Çin'in yanlış anlaşılan nükleer büyümesi
"Pekin nükleer silah stokunu daha da büyütebilir, yeni dağıtım sistemleri kurabilir ve düşük verimli bir nükleer savaş başlığı geliştirebilir ki bunların hepsi ABD'nin tehdit olarak göreceği adımlar."
M. Taylor Fravel, Henrik Stålhane Hiim, Magnus Langset Trøan
10 Kasım 2023
ABD’nin stratejisi Pekin’in büyüyen cephaneliğini nasıl besliyor?
Çin’in devam eden askeri modernizasyonunu ele alan pek çok konu arasında belki de hiçbiri nükleer silah programı kadar dramatik olmadı. Çin hükümeti, on yıllar boyunca nispeten ufak çaplı bir nükleer güce sahip olmakla yetinmişti. Çin’in cephaneliği 2020 gibi yakın bir tarihte, önceki on yıllara kıyasla çok az değişiklik gösterdi ve ABD ya da Rusya’nın konuşlandırılmış ve yedek savaş başlığı stoklarının yaklaşık yüzde beş ila altısına denk gelen 220 kadar silaha ulaştı.
Ancak o zamandan beri Çin, cephaneliğini hızla genişletiyor ve modernize ediyor. 2020 yılında 300’den fazla kıtalararası balistik füzeyi (ICBM) barındıracak üç silo sahası inşa etmeye başladı. Bir yıl sonra, yaklaşık 35 bin kilometre yol kat eden hipersonik bir süzülme aracını başarıyla test etti; bu test, muhtemelen Çin’in “kesirli yörünge bombardıman sistemi” olarak bilinen hedefleri vurmadan önce dünyanın yörüngesinde dönebilen silahları sahaya sürme kabiliyetini ortaya koydu. Eş zamanlı olarak Çin hükümeti, yeni denizaltı ve havadan fırlatılan balistik füzeler geliştirmek de dahil olmak üzere, kara, deniz ve havadan fırlatılan nükleer silahları kapsayan tam bir nükleer üçlü arayışını hızlandırdı. ABD Savunma Bakanlığı’nın tahminlerine göre 2030 yılına gelindiğinde Çin, muhtemelen 1000’den fazla operasyonel nükleer başlığa sahip olacak ki bu sayı on yıl öncesine göre dört kattan fazla bir artış anlamına geliyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın önümüzdeki hafta Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesinde Çin lideri Şi Cinping ile yapması beklenen görüşmede ülkenin nükleer genişlemesinin odak noktası olması pek mümkün değil ama bu konu tamamen savunma stratejistlerine bırakılamayacak kadar ciddi. Çin’in on yıllardır izlediği politika olan yalnızca saldırıya uğradığında misilleme yapabilecek kadar kuvvet bulundurmak yerine, ABD’deki pek çok kişi artık Çin’in nükleer silahlanmasının ülkeye saldırı alternatifleri de sunacağından korkuyor. 2021 yılında, dönemin ABD Stratejik Komutanı Charles Richard, Çin’in nükleer büyümesini “akla yatkın herhangi bir nükleer istihdam stratejisini yürütme kabiliyeti” sağlayacak “stratejik bir kırılma” olarak tanımlamıştı.
Bu dönüşümün gerekçesini anlamak için Washington’daki kimi isimler yığınağın özel niteliğine eğildi. Örneğin Hava Kuvvetleri Bakanı Frank Kendall, Çin’in niyeti ne olursa olsun, yüzlerce ICBM silosunun inşasının ilk vuruş kabiliyeti (ilk saldırıyı yaparak düşmanın nükleer cephaneliğini yok etmeye yetecek kadar silaha sahip olmak) geliştirmek anlamına geldiğini öne sürdü. Fakat motivasyonları sadece kabiliyetlerden çıkarmaya çalışmak, özellikle de ABD’nin stratejisini potansiyel düşmanlara yansıtma eğilimi göz önüne alındığında, yanıltıcı en kötü durum varsayımlarına yol açabilir ki bu da ayna-görüntüleme olarak bilinen analitik bir tuzak.
Esasında Çin’in kendi nükleer stratejistleri ve uzmanları Çin’in düşüncesine dair farklı bir görüş ortaya koyuyor. Bu, uzmanların 2015’ten bu yana kaleme aldıkları yazılar ve analizler, Çin’in nükleer genişlemesinin ülkenin niyetlerindeki değişimden ziyade, Pekin’in ABD’nin nükleer stratejisinde tehdit edici değişiklikler olarak algıladığı ve akut bir güvenlik ikilemini yansıtan bir yanıt olduğunu gösteriyor. Çinli analistler, ABD’nin nükleer kullanım eşiğini düşürmesinden (Tayvan’daki bir çatışmada sınırlı ilk kullanıma izin vermek de dahil) ve Amerikan ordusunun Çin’in nükleer güçlerini yok etmek ya da kayda değer ölçüde zayıflatmak için kullanılabilecek yeni kabiliyetler edinmesinden endişe duyuyor. Bu nedenle pek çok Çinli uzman, Çin’in daha güçlü bir cephaneliğe ihtiyacı olduğu kanaatine vardı.
Çin ve ABD’nin birbirlerinin nükleer programlarına ilişkin korkuları göz önüne alındığında, iletişimin artması sarmalın kırılmasına yardımcı olabilir. Çin’in korkuları temelinde ABD, nükleer kabiliyetleri ve doktrinindeki değişikliklerin Çin’in tehdit algıları ve algılanan kuvvet gereksinimlerini şekillendirmede nasıl kritik bir rol oynadığını anlamalı. İleriye dönük olarak Çin, ABD’nin Çin’in nükleer caydırıcılığını zayıflattığı düşünülen ilerlemelerine karşılık vermeye devam edecektir. Benzer şekilde Pekin, hızlı nükleer genişlemesini çevreleyen şeffaflık eksikliğinin ABD tarafından yapılan en kötü durum değerlendirmelerini körüklediğini idrak etmeli. Şeffaflık eksikliğinin devam etmesi, ABD’nin şüphelerini daha da artıracak ve iki ülke arasındaki silahlanma yarışının şiddetlenmesine yol açacaktır.
Reaktif kurumlar
Çinli uzmanlar, 2018’den bu yana Washington’un nükleer tavrının ülkenin caydırıcılığı açısından giderek artan zorluklar yarattığı sonucuna vardılar. Özellikle de ABD’nin stratejisindeki, Pentagon’un 2018 Nükleer Tavır İncelemesinde özetlenen değişimlerden endişe duyuyorlar. Pek çok Çinli uzman bu gözden geçirmenin Çin’i stratejik bir rakip olarak öne çıkardığını ve nükleer olmayan bazı silah türlerine karşılık vermek de dahil nükleer silah kullanım eşiğinin düşürülmesini savunduğunu belirtti. Ayrıca raporun Çin’i zorlama amaçlı kullanılabilecek düşük verimli nükleer silahlara vurgu yaptığına da dikkat çektiler. Trump yönetiminde strateji ve kuvvet geliştirmeden sorumlu savunma bakan yardımcısı olarak görev yapan Elbridge Colby gibi analistlerin görüşlerine atıfta bulunan Çinli uzmanlar, ABD’nin yeni tavrının kısmen Doğu Asya’daki konvansiyonel askeri dengenin Çin lehine değişmekte olduğu hakikatini telafi etme maksadıyla tasarlandığını düşünüyor.
Daha spesifik olarak, 2018 gözden geçirmesi Çin’in, ABD’nin Çin ile konvansiyonel bir çatışma sırasında, büyük ihtimalle Tayvan konusunda, sınırlı nükleer ilk kullanıma girebileceği yönündeki korkularını artırdı. Çinli silah kontrol uzmanı Li Bin’e göre belge, “ABD’nin nükleer silahlarını nükleer olmayan Çin saldırılarına yanıt vermek için kullanacağını” öne sürüyordu. Çin Komünist Partisi’nin Merkezi Askeri Komitesine doğrudan rapor veren ve askeri strateji ve doktrininin formüle edilmesine yardımcı olan Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) Askeri Bilimler Akademisinden bir uzman olan Luo Şi’nin analizi daha dikkat çekiciydi. Şi, “Çin, bölgesel bir krizde ABD’nin nükleer silahları ilk kez kullanma ihtimalinden endişe duymaktan kendini alıkoyamaz,” diye yazdı. Emekli bir Çinli general olan Pan Jenkiang ise daha da açık sözlü; 2018’de “Çin, ABD’nin belki de Tayvan Boğazı üzerindeki muhtemel çatışmada nükleer saldırı başlatabileceği bir savaş senaryosunu düşünmeli,” dedi. Askeri Bilimler Akademisi’nden bir başka uzman ise Washington’un nükleer eşiği düşürerek “düşük yoğunluklu çatışmaların nükleer savaşa dönüşmesini teşvik edebileceğini” vurguladı.
Pekin, ayrıca ABD’nin Çin’in nükleer caydırıcılığını ortadan kaldırabilecek hem taarruz hem de savunma amaçlı silah sistemleri geliştirmesinden de endişe duydu. Bunlardan ilki, ABD’nin Çin’in nükleer kuvvetlerine saldırmak için kullanılabilecek yeni konvansiyonel silahlar geliştirmesi ihtimaliydi ki bu konvansiyonel karşı kuvvet olarak bilinen bir stratejiydi. Düşmanın nükleer güçlerini yok etmek için nükleer silahlar kullanmanın aksine —ki bu neredeyse nükleer misillemeyi garantileyecek bir adım— bu silahlar saldırganın nükleer eşiği geçmeden düşmanın nükleer cephaneliğini azaltmasına ve hatta yok etmesine olanak sağlar. Çin’in cephaneliğine dönük konvansiyonel saldırı tehdidi, özellikle uzun menzilli hassas vuruş silahları ve aynı zamanda siber savaş ve elektronik harp biçimleri olmak üzere konuşlandırılabilecek sistemlerin çeşitliliği nedeniyle daha da artıyor. HKO’nun Milli Savunma Üniversitesi2nden bir araştırmacının belirttiği üzere, ABD’nin artan konvansiyonel karşı güç kabiliyetleri “saldırganı nükleer silahların kullanılmadığı durumlarda ilk saldırıyı başlatmaya teşvik ederek stratejik istikrarın altını oyabilir.”
Çinli uzmanlar, ayrıca Amerikan füze savunma sistemlerinin geliştirilmesinin Çin’in uzun zamandır uyguladığı “garantili misilleme” stratejisine —düşmanın ilk saldırısından sonra nükleer karşı saldırı başlatabilme— zarar vermesinden endişe duyuyor. Çinli uzmanlar, ABD’nin mevcut füze savunmasını sınırlı bulsalar da bu sistemlerle ilgili uzun süredir devam eden endişeleri Pekin’in yeni silo alanlarını inşa etmeye başlamasından önceki yıllarda yoğunlaştı. ABD, Çin’i (ve Rusya’yı) yatıştırmak için füze savunmasını Kuzey Kore ya da İran gibi haydut devletlerden gelebilecek tehditlere yönelik olarak gerekçelendirdi. Fakat ABD Savunma Bakanlığı’nın 2019 Füze Savunma İncelemesi, Çin de dahil bölgesel füze tehditlerine karşı kapsamlı bir yaklaşım çağrısında bulundu ve ABD’nin füze savunma sistemlerinin, muhtemelen Çin’in karşı saldırısı da dahil, ABD’ye dönük herhangi bir füze saldırısına karşı koymak üzere kullanılacağını belirtti. Askeri Bilimler Akademisi akademisyeni Luo Şi’ye göre ABD, füze savunma sistemlerini “Çin’in ikinci vuruş kabiliyetini yok etmek” için kullanabilir.
Bu iki gelişme birlikte ele alındığında, ABD’nin Çin’in nükleer caydırıcılığına yönelik yüksek bir tehdit oluşturduğu ortaya çıkıyor. Esasen ABD, Çin’in ufak çaplı nükleer cephaneliğinin çoğunu yok etmek için konvansiyonel silah sistemlerini (veya nükleer olanları) kullanabilir ve ardından Çin’in geriye kalan füzelerle misilleme yapma kabiliyetini sınırlamak üzere füze savunmasını kullanabilir. HKO Hava Kuvvetleri’nden iki akademisyenin 2019’da yazdığı üzere bu, “stratejik saldırı ve stratejik savunma sistemlerinin birlikte kullanımı ABD’ye tekelci bir stratejik avantaj sağlayacak.”
Bu arada Çin’in endişeleri, karadan fırlatılan kısa ve orta menzilli nükleer ve konvansiyonel füze sistemlerinin kullanımını yasaklayan 1987 tarihli ABD-Sovyet Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması’nın feshedilmesiyle daha da arttı. Karadan fırlatılan füzeler üzerindeki menzil sınırlarını kaldıran anlaşmanın 2019’da sona ermesi, Çin Ulusal Savunma Teknolojisi Üniversitesi uzmanlarının ABD’nin ileri konuşlu füzelerini, Çin’in fırlatma aşamasında sabit konumdayken savunmasız olduğunu iddia ettikleri mobil füzeleri açısından “büyük bir tehdit” olarak tanımlamalarına yol açtı. Bu nedenle, Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsünden bir uzman aynı yıl, ABD’nin orta menzilli füzeler konuşlandırmasının Çin ile büyük bir gerilime neden olabileceği, hatta belki de bir “Asya Küba füze krizi” yaratabileceği uyarısında bulundu.
Misilleme yapma konusunda yeni alternatifler
Açık olmak gerekirse, Çin nükleer çalışmalarının amacı ve hedefleri konusunda şeffaf davranmadı. Örneğin, son savunma beyaz kitabı 2019 yılında, yeni silo alanlarının inşası başlamadan önce yayımlandı. Bununla birlikte, Çin’den gelen göstergeler, ABD’den gelen en telaşlı yorumlardan kayda değer ölçüde farklı. ABD’li askeri liderler, Çin’in yeni silolar inşa etmesinin kendisine ABD için çok daha tehditkâr saldırı alternatifleri sunduğunu ve ABD’nin nükleer stratejisi açısından yeni zorluklar yarattığını savunuyor. Fakat Çinli analistlerin yazıları ve Şi Cinping de dahil Komünist Parti yetkililerinin açıklamaları, ülkedeki tartışmaların şu ana dek Çin’in mevcut misilleme stratejisini nasıl daha iyi uygulayacağı, yani nükleer bir saldırıya karşılık vermek için yeterli nükleer güce sahip olduğundan nasıl emin olacağı etrafında döndüğünü gösteriyor. Bu göstergeler doğruysa, Çin’in genişlemesinin göründüğünden daha az tehdit edici olduğunu ve ABD’nin muhtemel şiddetli yanıtının yalnızca gereksiz silahlanma yarışı dinamiklerini daha da kötüleştireceğini gösteriyor.
Örneğin Şi’nin Ekim 2022’deki 20. Ulusal Parti Kongresindeki sözlerini ele alalım. Çin lideri, yaptığı konuşmada HKO’ya “güçlü bir stratejik caydırıcılık sistemi” kurma çağrısında bulundu. Ertesi ay, Merkezi Askeri Komitenin görevden ayrılan başkan yardımcısı Şu Kiliang, HKO’nun stratejik caydırıcılık yaklaşımının “asimetrik dengelemeye” dayanması gerektiğini belirterek Çin’in ABD veya Rusya ile nükleer eşitlik arayışında olmayacağını ima etti.
Çin yeni silo alanlarını inşa etmeye başlamadan önce Çinli stratejistler de ülkenin caydırıcılığını artırma zaruretinin altını çizdi ve kuvvetlerinin büyüklüğünün her zaman güvenli bir ikinci saldırı için gerekli olana dayanan göreli bir rakam olduğunu belittiler. Mesela 2018 yılında Çinghua Üniversitesi’nden iki silah kontrol uzmanı, Çin’in mevcut cephaneliğinin nispeten küçük olmasının düşmanlara “nükleer tehditler gerçekleştirme” konusunda yeni fırsatlar yarattığını savundu. Bu kaygılar, Çin’in ikinci vuruş kabiliyetinin “teminat altına alınmaktan uzak” olduğunu savunan diğer Çinli uzmanlar tarafından da yinelendi. Ayrıca mevcut Çin yazılarında ilk kullanım stratejisine, hatta sınırlı ilk kullanım stratejisine doğru ilerlemeye ilişkin herhangi bir tartışmanın yer almaması da dikkat çekici.
Çin’in geliştirmekte olduğu yeni kabiliyetlerin pek çoğu beka kabiliyetini, yani nükleer kuvvetlerinin ilk saldırıya dayanma ve misilleme yapabilme kabiliyetini artırmaya yönelik. Örneğin ABD Savunma Bakanlığı, Çin’in kısmi yörünge bombardıman sisteminin temel amacının, muhtemelen olası bir misilleme saldırısında kullanılmak üzere Amerikan füze savunma radarlarından kaçmak olduğunu kabul etti.
Benzer şekilde, 2018’den itibaren HKO Roket Gücü Mühendislik Üniversitesi’ne bağlı akademisyenler, Çin’in caydırıcı gücünün bel kemiğini oluşturan kara konuşlu füzelerin nasıl daha iyi korunabileceğini inceleyen makaleler yayımlamaya başladılar. Bir makalede belirtildiği üzere, silo tabanlı kuvvetler ülkenin nükleer silah kullanmaya hazır olma durumunu artırarak “etkili bir caydırıcılık sağlamaya” yardımcı olabilir. HKO Milli Savunma Üniversitesi’nin Askeri Strateji Biliminin 2020 baskısı da geniş bir alana yayılabilen mobil fırlatıcılardaki füzelerin silo tabanlı füzelerle birleştirilmesinin Çin’e misilleme yapma konusunda yeni türden nasıl alternatifler sağlayabileceğini anlatıyor.
Çinli uzmanlar, ülkenin nükleer caydırıcılığını güçlendirmenin başka yollarını da tartıştılar. Bunlar arasında tepki süresinin (Çin’in nükleer güçlerinin bir saldırıya karşılık vermesi için geçecek süre) kısaltılması da yer alıyor. Çinli stratejistler, Pekin’in füzelerini rakibin füzeleri fırlatıldıktan sonra ancak çarpma ve patlamadan önce ateşleyeceği kısmi veya tam bir “uyarı üzerine fırlatma” sisteminin yararlarını ve sakıncalarını ele aldılar. Bir başka potansiyel adım da Çin’in nükleer altyapısını korumak için füze savunma sistemlerinin konuşlandırılması. Çinli uzmanlar ayrıca, ABD’nin erken uyarı uyduları gibi —böyle bir eylemin son derece istikrarsızlaştırıcı olma potansiyeline rağmen— Amerikan füze savunma programını destekleyen sistemlere dönük saldırılar düşünüp düşünmeyeceklerini de tartıştılar.
Elbette Çin’in nükleer büyüme ve modernizasyonunun amacının Tayvan’a karşı konvansiyonel taarruz harekâtlarını mümkün kılacak bir “nükleer kalkan” oluşturmak olması da mümkün. Bu görüş doğrultusunda, güçlü bir caydırıcı güce sahip olan Çin, Tayvan’a karşı konvansiyonel çatışma başlatabilir ya da tırmandırabilirken, ABD’nin nükleer zorlamalarını veya sınırlı nükleer saldırılarını caydırabilir ve böylelikle Pekin için zafer ihtimalini artırabilir. Fakat genişleme başlamadan önce yazılmış mevcut Çin kaynaklarında böyle bir hedefe dair doğrudan bir tartışma bulunmuyor.
Çin’de taktik nükleer silahlar geliştirilmesi yönünde çağrılar da yapılıyor. Geçmişteki bir tabuyu yıkarak, bazı önde gelen uzmanlar ülkenin ABD’nin sınırlı nükleer ilk kullanımını caydırmak için cephaneliğine taktik nükleer silahlar eklemesi gerekebileceğini açıkça öne sürdüler. Çin’in ABD’nin nükleer stratejisine ilişkin kaygıları artmaya devam ederse Pekin, bu görüşü benimseyebilir ve son derece hassas DF-26 tiyatro menzilli füze, daha düşük verimli bir savaş başlığı için olası bir teslimat aracı sunabilir. Ancak Çinli nükleer uzmanların çoğu bu silahlara karşı çıkıyor gibi görünüyor ve hiçbir açık kaynak kanıtı bu silahları sahaya sürmeye yönelik herhangi bir plan ortaya koymadı.
Yeni silahlanma yarışını yavaşlatmak
Çin’in nükleer silahlarını artırmasında ABD’nin gelişen kabiliyetleri karşısında artan kırılganlık ve güvensizlik duygusunun etkili olduğu aşikâr. Fakat daha büyük ve daha çeşitli bir Çin cephaneliği Pekin’e misilleme saldırısının ötesinde daha fazla alternatif de sunacaktır. Örneğin Çin’in ABD’nin sınırlı kullanımını caydırmak adına düşük verimli nükleer silahlar geliştirdiğini varsayalım. O zaman Çinli liderler bu tür silahları bir Tayvan krizinde zorlama amacıyla kullanmak için karşı konulmaz bir cazibeye sahip olabilirler. Çin’in nükleer stratejisinin gelecekteki yörüngesi belirsiz ve daha saldırgan bir yöne kayabilir.
Dahası, Çin’in genel stratejisi bir ilk saldırıyı kışkırtmak yerine caydırmaya odaklanmaya devam etse bile, yeni sistemlerinin birçoğu jeopolitik istikrarı aşındıracaktır. Belki de en önemlisi, Çin’in uyarı üzerine fırlatma tutumunu benimsemesi halinde, bir kriz sırasındaki riskler kayda değer ölçüde artacaktır. Çin’in tetikte olan nükleer güçleri kullanma konusundaki sınırlı tecrübesi kaza ya da yanlış hesaplama potansiyelini daha da artırıyor.
Washington ile Pekin arasında silah kontrolü konusunda bir ilerleme kaydedilmesi pek mümkün olmasa da her iki tarafın da gerilimin daha da tırmanmasını önlemek adına atabileceği adımlar var. Çin açısından nükleer tavrı ve nükleer silahlanmasının gerekçesi konusunda daha fazla şeffaflık, ABD’li stratejistlerin en kötü durum varsayımlarından bazılarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Washington’daki savunma stratejistleri açısından ABD’nin nükleer tavrının ve füze savunma çabalarının Çin’in tehdit algılamalarını nasıl şekillendirdiğini anlamak, Pekin’in daha az provokatif ve dolayısıyla bir yanıt gerektirme ihtimali daha düşük olarak göreceği nükleer politikalar oluşturmalarına yardımcı olabilir.
Ne yazık ki genel ABD-Çin rekabeti ve Tayvan konusunda artan gerginlikler bu hedeflere ulaşmanın zor olacağını gösteriyor. Özünde Çin’in nükleer genişlemesinin herhangi bir yumuşamaya yol açmaktansa bu gerilimleri körüklemesi daha muhtemel. Çinli liderler nükleer modernizasyon çabalarını savunma amaçlı olarak görseler de Washington’daki karar mercileri ve stratejistler güçlü bir karşılık verilmesi çağrısında bulunuyorlar. Çin’i de göz önünde bulunduran partiler üstü Stratejik Tavır Komisyonu, Ekim 2023’te ABD nükleer kuvvetlerinde şu anda yedekte tutulan savaş başlıklarının mevcut sevkiyat araçlarına yüklenmeye hazırlanması, sevkiyat sistemlerinin sayısının ve türlerinin artırılması ve Asya Pasifik’e daha fazla tiyatro menzilli sistem konuşlandırılması gibi çeşitli değişiklikler teklif etti. Benzer şekilde, Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı tarafından bir araya getirilen partiler üstü bir uzman ekibi de kısa süre önce ABD’ye “ilave savaş başlıkları ve bombalar konuşlandırmak üzere planlama ve hazırlık yapmasını” tavsiye etti.
Bu tür adımlar Çin’in nükleer cephaneliğini genişletme çabasını neredeyse kesin olarak güçlendirecektir. Pekin nükleer silah stokunu daha da büyütebilir, yeni dağıtım sistemleri kurabilir ve düşük verimli bir nükleer savaş başlığı geliştirebilir ki bunların hepsi ABD’nin tehdit olarak göreceği adımlar. Dolayısıyla Çin’in ABD’nin nükleer stratejisindeki değişimlerden büyük ölçüde etkilenen son planlarına ABD’nin vereceği karşılık, tehlikeli bir etki-tepki döngüsüne dönüşen durumu hızlandırabilir ve potansiyel olarak geniş çaplı bir nükleer silahlanma yarışı başlatabilir.