Rusya'da serbest piyasa değil, kartel kapitalizmi var — Valentin Katasonov
"Federal Tekelcilikle Mücadele Teşkilatı gizli kartel sözleşmelerinin yaklaşık yüzde 1 ila 3'ünü ortaya çıkardıklarını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz? Ve yüzde 97 ila 99'u gizli formda kalıyor."
Bloomberg’e göre, Rus milyarderler 2024’ün ilk ayında yaklaşık 8 milyar dolar kazandı. Başlıca faydalanıcılar arasında Severstal’un büyük hissedarı Aleksey Mordaşov (2,14 milyar dolar), NLMK yönetim kurulu başkanı Vladimir Lisin (1,35 milyar dolar) ve Lukoil’in kurucusu Vagit Alekperov (838 milyon dolar) yer alıyor. İktisatçı Valentin Katasonov, bir piyasa ekonomisinde değil, tekellerin kartelleştiği bir kapitalizmde yaşadığımız ve en azından artan oranlı bir vergilendirme ölçeği getirerek bu ekonomik politikadan vazgeçilmesi gerektiği görüşünde.
Dürüst olmak gerekirse, bu haberdeki bazı kelimeler beni gerçekten rahatsız ediyor; “kazanılmış” derken neyi kastediyorsunuz? Daha da ciddisi, politik ekonomi açısından, halktan çalınan paradır.
Bir diğer husus ise bu rakamların bize hiçbir şey anlatmıyor olması; bunlar dünyanın en zengin 500 kişisini kapsayan bir milyarderler endeksine sahip olan Bloomberg tarafından ayda bir kez yayımlanan rakamlar ve bu kurumun çalışanlarının milyarderlerin servetlerini yeniden değerlendirme konusunda çok fazla zaman ve çaba harcadıklarını sanmıyorum. Ellerinde bazı temel bilgiler var —varlık portföyü, menkul kıymetler— ve ayda bir kez bu menkul kıymetlerin piyasa değerini yeniden hesaplıyorlar. Yani bu bilgilendirici olmayan bir aritmetik. Bloomberg çalışanlarının bu varlıkların durumuyla, dondurulup dondurulmadığıyla ilgilendiklerini de sanmıyorum, yani bu sadece matematiksel bir manipülasyon. Ayrıca bu veriler varlıkların bir kısmının ruble cinsinden olmasıyla da ilgili olabilir, dolayısıyla rublenin dolar karşısında değişen kuruyla birlikte durum bir şekilde değişebilir.
Bir diğer husus da bunun gerçekten ciddi bir düşünme nedeni olması. Resmi verilere göre, orta düzeyde yoksulluk ve sefalet —yüzde 10— var gibi görünüyor, ancak bunu ciddiye alırsak, nüfusun en az dörtte biri. Bazı yurttaşların üçer kredi borcu olduğunu da hesaba katarsak, hane halkı sektörünün net varlıklarını hesaplayabiliriz, böyle bir gösterge var —net varlıklar eksi yükümlülükler— ve nüfusun bir kısmının negatif varlıkları olacağını düşünüyorum.
Amerikan internet sitelerine daha sık bakıyorum ve orada nüfusun yarısı zaten negatif hane halkı sektörü varlıklarına sahip, Amerika’nın biraz gerisindeyiz. Aynı zamanda, aynı milyarderlerin yıl başı itibariyle 328,5 milyar dolarlık mal varlıkları var, buna ocak ayı için 8 milyar dolar eklediğimizde kabaca Rusya Federasyonu’nun yıllık bütçesine ulaşıyoruz. Bu varlıklardan bazılarının dondurulmuş olabileceğinin, bazı varlıkların artık çıkarılamayacakları offshore’larda olabileceğinin farkındayım.
Fakat yine de asıl mesele, toplumda neden bu kadar büyük bir sosyal ve mülkiyet kutuplaşmasına sahip olduğumuz. Gereksiz felsefe yapmadan konuşacak olursak, kapitalizmin ekonomi politiği üzerine çalıştım ve şimdi hatırladığım kadarıyla kapitalizmin yasalarından biri “kapitalist birikim yasası” olarak adlandırılıyor; Karl Marx bunu çok ayrıntılı bir şekilde formüle etmişti, ancak öğrenciler olarak ders kitabından kısa bir formülasyonu hatırlıyorduk: “Bir kutupta zenginliğin kutuplaşması ve diğer kutupta yoksulluk ve sefaletin kutuplaşması”. Burada aslında evrensel kapitalist birikim yasasının işleyişini görüyoruz.
Dolayısıyla ücretlerin endekslenmesi, emekli maaşları, tek seferlik ödemeler, tazminatlar vs hakkındaki tüm bahisler PR’dan ibaret. Zira tüm bunlar, insanların vergi ödemek zorunda olduğu gerçeğini göz önüne alınca aniden tuz buz oluyor. Paradoksal bir durumdayız; hiç kişisel gelir vergisi ödemeyen yurttaşımız yok. Diğer ülkelerde artan oranlı bir vergilendirme ölçeği var ve düşük gelirli insanlar vergiden muafken, bizim ülkemizde hiç kimse muaf değil ve yarı fakir bir yoksul Usmanov ile aynı oranda kişisel gelir vergisi ödüyor. Böyle çok fazla ülke kalmadı, ama varlar —bunlar çoğunlukla Afrika ülkeleri ve Avrupa’da neredeyse hiç yok— her yerde artan oranlı bir vergilendirme ölçeği mevcut.
Evet, yetkililer “Bizde de artan oranlı bir ölçek var,” diyebilsinler diye bizde bir basamak olduğunu söylüyorlar. Fakat bazı Batı Avrupa ülkelerinde en üst “basamak” kişisel gelir vergisinin yüzde 50. Dolayısıyla, genel olarak, düzeni yeniden tesis etmek adına kapitalizmde yaşadığımızı açıkça söylememiz gerekiyor ve yetkililerin ve politikacıların bu kelimeden kaçındığına dikkat edin. Piyasa ekonomisinde olduğumuza dairher türlü saçmalığı anlatıyorlar. Bu tamamen saçmalık. Ne tür bir piyasa bu? Geçen yıl, İngiliz klasik politik ekonomisinin kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith hakkında birden fazla kez konuşmak zorunda kaldım. Bugün, kapağında piyasa ekonomisinin temeli yazan pek çok ders kitabı var, ama nerede? 30 yıl önce özelleştirme başladı, bu aslında sermayenin ilk birikimi diyelim; İngiltere tarihini incelersek, orada da ilk birikim vardı ve 100 ila 150 yıl sürdü, ülkemizde ise bu birikim Çubays’ın özelleştirmesinden sonraki bir yıl içinde gerçekleşti. Orada 100 ila 150 yıl boyunca piyasa rekabeti kapitalizmi varken, bazı çekincelerle serbest piyasadan bahsetmek hala mümkünken, biz derhal piyasanın olmadığı, tekelin olduğu bir ekonomiye girdik. Tekel de aslında tekelci yüksek fiyatlardır.
Mesela Norilsk Nikel, Sberbank, Gazprom ve diğerleri gibi mutlak tekellerimiz var; bunlar mutlak tekellerdir, zira bir şirket tüm pazarın yarısından fazlasına ve sektörün tüm cirosuna sahiptir. Ve birkaç şirketin olduğu tekeller de var; bunlar kendi aralarında bir kartel anlaşması yapıyorlar. 20 yıl önce, tekelcilikle mücadele etmek üzere tasarlanan Federal Tekelcilikle Mücadele Teşkilatını (FAS) kurduk ve FAS’ın ilk başkanı Artemyev kollarını sallayarak tüm ekonomimizin kartelleştiğini söylüyordu. Yaklaşık olarak kaç tane kartel olduğunu bile söyleyemiyorlar. Peki, serbest piyasa ekonomisi nerede? Bu nedenle, bu modelde asla başaramayacağımızı anlamamız, kapitalizmi kategorik olarak reddetmemiz gerekiyor. O olmadan bunu yapmanın bir yolu yok.
Kaç tane Rus karteli olduğunu kimse bilmiyor. FAS makamları gizli kartel sözleşmelerinin yaklaşık yüzde 1 ila 3’ünü ortaya çıkardıklarını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz? Ve kartellerin yüzde 97 ila 99’u gizli formda kalıyor. Peki bu ne anlama geliyor? Yine FAS verilerine göre, kamu alımlarında bu yaklaşık yüzde 20’lik bir aşırı fiyatlandırma anlamına geliyor. Bu durum tüketim malları ve hizmetlerine uyarlanırsa, hızlı bir bakışla, nüfusun mal ve hizmetlere yaptığı yıllık harcama yaklaşık 70 trilyon ruble. Bu miktarın yüzde 20’sinin abartılı olduğunu varsayarsak, 14 trilyon ruble. Feci, değil mi? Bu GSYİH’nın yaklaşık yüzde 15’i demek. Artı enflasyon. Burada bir sinerji var; tekel fiyatları artırıyor ve para otoriteleri enflasyonu artırıyor, çünkü para arzını artırıyorlar.
2023’ün sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz, Merkez Bankası 2023’ün para arzı verilerini yayınladı bile; para arzında yüzde 20’lik bir artış var. Nabiullina ellerini salladı ve enflasyonumuz olduğunu, bu nedenle enflasyonla mücadele etmek için anahtar faiz oranını artıracaklarını söyledi. Ancak bu şekilde enflasyon yenilmeyecek ve ekonomi boğulacak, bu son derece bariz. O zaman Nabiullina’ya şu soru soruluyor: Aynı dönemde GSYİH büyümesi yüzde 3,5 iken para arzı büyümesi neden yüzde 20? Neden böyle? Zira para öylece basılıyor ve para otoriteleri bunların nereye gittiğiyle ilgilenmiyor, yürütme organı da aynı şekilde. Hükümet var, İktisadi Kalkınma Bakanlığı var, Maliye Bakanlığı var, mali blokun diğer birimleri var; hiç kimse paranın nereye gittiğiyle ilgilenmiyor.
Para arzını artırabiliriz ama o zaman emtia arzının da artması gerekir ve bunun için de çıkarılan paranın hedeflenen şekilde kullanılmasını sağlamak gerekir. Peki elimizdeki tablo nedir? İhraç edilen paranın önemli bir kısmı —ki bunlar hem Merkez Bankası hem de ticari bankalar tarafından kredi şeklinde ihraç ediliyor— sadece Merkez Bankası’na yatırılıyor. Her zaman mevduat bakiyelerinde yaklaşık 7 ila 8 trilyon var.