"Enerji krizi" değil, yukarı yönlü servet transferi
Hatırlayan var mı emin değilim ama mayıs ayının başında Avrupa’nın en büyük savaş kışkırtıcısı toplamı Alman Yeşilleri, enerji tekellerine haksız kazanç vergisi getirme çağrısı yapmıştı.
Şansölye Olaf Scholz’un yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck, “savaş kazançlarının vergilendirilmesine açık olduğunu” söylemişti.
O zamanlar bu süper kahramanlar, Rusya’dan ucuza aldığı doğalgazı borsada yüksek fiyatlara satarak devasa kârlar toplayan enerji şirketlerini vergilendirmek istediklerini beyan ettiler.
Fakat bu çağrı sahtekarlıktan ibaretti; zira doğalgaz borsası daha geçen yıl Uschi von der Leyen başkanlığındaki AB Komisyonu tarafından kuruldu ve buradaki en basit çözüm, borsayı ortadan kaldırıp gazı spekülasyon nesnesi olmaktan çıkarmak olurdu.
Aslında son bir yıldır verilen çaba, tam da bu manzara için, yani enerji tekellerinin voleyi vurması için verilmişti.
Aradan üç ay geçti ve Yeşiller’in asıl mesleği çocuk kitabı yazarlığı olan ekonomi uzmanı Habeck’in talebinin tam tersi karar alındı; enerji şirketleri ek vergiye tabi tutulmayacak, hatta kamudan tırtıklayacaklar.
Bunun tüketicinin faturasına yansıyacağını da kendileri söylediler, ne güzel tezgah.
Yukarı yönlü servet transferi
Şu an her şey olmasa da çok şey tıkırında gidiyor. Şirketler bu yıl boyunca kârlarını ellerinde tutacaklar, fakat bir yandan da zarar ediyorlar zira Amerikan fracking gazı tedarikçileri kıtanın üzerine akbaba gibi çöktüler.
İsviçre’nin Blick gazetesinde dün şöyle bir yazı çıkmış:
“[…] Tüm Avrupa ülkelerinde Rus doğalgazı kıtlaştı, bu da fiyatların on kat artmasına neden oluyor. Ancak ABD’de doğalgaz hâlâ ucuz ve emtia tüccarları Avrupa’da Amerikan gazı satışıyla devasa kârlar elde ediyorlar. Üretimde hidrolik kırılmaya başvurulması nedeniyle Kuzey Amerika’da petrol ve gaz nehir gibi akıyor. Amerikalılar kendilerini bu şekilde kurtarıcı gibi gösterdiler. Bir yıl öncesine kadar Avrupa’ya sadece yüzde 20 oranında sıvılaştırılmış doğalgaz ihraç edilirken bu rakam şimdi yüzde 60’a ulaştı. Bu tür eylemleri fedakarlık mı motive ediyor? Hiç de değil. Tüccarlar ve enerji şirketleri, her bir sevkiyatta 200 milyon dolara kadar kâr elde ediyor”.
ABD’nin Ukrayna’da tetiklediği savaşın başat maksatlarından biri de buydu, Ruslar aradan çıksın ki pahalı LNG Avrupa pazarına aksın, e zarar da kaçınılmaz… Boşverin asgari ücretli Alman sanayi işçisine bindirirsiniz yükü, olur biter.
Bu 2008 krizini anımsatıyor, o zamanlar da aynı dümen çevrilmişti. Bankalar yıllardır borsada kumar oynayarak fantastik kârlar elde ediyorlardı, fakat balon patladığında 60 milyarı ödeyen kamu, yani düz vatandaş oldu.
Şimdi bir enerji şirketinin iflas etmesi halinde iki opsiyon mevcut; ya hissedarlar para enjekte ederek şirketi iflastan kurtarır ya da hisseleri devlet devralır, şirketin sahibi olur ve enerji tedarikinin devamını sağlar.
Söylenene göre Fransa’da EDF, 9 milyar euroya kamulaştırılacak, geçen hafta İngiltere ve Galler Yeşiller Partisi de Avam Kamarası’nda hükümete bu seçeneği değerlendirme teklifini yaptı.
Dezavantajı, her iki durumda da hissedarlar, ya para enjekte etmek ya da hisselerini kaybetmek zorunda kalacaklar. Bunu elbette hiçbir zengin hayal bile etmek istemez. Dolayısıyla Batı iktisadi sistemi, tarihsel görevini yerine getirerek bu zenginleri kurtarmak zorunda.
Gaz vergisinin esprisi bu. Berlin, tüm kamuyu seferber ederek enerji şirketlerinin zararlarını tazmin etmek için gaz vergisi icat etti. Kârları cebe indirdiler, zararı da halk ödüyor.
Berlin’deki palyaçolar da şimdi halkın söğüşlenmesine “dayanışma” diyorlar.
Gaz vergisinin düz vatandaşa maliyeti
Gaz vergisinin miktarı henüz belirlenmedi, fakat belli başlı tahminler var. Tagesschau’da şöyle bir haber çıkmış:
“Ekonomi Bakanlığı tarafından yapılan hesaplamalar, kilovat saat başına 1,5 ila beş sent arasında bir aralık olduğunu varsayıyordu. Karşılaştırma portalı Check24’e göre, yüzde 19'luk KDV dahil, bu, yıllık tüketimi 5 bin kilovat saat olan tek bir hane için 89 ila 298 euroluk bir vergi anlamına geliyor. Bu nedenle yılda 20 bin kilovat saatlik tüketimi olan bir aile, 357 ile 1190 euro arasında ek maliyetlerle karşı karşıya kalacak”.
Yani 1 Ekim’den itibaren kelle başına ayda 7,50 ila 25 euro arasında bir ödeme söz konusu. Ancak hepsi bu kadar da değil, zira elektrik ve ısıtma faturalarında beklenen artışlar masadan kalkmıyor:
“Fakat gaz fiyatı tahsisi tek başına yeterli değil: Gaz tedarikçileri [belediye hizmetleri gibi], artan satın alma maliyetlerinden kendileri etkileniyorsa, mevcut sözleşmeler çerçevesinde bu yüksek maliyetleri müşterilerine yansıtabilir. Bu durumda tedarikçinin fiyat artışları ek ücrete eklenir.
Kış aylarında tüketiciler için her şey, hangi tedarikçiyle sözleşme yaptıklarına, hangi ek maliyetlerle karşı karşıya kaldıklarına ve bunun ne kadarının nihai müşteri olarak kendilerine aktarıldığına bağlı olacak. Bu da tahmin edebilir değil. Bu durumda getirilmesi planlanan gaz vergisine ek olarak yıl içinde daha yüksek tarifeler için ek bir ödeme ve üçüncü olarak bir sonraki yıl için daha yüksek avans ödemeleri olacak”.
Alman Ekonomi Bakanlığı, gaz vergisiyle ilgili basın beyanında enerji tekellerinin halkı ne kadar süre söğüşleyebileceğine dair ipucu da verdi:
“Ek ücret 1 Ekim 2022’den itibaren tüm tüketicilerden alınacak ve 1 Nisan 2024’te sona erecek. Faturalandırma 30 Eylül 2024’e kadar gerçekleştirilecek. Ek ücret aylık olarak faturalandırılacak ve her üç ayda bir ayarlanabilecek”.
2008 kriziyle paralellikler
Berlin, krizlerde büyük hissedarlara para yedirme konusunda uzun bir maziye sahip. Bu nedenle 2008 mali krizinin tarihini kısaca hatırlamak isterim, bugünle arasındaki paralellikler görülecektir.
2008’de küresel mali kriz patlak verdiğinde bankalar devletlere yardım çağrısı yaptı. Büyük bankaların batması yalnızca küçük yatırımcıların varlıklarını yok etmekle kalmayacak, aynı zamanda ödeme işlemlerini de ortadan kaldıracaktı. Ve maaşları veya faturaları ödeyemediğinizde dünya durur. Bunun önlenmesi gerektiğini herkes gördü.
Mesele nasıl önleneceğiydi. Çok basit bir yöntem bulundu: Devlet, iflas eden her bankayı devralacağı taahhüdü verdi. Bankalar kamuya devrolacaktı, ne banka müşterilerinin varlıkları ne de ödeme işlemleri tehlikeye girecekti.
Ama işler böyle gitmedi.
Bunun yerine alelacele Finans Piyasası İstikrar Yasası çıkarıldı. Yasa uyarınca devlet, bankaların kurtarılması için 480 milyar euro bütçe ayırdı, ancak bu bankaların hiçbiri kamulaştırılmadı.
2009’da Focus dergisinde çıkan bir makalede şunlar var:
“Steinbrück’ün bakanlığı, Alman bankalarına sunulan 480 milyar euroluk devlet desteğinin temeli olan Finans Piyasası İstikrar Yasası ile ilgili yasa tasarıları ve yönetmeliklerinin tamamını, Frankfurt’un en iyi hukuk firması Freshfields’ın avukatlarına hazırlatmıştı. Müşterileri, ülkenin önde gelen neredeyse tüm bankalarını içeriyor”.
Freshfields, dünyanın önde gelen banker lobilerinden biri. Dolayısıyla bankaların hilafına mevzuat hazırlamaları şaşırtıcı değil ama Berlin’deki şarlatanların kamu parasıyla bu işe girişmesi, belki yakın tarihin en büyük dolandırıcılık örneklerinden biriydi.
Paralarını kaybetmemeleri için hissederların eline o dönem toplamda 59 milyar euro para sayıldı. Karşılığında devlet, lobi ofisinden posta dışında hiçbir şey almadı.
2008’de banka hissedarlarının vergi mükelleflerinin aleyhine bir yöntemle kurtarılması gibi bugün de enerji şirketleri müşterilerin aleyhine ipten alınıyor.
Yalanlar
Federal hükümetin beyanında gaz vergisinin neden meşru olduğuna dair şöyle bir tarif mevcut:
“Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş, enerji piyasalarını alt üst etmeye devam ediyor. Rusya enerjiyi silah olarak kullanıyor ve güvenilir bir enerji tedarikçisi değil. Haziran ortasından bu yana Almanya’ya yapılan gaz ithalatı Rus tedarikçiler tarafından defalarca kez kısıldı”.
Buna kargalar bile güler.
Tüm mevzu yaptırımlarla ilgili. Kuzey Akım türbini Gazprom’un eline yaptırımlar nedeniyle geçemiyor; türbin sorunu, Gazprom’a yaptırım muafiyeti tanınacağına dair taahhüt sunulana kadar devam edecek. Geçen yılın eylül ayında son çivisi çakılmış Kuzey Akım-2’yi Ukrayna’daki askeri harekattan sonra askıya alan da Berlin’di.
Avrupa’ya gaz taşıyan boru hatlarını kimlerin kapattığı ya da bunların neden tam kapasite çalışamadığına ilişkin izahatı aşağıda bulabilirsiniz.
Enerji krizi ve fiyat artışlarını başlatan gaz piyasasını reforme eden AB’ydi. Bu adımın çıktıları Ukrayna’daki askeri harekattan çok daha önce, geçen sene bu zamanlar hissedilmeye başladı.
Mevcut beş boru hattından ikisi [Kuzey Akım-2 ve Yamal-Avrupa] AB ve üyelerince servis dışı, diğer üçü ise tam kapasite çalışmıyor. Bulgaristan ve diğer ülkeler Türk Akım’dan Rus gazı almayı reddediyor ve Kiev yönetimi, Soyuz boru hattından gaz tedarikini kesti.
Diğer boru hatları, Kuzey Akım üzerinden akan gazdaki azalmayı telafi edebilir, ancak bu şu an arzu edilen şey değil.
Onun yerine gaz vergisi ve fahiş faturalar ödenecek. Ve Berlin tiyatrosunda bunun adına dayanışma deniyor.