Kısa tarih turu: Kiev’deki Maydan neden bir darbeydi?
28 Mart 2022’te Jurnaltr’de yayımlandı.
Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri harekatı sonrasında 2013-14 krizine yapılan atıflar hem Moskova’da hem de Anglofon medyada artmaya başladı. 2014, kuşkusuz Rusya ve Ukrayna’nın geçirdiği en zor yıldı: Kiev’de darbe, 100’den fazla ölü, ardından Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ve Donbass’ta bugüne kadar devam eden ihtilaf. Ayrıca Rusya’ya yönelik ağır yaptırımlar ve Malezya Havayollarına ait yolcu uçağının düşürülmesi de sayılmalı.
2014’ün şubat ayında Ukrayna’da yaşanan adlı adınca darbeydi.
Bunun propaganda mı yoksa en azından kısmen doğru mu olduğunu görmek için zamanın Ukrayna anayasasına bakmak yeterli. 108. madde, bir devlet başkanının görevini erken sonlandırabileceği durumları belirtir ve 4 gerekçe sıralar:
“1) İstifa; 2) Sağlık gerekçeleriyle ofisi kullanamama; 3) İşleme tabi görevden alma; 4) Ölüm ”.
O zamanki Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç istifayı reddettiği, herhangi bir sağlık sorunu olmadığı ya da ölmediği için görevden alma işlemleriyle anayasaya uygun olarak görevden alınmak zorundaydı. Buna dair hüküm de 111. maddede mevcut: “Ukrayna Devlet Başkanı, vatana ihanet veya başka herhangi bir suç işlemesi halinde, Ukrayna Parlamentosu tarafından yürütülen bir azil prosedürüyle erken görevden alınabilir. Azil davası, Ukrayna Parlamentosu üye sayısının çoğunluğu ile başlatılır”.
Bir prosedür daha var; Başsavcı’nın başında olduğu bir soruşturma komisyonu kurulması, soruşturmanın bulgularına dayanarak suçlamada bulunulması ve ardından konunun Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi gerekiyordu. Bu da uygulanmadı.
İlginç biçimde Maydan organizatörleri, Yanukoviç’i görevden almak için anayasanın 112. maddesine atıf yaptı; bu madde sadece başbakanın yeni bir devlet başkanı seçilene kadar geçiş döneminde görevi vekaleten devralmasını şart koşuyordu.
Fakat zaten Maydancıların kontrolüne geçen Yüksek Rada, geçici devlet başkanı olarak başbakanı değil, darbecilerin atadığı Rada Başkanı Aleksandr Turçinov’u atayarak bu maddeyi de ihlal etti.
Kiev’de iktidarın ele geçirildiği gün, anayasada öngörülen prosedürlerin [araştırma komisyonu, rapor, Anayasa Mahkemesi tarafından inceleme vb.] hiçbiri uygulanmadı. Hatta Rada’da azil için gereken yüzde 75’lik “evet” oyuna da ulaşılamadı. 450 milletvekilinden 328’i Yanukoviç’in görevden alınması lehine oy kullandı, bu yüzde 73’lük bir oran.
Dolayısıyla; ilk olarak, görevden alma prosedürü tümüyle ihlal edildi. İkincisi, Rada’da gereken çoğunluk sağlanamadı ve üçüncüsü, görevden alma yasasında, devlet başkanının görevden alınmasıyla ilgisi olmayan bir maddeye atıf yapıldı.
Bu nedenle Yanukoviç’in görevden alınması yasa dışı, anayasanın ihlali anlamına geliyordu. Maydan’ı “darbe” yapan da bu.
Kırım’da ve Donbass’ta yeni hükümete karşı isyan başlamasının gerekçesi, başta Ruslar olmak üzere tüm azınlıkların haklarını tanımayı reddeden faşist bir hükümet olmasıydı. Her şeyin dışında, Rusçayı fiilen yasaklayacak yasalar çıkarılmaya başladı. Bu yasalar, Maydan darbesinden günler sonra kabul edildi ancak ilk etapta uygulanmadı.
Ancak cin şişeden çıktı ve Kırım’da ayaklanma başladı; bu da referanduma ve Rusya ile birleşmeye ve kısa bir süre sonra da Donetsk ve Lugansk’ın tek taraflı bağımsızlık ilanıyla sonuçlandı.
Ukrayna’nın ulus devlet yasası
2018’in ekim ayında Ukrayna parlamentosu, dil meselesine “kökten çözüm” getiren bir yasayı kabul etti. Fiili ırkçılığın hukuki bir forma bürünmesi ilk defa İsrail’de 2018 yılında çıkan “Yahudi ulus devlet” yasasıyla gerçekleşmişti. Kiev yönetimi de bu metoda başvurdu.
2013 yılında Kiev Bilimler Akademisi’nin paylaştığı verilere göre ülkede anadili Ukraynaca olan kişilerin oranı yüzde 42. Anadili Rusça, Lehçe, Macarca, Rumence vs. olan kayda değer bir nüfus var ve çoğu Ukraynacayı akıcı konuşamıyor.
Bu durumda, nüfusun çoğunluğunu oluşturmayan en büyük nüfus grubunun, diğer tüm yurttaşları ezmek istediği bir tablo var. Ek olarak, “Ukrayna dilinin alenen aşağılanması”, ağır para cezaları ve hatta 3 yıla kadar hapis cezasına tabi. Yasa doğrultusunda birden fazla dili resmileştirme girişimleri “devlete yönelik saldırı, yıkma teşebbüsü” veya “anayasal düzene saldırı” olarak değerlendiriliyor.
2014’te bu yasayı hazırlayanların iktidarı zorla ve anayasaya aykırı olarak ele geçirdiğini düşündüğünüzde, beklenmedik bir hamle değil.
Fakat bu uygulama, Ukrayna anayasasının “Rus ve diğer azınlık dillerinin özgürce geliştirilmesi, kullanılması ve korunmasını” taahhüt eden 10. maddesine aykırı. Ayrıca ülkedeki azınlık dillerinin özgürce konuşulmasını teminat altına “Ukrayna Ulusal Azınlıklarının Korunmasına Dair Kanun”un 6. maddesi ile de çelişiyor.
2019’da eski Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko’nun NATO ve AB üyelik hedefini anayasa maddesi yapması hatırlanacaktır. Bu yasa, AB’nin azınlıkların korunmasına ilişkin hükümlerine de aykırı, fakat şimdiye dek Brüksel’den herhangi bir kınama gelmedi ve entegrasyon faaliyetleri için milyarlarca euro Kiev’e akmaya devam etti.
Düzenlemenin, Rusların yaşadığı bölgelerle uzlaşıyı öngören Minsk Anlaşması’nın 12. maddesiyle de çelişiyor olmasından bahsetmeye hiç gerek yok, zira anlaşmanın cenazesi kaldırılalı birkaç ay geçti.
Tüm bunlar Brüksel’in bildiği, ancak göz ardı ettiği şeyler.