ABD’nin ‘doğru adım’ dediği hamle: Lübnan’dan Hizbullah’ın mali koluna yaptırım
16 Temmuz 2024’te Harici.com.tr’de yayımlandı.
Lübnan Merkez Bankası, yayımladığı genelgeyle Hizbullah’a bağlı mali kuruluş Karzu’l Hasen ile doğrudan veya dolaylı tüm işlemleri yasakladı. ABD’nin ‘doğru yönde atılmış bir adım’ olarak nitelendirdiği bu karar, Hizbullah’ın mali altyapısını hedef alırken, Lübnanlı kaynaklar kararın pratik etkilerinin ‘şekli’ olacağını savunuyor. Karar, Lübnan’ın FATF’nin gri listesinden çıkma çabaları ve uluslararası yaptırımlara uyum gerekçesiyle açıklandı.
Lübnan Merkez Bankası, yayımladığı bir genelgeyle bankaların ve aracı kurumların Hizbullah’a bağlı bir mali kuruluşla iş yapmasını yasakladı.
Reuters haber ajansının incelediği genelgede, Lübnan Merkez Bankası’nın ülkedeki tüm lisanslı mali kuruluşların lisanssız kurumlarla doğrudan veya dolaylı olarak iş yapmasını yasakladığı ve Hizbullah’a bağlı Karzu’l Hasen’i örnek olarak listelediği görüldü.
ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack, dün X sosyal medya platformunda yaptığı bir paylaşımda bu adımı “doğru yönde atılmış bir adım” olarak nitelendirmişti.
Yasak, ABD elçisinin geçen hafta Beyrut’a yaptığı ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına ilişkin bir ABD teklifine Lübnan’ın yanıtını aldığı ziyaretin ardından geldi.
Barrack, “Lübnan’daki tüm mali aracıların Merkez Bankası denetimi altında şeffaflığı ve uyumu, değerli ve gerekli bir başarıdır,” dedi.
ABD Hazine Bakanlığı, 2007 yılında Karzu’l Hasen’e yaptırım uygulamış ve Hizbullah’ın bu kurumu “mali faaliyetleri yönetmek ve uluslararası finans sistemine erişim sağlamak için bir paravan olarak kullandığını” iddia etmişti.
Karzu’l Hasen nedir?
1983 yılında kurulan Karzu’l Hasen, kendisini faizi yasaklayan İslami ilkelere göre insanlara kredi sağlayan bir hayır kurumu olarak tanımlıyor.
İsrail, geçen yıl Hizbullah ile yaptığı savaş sırasında kurumun bazı şubelerini vurmuştu. Lübnan hükümeti tarafından verilen bir lisans altında kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak faaliyet gösteren kurumun, çoğunlukla Beyrut’un Şii Müslümanların yoğun olduğu bölgelerinde, güney Lübnan’da ve Beka Vadisi’nde 30’dan fazla şubesi bulunuyor.
Karzu’l Hasen Derneği, yoksulluğun yaygın olduğu bir ortamda Şii cemaatine faizsiz krediler sunan, Hizbullah’a bağlı kâr amacı gütmeyen bir mali kuruluş. Kurum, faizsiz İslami borç verme ilkesine dayanıyor.
Kurum, Hizbullah tarafından sahte hesaplar ve hissedarlar ağı aracılığıyla para transfer etmek için kullanılmakla suçlanıyor. Milyarlarca dolar nakit tuttuğuna ve örgütün ana kara para aklama kurumu olduğuna inanılıyor. Dernek, Hizbullah ile olan bağları nedeniyle ABD tarafından yaptırıma tabi tutulmuştu.
Kuruluş, Lübnan İç Savaşı sırasında yoksul toplulukları desteklemek amacıyla 1982’de kuruldu ve 1987’de resmi olarak bir dernek olarak tescil edildi. Temel rolü, Lübnan’daki likidite krizi ve bankacılık sektörünün çöküşü nedeniyle geleneksel bankacılık hizmetlerine erişemeyen bireylere kredi sağlamak olarak öne çıkıyor.
Geçen yılın ekim ayında İsrail hava kuvvetleri, kurumun çok sayıda şubesini bombaladı. İsrail, bu şubelerin Hizbullah’ın faaliyetlerini finanse etmek, savaş teçhizatı satın almak ve Hizbullah unsurlarına maaş ödemek için bir finansman kaynağı olarak kullanıldığını iddia etti.
Bir hayır kurumu olarak tescil edilmiş olmasına rağmen, Lübnan Merkez Bankası sisteminin dışında, bir bankaya benzer şekilde faaliyet göstermekle suçlanmış, bu da onu potansiyel olarak bir kara para aklama kanalı haline getirmişti.
Hizbullah ile olan bağları nedeniyle, Hizbullah’ı “terör örgütü” olarak kabul eden ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptırımlara maruz kaldı. Bu yaptırımlar, Karzu’l Hasen’in küresel finans sistemlerine erişimini kısıtladı.
Genelgenin ayrıntıları ve ‘şekli’ niteliği
El-Ahbar gazetesinin haberine göre, Lübnan Merkez Bankası Başkanı Kerim Said, bir süre önce Maliye ve Bütçe Komisyonu’nun bir oturumu sırasında Hizbullah milletvekilleriyle bir araya gelerek, Karzu’l Hasen Derneği’ne yönelik ABD tarafından talep edilen tedbirleri alacağını bildirdi.
Ancak Said’in bu adımı atmakta oldukça yavaş davrandığı ve kararın pratik etkilerinden çok “şekli ve hatırlatıcı” bir nitelik taşıdığı belirtiliyor.
Habere göre, Lübnan’daki mali kuruluşlar, ABD yönetiminin yaptırım uyguladığı herhangi bir hesabı dondurmakta zaten gecikmiyor, hatta bazen Amerikan dayatmalarını yorumlama ve uygulamada daha da ileri gidiyorlardı.
Bu bağlamda, Merkez Bankası’nın genelgesi bir “ilan-ı iz’an” (itaatin ilanı) olarak görülüyor. Zira Merkez Bankası, son genelgenin aksine, daha önce işlem yapılması yasaklanan kurumları ismen belirtmiyordu.
Başkan Said, yeni atanan yardımcılarının yemin etmesiyle tamamlanacak olan Merkez Bankası Merkez Konseyi’nin toplanmasını bekleyerek Karzu’l Hasen ve diğer derneklerle ilgili genelge taslağını sunabilirdi. Ancak genelgeyi tek taraflı olarak yayımlamayı tercih etti.
170 sayılı genelgenin gerekçeleri arasında, Lübnan’daki bankalar ve mali kuruluşlarla muhabir bankalar arasındaki ilişkiler, Lübnan’ın Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeye alınması ve bu durumu düzeltmek için talep edilen plan, “lisanssız ve uluslararası yaptırımlara tabi kurumlarla işlem yapılması” ve “Lübnan’ın mali ve iktisadi sektörlerine yönelik yurt içinde ve dışında alınabilecek ek sıkılaştırıcı tedbirler” gibi hususlar yer aldı.
Genelgenin birinci maddesi, lisanslı tüm mali kuruluşların, Karzu’l Hasen Derneği, Teshilat Şirketi, el-Yusr Finans ve Yatırım Şirketi, Beyt’ül Mal gibi lisanssız ve uluslararası yaptırım listelerinde yer alan kurum, şirket ve derneklerle doğrudan veya dolaylı, kısmen veya tamamen herhangi bir mali, ticari veya başka bir işlem yapmasını yasaklıyor.
İkinci madde ise karara uymayanların lisanslarının askıya alınması, iptali, hesaplarının ve varlıklarının dondurulması ve Özel Soruşturma Komisyonu’na sevk edilmesi gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını belirtiyor.
170 sayılı genelgenin etkileri ne olacak?
Habere göre, Merkez Bankası’nın söz konusu hamlesi gözdağı ve korkutma amacı taşıması dışında, acil ve belirleyici etkileri olmayacak gibi görünüyor.
Zira yaptırım uygulanan kurumlarla zaten hiçbir banka, mali kuruluş veya döviz bürosu işlem yapamıyor. Bu kurumlar, “uyum kuralları” olarak bilinen ve muhabir bankalar tarafından sıkı bir şekilde denetlenen kurallara riayet ediyor.
Bu durum, Başkan Said’in kararının bankaları ve diğer mali kuruluşları Amerikan yaptırımlarından koruma girişimi gibi görünmesine neden oluyor.
Ayrıca, hedef alınan kurumları doğrudan isimlendirmesi de dikkat çekici, zira Merkez Bankası’nın görevi sektörü düzenleyen genel kurallar koymak, belirli bir kuruma odaklanmak değil.
El-Emin: Amaç direnişin mali kaynaklarını boğmak
Bunun yanı sıra el-Ahbar gazetesinin genel yayın yönetmeni İbrahim el-Emin, kaleme aldığı yazıda, Lübnan Merkez Bankası’nın kararını daha geniş bir siyasi çerçeveye oturttu. El-Emin, bu adımın direnişin mali kaynaklarını boğmayı amaçlayan uzun vadeli bir stratejinin parçası olduğunu belirtti.
El-Emin’e göre, İsrail geçen sonbaharda Lübnan’a yönelik geniş çaplı savaşı sırasında, Hizbullah’ın para depolama merkezleri olduğunu iddia ettiği Dahieh’deki birçok noktayı hedef almıştı. Hatta bazı Lübnanlı gazetecilerin de desteğiyle Sahil Hastanesi’nin altında Hizbullah’ın para kasalarının bulunduğu iddia edilen güçlendirilmiş bir odayı arama süreci başlatıldığını hatırlattı.
El-Emin, İsrail’in savaş sırasında direnişe “para taşıma hattı” olarak sınıflandırdığı bazı direniş yetkililerini suikastla hedef aldığını vurguladı.
Geçen yılın nisan ayında İsrail istihbarat birimlerinin sarraf Muhammed İbrahim Surur’u Beyt Meri’de bir villaya çekerek tasfiye ettiğini ve Surur’un İran ve Hizbullah’tan Filistin’deki direniş güçlerine para transfer ettiğini iddia ettiğini belirtti.
El-Emin, son ateşkesin yürürlüğe girmesinden saatler önce İsrail’in insansız hava araçlarının Beyrut merkezindeki döviz bürolarını bombaladığını ve birkaç hafta önce de güneyde bir sarrafı iki oğluyla birlikte arabasında hedef alarak öldürdüğünü kaydetti.
Yazısında, son altı aydır Beyrut Havalimanı’nın, İran, Irak, Afrika veya başka ülkelerden gelen yolcuların bagajlarında nakit para arayan ekiplerle dolup taştığını ifade eden el-Emin, İsrail’in Amerikalılar aracılığıyla Lübnanlı yetkililere bu paraların Hizbullah’a ait olduğunu söylediğini aktardı.
El-Emin’e göre, bu baskı yeni değil; Amerikalılar yıllardır yaptırım listesine aldıkları herkesi ya yolsuzlukla ya da Hizbullah veya onunla bağlantılı iş insanlarıyla mali işbirliği yapmakla suçluyor.
El-Emin, Karzu’l Hasen dosyasının Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin Lübnanlı mali ve parasal otoritelerle yaptıkları görüşmelerde daimi bir başlık olduğunu belirtti. Gerekçelerin zamanla değiştiğini; bazen derneğin “terör örgütü” olarak sınıflandırılan Hizbullah’a bağlı olması, bazen nakit ekonomisini engelleme, bazen de kara para aklama iddialarının öne sürüldüğünü ifade etti.
El-Emin, “Amerikalılar, derneğin Lübnan bankacılık sistemiyle hiçbir ilişkisi olmadığını, bir banka olmadığını ve bankacılık kurallarına göre çalışmadığını biliyorlar,” diye yazdı.
Yazara göre göre Karzu’l Hasen, son yirmi yılda on binlerce vatandaşın güvendiği bir kurum haline geldi ve Hizbullah da bu derneği desteklediğini hiçbir zaman inkâr etmedi.
El-Emin, son savaşın en yoğun günlerinde bile kurumun müşterileriyle iletişime geçerek paralarını nakit olarak teslim almalarını teklif ettiğini ve on milyonlarca doları iade ettiğini belirtti.
Ancak yazar, halkın büyük bir kısmının savaştan sonra paralarını tekrar derneğe yatırdığını ve birçoğunun paralarını çekmeyerek dayanışma gösterdiğini vurguladı.
El-Emin, bu adımların arkasındaki asıl amacın direnişin silahsızlandırılması olduğunu savunarak, “Direnişin silahını elinden almak isteyen, onun mali kaynaklarını boğmaya veya halkla ilişkilerini sağlayan araçları devre dışı bırakmaya çalışır,” değerlendirmesini yaptı.
Merkez Bankası Başkanı Kerim Said’in bu adımı atmasının şaşırtıcı olmadığını, zira Said’in zaten direnişin ve Hizbullah’ın ortadan kaldırılmasını savunan biri olduğunu ve bu göreve atanmasında ABD’nin büyük rol oynadığını dile getirdi.
‘Yaşananlar, direnişin düşmanlarının beklediği gibi bir trajediye yol açmayacak’
El-Emin, bu yasağın, ABD’nin eski özel temsilci vekili Morgan Ortagus’un hazırladığı ve Lübnanlı liderlerin çekmecelerinde kilitli tutulan, Hizbullah’a karşı eyleme geçilmesini talep eden belgedeki maddelerden biri olduğunu öne sürdü.
El-Emin yazısını, “Yaşananlar, direnişin düşmanlarının beklediği gibi bir trajediye yol açmayacak. Ancak bu, silahların teslim edilmesinin, direnişin bu tuhaf ülkedeki herhangi bir mahlukla yapacağı her türlü tartışmanın dışında tutulması gerektiğine dair ek bir işaret veriyor. Her gün, düşman ve onun içerideki casusları, silahın artık sadece düşmana karşı direniş fikriyle değil, varoluş fikriyle ayrılmaz bir bütün haline geldiğini teyit etmek için bize ek nedenler sunuyor,” ifadeleriyle sonlandırdı.