Egemen Afrika?
"Batılılar, nükleer riskleri korkunç düzeyde olan bir büyük güç çatışmasına doğru koşarken Afrikalılar, savaş kışkırtıcılığının kalkınma umutlarını daha da zayıflatmasından korkuyorlar."
Çevirmenin notu: Batı’nın uzun yıllardır ucuz iş gücü fırsatları için sanayisizleşmeyi göze alması karşısına Çin gibi bir tehlikeyi çıkardı. Ve Çin ve onun şirketleri, ABD ve AB’nin boşalttığı yerleri mükemmel bir şekilde dolduruyor. Afrika’nın ve Asya’nın tamamında ve ayrıca Latin Amerika’da, akıllara seza devasa altyapı projelerinin çoğunun altında Çin’in imzası var. Pekin kaz gelecek yerden tavuk esirgemiyor ve gittiği yerlerdeki muhataplarını borçla harçla uğraştırmıyor. Bu fena bir dönüşümün belirtileri ve sancılar şiddetli.
Egemen Afrika?
Vijay Prashad/Mikaela Erskog — New Left Review
9 Mart 2023
Geçtiğimiz ay Münih Güvenlik Konferansı’nda Namibya Başbakanı Saara Kuugongelwa-Amadhila’ya ülkesinin Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’yı kınayan BM Genel Kurulu kararında neden çekimser kaldığı soruldu. 2018’den bu yana görevde olan iktisatçı Kuugongelwa-Amadhila hiç tereddüt etmedi. “Bu ihtilafın barışçıl bir şekilde çözülmesini destekliyoruz” diyen Kuugongelwa-Amadhila, “Böylece tüm dünya ve dünyanın tüm kaynakları silah edinmeye, insanları öldürmeye, yani aslında düşmanlıklar yaratmaya harcanmak yerine dünyanın dört bir yanındaki insanların koşullarını iyileştirmeye odaklanabilir” ifadelerini kullandı. Silahlanmaya akıtılan para, “Ukrayna’da, Afrika’da, Asya’da ve diğer bölgelerde pek çok insanın zorluklar yaşadığı Avrupa’nın kendisinde kalkınmayı desteklemek için daha iyi kullanılabilir” diye ekledi.
Bu görüş, Afrika kıtasındaki geniş bir mutabakatı ifade ediyor. Eylül ayında Afrika Birliği Başkanı olan Senegal Devlet Başkanı Macky Sall, Afrika’nın bir yandan yaptırımların yol açtığı gıda ve akaryakıt fiyat enflasyonunun etkilerini yaşarken diğer yandan da ABD’nin Çin ile kışkırttığı çatışmanın içine sürüklendiğine dikkat çekerek müzakere yoluyla çözüm çağrısını yineledi. Sall, “Afrika, tarihin yükünü yeterince sırtladı… Yeni bir Soğuk Savaş’ın üreme alanı olma istemiyor, aksine tüm ortaklarına açık bir istikrar ve fırsat kutbu olmak istiyor” diye konuştu.
“Tarihin yükü” ve onun simgeler iyi biliniyor: Atlantik köle ticaretinin yarattığı yıkım, sömürgeciliğin dehşeti, apartheid vahşeti ve neo kolonyalist mali yapılar yoluyla kalıcı bir borç krizinin yaratılması bunlar arasında. Sömürgecilik, Avrupa uluslarını zenginleştirirken ve endüstriyel ilerlemelerini teşvik ederken Afrika kıtasını hammadde sağlayıcısı ve mamul ürün tüketicisi konumuna indirgedi. Ticaret koşulları, ülkeleri bir borçluluk ve bağımlılık sarmalın soktu. Gana’da Kwame Nkrumah ya da Burkina Faso’da Thomas Sankara’nın bu durumda kurtulma teşebbüsleri Batı destekli darbelerle sonuçlandı. Sosyal ilerleme adına teknolojik gelişme imkânsız hale getirildi. Bu nedenle muazzam tabii ve mineral zenginliğin ve insan kapasitesine rağmen Afrika nüfusunun üçte birinden fazlası — küresel ortalamanın neredeyse dokuz katı — yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 2022 yılı sonu itibariyle Sahra Altı Afrika’nın toplam dış borcu 789 milyar dolar gibi — on yıl öncesinin iki katı ve kıtanın gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 60’ı — rekor bir seviyeye ulaştı.
Geçen yüzyılda bu sömürgeci dinamikleri eleştiren önde gelen isimler Nkrumah ve Walter Rodney’di; fakat onların mirasını ileriye taşıyan çok az çağdaş akademik çalışma var. Bu olmadan, Batılı kurumlar tarafından Afrika gerçeklerine dayatılan “yapısal uyum”, “liberalleşme”, “yolsuzluk”, “iyi yönetişim” gibi temel kavramları olan neo kolonyalizmin mevcut aşamasını ayrıştırmak için gereken kavramsal netlikten yoksun kalıyoruz. Ancak Sall ve Kuugongelwa-Amadhila’nın açıklamalarının da gösterdiği üzere son dönemde yaşanan konjonktürel krizler — Kovid salgını, Ukrayna’daki savaş, Çin ile artan gerilimler — Batılı ve Afrikalı ülkeler arasında giderek büyüyen siyasi uçurumu gözler önüne serdi. Birinciler, nükleer riskleri korkunç düzeyde olan bir büyük güç çatışmasına doğru koşarken ikinciler, savaş kışkırtıcılığının kalkınma umutlarını daha da zayıflatmasından korkuyorlar.
Afrika ülkeleri Atlantik güçlerinden uzaklaştıkça birçoğu Çin’e daha da yakınlaştı. 2021 yılı itibariyle kıtadaki 53 ülke, ticari ve diplomatik ilişkileri geliştirmek üzere tasarlanan Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) katıldı. Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca her yıl ikili ticaret 2000 yılındaki 10 milyar dolardan 2021’de 254,3 milyar dolara yükseldi; öyle ki ÇHC, Afrika ülkelerinin çoğunun ana ticaret ortağı haline geldi. FOCAC’nin sekizinci konferansında Çin, 2025 yılına kadar Afrika ülkelerinden 300 milyar dolar değerinde mamul mal ithal edeceğini ve gümrük vergisiz ticareti artıracağını, daha sonra en az gelişmiş durumdaki on iki Afrika ülkesinden gelen vergiye tabi malların yüzde 98’inden gümrük vergisi almayacağını açıkladı. Sömürgecilik sonrası hayat, Afrika’nın denizaşırı ticaretinin hala büyük ölçüde borçla finanse edildiği anlamına geliyor; ihracatı çoğunlukla işlenmemiş hammaddelerden, ithalatı ise çoğunlukla bitmiş ürünlerden oluşuyor. Çin açısından Afrika’ya yatırım, küresel emtia zincirindeki rolünü güçlendirme arzusu ve Çin’in dış politika tutumları [mesela Tayvan konusunda] için Afrika’nın desteğini kazanma ihtiyacı gibi siyasi zorunluluklar tarafından motive ediliyor.
Çinli finans kuruluşları da yıllık 100 milyar doların üzerinde bir açıkla boğuşan Afrika’nın altyapı projeleri için önemli miktarda kredi sağladı. Çin’in yapay zekâ, biyoteknoloji, yeşil teknoloji, yüksek hızlı tren, kuantum bilişim, robotik ve telekomünikasyon alanlarındaki ilerlemeleri, Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi’nin (AfCFTA) geliştirilmesi gibi yeni sanayi stratejileri teknoloji transferlerine yaslanan Afrika ülkeleri açısından cazip. Senegal’in eski lideri Abdoulaye Wade’nin 2008 yılında yazdığı üzere “Çin’in ihtiyaçlarımıza yaklaşımı, Avrupalı yatırımcıların, bağış kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin yavaş ve bazen de patronluk taslayan post-kolonyal yaklaşımından daha iyi adapte olmuş durumda”. Bu, hala IMF’nin borç tuzaklarıyla boğulan ülkelerde yaygın olarak kabul gören bir görüş. Bu görüş, Batı’nın kıtadaki doğrudan yabancı yatırımlarının son dönemde azaldığı bir dönemde daha da belirgin hale geldi.
Afrika ile Çin arasındaki yakın ilişkiler, Washington’da öngörülebilir bir tepkiye neden oldu. Geçtiğimiz sene ABD, Sahra Altı Afrika’ya yaklaşımını özetleyen bir strateji belgesi yayımladı. ABD’nin kendi “yüksek standartlı, değer odaklı ve şeffaf yatırımları” olarak tanımladığının aksine Çin’in yatırımları, “kurallara dayalı uluslararası düzene meydan okuma, kendi dar ticari ve jeopolitik çıkarlarını ilerletme, şeffaflık ve açıklığı baltalama ve ABD’nin Afrika halkları ve hükümetleriyle ilişkilerini zayıflatma” teşebbüsü olarak nitelendiriliyor. Bu türden “zararlı faaliyetlere” karşı koymak için ABD, rekabet alanını Çin’in avantajlı olduğu ticaret ve kalkınmadan, kendisinin hala üstün olduğu militarizm ve enformasyon savaşına doğru kaydırmayı umuyor.
ABD, 2007 yılında Afrika Komutanlığını (AFRICOM) kurdu ve sonraki on beş yıl içinde en az 34 ülkeyi kapsayan bir ağın parçası olarak kıta genelinde 29 askeri üs inşa etti. AFRICOM’un belirtilen hedefleri arasında “ABD’nin çıkarlarının korunması” ve “rakiplere karşı üstünlüğün sürdürülmesi” yer alıyor. Afrika orduları ile ABD ve NATO özel harekât kuvvetleri arasında “birlikte çalışabilirliği” artırmayı amaçlıyor. Askeri üsler inşa etmek ve Afrika ordularıyla irtibat büroları kurmak, ABD’nin Çin’e karşı otoritesini güçlendirmeye yönelik birincil mekanizması oldu. 2021 yılında AFRICOM Generali Stephen Townsend, ABD’nin “Afrika’nın barındırdığı ve Çin ve Rusya gibi rakiplerin de kabul ettiği iktisadi fırsat ve stratejik sonuçları artık hafife alamayacağını” yazmıştı.
ABD, aynı zamanda kıtadaki propaganda kampanyasını hızlandırdı. 2022’nin mart ayında Senato tarafından kabul edilen COMPETES Yasası, ÇHC’nin “dezenformasyonuyla” mücadele teşebbüsünün bir parçası olarak ABD Küresel Medya Ajansına 500 milyon dolar ayırdı. Birkaç ay sonra Zimbabve’de, ABD Büyükelçiliğinin gazetecileri Çin’in yatırımlarını hedef almaya ve eleştirmeye teşvik eden eğitim atölyelerini finanse ettiğine dair haberler dolaşmaya başladı. Programlarda yer alan yerel kuruluş, Information for Development Trust tarafından finanse edilmekte olup bu kuruluş da ABD yönetimine bağlı National Endowment for Development tarafından finanse ediliyor.
Söylemeye gerek yok ama Batı’nın son on yılda Afrika’yı militarize etmesinin Afrika halkına hiçbir faydası olmadı. İlk olarak 2011’de Libya’da NATO’nun öncülüğünde gerçekleşen ve yüzlerce sivilin ölümüne ve hayati altyapının [Libya’daki tatlı suyun yüzde 70’ini sağlayan dünyanın en büyük sulama projesi de dahil] tahrip edilmesine neden olan savaş felaketi yaşandı. Bunun ardından Sahel bölgesi, birçoğu yeni milis faaliyetleri, korsanlık ve kaçakçılık biçimlerinden oluşan çatışmalarda artış gördü. Kısa bir süre sonra Fransa, Burkina Faso ve Mali’ye müdahalede bulundu ve Batı’nın Libya’da yürüttüğü savaşın yarattığı pisliği temizlemek yerine Sahel’in daha da istikrarsızlaşmasına hizmet ederek cihatçı grupların geniş toprak parçalarını ele geçirmesine imkân sağladı. Fransa’nın askeri müdahalesi, güvensizlik koşullarını hafifletmek adına hiçbir şey yapmadı. Nitekim Küresel Terörizm Endeksi sıralamaları her iki ülke için de kötüleşti: Burkina Faso 2011’den 2021’e 113. sıradan 4. sıraya, Mali ise 41. sıradan 7. sıraya geriledi. Bu arada ABD, Somali’de on yıllardır süren müdahalesini devam ettirerek yerel çatışmaları uluslararasılaştırdı ve şiddet yanlısı aşırılıkçı grupları güçlendirdi.
Yakın zaman önce Fransız birliklerinin Sahel’in bazı bölgelerinden çekilmesi, Batı’nın bölgedeki askeri operasyonlarının ölçeğini neredeyse hiç azaltmadı. ABD Nijer’deki büyük üslerini muhafaza ediyor; Gana’da yeni bir askeri bölge oluşturdu ve kısa süre önce Somali’de “kalıcı bir varlık” oluşturma niyetini açıkladı. Afrika Birliği’nin “Silahları Susturma” planının — 2030’a kadar çatışmasız bir Afrika kampanyası — Batılı ülkeler kanlı müdahale modellerini sürdürdükleri ve silah şirketlere devletlere ve devlet dışı aktörlere silah satışından büyük kârlar elde ettikleri sürece asla yerine getirilemeyeceği belli. Afrika’da askeri harcamalar 2010 ila 2020 yılları arasında hızla artarken [Mali’de yüzde 339, Nijer’de yüzde 288 ve Burkina Faso’da yüzde 238] militarizm ve az gelişmişlik kısır döngüsü giderek pekişti. Silahlanmaya ne kadar çok para harcanırsa altyapı ve kalkınma için o kadar az para kullanılabilir. Kalkınmaya ne kadar az para harcanırsa silahlı şiddetin patlak verme ihtimali o kadar artar ve bu da daha fazla askeri harcama yapılması çağrılarına yol açar.
Afrika Birliği bu yıl selefi olan Afrika Birliği Örgütü’nün kuruluşunun 60. yılını kutlayacak. Afrika Birliği Örgütü’nün 1963 yılındaki açılış konferansında Nkrumah, liderleri iktisadi entegrasyon ve istikrarı tesis etmek için örgütün açık ve tutarlı bir anti-emperyalizmle motive edilen, açıkça siyasi bir örgüt olması gerektiği konusunda uyarmıştı. Nkrumah, “Afrika Birliği, her şeyden evvel yalnızca siyasi yollarla elde edilebilecek siyasi bir krallık. Afrika’nın sosyal ve iktisadi kalkınması yalnızca siyasi krallık içinde gerçekleşecektir, başka türlü değil” açıklamasını yapmıştı. Ancak dekolonizasyon hareketlerinin en iyi çabalarına rağmen iktisadi çıkarlar — öncelikle Batılı çok uluslu şirketler ve onların devletlerden oluşan destekçileri — nihayetinde siyaseti gasp etti. Bu süreçte Afrika’nın birliği ve beraberinde Afrika halkının egemenliği ve saygınlığının içi boşaltıldı.
Nkrumah’ın vizyonu 2023 yılında gerçekleşmekten uzak olabilir. Nkrumah’ın “Bugün hiçbir bağımsız Afrika ülkesinin kendi başına bağımsız bir iktisadi kalkınma rotası izleme şansı yok” şeklinde iddiası hala geçerliliğini koruyor. Yabancı askeri üslerin yasaklanmasına dönük 2016 tarihli karar gibi bazı asil girişimlere rağmen Afrika Birliği, şu ana dek kendisini neo kolonyalist kısıtlamalardan kurtaramadı. Yine de kıtanın Yeni Soğuk Savaş’ta aynı safta yer almayı reddetmesi — Ukrayna’da barış müzakereleri çağrısı, uluslararası ortakların yeniden yapılandırılması — farklı bir dünya düzeninin mümkün olduğunu gösteriyor: Afrika’nın artık “kolektif Batı”ya borçlu olmadığı bir düzen.