Amerikan iç savaşı kapıda mı?
"Ne Kaliforniya'nın ne de Teksas'ın ayrılmak, BM'ye katılmak, kendi para birimini kabul etmek ve hatta Olimpiyatlara kendi takımını göndermek gibi planları var."
Çevirmenin notu: ABD’nin emek hareketi, sendika yoğunluğunun azalması ve her yıl daha az üyeye sahip olması nedeniyle kargaşa içinde. Son dönemde Birleşik Otomobil İşçileri Sendikasının başarılı grevi iyi bir kazanım olsa da genel manada, emek hareketinin geleceği pek parlak görünmüyor.
Amerika’nın iç savaşı nerede verilecek?
Romantik fanteziler gerçek sınıf çatışmamızı görünmez kıldı
Michael Lind
8 Nisan 2024
Son birkaç yıldır basın mensupları ve siyaset bilimciler, ikinci bir Amerikan İç Savaşı kurguları üretme konusunda senaristlerle yarışmaya başladılar. Chatham House’un son yayınlarından birinde “ABD ulusal bir boşanmaya doğru gidiyor olabilir mi?” diye soruluyor. NPR, 2022 ara seçimleri öncesinde “Yeni bir Amerikan İç Savaşı hayal edin, ama bu kez her eyalette,” diye tebliğ etti. The Guardian, “Bir sonraki ABD iç savaşı halihazırda yaşanıyor,” diye yanıt verdi.
Gerçek film yapımcıları bundan çok geride kalmadı. Bu hafta vizyona girecek olan İç Savaş filminde Washington D.C., solcu Kaliforniya ve sağcı Teksas’tan oluşan isyancı bir ittifakın saldırısı altında sunulacak. Evet, doğru okudunuz.
Özünde, elbette, 2022 ara seçimleri geldi ve geçti, Kongre Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bölündü ve tek bir eyalet bile ayrılmadı. Ancak yeni bir iç savaş konusundaki felaket tellallığı, spekülatif anketlerle körüklenmeye devam ediyor. Washington Post’un geçen yılın sonlarındaki haberine göre, Amerikalıların dörtte biri bir tür ayrılmayı ya da eyalet sınırları boyunca ulusal bölünmeyi destekliyor.
Bu bahisler Trump’ın histerik çağına bağlanamaz; Obama dönemi Demokratları için Chuck Thompson’ın Better Off Without ‘Em: A Northern Manifesto for Southern Secession kitabı vardı. Fakat Trump kesinlikle yeni bir telaşa yol açtı. New Republic, 2017’de “It’s Time for a Bluexit” başlıklı bir makale yayımladı ve geleneksel Yeni Düzen liberalizmi açısından tuhaf bir argüman ortaya koydu: Demokrat eyaletlerdeki zenginlerden Cumhuriyetçi bölgelerdeki yoksullara sosyal güvenlik, Medicare ve Medicaid gibi programlar aracılığıyla yapılan bölgeler arası servet transferleri, varlıklı Demokrat vergi mükellefleri açısından adil değildi. Makalede, bu ikinci zümreden “bazılarının Mavi Amerika olarak adlandırmayı sevdiği, ancak onların Bizi Masrafa Sokmayın Birleşik Devletleri olarak düşünmeyi tercih ettiği ülkenin sakinleri” olarak da bahsediliyordu.
Cumhuriyetçi Temsilci Marjorie Taylor Greene, Biden’ın göçmenlik politikalarına karşı çıkan eyaletlerin birlikten ayrılabileceğini öne süren en son kişi oldu. Ve siyasi yelpazenin bu ucuna, milis tipleri ve sağdaki felaket senaryolarına hazırlanan kimselere yönelik kurgusal fantezilerin bir mazisi var. Amerika’nın, Tanrı’dan korkan vatanseverlerin kıyı kentlerinin seküler hümanist tiranlarını devirdiği zengin değersiz roman geleneğinin hedef kitlesi başka kim olabilir ki? Amerika’nın Balkanlaşmasına dair daha yumuşak bir vizyon, Ernest Callenbach’ın 1975 tarihli romanı Ecotopia’da hippi karşı kültürüne sunulmuştu. 1999 yılında Kuzey Kaliforniya, Oregon ve Washington gibi kuzeybatı eyaletlerinin ayrılması ve birleşmesiyle bir ütopya yaratılmıştı.
Yeni bir Amerikan iç savaşından söz edilmesini ne kadar ciddiye almalıyız? Pek almamamız gerek. Bu en iyi, geleneksel siyasetin sembolik bir alegorisi olarak anlaşılabilir; tıpkı ellili yılların bilim kurgu filmlerindeki dev mutant karıncaların ya da uzaylı istilacıların komünizmi ya da kurumsal uyumu sembolize etmesi gibi, iki tarafın attığı kurşunlar da sadece oyları sembolize ediyor. Ama bir alegori olarak bile modern Amerika’yı yanlış anlıyorlar. Zira siyasi ayrışmalarımız her zamanki gibi şiddetli olsa da kendilerini eyaletler arasında bir iç savaş olarak değil, eyaletlerin kendi içlerinde bir iç savaş olarak göstereceklerdir.
1861-65 yılları arasındaki gerçek Amerikan İç Savaşı günümüzden o kadar farklı bir dönemde meydana gelmişti ki, Orta Çağ’da da yaşanmış olabilir. Ve bu, Batı yarımkürede 19. yüzyılda İngiliz, İspanyol ve Portekiz imparatorluklarından bağımsızlıklarını kazanan istikrarsız sömürge sonrası devletleri kapsayan daha geniş bir çalkantının parçasıydı. Orta Amerika Federal Cumhuriyeti (1823-41) bugünkü Kosta Rika, El Salvador, Guatemala, Honduras ve Nikaragua devletlerine bölündü. Anglo-Amerikan yerleşimcilerin ve yerel Tejanos’un ittifakı Teksas’ın 1836’da Meksika’dan bağımsızlığını kazanmasını beraberinde getirdi. Teksas daha sonra 1845’te ABD tarafından ilhak edilene kadar egemen bir devletti ve ardından 1861’den 1865’e kadar kısa ömürlü Amerika Konfedere Devletlerine katıldı.
Ancak Latin Amerika’da pek çok darbe, devrim ve ayaklanma yaşanmış olsa da Paraguay’ın topraklarının neredeyse yarısını komşularına kaptırdığı Üçlü İttifak Savaşı’ndan (1864-70) ve ABD’nin Küba, Porto Riko, Filipinler ve Guam’ı İspanya’dan kopardığı 1898 İspanyol-Amerikan Savaşı’ndan bu yana Batı yarımkürede sınırları değiştirmeye dönük ciddi bir teşebbüs olmadı. Modernleşme ve sanayileşme, eskiden zayıf ve istikrarsız olan rejimleri daha sağlam ülkelere dönüştürdü. Ve Amerika’nın en kırılgan anlarında bile gerçek bir ayrışma ihtimali zayıftı. Ayrımcı politikacıların ve müttefik beyaz üstünlükçülerin sivil haklara karşı sık sık şiddet içeren “kitlesel direnişinin” maksadı, Güney’in başarısız bağımsızlık teşebbüsünü yinelemek değil, 19. yüzyılın sonlarında kurulan baskıcı Jim Crow ırk düzenini sürdürmekti.
Bugün federal otoriteye, bazı durumlarda çeşitli siyasi görüşlere sahip kent ve eyalet yönetimleri tarafından karşı çıkıldığı doğru. Yasa dışı göçün yol açtığı nüfus artışını siyasi hakimiyetlerine yardımcı olarak gören Demokrat siyasi makineler tarafından yönetilen ve “sığınak kentler” olarak adlandırılan bölgeler, kolluk kuvvetlerine sık sık federal göçmenlik kolluk kuvvetleriyle iş birliği yapmayı reddetmeleri talimatını verdi. Bu arada federal mahkemeler, Teksas eyaletinin Teksas-Meksika sınırı boyunca federal göçmenlik yasasının uygulanmasına yardımcı olup olamayacağı sorusuna dahil oldu; bu, Biden yönetimi ve kenti Demokratların tam da yasa dışı göçmenlerin ABD’ye sızmasını yavaşlatmada etkili olabileceği için karşı çıktığı şey. Fakat bunlar, ulusal göçmenlik politikası üzerindeki mücadelelerden kaynaklanan yetki alanı anlaşmazlıkları. Ne Kaliforniya’nın ne de Teksas’ın ayrılmak, Birleşmiş Milletler’e katılmak, kendi para birimini kabul etmek ve hatta Olimpiyatlara kendi takımını göndermek gibi planları var.
Esasında Amerika’da bölgesel kutuplaşma genel manada azalıyor. İç Savaş’tan sonraki bir asır boyunca Amerika’nın iki partili sistemi ihtilafı yansıtıyordu: Cumhuriyetçiler Kuzey’in ve Birlik’in partisiydi, Demokratlar ise esas olarak eski Konfederasyon merkezli Güney’in partisiydi. Yetmişli yıllarda Teksas’ta gerici bir Demokrata, madem bu kadar muhafazakârdı, neden Reagan Cumhuriyetçilerine katılmadığını sordum. Cevabı “Biz tetiğe basar gibi oy kullanırız,” oldu.
Ancak geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca iki parti seçmenlerini değiştirdi ya da başka bir deyişle, Kuzey partisi ve Güney partisi aynı kaldı ama isim değiştirdi. Trump’ın Cumhuriyetçi partisi, politikalarıyla olmasa da seçmenleriyle Andrew Jackson, William Jennings Bryan, Franklin Roosevelt ve Lyndon Johnson’ın partisi; yani kırsal Güneylilerin, Orta Batılıların ve Kuzey Doğu’daki işçi sınıfı “beyaz etniklerin” koalisyonunun tarihi liderleri. Biden’ın Demokrat Partisi ise eski Cumhuriyetçi bölgelere dayanıyor; yani New England ve New England Yankee Protestanlarının yerleştiği Orta Batı ve Batı Kıyısı bölgeleri.
Fakat mavi Demokrat eyaletler ve kırmızı Cumhuriyetçi eyaletlerden oluşan bu mevcut model bile eyaletler arası siyasi ayrışmanın yanıltıcı bir resmini oluşturuyor. Seçim sonuçlarının ilçe haritaları kırmızı ya da mavi eyalet olmadığını gösteriyor. Sadece kıyıdan kıyıya kırmızı okyanuslar içinde yüzen mavi metro alanları var. Gerçeklerden kopuk olduklarını gösteren Amerikalı akademisyenler ve gazeteciler, sanki Cumhuriyetçi seçmenlerin çoğu çiftçiymiş ya da küçük kasabalarda yaşıyormuş gibi, bu durumu “kent-kır ayrımı” olarak adlandırıyor.
Aslında ABD’deki en büyük siyasi ayrışma metro bölgeleri arasında, üniversite eğitimli elitlerin ve onların orantısız bir şekilde yabancı doğumlu hizmetlilerinin ve hizmet çalışanlarının yaşadığı yoğun kent merkezleri ve pahalı iç banliyöler ile artık her ırktan emekçi Amerikalıların çoğunun yaşadığı daha az pahalı kenar mahalleler ve varoşlar arasında. Kent merkezindeki mikro-apartmanlarda ailelerinden kalan vakıf fonları ya da STK maaşlarıyla geçinen hipsterlar banliyö ve kent dışı “yayılmaya” burun kıvırabilir. Ancak düşük yoğunluklu mahallelerde ev sahibi olmak, çok etnikli işçi sınıfı nezdinde Amerikan rüyasını tanımlamaya devam ediyor.
Amerika’daki bu sınıfsal ayrışma kendisini bölgesel bir ayrışma olarak gösteriyor, zira siyasi sistem yerel yönetimlere, Kongre bölgelerine ve Senato için eyalet çapında yapılan seçimlere dayanıyor. Büyük kentler ve üniversiteler Demokrat, zira iktisadi ve sosyal elitlerin çoğu buralarda yaşıyor; Cumhuriyetçi Parti zenginlerin ve üniversite eğitimlilerin partisi iken aynı bölgeler genelde Cumhuriyetçilere oy vermişti. Günümüzün Cumhuriyetçi eğilimli işçi sınıfı ise ülkenin her yerinde, her metropolün kenar mahallelerinde ve varoşlarında yaşıyor.
Bu, çağdaş ABD’deki en önemli siyasi mücadele. Yeni bir Amerikan iç savaşı, her metro bölgesinde mahalleler arasında —örneğin zengin ve yoksul uçların bulunduğu solcu Demokrat Manhattan ile Staten Island, Queens ve Brooklyn’in bazı bölgeleri gibi Cumhuriyetçilere oy verme eğiliminde olan işçi sınıfı ve orta sınıf New York City ilçeleri arasında— yaşanacaktır. Elbette New York’taki iç savaş çok uzun sürmeyecektir. Kenar ilçelerden gelen ve Cumhuriyetçilere oy verme eğiliminde olan işçi sınıfı polisler, ilk yardım ekipleri, hemşireler, bina bakım personeli Manhattan’ı anarşiye terk etmeyecek; suçlular ve yağmacılar sokakları ele geçirip yakıp yıkıp yağmalarken Hamptons’daki ikinci evlerine kaçamayan zenginler yüksek binalarında sinmek zorunda kalacaklardır.
Ama menajerimle konuşana kadar başka bir şey söylemeyeceğim. Senaryoya dair bir fikrim var.