Azovstal düğümü: BM Genel Sekreteri savaş suçuna karışırsa
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Amerikan, İngiliz ve Kanadalı paralı askerler ve subayların Azovstal çelik fabrikasının altındaki sığınaklardan kaçma girişimlerinde oynadığı rol medyada pek yer işgal etmedi.
Guterres’in 26 Nisan’da Rusya Devlet Başkanı Putin ile Kremlin’de yaptığı görüşmenin detaylarında ilginç şeyler var. Putin, görüşmede Guterres’e “yanlış yönlendirildiği” uyarısını yapıyor.
Putin’in bir vurgusu daha var: “Askeri personel veya milliyetçi taburların mensupları için en kolay yol, sivilleri serbest bırakmaktır. Varsalar şayet, sivilleri canlı kalkan olarak tutmak suçtur”.
Bu savaş suçu, 1977 tarihli Cenevre Sözleşmesinin birinci protokolünde tanımlanıyor. Ayrıca ABD anayasası da 950. maddesi uyarınca Amerikan askerleri ve devlet yetkililerinin canlı kalkan kullanma planı yapması ya da fiilen kullanmasını suç kabul ediyor.
Buna rağmen Guterres, önce Kremlin’in anımsatmasını sonra da Cenevre Sözleşmesini göz ardı etmeyi tercih etti. Genel Sekreter, Kızılhaç ile birlikte BM yetkililerine, Azovstal’dan kaçmaya çalışan yabancı paralı askerler ve subaylar hakkında bildiklerini gizleme yetkisi tanıdı.
Moskova, 24 Şubat’ta başlayan askeri harekatın başından beri ABD, NATO ve Kiev yönetiminden yana taraf olduğunu açıkça belirtmesine rağmen Guterres’e karşı hep kibar davrandı. Guterres’in savaşta kimden yana olduğu, 5 Nisan’da yaptığı açıklamada açıkça görülebilir:
“Birleşmiş Milletler’in üye ülkelerinden biri olan Ukrayna’nın, — Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan — bir diğer üye Rusya Federasyonu tarafından Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni ihlal ederek çeşitli cephelerde tam teşekküllü olarak işgal edilmesiyle ve iki ülke arasındaki uluslararası kabul görmüş sınırların yeniden çizilmesi de dahil olmak üzere çeşitli amaçlarıyla karşı karşıyayız”.
Diğer yandan Putin, görüşmede Guterres’e askeri harekat ve BM hükümleri hakkındaki yorumunun yanlış ve taraflı olduğunu da iletti. Ayrıca Putin, kameraların kayıtta olduğu sırada Guterres’e şunları söyledi:
“Rusya’nın Donbass’taki askeri harekatıyla alakalı kaygılarınızın farkındayım. Sanırım bugünkü görüşmemizin odak noktası bu olacak. Bu bağlamda belirtmek isterim ki, tüm sorun 2014 yılında Ukrayna’da yaşanan darbeden sonra ortaya çıkmıştır. Bu apaçık bir hakikattir. Adını istediğiniz gibi koyabilirsiniz ve bu darbeyi gerçekleştirenlerin lehine peşin hükmünüz olabilir, ancak bu gerçekten anayasaya aykırı bir darbeydi”.
Putin, Guterres’in Ukrayna’daki harekatın BM tüzüğünü ihlal ettiği yönüdeki iddiasını da reddettiğini belirtti:
“Ne yazık ki Batı’daki tüm meslektaşlarımız tüm bunları görmezden gelmeyi tercih etti. Bu devletler, [Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetleri] bağımsızlıklarını tanımamızdan sonra askeri harekata başlamamızı, saldırıya maruz kaldıkları için bizden onlara askeri yardım yapmamızı talep ettiler. BM Sözleşmesinin 51. maddesinin 7. fıkrası uyarınca bu yardımı özel askeri harekat başlatarak vermek zorunda kaldık. [...] Birçok Batılı ülkenin Kosova’yı bağımsız bir devlet olarak tanıdığı bir gerçektir. Biz de aynı şeyi Donbass cumhuriyetlerinde yaptık. Daha sonra kendilerine askeri harekat başlatan devletle anlaşmak için bizden askeri yardım istediler. Bunu BM Sözleşmesinin 51. madde 7. fıkrasına tam olarak uygun şekilde yapma hakkımız mevcuttu. Bir saniye, bir dakika sonra bunun hakkında konuşacağız. Fakat önce sorunuzun ikinci kısmına değinmek istiyorum; Mariupol. Orada durum oldukça çetin ve muhtemelen trajik. Ama aslında [çözümü] oldukça basit”.
Guterres, hem aynı gün Rusya Dışişleri Bakanlığı’nda yaptığı açıklamada hem de Putin’le görüşmesinde, Azovstal’daki durumu değerlendirirken sadece işin adını “savaş suçu” diye koymadı. Geri kalan tüm ifadeleri, Batı anlatısının tekrarıydı.
Putin, şöyle devam etti:
“Azovstal tesisi tamamen kuşatıldı. Hücumu durdurma talimatı verdim. Şu an orada doğrudan yürütülen bir savaş yok. Evet, Ukraynalı yetkililer tesiste sivillerin olduğunu söylüyor. Bu durumda Ukrayna ordusu onları serbest bırakmak zorunda, aksi halde birçok ülkedeki teröristlerin, Suriye’de sivilleri canlı kalkan olarak kullanan IŞİD’in yaptığını yapmış olacaklar. Yapabilecekleri en basit şey bu insanları serbest bırakmak, bu kadar basit. Rusya’nın insani koridorlarının etkisiz olduğunu söylüyorsunuz; Sayın Genel Sekreter, yanlış yönlendirildiniz, bu koridorlar etkilidir. 100 binden fazla insan, yanlış hatırlamıyorsam 130 bin ilâ 140 bin arasında, Mariupol’den bizim yardımımızla ayrıldılar ve istedikleri yere, Rusya’ya ya da Ukrayna’ya gitmekte özgürler. İstedikleri yere gidebilirler; biz onları alıkoymuyoruz, onlara yardım ve destek sağlıyoruz. […] Varsa Azovstal’daki siviller de bunu yapabilirler. Çıkabilirler, aynen budur. Bu, buradaki insanlara dönük bariz anlamda medeni bir tutum örneğidir. Ve bunu herkes görebilir; sadece kenti terk eden insanlarla konuşmanız gerekiyor. Askeri personel veya milliyetçi tabur mensupları için en basit şey sivilleri serbest bırakmaktır. Varsalar şayet, sivilleri canlı kalkan olarak tutmak suçtur”.
Putin’in açıklamaları son derece net. Fakat Guterres’in 5 Nisan’dan başlayarak tüm açıklama metinlerine tek tek bakmak gerekiyor. Guterres’in 5 Nisan’daki açıklaması şu:
“Savaş anlamsız can kayıplarına, kent merkezlerinde büyük yıkıma ve sivil altyapının yok olmasına yol açtı. […] Buça’da katledilen sivillerin dehşet verici görüntülerini asla unutmayacağım. Etkili hesap verebilirliği teminat altına almak için derhal bağımsız bir soruşturma çağrısında bulundum. Ayrıca şu anda ortaya çıkan tecavüz ve cinsel şiddete ilişkin kişisel ifadeler beni derinden sarstı. İnsan Hakları Yüksek Komiseri olası savaş suçlarından, uluslararası insan hakları hukukunun ağır ve ciddi ihlallerinden bahsetti. Savaş sadece bir ayda 10 milyondan fazla insanı yerinden etti — bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en hızlı zorunlu nüfus hareketi”.
Aradan geçen iki hafta sonra, 19 Nisan’da Guterres, Azovstal’da sivillerin olduğundan bahsetti:
“Askeri güçlerin ve ateş gücünün yoğun olması, bu savaşı kaçınılmaz olarak daha şiddetli, kanlı ve yıkıcı hale getiriyor. Şimdiye dek şahit olduğumuz sivillere yönelik saldırı ve korkunç kayıplar, önümüzde uzanan dehşetin yanında sönük kalabilir. Bunun olmasına izin verilemez… İnsani ateşkes, iki önemli zaruretin karşılanması için gerekli koşulları sağlayacaktır. Birincisi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ile koordineli biçimde mevcut ve potansiyel çatışma alanlarını terk etmeye istekli tüm sivillerin güvenli geçişi. İkincisi, halihazırda gerçekleşen insani yardım operasyonlarının ötesinde bir insani ateşkes; Mariupol, Herson, Donetsk ve Lugansk gibi çatışmalardan en çok etkilenen bölgelerdeki insanlara hayat kurtaran insani yardımın güvenli bir şekilde ulaştırılmasına olanak sağlayacaktır. Birleşmiş Milletler, bu süre içinde bu bölgelere insani yardım konvoyları göndermeye hazır. Taraflara detaylı planlar sunuyoruz. İnsani ihtiyaçlar çok ciddi. İnsanların hastaları veya yaralıları tedavi etmek veya yaşamak için günlük gıda, su ve malzemeleri yok”.
26 Nisan’a kadar Moskova’nın, Guterres’in “sivillerin tahliyesi” bahanesini yabancı subayların Azovstal zindanlarından kaçırılmasını kamufle etmek için kullanacağından şüphe ettiği açıktı. Bu kaygı, Putin’in şu sözlerinden de anlaşılabilir: “Şu anda olanlardan derin endişe duyuyoruz. Ukrayna topraklarının işgal edildiğine inanıyoruz”.
Burada Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov’un 17 Nisan’daki basın beyanına dönmek faydalı olabilir. Konaşenkov, sözgelimi açıklamada 400 kadar yabancı paralı askerin Azovstal’da kıstırıldığını söylemişti. Bunların çoğu, başta Kanada olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden gelmişti. Sözcüye göre telsiz konuşmalarında 6 ayrı ayrı yabancı dil tespit edilmişti.
Belli ki o zamanki Rus istihbaratı, çok daha az sayıda sivilin rehin alındığı veya Azovstal zindanlarına gönüllü olarak sığındığı yönündeydi. İki hafta sonra oradaki sivillerin tam sayısının 101 olduğu ortaya çıkacaktı. Sivillerin sayısı, yabancı ve Ukraynalı savaşçılara göre çok daha az.
BM Genel Sekreteri, Moskova’ya gelmeden evvel bunu biliyordu.
Kızılhaç’ın 3 Mayıs’taki duyurusunda, Azovstal’da BM ile ortaklaşa yürütülen ve 5 gün süren güvenli geçiş operasyonun neticesinde “birkaç düzine sivilin” tahliye edildiği belirtildi.
Basın bildirisinde net sayının neden verilmediği muamma. Kızılhaç tarafından açıklanmayan bir diğer konu da tahliyenin neden sadece Azovstal’dan Ukrayna’nın Zaporijya’daki kabul merkezine gitmeyi seçen siviller için gerçekleştirdiğiydi. Bildiride, Donetsk Halk Cumhuriyeti’ne geçmeyi ya da Rusya’ya sığınmayı seçenlere atfen “bazıları başka yere gitti” denilmiş.
Bu operasyona dair RİA Novosti’de çıkan haberde dikkat çekici detaylar var:
“Ukrayna’daki BM İnsani Yardım Koordinatörü Osnat Lubrani, Azovstal’dan Rusya’ya zorla tahliye edilme yönüde herhangi bir girişim görmediğini söyleyerek, ‘Rusya’ya insan gönderme girişimleri olduğu hissine kapılmadım. Bildiğim kadarıyla böyle bir şey olmadı’ dedi. Lubrani, Ukrayna’nın kontrolündeki topraklara gitmek istemeyenlerin bu seçimi kendi özgür iradeleriyle yaptıklarına da dikkat çekti, sayıları 30 kadardı”.
Lubrani’nin Rus basınına verdiği bu bilgi, BM Genel Merkezi ve Kiev’in resmi açıklamalarıyla doğrulandı. Tahliye edilen 101 kişi vardı ve bunlardan 32’si Donetsk ve Rusya’ya gitmeyi tercih etti.
Lubrani, nihai açıklamasında da tahliye operasyonunun 29 Nisan’da başladığını ve BM Genel Sekreteri Guterres’in Moskova ve Kiev’e yaptığı son ziyaretlerde ihtilafın taraflarıyla anlaşmaya varıldığını duyurdu.
Burada dikkatin yoğunlaşması gereken kısım, bölgeye giden otobüs sayısı ile tahliye edilen sivillerin sayısı arasındaki tutarsızlık. Rusya Savunma Bakanlığı’nın tahliyelere dair açıklamasında da 101 sayısı doğrulanmış. Sahadan bilgi veren Tsargrad’a göre bölgeye 70’ten fazla otobüs geldi ve bu 100 rehineyi kurtarmak için abartılı bir sayı. Bu kadar otobüsle Azovstal kompleksindeki silahlı ya da silahsız herkes çıkarıbilir, orası kesin.
Rakamlar ve açıklama metinleri ortada; Guterres’in NATO subaylarını kaçırmak için BM’yi manivela olarak kullandığına hiç şüphe yok.