Eski NATO-Rusya Konseyi Başkanı Kujat: Uluslararası anlaşmaları çiğneyenlerin biz olduğumuz ortaya çıktı
Çevirmenin notu: Eski NATO-Rusya Konseyi Başkanı, emekli Tümgeneral Harald Kujat [Kızıl Ordu’ya karşı savaşırken öldürülen bir Nazinin oğlu], İsviçre merkezli Zeitgeschehen im Fokus dergisine verdiği söyleşide, Merkel’in Minsk sürecini “Ukrayna’ya zaman kazandırmak için” kullandıkları itirafını, Alman basının Ukrayna konusundaki vasat altı performansını ve eski Britanya Başbakanı Boris Johnson’ın mart ayında İstanbul’da gerçekleşen müzakerelerin nasıl altını oyduğunu anlatıyor.
Ukrayna ihtilafı: “Şu an, kesintiye uğrayan müzakerelere devam etmek için doğru zaman olabilir”
Thomas Kaiser — Zeitgeschehen im Fokus
18 Ocak 2023
“Silah sevkiyatı, savaşın gereksiz yere uzayacağı anlamına geliyor”
Emekli general Harold Kujat* ile söyleşi
Zeitgeschehen im Fokus: Ukrayna’nın ana akım medyamızda yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Harold Kujat: Ukrayna savaşı yalnızca askeri bir mücadele değil, aynı zamanda iktisadi ve enformatif bir savaş. Bu enformasyon savaşından kişi, kendi yetkisiyle doğrulayamayacağı veya yargılayamayacağı bilgi ve argümanları benimseyerek savaşın parçası haline gelebilir. Kimi durumlarda ahlaki veya ideolojik saikler de rol oynar. Bu, özellikle Almanya’da sorunlu, zira medyada söz sahibi olanlar, güvenlik politikası veya stratejisi hakkında hiçbir bilgi veya deneyime sahip olmayan ve bu yüzden diğer sorgunlanmaya müsait “uzmanların” yazdıklarından elde ettikleri görüşleri diğerleriyle birlikte ifade eden “uzmanlar”dır. Açıkçası, bu aynı zamanda federal hükümet üzerinde de siyasi baskı oluşturuyor. Belli başlı silah sistemlerinin teslimatı konusunda yaşanan tartışma, medyanın büyük kısmının siyaseti kendi eliyle yürütme niyetini açıkça gösteriyor. Bu gelişme konusundaki tedirginliğim, NATO-Rusya Konseyi Başkanı ve NATO-Ukrayna Savunma Şefleri Komisyonu da dahil olmak üzere, NATO’da uzun yıllar hizmet vermemin bir sonucu olabilir. Yükselen ve tırmanan savaşın neticesinde bilhassa Almanya’nın güvenlik çıkarlarına ve ülkemize yönelik tehlikelere bu kadar az ilgi gösterilmesini can sıkıcı buluyorum. Bu, sorumluluk duygusu yoksunluğunu ya da demode bir terim kullanmak icap ederse vatanseverlikten son derece uzak bir tutumu ifade ediyor. Bu ihtilaftaki iki ana aktörden biri olan ABD’de Ukrayna savaşının ele alınması çok daha farklı ve tartışmalı, ancak her zaman ulusal çıkarlar çerçevesinde.
2022’nin başlarında Ukrayna sınırındaki durum giderek kritikleşirken, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Kai-Achim Schönbach ile görüştünüz ve bir anlamda ona destek oldunuz. Rusya ile gerilimin tırmanmasına karşı acilen harekete geçilmesi uyarısı yapmış, Batı’yı, Putin’i aşağılamakla suçlamış ve onunla eşit koşullarda müzakere edilmesi gerektiğini söylemişti.
Onu niteliksiz saldırılardan korumak için konuyla alakalı yorum yapmadım. Fakat ben her zaman bu savaşın önlenmesi gerektiğine ve önlenebileceğine inandım. Ben de 2021’nin aralık ayında bununla ilgili kamuoyuna bir açıklama yapmıştı. Ve 2022’nin ocak ayının başında, müzakerelerin tüm taraflar için kabul edilebilir ve yine de savaştan kaçınan bir sonuca nasıl ulaşılabileceğine dair tavsiyelerde bulundum. Ne yazık ki işler farklı gelişti. Belki bir gün bu savaşı kimin istediği, kimin engel olmak istemediği ya da engelleyemediği sorusu sorulur.
Ukrayna’daki mevcut gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaş ne kadar uzun sürerse, üzerinde müzakere edilmiş bir barış ulaşmak o kadar zorlaşır. 30 Eylül 2022’de Rusya’nın Ukrayna’nın dört bölgesini ilhak etmesi, tersine çevrilmesi zor bir gelişme örneği. Bu yüzden mart ayında İstanbul’da gerçekleştirilen müzakerelerin büyük ilerleme kaydedilerek Ukrayna için tamamen olumlu sonuçlanmasının ardından kesintiye uğramasını epey üzücü buldum. Görünen o ki, İstanbul müzakerelerinde Rusya, silahlı kuvvetlerini 23 Şubat seviyesine, yani Ukrayna’ya taarruz başlamada önceki konuma çekmeyi kabul etmişti. Şimdi müzakerelerin ön koşulu olarak tam geri çekilme tekrar tekrar dillendiriliyor.
Ukrayna karşılığında ne teklif etmişti?
Ukrayna, NATO üyeliğinden cayma ve yabancı birliklerin ya da askeri tesislerin konuşlanmasına izin vermeme taahhüdü vermişti. Karşılığında da istediği devletlerden güvenlik garantisi alacaktı. İşgal altındaki toprakların akıbeti, askeri güçten açıkça vazgeçilere 15 yıl içinde diplomatik yollardan çözülecekti.
Onbinlerce insanın hayatını ve Ukraynalıları ülkelerinin yıkımından kurtaracak olan anlaşma neden yapılmadı?
Güvenilir bilgilere göre dönemin Britanya Başbakanı Boris Johnson, 9 Nisan’da Kiev’e müdahale ederek imza atılmasına engel oldu. Onun mantığı, Batı’nın savaşı sona erdirmeye hazır olmadığıydı.
Oynanan şey sıradan vatandaşın hiç haberinin olmadığı, çok çirkin bir şey. İstanbul’daki müzakereler ve anlaşmaya varılacağı iyi biliniyordu ama bir gün sonra hiç ses duyulmadı.
Mesela mart ayının ortalarında İngiliz “Financial Times” gelişmelere dair bir haber yaptı. Bazı Alman gazetelerinde de buna benzer haberler yer aldı. Fakat müzakerelerin neden başarısız olduğu söylenmedi. Putin, 21 Eylül’de kısmi seferbelik ilan ettiğinde, Ukrayna’nın 2022’nin mart ayında İstanbul müzakerelerinde Rusya’nın tekliflerine olumlu yanıt verdiğini kamuoyu önünde ilk kez dile getirdi. Açıkça “Ama barışçıl bir çözüm Batı’ya uymadı, bu yüzde aslında Kiev’e tüm anlaşmalardan caymasını emretti” dedi.
Aslında basınımız bu konuda sessiz.
Bu, örneğin Amerikan medyasının aksine öyle. İki tanınmış dergi olan “Foreign Affairs” ve “Responsible Statecraft”, epey bilgilendirici haberler yayımlamıştı. Foreign Affairs’in haberi, eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi personeli olan Fiona Hill’e aitti. Son derece yetkin ve net olarak güvenilir biri. 2 Mayıs’ta hükümet yanlısı “Ukrainska Pravda” gazetesinde son derece ayrıntılı bilgiler yayımlandı.
Bu canavarlık hakkında başka bilginiz var mı?
Taslak anlaşmanın temel içeriğinin Ukrayna hükümetinin 29 Mart’ta sunduğu bir teklife dayandığı biliniyor. Pek çok Amerikan mecrası da şu an bunu haber yapmakta. Ancak Alman medyasının, kaynaklara ulaşsa bile meseleyi ele almaktan imtina ettiğini öğrendim.
Bir yazınızda “Ülkemizde güvenlik politikası öngörüsü ve stratejik muhakeme eksikliği utanç verici boyutta” diyorsunuz. Bununla ne demek istiyorsunuz?
Mesela Bundeswehr’in durumunu ele alalım. 2011 yılında sözümona Bundeswehr’in yeniden düzenlenmesi adı verilen bir reform gerçekleştirilmişti. Düzenleme, ülke ve NATO savunmasına dönük anayasal görevden uzaklaşma ve ülke dışındaki misyonlara yönelmek anlamına geliyordu. Gösterilen sebep, Almanya ve NATO müttefiklerine konvansiyonel bir saldırı riskinin olmadığıydı. Silahlı kuvvetlerin büyüklüğü ve yapısı, teçhizatı, silahları ve eğitimi ülke dışındak misyonlara göre ayarlandı. Ülkesini ve ittifakını savunma kabiliyetine sahip silahlı kuvvetler, özellikle federal hükümet ve parlamento özel durumlarda buna kendi karar verebildiğinden, istikrar misyonları da yürütebilir. Aksine durum böyle değil; zira saldırgan, ülke ve ittifak savunmasının var olup olmadığına bakar. O zamanki durum değerlendirmesi tümüyle yanlıştı. 2002 yılında ABD’nin Anti-Balistik Füze Antlaşması’nı tek taraflı olarak feshetmesi, Rusya ile ilişkilerde stratejik bir dönüm noktası oldu. Siyasi dönüm noktası, 2008’de Bükreş’te ABD Başkanı George W. Bush’un Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO’ya katılmaya davet etmeye çalıştığı NATO zirvesiydi. Bunu başaramayınca bildirgeye, her zaman olduğu gibi bu ülkelere dair muğlak bir katılım ihtimali dahil edildi.
Rusya ve ABD arasındaki bu gelişmelere dayanarak, anlattıklarınızla mevcut kriz arasında bir ilişki görüyor musunuz?
Ukrayna savaşının bir sonucu olarak Rusya ile NATO’nun karşı karşıya gelme riski herkes için aşikar olsa da, Bundeswehr Ukrayna’ya silah ve askeri teçhizat sağlamak için silahsızlandırılmaya, hatta yamyamlaştırılmaya devam ediyor. Hatta bazı siyasetçiler, Ukrayna’da özgürlüğümüzün müdafaa edildiği gibi saçma sapan argümanlarla bunu haklı çıkarıyor.
Bunun neden anlamsız bir argüman olduğunu düşünüyorsunuz? Herkes buna başvuruyor, hatta İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis bile.
Ukrayna özgürlüğü, egemenliği ve ülkenin toprak bütünlüğünü geri kazanmak için savaşıyor. Fakat bu savaştaki iki ana aktör Rusya ve ABD. Ukrayna, ayrıca ABD’nin jeopolitik çıkarları için savaşıyor. Zira beyan ettikleri hedef, Rusya’yı siyasi, ekonomik ve askeri olarak, jeopolitik rakiplerine, dünya gücü olarak üstünlüklerini tehlikeye atabilecek tek güç olan Çin’e yönelebilecekleri kadar zayıflatmak. Dahası, Ukrayna’yı özgürlüğümüz için verdiği mücadelede yalnız bırakmak, sadece akan kanın ve ülkenin yıkımının artması için silah tedarik etmek büyük ahlaksızlık. Hayır, bu savaş bizim özgürlüğümüzle ilgili değil. Uzun zaman önce bitmiş olabilecek olmasına rağmen savaşın neden çıktığı ve hala devam ettiğinin esas sebepleri çok başka.
Sizce temel sorun nedir?
Rusya, jeopolitik rakibi ABD’nin kendi güvenliğini tehlikeye atacak bir stratejik üstünlük elde etmesini; ister Ukrayna’nın ABD öncülüğündeki NATO’ya katılması, ister Amerikan birliklerinin konuşlandırılması, askeri altyapının yer değiştirmesi veya ortak NATO manevraları olsun, engellemek istiyor. NATO’nun Amerikan balistik füze savunma sistemlerinin Polonya ve Romanya’ya konuşlandırılması da Rusya için bir sorun zira Rusya, ABD’nin bu fırlatma rampalarını Rusya’nın kıtalararası stratejik sistemlerini ortadan kaldırmak ve böylece stratejik nükleer dengeyi tehlikeye atmak için de kullanabileceğine inanıyor. Ukrayna’nın 2015 yılının sonuna kadar Donbass’ta Rusça konuşan nüfusa bölge için daha fazla özerklik ve Avrupa Birliği’nde standart olan azınlık haklarını, anayasa değişikliği yoluyla vermeyi taahhüt ettiği Minsk 2 anlaşması da önemli bir rol oynuyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasından önce ABD ve NATO’nun bu konuları ciddi bir şekilde müzakere etmeye hazır olup olmadığı artık şüpheli.
Wilfried Scharnagl, “Am Abgrund” (2015) adlı kitabında, Batı siyasetinin inanılmaz derecede provokatif olduğunu ve AB ve NATO’nun rotasını değiştirmezse bir felaketin yaşanabileceğini açıkça göstermişti.
Evet, bu hesaba katılmalı. Savaş ne kadar uzun sürerse, yayılma veya tırmanma riski o kadar artar.
Bunu zaten Küba Füze Krizinde yaşamıştık.
O da benzer bir durumdu.
Ukrayna’ya Marder tankı tedarik etme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Silah sistemlerinin teknik özelliklerinden gelen güçlü ve zayıf yönleri olur ve bu yüzden, — askerlerin eğitim düzeyinde ve ilgili harekat çerçeve koşullarına bağlı olarak — belirli bir operasyonel değere sahiptir. Ortak muharebede, çeşitli silah sistemleri ortak bir komuta ve bilişim sistemiyle çalışır, bu sayede bir sistemin zayıflıkları diğer sistemlerin güçlü yönleriyle dengelenir. Operasyon personelinin eğitim seviyesi düşükse veya bir silah sistemi diğer sistemlerle birlikte işlevsel bir bağlamda kullanılmıyorsa ve operasyon koşulları zorlaşacaksa operasyonel değeri de düşük olur. Bu, erken nakavt olma ve hatta silahın rakibin eline düşme riski olduğu anlamına gelir. Batı’nın modern silah sistemlerinin kullanıldığı Ukrayna savaşında mevcut durum bu. Aralık ayında Rusya, kendi operasyonlarının ve silahlarının etkinliğini artırmayı amaçlayan, ele geçirilen Batı silahlarının teknik ve operasyonel-taktik parametrelerini değerlendirmeye yönelik kapsamlı bir program hayata geçirdi.
İlave olarak kurulan neden-sonuç ilişkisi baştan sona hatalı. Batı silahları hangi amaca hizmet etmeli? Zelenskiy, Ukrayna savaşının stratejik hedeflerini defalarca değiştirdi. Şu anda Ukrayna’nın hedefi, Kırım da dahil olmak üzere Rusya’nın elindeki tüm bölgeleri geri almak. Alman Şansölyesi, Ukrayna’yı bu hedefe ulaşmak da dahil gerektiği müddetçe destekleyeceğiz diyor, fakat bu arada ABD, meselenin “24 Şubat 2022’den beri Rusya tarafından işgal edilen toprakları geri almak” olduğunu vurguluyor.
Bu nedenle Batı’nın silah teslimat araçlarının Ukrayna’nın hedefine ulaşması için uygun olup olmadığı sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Bu sorunun niteliksel ve niceliksel bir boyutu var. ABD, nefsi müdafaa için gerekenler dışında herhangi bir silah tedarik etmiyor, birleşik silahlı çatışmayı mümkün kılacak hiçbir silahı ve hepsinden önemlisi, nükleer tırmanışı tetikleyebilecek hiçbir silahı sağlamıyor. Bunlar Başkan Biden’ın listesinin ilk üç maddesi.
Ukrayna askeri hedeflerine nasıl ulaşmayı planlıyor?
Ukrayna Genelkurmay Başkanı General Zalujnıy, geçtiğimiz günlerde şunları söyledi: “Rus birliklerini 24 Şubat taarruzundan önceki mevzilerine geri itmek için 300 ana muharebe tankına, 600 ila 700 zırhlı personel taşıyıcıya ve 500 obüse ihtiyacımız var”. Ancak halihazırda aldıklarıyla “geniş çaplı operasyonlar mümkün değil”. Ama son aylarda yaşanan ağır kayıplar karşısında Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin bu silah sistemlerini kullanabilecek yeterli sayıda uygun askere sahip olup olmadığı şüpheli. Her halükarda General Zalujnıy’ın ifadesi, Batı’dan silah tedarikinin neden Ukrayna’nın askeri hedeflerine ulaşmasını değil, yalnızca savaş uzatmaya yardığını da açıklıyor. Ek olarak Rusya, her an Batı’nın yarattığı tırmanışı kendi imkanlarıyla aşabilir.
Almanya’da yapılan tartışmalarda bu bağlantılar fark edilmiyor ya da göz ardı ediliyor. Burada, bazı müttefiklerin federal hükümeti Leopard 2 ana muharebe tanklarını teslim etmeye alenen zorlamaya çalışma biçimi de rol oynuyor. Bu daha önce NATO içinde hiç yaşanmamıştı. Bundeswehr’in zayıflamasının bir sonucu olarak Almanya’nın ittifaktaki itibarının ne kadar zarar gördüğü ve bazı müttefiklerin Almanya’yı özellikle Rusya’yla karşı karşıya getirme hedefine ne kadar kararlılıkla ilerlediğini de gösteriyor.
Zelenskiy’in Rusların Ukrayna’dan defedilebileceğine dair fikrini besleyen şey ne?
20 Ocak’ta düzenlenecek bir sonraki bağış konferansında kendilerine vaat edilen silah sistemleri ile Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek Rus saldırılarına karşı kendilerini daha etkin bir şekilde savunabilecek. Ancak bunu yaparak işgal altındaki bölgeleri geri alamazsınız. ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley’e göre Ukrayna, askeri anlamda yapabileceklerinin sınırına geldi. Daha fazlası mümkün değil. Dolayısıyla şimdi, üzerinde müzakere edilmiş bir barışa ulaşma yönünde diplomatik çabalar başlatılmalı. Bu görüşe katılıyorum.
Göründüğü kadarıyla Rus kuvvetlerinin ele geçirilen toprakları savunmak ve ilhak ettikleri topraklarda kontrolü sağlamlaştırmak için Donbass’ın geri kalanını ele geçirme niyetinde oldukları da akılda tutulmalı. Savunma pozisyonlarını araziye iyi bir şekilde uyarladılar ve sağlam bir şekilde güçledirildiler. Bu mevzilere yönelik saldırılar, büyük çaba ve önemli kayıplara razı olmayı gerektirir. Herson bölgesinden çekilme, saldırılar için yaklaşık 22 bin güçlü askeri de hazır etti. Ayrıca diğer muharebe birlikleri takviye olarak bölgeye sevk ediliyor.
Peki Zelenskiy’in hedefine ulaşmasını sağlamayan silah sevkiyatlarının amacı ne?
ABD’nin Avrupalıları silah tedarik etmeyi sürdürmeye ikna etme konusundaki mevcut çabalarının, durumun bu şekilde gelişmesiyle bir ilgisi olabilir. Kamuoyuna açıklanan gerekçeler ile federal hükümetin somut kararları birbirinden ayrı tutulmalı. Bu tartışmanın tüm yelpazesini ele almak konudan uzaklaştırır. Bununla beraber federal hükümete bu konuda hakikate yetkin tavsiyeler verilmesini ve — belki de daha da önemlisi — anlayışlı olmasını ve bu sorunun önemini gözeten kararlar verebilmesini diliyorum.
Federal hükümet, Ukrayna’ya yardım konusunda halihazırda uzun bir yol kat etti. Silah teslimatları, henüz Almanya’yı ihtilafın tarafı yapmıyor. Fakat Ukraynalı askerlerin bu silahları kullanmak için eğitilmesiyle de ilgili olarak Ukrayna’nın askeri hedeflerine ulaşmasına destek oluyoruz. Bu nedenle Alman Federal Meclisi’nin Bilimsel Hizmetler Dairesi, 16 Mart 2022 tarihli raporunda savaşın dışındaki güvenli alanın bu şekilde terk edildiğini ilan etmişti. ABD, Ukraynalı askerleri Almanya’da da eğitecek. Anayasa, girişinde ülkemizi sulh içinde tutma konusunda katı bir emir içeriyor. Anayasa, savaşan bir tarafa yardım edilmesine, sadece ülkemizi barışçıl bir çözümü mümkün kılmaya uygunsa müsamaha gösteriyor. Dolayısıyla federal hükümet, Alman halkına Ukrayna’ya hangi sınırlar dahilinde ve hangi amaçla destek verildiğini de açıklamakla yükümlü. Son olarak Ukrayna hükümetine desteğin sınırları da gösterilmeli. Bir süre evvel Başkan Biden, bile yazdığı makalede ABD’nin Ukrayna’yı askeri olarak desteklemeyi sürdüreceğini ve aynı zamanda bu çatışmada müzakere edilmiş bir barışa ulaşma çabalarında yer alacağını da belirtmişti.
Ukrayna ordusu, haftalardır Ruslara saldırıyor ve başarılı olamadı. Yine de Zelenskiy, kaybedilen toprakların geri almasından bahsediyor. Bu propaganda mı yoksa gerçek olma olasılığı var mı?
Hayır, hem Amerikan hem de Ukrayna genelkurmay başkanlarına göre Ukrayna Silahlı kuvvetleri bunu yapmaktan aciz. Her iki savaşan taraf da şu anda mevsimsel engellerle daha da ağırlaşan bir çıkmaza girdi. Silah sevkiyatı, bunun tam tersini ifade ediyor, yani savaşın gereksiz yere uzayacağı, her iki tarafta da daha fazla zayiat olacağı ve ülkenin yıkıma uğramaya devam edeceği anlamına geliyor. Ama aynı zamanda bu savaşın daha da derinlerine çekildiğimiz sonucu da var. NATO Genel Sekreteri bile yakın zamanda çatışmaların NATO ile Rusya arasında bir savaşa dönüşmemesi konusunda uyarıda bulunmuştu.
Tekrar bir “çıkmaza” girdiğimizi söylüyorsunuz. Bununla ne anlatmak istiyorsunuz?
Üzerinde müzakere edilmiş bir çözüm için pozitif başlangıç noktalarından biri, geçen yıl mart ayının sonunda, örneğin Rusların Kiev’den uzaklaşmaya ve doğuya ve Donbass’a odaklanmaya karar vermesiyle ortaya çıktı. Bu, İstanbul’daki müzakereleri mümkün kıldı. Benzer bir durum eylül ayına, Rusya kısmi seferbeliği başlatmadan evvel ortaya çıktı. O dönemde ortaya çıkan fırsatlar değerlendirilmedi. Şimdi tekrar müzakere imkanı var ama biz bu fırsatı kullanmayıp tam tersini yapıyoruz; silah yollayıp tırmandırıoruz. Bu aynı zamanda güvenlik politikası öngörüsü ve stratejik muhakeme eksikliğini de ortaya koyan bir husus.
Yazınızda ayrıca Rusya Savunma Bakanı Şoygu’nun müzakerelere hazır olduğunun sinyallerini verdiğinden de söz etmiştiniz…
Aynı şeyi Putin de yaptı. 30 Eylül’de Putin, iki bölgenin daha Rus toprağı olduğunu ilan ederken açıkça yeniden müzakere etmeyi de teklif etti. Bu arada bunu birkaç kez yaptı. Fakat şu an gerçek şu ki Şoygu bunu şartlı yapmadı ama Putin müzakereye hazır olduklarını söyleyerek çıtayı yükseldi ve bu elbette ilhak ettikleri bölgeleri karşı tarafın ilhak ettiğini varsayıyordu. Bu, savaş uzadıkça her iki tarafın tavrının da sertleştiği görülüyor. Zelenskiy, ancak Ruslar Ukrayna’dan tamamen çekildikten sonra müzakere edeceğini söyledi. Bu, çözümü giderek zorlaştırıyor, ancak şu an imkansız değil.
Bir olaydan daha bahsetmek istiyorum. Sayın Merkel bir röportajında...
Evet açık konuştu. Minsk 2 anlaşması müzakerelerinde sadece Ukrayna’ya zaman kazandırmak için yer almıştı. Ukrayna da bunu askeri güçlerini yapılandırmak için kullandı. Bunu eski Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da tasdik etti.
Ukrayna’nın eski Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko da aynı şeyi söylemişti.
Anlaşılır biçimde Rusya bunun aldatmaca olduğunu söylüyor. Merkel de Rusya’nın kasten kandırıldığını doğruladı. Bunu istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz, ancak bu bariz bir güven ihlali ve bir siyasi öngörülebilirlik sorunudur. Fakat inkar edilemeyecek olan şey, Ukrayna hükümetinin — bu aldatmacanın farkında olarak — savaşın başlamasından sadece birkaç gün önce anlaşmayı uygulamayı reddetmesinin savaşı tetikleyen unsurlardan biri olduğu. BM kararında, federal hükümet kararlaştırılan tedbirlerin “tamamını” uygulamayı taahhüt etmişti. Ayrıca Şansölye ve Normandiya formatında bulunan diğer katılımcılar, bir kez daha açıkça Minsk anlaşmalarını uygulama taahhüdünün yer aldığı karara ilişkin bildiriyi imzalamışlardı.
Bu aynı zamanda uluslararası hukukun ihlali değil mi?
Evet, bu uluslararası hukukun ihlali, orası net. Zarar çok büyük. Bugünkü durumu bir kafanızda canlandırın. Başından beri savaşa girmek istemiş ve isteyen halk, Putin’le pazarlık yapılamayacağı tavrına büründü. Zaten sözleşmelere de riayet etmiyor. Şimdi de uluslararası anlaşmaları çiğneyenlerin biz olduğumuz ortaya çıktı.
Bildiğim kadarıyla Ruslar sözleşmelerini yerine getiriyorlar, mevcut savaş sırasında bile Rusya gaz tedarik etmeyi sürdürdü. Fakat Bayan Baerbock, tüm kuvvetiyle şunları söyledi: “Artık Rus gazı istemiyoruz!” Netice olarak Rusya da pedaldan ayağını çekti. Öyle değil olmadı mı?
Evet, artık Rus gazı istemediğimizi söyledik. Enerji krizi, ekonomik durgunluk vb. tüm sonuçlar, Rus hükümetinin aldığı kararların değil, federal hükümetin aldığı kararların sonucu.
Ama haberleri işitirseniz ya da görürseniz — burada, İsviçre’de de — enerji krizinin sebebi Putin’in Ukrayna’ya karşı savaş başlatma kararı.
Geçmişte Ukrayna’nın sebep olduğu iki gaz tedarik sıkınıtı yaşanmıştı. Bu konuda dürüst olunmalı. Rusya, gaz tedarik etmeye devam edecekti ama Ukrayna’ya saldırdığı için atık oradan hiçbir şey istemiyoruz. O zaman şu soru geliyor: Kuzey Akım-2’yi havaya uçuran kim?
Patlama hakkında bir fikriniz var mı?
Hayır, bu tümüyle spekülasyon olur. Çoğu zaman olduğu gibi ikinci dereceden kanıtlar var ama net kanıt yok. En azından hiçbiri kamuoyuna sunulmadı. Ama güneşin balçıkla sıvanamayacağından kesinlikle emin olabilirsiniz.
Rusya ile müzakerelerdeki tecrübeniz nedir?
Rusya ile pek çok müzakere yürüttüm; örneğin Rusya’nın NATO’nun Kosova misyonuna katkısı üzerine. ABD, Rusya ile herhangi bir sonuca varamadıkları için bunu bizden yapmamızı istemişti. Son olarak Rusya, birliklerini Alman NATO komutanına tabi kılmaya istekliydi. 1990’lı yıllarda NATO ile Rusya arasında 1997’den beri NATO-Rusya Kurucu Senedi ile belirlenen yakın bir koordinasyon ve askeri işbirliği vardı. Ruslarla müzakere etmesi zordur, fakat ortak bir sonuca varırsanız, konu orada kapanır ve devam edilir.
Sonuç neydi?
Ruslar kurucu senede yönelik müzakerelerde bir tür ortak karar talep ettiler. Bu mümkün değildi. Ancak bir tarafın veya diğerinin güvenlik çıkarlarının etkilendiği durumlarda ortak çözümler bulmanın bir yolunu bulduk. Ne yazık ki Gürcistan’daki savaştan sonra NATO, işbirliğini büyük ölçüde askıya aldı. Ukrayna savaşının patlak vermesi, ilişkiler iyiyken krizleri ve çatışmaları çözmek için yapılan düzenlemelerin gerilim yükseldiğinde değerli olduğunu da gösterdi. Ne yazık ki bu anlaşılmadı.
General Kujat, söyleşi için teşekkürler.
* 1 Mart 1942 doğumlu emekli general Harald Kujat, Alman Silahlı Kuvvetleri Genel Müfettişi ve NATO Askeri Komitesi Başkanı olarak NATO’daki en yüksek rütbeli subay. Aynı zamanda NATO-Rusya Konseyi ve Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi başkanlığı görevlerinde bulundu. Harald Kujat, hizmetlerinden dolayı Fransa Cumhuriyeti Onur Lejyonu Komutan Haçı, Letonya, Estonya ve Polonya’dan Komutan Haçı Liyakat Nişanı, Liyakat Lejyonu dahil olmak üzere çok sayıda ödülle onurlandırıldı. ABD ve Belçika Krallığından Büyük Leopold Nişanı Kurdelesi, Federal Almanya Cumhuriyeti Büyük Liyakat Madalyası ve Malta, Macaristan ve NATO’dan da dahil olmak üzere diğer yüksek ödüller aldı.