Gazze Biden'ın Orta Doğu hakkındaki yanılsamalarını deldi
"USS İsrail bugün su sızdıran bir balıkçı teknesine benziyor ki bu da Doğu Akdeniz'e bir değil iki ABD uçak gemisi grubunun gönderilmiş olmasından da anlaşılıyor."
Çevirmenin notu: Yıllardır abluka altındaki Gazze Şeridi’nde Filistinlilerin yaşadıkları hem kâğıt üstündekilere hem de pratiktekilere bakılarak adlı adınca soykırım. İsrail’in kara harekâtı, halihazırdaki felaket durumunu daha da kötüye götürecek olması açısından riskli bir gelişme olacak; nitekim Batı’da İsrail’i hedef almak birer birer yasaklara tabi tutuluyor.
Gazze, Biden’ın Orta Doğu hakkındaki yanılsamalarını deldi
Mouin Rabbani
Democracy for the Arab World Now (DAWN)
25 Ekim 2023
ABD’nin İsrail’in Gazze’deki askerî harekâtına verdiği koşulsuz destek, İsrail’in Filistinli sivillere yönelik toplu katliamlarına ve toplu cezalandırmaya varan orta çağ kuşatma taktiklerine koşulsuz destek anlamına geliyor. Bu, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemek için kullanıldığını bile bile İsrail’e Amerikan silahlarının koşulsuz olarak tedarik edilmesi anlamına geliyordu. Ve Washington’un Birleşmiş Milletler ve diğer yerlerdeki siyasi ve diplomatik nüfuzunu İsrail’in bu yolda cezasız kalmadan ilerleyebilmesini sağlamak üzere koşulsuz olarak kullanması anlamına geliyor.
Açıkça söylemek gerekirse ABD, Gazze’deki ölüm tarlalarının aktif ve suç ortağı ve Washington’dan gelen resmî açıklamalara bakılırsa, Biden yönetimi bu rolüyle gurur duyuyor, hatta övünüyor. Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, salı günü gazetecilere verdiği demeçte “Şu anda bir ateşkes sadece Hamas’a yarar,” demişti.
Yine de Amerika’nın İsrail’e verdiği koşulsuz destek, yeterince dikkat çekmeyen önemli bir gelişmeyi maskeliyor: ABD’nin İsrail’in siyasi ve askeri liderliğine duyduğu güvende ve bununla birlikte ABD’nin İsrail’in askeri ve istihbarat kabiliyetlerine duyduğu güvende çöküş. Bu durum 50 yıl önceki Ekim Savaşı’ndan çok daha ciddi. 1973’te İsrail ordusu, ABD’nin devasa bir silah ikmaliyle telafi edilebilecek bir kaynak krizi yaşamıştı. 2023 yılında ise İsrail, hiçbir gelişmiş ABD silahının telafi edemeyeceği bir liderlik ve kabiliyet krizi yaşıyor.
Güven ortamındaki bu çöküşün ABD-İsrail ilişkileri açısından uzun vadede ciddi sonuçları olacaktır. İsrail, bir zamanlar Ronald Reagan’ın dışişleri bakanı Alexander Haig’in tanımladığı üzere “dünyanın batırılamayan en büyük Amerikan uçak gemisi” statüsünü kaybedecektir. Başta askeri ve istihbarat olmak üzere ABD’li karar alıcılar artık İsrailli muhataplarından ders almayacak ve onların her şeyi bilme ve her şeye kadir olma iddialarına her zaman hak ettikleri şüphecilikle yaklaşmaya başlayacaktır. USS İsrail bugün daha çok denize elverişli kalması için acilen onarılması gereken, su sızdıran bir balıkçı teknesine benziyor ki bu da Doğu Akdeniz’e bir değil iki ABD uçak gemisi grubunun gönderilmiş olmasından da anlaşılıyor.
Bu çerçevede, ABD’nin İsrail’in karar alma süreçlerinde doğrudan rol oynadığına dair belirtiler giderek artıyor. Hem Başkan Joe Biden hem de Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail’e yaptıkları son ziyaretlerde İsrail’in acil durum savaş kabinesi ile bir araya geldi ve tartışmalara öncülük etti; New York Times’a göre “İsrail tarihinde neredeyse hiç duyulmamış bir şey”. Washington, Gazze’deki askeri harekâtların planlanmasında resmi olarak “danışmanlık” yapmak üzere İsrail’e üst düzey askeri yetkililer gönderdi, ancak Biden yönetiminin İsrail’in “Gazze’de ulaşılabilir askeri hedefleri” olduğuna inanmadığı ve İsrail ordusunun bir kara harekâtına hazır olmadığı yönündeki haberler nedeniyle gerçek görevlerinin bundan daha fazlası olduğundan şüpheleniliyor. Bölgedeki uçak gemileri, ABD’nin İsrail’in sırasıyla güney ve kuzey sınırlarında Hamas ve Hizbullah ile aynı anda yüzleşecek askeri güce sahip olmadığı yönündeki değerlendirmesini yansıtıyor.
İsrail’in etrafına konuşlandırılan ABD kuvvetleri İsrail adına Hamas’la savaşmayacak, Gazze’deki sivil rehinelerin serbest bırakılmasına öncülük etmeyecek ya da bombardıman altındaki şeride insani yardımı denetlemeyecek. Asıl görevleri, liderliği ve genel hazırlığı kaos ve kargaşa içinde olan ve kara kuvvetleri artık ciddi bir savaş gücü olarak görülmeyen İsrail ordusunun, Washington’un ulaşılabilir olduğuna inandığı bir stratejisi ve hedefleri olmadığı sürece Gazze’ye kara harekâtı başlatmamasını sağlamak. Çeşitli yerel, bölgesel ve jeopolitik gerekçelerden dolayı Washington, İsrail’in yeni bir başarısızlığına göz yummak istemiyor. Ve tüm koşulsuz desteğine rağmen Biden yönetimi, İsrail liderlerine kendilerine yeni bir fiyasko yaşatmaları için hareket özgürlüğü vermeyecektir. Hakikaten de Gazze Şeridi’nin son iki hafta içinde havadan sistematik olarak imha edilmesi, geniş çaplı bir kara harekatının başlangıcı olmaktan ziyade alternatifi olabilir.
Bu kriz, Biden yönetiminin Jake Sullivan ve Brett McGurk gibi Beyaz Saray danışmanları tarafından ortaya atılan, Netanyahu tarafından kendileri için inşa edilen “yeni” bir Orta Doğu’ya dair rahat hayallerini çabucak yıktı. Gazze’deki sicilleri, Ukrayna’da hayatının tehlikede olduğunu iddia ettikleri “kurallara dayalı uluslararası düzenin” kendilerine hizmet eden özünü ortaya çıkarmakla kalmadı, bu ikiyüzlülükten rahatsız olan Küresel Güney tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesini sağladı.
Washington’un Gazze’ye yaklaşımı yalnızca askeri değil, siyasi de. İsrailli ortaklarının aksine Amerikan siyasi seçkinleri İsrail’in Gazze’de yok etmeye çalıştığı şeyin yerine ne koyabileceklerini tartışıyor ve planlıyorlar. Steve Simon, Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nden Robert Satloff, Dennis Ross ve David Makovsky ve tabii ki Thomas Friedman tarafından “ertesi gün” için ortaya atılan çeşitli öneriler, muhtemelen ABD yönetiminin düşüncelerini büyük ölçüde yansıtıyor.
İsrail ve Filistin söz konusu olduğunda Washington’daki yankı odasından çıkan pek çok şey gibi, bu öneriler de aşırı derecede cömert hüsnükuruntulara dayanıyor. Birden fazla hareketli parçaları, her nasılsa, Hamas ve Gazze’deki diğer Filistinli militan örgütlerin, 7 Ekim’de iskambilden bir ev gibi çöken İsrail ordusu tarafından tamamen ve başarılı bir şekilde ortadan kaldırılmasıyla başlıyor. Ardından Gazze’nin Batı Şeria’dan siyasi-idari olarak ayrılmasını, Güvenlik Konseyi’nde Rusya, Çin ve Arapların onayını alacak bir BM yetkisi aracılığıyla sürdürmeyi öneriyorlar. Buna, İsrail’in daha fazla Filistinli düşmanlığıyla karşılaşmamasını sağlamaya hevesli oldukları anlaşılan ve Gazze’nin enkazında pirinç ve çiçeklerle karşılanacak olan Arap askeri kuvvetlerinin Gazze’ye konuşlandırılması da dahil olacak.
Bu önerilerden bazılarının merkezinde, İsrail’in Gazze’yi sistematik olarak yerle bir etmesinin büyük yeniden inşa faturasını ödemeye hazır bir Suudi liderliği yer alıyor ki bu da ABD’nin Suudi-İsrail diplomatik normalleşmesine yönelik kilit hedefini canlandırıyor. Planlar yeni Filistin seçimleri çağrısında bulunuyor ve yazarlarına göre bu seçimleri tamamen gözden düşmüş ve nefret edilen bir Filistin Yönetimi kazanacak. Tüm bu sözde planların siyasi ufku Oslo sürecinin içi boş bir şekilde yeniden canlandırılmasıdır.
Elbette Washington açısından çatışmaların derhal durdurulmasını, Gazze’deki İsrail-Mısır ablukasının sona erdirilmesini, 1967 sınırlarının ötesindeki tüm yerleşim faaliyetlerine moratoryum getirilmesini ve İsrail’in 1967 sınırlarına düzenli bir şekilde çekilmesini talep etmek çok daha kolay olurdu. İsrail’e, 2005’te Gazze Şeridi’nde yapmakta ısrar ettiği gibi, bu sonuncusunu bir anlaşma olmaksızın yerine getirme alternatifi sunabilir.
Yine de Washington’un paralel evreninde, Filistin sorununun barışçıl çözümü konusunda varılan bu uluslararası mutabakat bir hüsnükuruntu statüsü kazanmıştır.
İsrail-Hamas savaşının iktisadi sonuçları
"Çatışmanın gelişimi, halihazırda bir dizi şokla sarsılmış olan küresel ekonomi üzerinde etkili olacaktır."