaları için tam manasıyla ihtiyaç duydukları istihbaratı sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.
28 Nisan’a gelindiğinde Bloomberg, istihbarat paylaşımının operasyonel hedefleri içerecek şekilde genişletileceğini bildirdi. Yine ismi meçhul bir kaynağın sözünü ettiği “operasyonel hedefler” arasında “Kırım’ın geri alınması” da var.
5 Mayıs’ta New York Times’ta çıkan haberde ise ABD’nin Ukrayna’ya Rus birlikleri ve generallerinin konumu hakkında gerçek zamanlı istihbarat sağladığı ifade edildi.
Haberde, Kiev’in ABD’nin yardımıyla 12 Rus generali öldürmeyi başardığı iddia edilmiş.
Moskva’nın batması
Batı medyası, ilk başta füze kruvazörü Moskva’nın Neptun füzesiyle vurularak batırıldığını söylemişti. Ne bu bilgi ne de Rusya Karadeniz Filosu’nun geminin “çıkan yangın sonucu battığı” bilgisi doğru.
Moskva’nın İngiliz Zıpkın füzeleri veya NATO envanterindeki diğer gemisavar füzelerle vurulmuş olması daha muhtemel. Bu konuya dair Pepe Escobar’ın detaylı bir analizi mevcut.
Karadeniz Filosu’nun amiral gemisi olan Slava sınıfı kruvazör Moskva, 40 yaşında olmasına rağmen son teknoloji radarlarla donatılmıştı. Moskva’nın batışı, aynı zamanda filonun artık uzun menzilli radarlarının olmadığı anlamına da geliyor.
Dolayısıyla Moskva’nın batırılması, Kiev ve müttefikleri açısından stratejik bir başarıydı. Moskva mürettebatının füzenin gelişini neden görmediği de soru işareti, karşı önlem alınmadığı belli oluyor. Burada üç ihtimal var; ya mürettebat uyuyakaldı, ki bu savaşın ortasında pek mümkün değil, ya Rusya Savunma Bakanlığı’nın “yangın” hikayesi doğru, bu da mümkün değil ya da Moskva, radarların tespit etmesinin zor olduğu bir füzenin hedefi oldu.
Eğer durum böyleyse NATO, savaşa açıktan dahil oldu, zira Ukrayna’nın elinde bu türden füzeler yok. Bir kısmının halihazırda teslim edildiği doğru, ancak Amerikan P-3 keşif uçaklarının desteği olmadan füzenin hedefine ulaşması çok zor.
Deliller alt alta sıralandığına göre buradan çıkan netice, Rusya’nın NATO’yla karşı karşıya gelmekten var gücüyle kaçındığı. Rus makamlarının açıklamalarına bakılırsa şimdiye dek hiçbir üst düzey yetkilinin Kiev ile istihbarat paylaşımını veya askeri eğitimleri söz konusu etmediği de görülebilir. Moskva’nın batmasından sonra herhangi bir tepkinin kaçınılmaz olarak Brüksel’deki karargaha yönelmesi, NATO’ya karşı savaş borusunun çalınması anlamına gelecekti. Kremlin’deki sükunetin gerekçesinin bu olduğu söylenebilir.