Kovid kapanmaları Afrika'nın başına neler açtı?
"Kıtayı içinde bulunduğu iktisadi krizden ancak borç affı çıkarabilir."
Çevirmenin notu: Kovid pandemisi ve karantinaların üzerinden zaman geçmesine rağmen dönemin zayıf ülkelere verdiği zarar hala telafi edilemedi. Afrika ülkeleri, yaş ortalaması sayesinde salgının etkilerini pek hissetmese de dünyanın geri kalanıyla aynı yasakları uyguladı. Elde ödenmesi gereken büyük borçlar kaldı. İngiliz tarihçi ve yazar Thomas Fazi ile birlikte “The Covid Consensus: The Global Assault on Democracy and the Poor? A Critique from the Left” kitabının yazarı Toby Green, kıtanın içinde bulunduğu durumun daha önce uygulanan türden bir borç affı ile çözülebileceğine dikkat çekmiş.
Kapanma Afrika’nın başına neler açtı?
Toby Green
22 Eylül 2023
Kıtayı içinde bulunduğu iktisadi krizden ancak borç affı çıkarabilir.
Kovid-19 pandemisi vurduğunda Afrika, derhal özel bir endişenin odağı oldu. Güney Afrika, 15 Mart 2020 gibi erken bir tarihte “felaket durumu” ilan etti. Science dergisinde yayımlanan makalede şöyle deniyordu: “Uzmanlar virüsün sağlık sistemleri zayıf olan ülkeleri yıkmasından endişe ediyor.” Yoğun bakım ve eğitimli hemşire eksiklikleri nedeniyle sağlık hizmetleri kapasiteleri konusunda endişeler söz konusuydu. Science makalesi, epidemiyolog Ifedayo Adetifa’nın şu sözlerini aktarıyordu: “Geniş tabanlı nüfus piramidi olsun ya da olmasın, evrensel sağlık hizmetleri ve sağlık sigortası olmadan, çok sayıda Kovid-19 vakası görmeyi göze alamayız.”
Dünyanın geri kalanında olduğu gibi, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tavsiyesine göre “hükümet ve toplum el birliği yaklaşımını” öngören sıkı sokağa çıkma yasakları uygulandı.
Ancak bu muhakemede bir kusur vardı. Kovid-19, tahmin edildiği ölçüde Afrika’da yaygın bir sağlık felaketi olmadığını ispat etti. Bugün dünya çapında kaydedilen yaklaşık 7 milyon Kovid-19 ölümünün sadece 260 bini Afrika’da gerçekleşti (yaklaşık yüzde 3,5) ve bunların 100 binden fazlası sadece Güney Afrika’da, bu da diğer pek çok ülkede minimum etki anlamına geliyor.
Geriye dönüp bakıldığında (ve hatta o zamanlar) bunun neden böyle olabileceğini anlamak zor değil. Mart 2020 tarihli Science makalesinde belirtildiği üzere, “Çocuklar Kovid-19’dan nadiren hastalanıyor” ve Sahra altı Afrika’nın düşük medyan yaşı (20’nin altında) “Kovid-19 söz konusu olduğunda büyük bir avantaj” sağlıyor.
Bununla birlikte, Afrika’nın nüfus piramidi virüsün kendisinden kaynaklanan ciddi etkilerden korunmuş olsa da Kovid kapanması müdahalesinin Afrika üzerindeki iktisadi etkileri derindi ve bu, üç yıl sonra derin bir borç krizi şeklinde hissedilmeye devam ediyor.
Afrika genelinde sokağa çıkma yasakları başlar başlamaz, sahadaki dostlarımdan bunun günlük yaşam açısından ne anlama geldiğini duydum: Angola, Gana ve Gambiya’da insanlar tarlalara gidemediği için hasat yapılamadı, Senegal’de yiyecek için para bulmaya sokağa çıkan insanlar dövüldü. Nijeryalı bir meslektaşımın bana ifade ettiği gibi, Kovid kapanması politikalarının Nijerya bağlamında sadece üç gün işe yaraması beklenebilirdi. Bunun yerine, kıtanın pek çok yerinde 2020 yılı boyunca uzatıldı ve bu, sosyo-ekonomik bir felaketi körükledi.
2021 yılının ortalarında UNESCO, pandeminin bir sonucu olarak 9 milyon çocuğun daha çocuk işçiliğine itildiğini tahmin ediyordu. Okulların kapanması erken yaşta evliliklerin artmasıyla bağlantılıydı; sadece Uganda’da 4,5 milyon çocuk, ergenlik çağındaki hamilelikler ve yoksullaşma arttıkça eğitimi bıraktı. Bu arada, Senegal’den gelen son kanıtların da açıkça ortaya koyduğu üzere, kayıt dışı ekonomi üç yıl sonra bile daha toparlanamadı.
Yerel ekonomiler düzeyinde, dış borç en önemli endişe kaynağı haline geldi. Yakın zamanda Gana’nın 3 milyar dolarlık yeni bir borç üstlenmesi ve Afrika’nın dört bir yanındaki ülkelerin mevcut borçlarını ödeyecek alacaklılar bulmak için çabalaması üzerine Financial Times, manşetten “Afrika’nın borç döngüsü kırılabilir değil mi?” diye sordu. Oysa sadece birkaç yıl önce Financial Times ve The Economist gibi yayınlar, kıtanın büyüyen orta sınıfını geleceğe yönelik iyimserliğin bir işareti olarak görerek “Afrika yükseliyor” sloganını yaygın bir şekilde lanse ediyordu.
Olayların bu denli dramatik bir şekilde değişmesine sebep olan neydi? Bazıları Ukrayna’daki savaşa işaret ediyor. The Economist, 2010’lu yıllarda Afrikalı liderleri “çok fazla borçlanmak ve gelirleri yanlış harcamakla” suçladı. Fakat kanıtlar, sürekli enflasyonun Rusya’nın işgalinden bir yıl önce başladığını açıkça ortaya koyuyor. 2010’larda kredilerdeki artış, kıta genelindeki yaygın iyimserliğin bir sonucuydu; gelirler arttıkça, ülkeler ortodoks ekonomiyi takip ederek yatırım için kredileri kaldıraç olarak kullanmak üzere kârları kullandılar.
Tüm bunlar, Afrika’nın resesyona girdiği ve aynı zamanda çoğu Afrikalı için ciddi bir sağlık sorunu olmayan bir virüsü kontrol altına almak için Batılı biyomedikal tedbirlere benzeri görülmemiş miktarlarda para harcamaya teşvik edildiği 2020 yılında aniden sona erdi. Hakikaten de dönemin Devlet Başkanı John Magufuli’nin sokağa çıkma yasaklarını reddettiği Tanzanya, ekonomisinin 2020’de gerçekten büyümesi bakımından Afrika ülkeleri arasında benzersizdi.
Pandemi patlak verdiğinde, dünyanın başka bölgelerinde uygulanan tedbirlerin Afrika açısından uygun olmadığından şüphelenen pek çok insan vardı. 17 Nisan’da, aralarında Wole Soyinka ve Kwame Anthony Appiah’ın da bulunduğu seçkin bir grup Afrikalı entelektüel, Afrikalı siyasi liderlere yönelik bir açık mektup imzaladı. Mektupta şöyle yazıyorlardı:
“Kuzey ülkelerinin tümüyle güvenlikçi ‘çevreleme’ modelini benimseyen —genellikle belirli bağlamlara fazla özen göstermeden— pek çok Afrika ülkesi, halklarına acımasız bir tecrit uyguladı... Bu tür çevreleme tedbirleri hayatta kalmaları kayıt dışı faaliyetlere bağlı olanlar açısından cezalandırıcı ve yıkıcı olabilir.”
“Kayıt dışı faaliyetler” konusundaki bu endişe bilhassa Afrika için geçerliydi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2018 tarihli raporuna göre, kıtadaki insanların yüzde 85’i kayıt dışı ekonomide çalışıyordu; evden çalışamayan, malları pazara götürmek için ulaşıma bağımlı olan bu sektörün uzun süreli kapanmalarla parçalanacağı kesindi. Etki, kayıtlı sektörde bile yıkıcıydı: UNDP, 31 Mart 2020 gibi erken bir tarihte, Kovid kısıtlamalarının bir sonucu olarak Afrika’daki tüm işlerin neredeyse yarısının kaybedilebileceğini öngördü.
Fakat bu hususlar, DSÖ’nün Kovid’e yönelik tavsiye ettiği yaklaşımı etkilemedi. Şubat 2020’nin sonlarında Vuhan’a yaptığı bilgi toplama misyonunun ardından Dünya Sağlık Örgütü, tüm ülkelerin aynı kapanma modelini izlemesini tavsiye etti. Çoğu Afrika ülkesi, en azından 2020’de tavsiyelere uymaktan başka alternatifleri olmadığını düşündü.
Afrika’daki Kovid ölümlerinin eksik sayıldığı iddiası ortaya atıldı. Lusaka’da yürütülen ve The BMJ tarafından yayımlanan çalışma şu sonuca vardı: “Bu veriler genelleştirilebilirse, Kovid-19’un Afrika’daki etkisi büyük ölçüde hafife alındı.”
Bununla beraber, nüfus piramidinin muhtemelen kritik faktör olduğu Afrika’nın virüsün etkisinden büyük ölçüde kurtulduğu konusunda fikir birliği mevcut. Dünya Sağlık Örgütü’nün Afrika’daki Kovid acil durum müdahalesini yöneten Dr. Thierno Baldé, 2022 yılında The New York Times’a verdiği demeçte “Afrika’da toplu cenazelere şahit olmadık. Eğer böyle bir şey olsaydı, bunu görürdük,” dedi. Johns Hopkins Üniversitesi Moleküler Mikrobiyoloji ve İmmünoloji Bölümü Başkan Yardımcısı Dr. Andy Pekosz da Fortune Magazine’e verdiği demeçte, “SARS-CoV-2 başka yerlerde gördüğümüz ölçeğe yakın salgınlara yol açmadı,” ifadelerini kullandı.
Sokağa çıkma yasakları bu sonuçta pay sahibi olamaz. Kıtanın enformel konut yerleşimlerindeki kalabalık barınma koşulları —mesela Gana’daki kentli ailelerin yüzde 60’ı tek bir odada yaşıyor— bu sokağa çıkma yasaklarının virüsün yayılmasını kısıtlamak bir yana, insanları bir araya getirerek bulaşıcılığı artırdığı anlamına geliyor. Bu dersin tıp uzmanları tarafından çoktan içselleştirilmiş olması gerekirdi. 2015’te Sierra Leone ve Liberya’daki Ebola salgını sırasında üç günlük sokağa çıkma yasakları denendiğinde, bunların yaygın olarak başarısız olduğu kabul edildi. Ve çok da şaşırtıcı olmayan bir şekilde, 2020’de kıtadaki en yoğun karantinayı geçiren Güney Afrika, aynı zamanda açık ara en yüksek Kovid ölüm sayısına sahipti.
Aslında pandeminin neredeyse tüm sonuçları önceden tahmin edilebilirdi. Kıtanın bilinen düşük medyan yaşı, Afrika’nın düşük Kovid ölüm oranlarının Fortune Magazine’in umursamazca iddia ettiği gibi “tıbbi bir gizem” olmayabileceği anlamına geliyor. Bu arada, sokağa çıkma yasaklarının iktisadi etkileri de aynı derecede barizdi; kayıtlı ekonomide iş kaybı yaşanırken, kayıt dışı ekonomiye verilen zararın tamamı muhtemelen hiçbir zaman bilinemeyecek. Kalıcı sonuç ise, kıtayı önümüzdeki yıllarda kemer sıkma politikalarıyla felce uğratacak gibi görünen borç krizi.
Afrika’nın mevcut krizi için mantıklı olan tek bir çare var; borç affı. Bu, 2005 Gleneagles Zirvesi’nde Afrika’nın borcunun affedilmesi örneğinde olduğu gibi uluslararası toplumun daha önce benimsediği bir çözüm. Bu ileri görüşlü karar, Afrika için on yılı aşkın bir refah dönemini teşvik etti ve bu dönem ancak Kovid ile sona erdi. Afrika’nın borcuna uluslararası bir çözüm bulunması konusunda bazı girişimler oldu. IMF’nin Afrika departmanının direktörü Abebe Selassie, bu yılın başlarında “yeni bir Gleneagles dönemi” çağrısında bulundu, fakat o zamandan bu yana borç affına dair çok az belirti var ve bu da endişe verici.
Kovid’e ilişkin yanlış yönlendirilmiş uluslararası politikalar Afrika’nın ekonomisini mahvetti ve lanse edilen sağlık faydalarını getirmedi. Borç affı bu başarısızlığı telafi etmenin tek yolu.