"ABD Rusya'ya karşı nükleer saldırının sinyallerini veriyor"
19 Ekim’de ABD Donanması, Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Michael Kurilla’nın Basra Körfezi’ndeki uluslararası sularda açıklanmayan bir lokasyonda bulunan Ohio sınıfı nükleer balistik füze denizaltısı USS West Virginia’yı ziyaret ettiğini bildirdi.
Ziyaretinde Kurilla’ya Beşinci Filo ve Deniz Kuvvetleri Merkez (NAVCENT) Komutanı Koramiral Brad Cooper eşlik etti.
Beşinci Filo ve NAVCENT’in karargâhı Bahreyn’de. Körfezin aşağısındaki Bahreyn’den ABD’nin Umman açıklarındaki Mesire adasındaki hava üssüne uçuş mesafesi ise 1047 kilometre.
İki gün sonra Pentagon, 21 Ekim’de Savunma Bakanı Lloyd J. Austin’in Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile telefon görüşmesi yaptığını duyurdu. Basın bildirisine göre Austin, görüşmede “Ukrayna’da devam eden savaşta iletişim kanallarını açık tutmanın önemini” vurguladı.
Austin’in sözcüsü Pat Ryder, 23 Ekim’de “Şoygu’nun talebi üzerine” ikilinin bir görüşme daha gerçekleştirdiği bilgisini paylaştı.
Aradan geçem 24 saatten az bir süre sonra Austin, Ukraynalı mevkidaşı Aleksey Reznikov ile de görüştü.
24 Ekim akşamı ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley ile Rus mevkidaşı Valeriy Gerasimov arasında da bir görüşme oldu. Pentagon’a göre görüşmede, “iletişim kanallarını açık tutma” konusunda mutabık kalındı ve görüşmede konuşulanların “belli başlı detaylarının gizli kalacağı” kaydedildi.
Rus devlet ajansı RIA, görüşmelerde yetkililerin “Moskova’nın gündeme getirdiği, Ukrayna’nın kirli bomba kullanma ihtimalini ele aldıklarını” yazdı.
24 Ekim’de Gerasimov, bir görüşme de Britanya Genelkurmay Başkanı Tony Radakin ile yaptı ve aynı taahhüt dile getirildi.
Ukrayna’nın “kirli bomba” üretip Rus kuvvetlerine karşı kullanması epey olası, konuya mart ayının sonundaki bir yazıda değinmiştim.
Bu telefon trafiği sonrasında Rus Vzglyad gazetesinde Aleksandr Timohin’in imzasıyla ABD’nin nükleer saldırı hazırlıkları ve yaşanması muhtemel senaryolara dair bir analiz yer aldı.
ABD, Rusya'ya nükleer saldırı başlatmaya hazır olduğunu gösterdi
Aleksandr Timohin — Vzglyad
24 Ekim 2022
Amerika Birleşik Devletleri, birkaç dakika içinde Rusya’yı etkisiz ve karşılık veremeyecek hale getirecek bir nükleer saldırı başlatma kabiliyetine sahip mi? On yıllar boyunca cevabın hayır olduğu ve muhtemel bir ABD saldırısının Rus Silahlı Kuvvetlerinin çabucak benzer bir yanıt vereceği varsayıldı. Fakat şimdi Washington’un farklı bir sonuca vardığına inanmak için gerekçe mevcut ve bunu yüzsüzce gösteriyor.
20 Ekim Perşembe günü, Arap Denizi’nde olağanüstü bir hadise gerçekleşti. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Michael Kurilla’nın Arap Denizi’nde su yüzüne çıkan Ohio sınıfı USS West Virginia balistik nükleer füzeli denizaltıyı ziyaret ettiği kamuoyuna duyuruldu. Bu denizaltı, tüm “kardeşleri” gibi, her biri maksimum 10 savaş başlığı taşıyabilen ve toplamda 240 stratejik nükleer savaş başlığı bulundurabilecek 24 Trident II balistik füze ile donanmış durumda.
Ancak gerçek şu ki, bu tür araçların maksadı daima gizli kalmak ve devriyelerinin konumunu asla açıklamamaktır. Şimdi bu balistik füze denizaltısının yerinin açıkça vurgulandığı gerçeğini, özel bir sinyalden başka türlü anlamak mümkün değil. Daha önce herhangi bir Amerikan komutanının savaş misyonundaki bir deniz aracını bu kadar açık ve alenen ziyaret ettiğini hatırlamak zor.
Tüm bunlar, Rusya ile ABD arasında var olan nükleer caydırıcılık sistemi ile doğrudan ilgili.
Nükleer caydırıcılık ve nükleer saldırı
Nükleer savaş, bunun hazırlığı ve yürütülmesi, ortalama bir insanın düşündüğü kadar basit değil. Anahtar kavramları kısaca sıralayalım.
İki tarafın da — şu anki durumda Rusya ve ABD — nükleer silahlara, bunları düşman topraklarına gönderecek araçlara, füze saldırısı uyarı sistemine ve bu sistemin düşman füzelerinin fırlatıldığını tespit ettikten sonra balistik füze fırlatma kabiliyetine sahip olduğu bir durumda basit bir füze saldırısı bile intihar sayılır. ABD veya Rusya balistik füzelerini düşmana fırlatırsa, füzelerini saldıran tarafın füzeleri hedefe ulaşmadan fırlatabilecektir.
Düşmanın füzeleri hedefe ulaşmadan karşı saldırı gerçekleştirilmesine “kısasa kısas” [ответно-встречным] denir. Bu, derin yeraltı silolarına yerleştirilmiş ve çabucak fırlatılmaya hazır kıtalararası balistik füzeler yardımıyla uygulanır.
Sorun, fırlatma komutundan karşı saldırıya kadar geçen sürenin zaman almasıdır. Ayrıca, bu türden bir saldırı emri verme yetkisine sahip liderlerden birinin bunu fiziksel olarak yapabilecek durumda olması, yani canlı, bilinçli vs. olması gerekir.
Bu güvenlik açığından “обезглавливающий удар” [Amerikalılar için bu terim, boyun vurma saldırısı] başlatılarak istifade edilebilir. Bu, liderliği yok etmeyi amaçlayan bir saldırı. Böyle bir saldırının zararlarını önlemenin veya dengelemenin çeşitli yolları var; bunları veya uygulama yöntemlerini [sadece füze saldırısı değil] listelemeyeceğiz.
Boyun vurma darbesine ek olarak etkisiz hale getirme saldırısı [удар обезоруживающий — silahsızlandırma darbesi] gibi bir şey daha var. Bunun amacı, kurban ülkenin nükleer cephaneliğine, çalışabilir bir liderliğe sahip olsa bile, düşmanın karşılık olarak füzelerini fırlatmak için zamanı olmayacak şekilde saldırmaktır. Bunu yapmak için darbenin vurulma süresi, düşmanın karar vermesi ve emri birimlere iletmesi için gerekenden daha az olmalıdır.
Bu nedenle ülkenin nükleer kuvvetlerine, misilleme amaçlı bir nükleer saldırı gerçekleştirebilmenin yanı sıra garantili bir misilleme olasılığını tesis etmeye dönük araçlarla yatırım yapılmıştır. Bu, ilk kimin vuracağının önemi olmaksızın ortaya konacak ve tüm füzeler, en azından karşılık olarak bir şey fırlatılmadan önce hedeflerini vuracak. Misilleme saldırısı gerçekleştirmenin en çok tercih edilen yolu stratejik denizaltılardır. Sonuç olarak düşmanın saldırısı her durumda bir kısasa kısas veya misillemeye neden olur. Nükleer savaşın sonu çıkmaz sokak; kazananı olmaz ve başarılı bir şekilde ilk hamleyi yapan da ölür.
Bu ilkeye “karşılıklı garantili yıkım” adı verilir. 1945’ten bu yana gezegenimizde büyük savaşların olmamasını garanti eden şey tek başına buydu.
Ancak bugün durum biraz farklı. Nükleer savaş başlıklarının sayısı öyle bir hale geldi ki, nükleer saldırıların değişimi sadece tüm canlıların ölümünü garantilemekle kalıyor. Nükleer silah taşıyıcıları öyle sayılara düştü ki, geniş çaplı, topyekûn bir saldırıdan sonra bile Kuzey Yarımküre’de vahşi yaşam, dokunulmamış kentler ve kasabalar ve insanlar kalmaya devam edecek. Artık savaşın tüm muhataplarının ölmediği bir nükleer savaş mümkün hale geldi.
İkinci sorun, Rus nükleer kuvvetlerinin mevcut konfigürasyonlarda savaş stabilitesi. Rusya, füze saldırısı uyarı sistemini hayata döndürmeyi başardı. Misilleme ve karşı saldırı yapacak füzeler düzenli olarak güncelleniyor.
Fakat şimdi filomuzda [Rusya] Japonya’dan daha az gemi var. Rusya’nın anti-denizaltı kuvvetlerinin operasyonları ile tüm tehlikeli suları kapatma veya bloke etme imkânı yok. Bu da Arap Denizi örneğinde olduğu gibi, bölgeyi elinde tutabilen Amerikalılar ve İngilizlerin, füzelerin bize çok hızlı ulaşabileceği yerlerden saldırmak üzere, örneğin Kuzey, Norveç, Barents, Akdeniz ve Arap denizlerinde manevra yapmakta serbest olacakları anlamına geliyor.
Rus stratejik denizaltıları Sovyet zamanlarına kıyasla bugün çok az sayıda. ABD Donanması’nın niteliksel üstünlüğü ile birlikte bu, Amerikalıların saldırı başlamadan hemen önce denizaltılarımızı imha edebilecekleri bir ortam yaratıyor. Bu ne yazık ki uzmanlar tarafından bilinen bir gerçek. Aynı zamanda Rusya’daki tüm stratejik nükleer savaş başlıklarının yüzde 44’ü denizaltılara yerleştiriliyor. Ve neredeyse tamamı, ilk saldırıya karşı savunmasız iki (!) filo üssünde. Rus stratejik havacılığı, Amerikan havacılığı gibi savaşmayı asla öğrenemedi ve garantili bir misilleme aracı değil.
Bu faktörlerin birleşimi, karşılık olarak kayda değer bir darbe almadan Rusya’yı etkisiz hale getirecek başarılı bir nükleer saldırı düzenlenmesi konusunda ABD’ye teknik bir fırsat yaratıyor. Aynı zamanda Rusya karşıtı propaganda öyle şiddetli ki ki, sokaktaki Batılıya hiçbir şeyi haklı göstermek zorunda kalmayacaklar, bu açıdan şu an her şey hazır. Ve West Virginia Arap Denizi’nde yüzeye çıkmasıyla böyle bir saldırının ipucu verildi.
Çin faktörü, uçuş süresi ve darbe mekaniği
Bazı uzmanlar, Amerikan balistik füze denizaltılarının ÇKP [Çin Komünist Partisi] Kongresi sırasında Pekin’e gözdağı vermek amacıyla misyonlar yürüttüğüne inanıyor. Bir yandan Çin’e Arap Denizi’nden “arkadan” saldırmak gerçekten kolay, füzelerin yerleşim bölgelerine gelişi ülkenin batısındaki çöller üzerinden olacak.
Fakat bu türden bir gözdağının mantığı yok. Amerikalılar, Çin füzelerinin tam olarak nerede olduklarını bilmiyor. Buna ek olarak Çin’in kendine ait tam teşekküllü bir füze saldırısı uyarı sistemi yok. Amerikalılar, Çin’e başka yönlerden Pasifik’teki denizaltılarıyla ani bir saldırı düzenleyebilirler. Çin’i Hint Okyanusu’ndan tehdit etmeleri gerekmiyor ve bunun dışında eksiksiz bir tehdit yelpazeleri mevcut.
Çin’in aksine Rus yeraltı füze rampalarının koordinatları ve mobil kurulumların yakın zamana kadar hareket ettiği koridorlar Amerikalılar tarafından son derece isabetli bir şekilde biliniyor. Onlara tüm bilgileri, birbirimizin füze konumlarını karşılıklı olarak teftiş ettiğimiz esnada kendimiz verdik. Dolayısıyla Arap Denizi’ndeki stratejik füze denizaltısı Çin’e değil, Rusya’ya sinyal veriyor. En azından bunu göz ardı etmemeliyiz.
Ülkemize yönelik saldırının başarılı olması için, saldırı komutası için verilecek alarmın yapacağımız durum değerlendirmesinden daha hızlı teslim edilmesi gerekiyor. Bunu yapmak için saldırının gerçekleştirildiği mesafe yaklaşık 3 bin kilometre olmalıdır, aksi takdirde füzelerin uçuş süresi çok uzun olacaktır. O halde şimdi haritaya bakalım.
Balistik füze denizaltısı, Arap Denizi’nin kuzey kesimine, Rus Stratejik Füze Kuvvetleri’ne bağlı, karargâhı Orenburg’da yer alan 31. Füze Ordusu’nun ve karargâhı Omsk’ta bulunan 33. Muhafız Alayı’nın bazı birimlerinin konuşlanma noktalarından uzağa konuşlandırılarak denizaltının aynı etkisiz hale getirecek darbeyi minimum uçuş süresinde vermesine imkân sağlandı.
Böyle bir misyonun tek bir denizaltıyla halledilemeyeceği belli. Ve böyle bir misyonun yalnızca Arap Denizi’nden halledilemeyeceği de belli. Ama hiç kimse “tek” ve “yalnızca”ya dair yorum yapmıyor. Balistik füze denizaltılarının bu bölgeye konuşlandırılması, Rusya’ya karşı saldırı hazırlığı değil. Ancak bu, teknik olarak ABD’nin münasip gördüğünde bu türden bir darbe vurabileceğinin göstergesi. Ve blöf yapmıyorlar.
Meslekten olmayanların aşina olmadığı bir teknik mesele var. Bir balistik füze, yörüngenin üst noktasına fırlatıldığında ve oradan aşağıya düşerken, yalnızca normal yörünge boyunca uçamaz. Füzeler balistik yörüngelere ek olarak ayrıca düz denilen şekilde uçabilir. Düz yörüngenin anlamı, füzenin fazlaca alçalması, 300 kilometreye bile yükselmemesidir. Böyle bir yörünge ile menziller ve hedefler büyük ölçüde zarar görür, savaş başlıklarının parça tesiri artar ve bu hedefe uçuş hızında ciddi bir kazanç ve çok daha kısa bir uçuş süresi sağlar.
Arap Denizi’nden, örneğin Orenburg oblastındaki 13. Füze Tümeni’ne konvansiyonel bir yörüngeyle düzenlenmiş bir saldırı sırasında füzelerin uçuş süresi, karar vermek ve karşı saldırı emri vermek için gereken süre ile karşılaştırılabilir. Bununla birlikte oradan düz bir yörünge ile saldırı gerçekleştiğinde tablo çarpıcı biçimde değişiyor ve bizim lehimize olmuyor.
Aynı zamanda, hava önlemesinin dağılmasını telafi etmenin yolları var. Birincisi, W76-2 savaş başlıklarında, başlıkların zamanla senkronize biçimde patlamasına imkân vererek hedefi ıskalamalarını engelleyen yeni sigortalar var. İkincisi, birkaç denizaltıdan hedef üzerinde çalışırken, etkilenen alanların karşılıklı olarak örtüşmesi var. Üçüncüsü, ABD hipersonik kaymalı savaş başlıklarında ilerleme kaydetti.
ABD’nin ileride bir gün bu tür etkisiz hale getirme amaçlı saldırılar gerçekleştirme hevesi olduğunun açık işareti, düz yörüngeler boyunca füzeler ateşlemeleri olacaktır ve buna ilişkin kanıtlar mevcut. 2015’ten bu yana, bu türden testlerden üç ayrı video, rastgele görgü tanıkları tarafından çekildi ve kamuoyuna sirayet etti.
Amerikalılar açıkça bu tür planları devreye koyarak füze saldırıları başlatmaya çalışıyorlar. Ve şimdi bize, bir stratejik denizaltıyı çok yakın mesafede bir salvo noktasına getirmeye hazır olduklarını gösteriyorlar.
Elbette söylemesi yapmaktan daha kolay. Saldırı için hala yeterli sayıda denizaltının konuşlandırılması gerekiyor. Düşmanı korkutmamak ve tüm stratejik füze gemilerinin acilen yola çıkmalarına neden olmamak, stratejik bombardıman uçaklarının, tankerlerin ve nükleer başlıklı seyir füzelerinin yayılmasına neden olmamak gerekiyor. Lazım olan şey, mobil kara tabanlı füze sistemlerinin ikinci dalgada füze saldırısından kurtulabilecek stratejik füze kuvvetlerinden kalanları temizlemek için gidecek olan, gözden ırak B-2 ve B-21 bombardıman uçaklarından çok uzağa “kaçmak” için zamanının olmamasıdır.
Her şey çok karmaşık ve sürpriz biçimde kaybetme riski çok yüksek. Ama başarı şansı sıfır değil. West Virginia’nın “yumuşak karnımıza” yaptığı ziyaretle Amerikalılar gerekli gördükleri takdirde ne kadar ileri gitmek istediklerini açıkça gösteriyorlar. Amerikalılar son derece net bir sinyal gönderiyorlar; onlar için nükleer savaş artık düşünülemez ve imkânsız değil.