AfD’li Joachim Paul ile mülakat: Almanya’da AfD’nin yükselişinin sebebi ne?
"Yeşiller'in radikal ve dogmatik politikaları pek çok Batı Almanyalının AfD'yi desteklemesine neden oluyor."
20 Temmuz 2023’te Harici.com.tr’de yayımlandı.
Çevirmenin notu: Aşağıda tercümesi verilen söyleşi, The European Conservative sitesinde Disidentia ve El American gibi gazetelerde yazan muhabir ve sunucu Álvaro Peñas’ın imzasıyla yayımlandı. Almanya’da son birkaç yıldır SPD, Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den oluşan trafik lambası koalisyonu, özellikle de yeşil dönüşüm ajandasının hızlandırılması ve Ukrayna’daki savaşla da birlikte bariz biçimde sıradan vatandaşların aleyhine çalışmaya başladı. Bu durum, toplumsal ölçekte büyük tepkilere neden oluyor ve bu tepki, sağcı Almanya için Alternatif’e (AfD) verilen desteğin artması şeklinde tezahür ediyor. AfD’nin önde gelenlerinden Joachim Paul, Berlin’in Angela Merkel döneminden bu yana değişim belirtisi göstermeyen tartışmalı göç politikasının yanı sıra Ukrayna savaşı ve hükümet ortağı Yeşiller’in politikalarına dair dikkate değer eleştirilerde bulunuyor. Paul’ün Almanya dışındaki Alman azınlıklara yönelik bir politikayı savunması da dikkat çekici. AfD’nin bir tür etnomilliyetçilik ile ‘sağ popülizm’ arasında salındığına yönelik bir işaret olarak kabul edilebilir. Bir başka dikkat çekici nokta da, Almanya’da Yeşiller’in bayraktarlığını yaptığı ‘yeşil dönüşüm’ projesinin AfD tarafından ‘sosyalist’ olarak damgalanması. Paul, Merz önderliğindeki CDU’nun AfD ile işbirliğini reddetmesine rağmen, CDU liderinin siyasi ömrünün sınırlı olduğuna ve Merz’in haleflerinin bir AfD-CDU işbirliğine açık olacağına inanıyor. Mülakattaki üçüncü ve belki de en önemli nokta da budur.
“AfD kendi ülkesinde yabancı gibi hissedenlerin tercihidir”: Joachim Paul ile söyleşi
Álvaro Peñas
The European Conservative
12 Temmuz 2023
Tüm milliyetçi muhafazakâr partilerin, kendi ülkelerindeki hükümetlerde varlık göstermek ve kitlesel göçe karşı etkili bir politika oluşturmak için daha fazla işbirliği yapmaları gerektiğine inanıyorum.
Joachim Paul, 2016 yılından bu yana Rheinland-Pfalz milletvekili ve partisinin eğitim ve dijitalleşme sözcüsü. 2019 ile 2022 yılları arasında AfD’nin federal yürütme kurulu üyesiydi. Uzun yıllardır Orta ve Doğu Avrupa’daki Alman azınlıkları destekliyor ve Freilich (Avusturya) dergisi ve haftalık Junge Freiheit’a (Berlin) düzenli olarak yazıyor. Kısa süre önce aşağıdaki söyleşiyi verdi.
Alman muhafazakârları neden AfD’ye oy vermeli?
AfD, Almanya’da kitlesel göçe karşı siyasi mücadele veren tek parti ve kendi ülkelerinde yabancı gibi hisseden herkesin ilk tercihi. Kentlerimiz kaos, çok kültürlülük ve yerli Almanlara karşı şiddet yönünde radikal bir şekilde değişiyor. Diğer tüm partiler Merkel’in açık sınır politikasını değiştirmek istemiyor. Almanya’ya her ay büyük bir kentin nüfusundan daha fazla göçmen geliyor ve bu da ciddi gerilimlere neden oluyor.
Fakat giderek daha fazla muhafazakârın AfD’ye oy vermesinin tek nedeni bu değil. Sözüm ona “Hıristiyan Demokrat” partiler, aşırı unsurlar barındıran radikal sol Yeşiller Partisi’nin fikirleriyle hiçbir sorun yaşamıyor. İlerici cinsiyet ideolojisine karşı durmakta başarısız oluyorlar. Aslında CDU (Almanya Hıristiyan Demokrat Birliği) ve CSU (Bavyera Hıristiyan Sosyal Birliği), Yeşiller ile eyaletlerde hükümet kurmakta çok rahatlar ve federal düzeyde de bunu yapmakta bir sorun görmüyorlar.
Son kamuoyu yoklamalarına göre AfD, yüzde 20 oy oranıyla SPD’nin (Sosyal Demokratlar) önünde Almanya’nın ikinci büyük siyasi gücü konumunda. Bu büyümenin sebebi ne?
Temel olarak AfD’nin büyümesi aynı anda gelişen birkaç faktöre bağlı. Bir yandan kitlesel göç her geçen ay daha da şiddetleniyor ve insanlar bu politikalardan giderek daha fazla bıkıyor. Pek çok insan bize geliyor, zira 2015’te sınırları açmanın büyük bir hata olduğunu görüyorlar ve bunun derhal değişmesini talep ediyorlar. Öte yandan, hükümetteki Yeşiller, Alman ekonomik hayatını dönüştürmek istiyor ve sıradan insanları ısıtma sistemlerini değiştirmeye zorlamak istiyor ki bu da vergi mükelleflerinin büyük maliyetler üstlenmesi anlamına geliyor. Bu iki faktörün bir araya gelmesi AfD’ye olan desteği artırdı.
Aşağı Saksonya’daki seçimlerde AfD yüzde 10’luk oy oranını aştı. Bu sonuç AfD’nin sadece Doğu Almanya’da önemli bir parti olmadığını mı gösteriyor?
Evet, bu yönde bir kayma var. Yeşiller’in radikal ve dogmatik politikaları pek çok Batı Almanyalının AfD’yi desteklemesine neden oluyor, zira yaşam standartlarının kötüleşmesinden korkuyorlar. Pek çok insan Almanya’nın ekonomik yaşamındaki bu dönüşümün, bu sosyalist dönüşümün sanayiye zarar vereceğine ve sanayisizleşmeye yol açacağına inanıyor.
Bu yeni seçmenlerin nereden geldiklerini, daha önce hangi partilere oy verdiklerini biliyor musunuz?
Yeni AfD seçmenleri neredeyse tüm partilerden, özellikle de SPD, CDU ve FVP’den (İlerici Halk Partisi) geliyor ve bunların çoğu da yeni seçmenler.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusundaki tutumunuz nedir? Bazı medya kuruluşları AfD’yi “Kremlin’in partisi” olarak yaftalıyor.
Özünde biz Kremlin’in partisi değiliz, biz Almanları her şeyden öne koyan bir partiyiz. AfD açısından mesele, bu savaşın Almanya’nın çıkarlarına zarar verip vermediği. Biz öyle olduğuna inanıyoruz ve bu nedenle mümkün olan en kısa sürede barışçıl bir çözüm talep ediyoruz. Ayrıca silahlı kuvvetlerimiz de içler acısı bir durumda. Elbette Rusya’yı Ukrayna’yı işgal ettiği için kınıyoruz ama her şeyden önce barış istiyoruz zira bu Almanya’nın yararına.
Almanya’da diğer partilerin AfD’ye karşı bir tür güvenlik kordonu oluşturması söz konusu. Ancak İsveç, İtalya ve Finlandiya’da yaşananlar Avrupa’daki eğilimin net bir şekilde değiştiğini gösteriyor. Sizce bu kordonun Almanya’da sona ermesi mümkün mü?
Evet, öyle düşünüyorum. Gerçek şu ki, CDU’nun şu anki lideri Friedrich Merz, partisinin AfD ile herhangi bir şekilde işbirliği yapmasını yasakladı ama görevde çok uzun süre kalmayacağı ve haleflerinden birinin önümüzdeki yıllarda AfD ile işbirliğini düşünebileceği fikrindeyim. CDU henüz son sözünü söylemedi.
Avrupa’da olup bitenlerle ilgili olarak, tüm milliyetçi muhafazakâr partilerin kendi ülkelerindeki hükümetlerde varlık göstermek ve kitlesel göçe karşı etkili bir politika oluşturmak için daha fazla işbirliği yapmaları gerektiğine inanıyorum. Sınırları kapatmak ve korumak yeterli değil; Avrupa çapında bir yeniden göç politikası oluşturmak gerekiyor. Sadece sınırların kapatılmasıyla durum değişmeyecektir. Kültürümüze ve yaşam tarzımıza uyum sağlamayan herkes geldikleri ülkelere geri gönderilmeli. Bu acil bir görev.
Son yıllarda AfD, tüm partiler arasında aşırı solun şiddetinden en çok zarar gören parti oldu. Peki durum düzeldi mi?
Ne yazık ki hayır. Durum hiç değişmedi ve sadece liderliğe karşı değil, sıradan parti üyelerine karşı da büyük bir şiddete maruz kalmaya devam ediyoruz. Bu şiddet aşırı sol tarafından iyi bir şekilde yönlendiriliyor ve federal hükümet ile Alman hükümetinin yanı sıra şiddet yanlısı örgütleri doğrudan finanse eden solcu STK’lar ve örgütlerden gelen paralarla iyi bir şekilde finanse ediliyor.
Peki ya adalet? Alman adalet sistemi şiddet yanlısı aktivistlerle nasıl başa çıkıyor?
Adalet sistemimiz aşırı solculara karşı son derece yavaş ve hoşgörülü. İşledikleri suçların ciddiyeti düşünüldüğünde verilen cezalar komik sayılır. Örneğin, cinayete teşebbüs ya da bir AfD üyesini sakat bırakma suçlarına verilen cezalar beş yılı geçmiyor. Bu durum cezasızlık hissi yaratıyor ve şiddetin sona ermesine engel oluyor.